İlginç bulduğum bir olay var son olarak ondan da bahsedeyim. Allah'ın hidayetini ilk yaşamaya başladığımda Rahmi’nin babası Turgay amcaya çok ulaşmak istedim. Orta okuldan beri tanırım çok sevdiğim biridir. Hatta Turgay amcayı babamdan çok seviyorum. Büyürken bana ulaşabilen belki de ilk ve tek insandır. Düşüncelerine önem verirdim. On sekiz yaşımızda Rahmi, Özgür ben bir bayram tatilinde Bodrum’a gitmiştik. Otobüs akşam Gümüşsuyu’ndan kalkacaktı. Ailecek gittik hepimiz, otobüsü bekliyorduk. Turgay amca üçümüzü bir kenara çekti “orada araba kiralamayın” dedi ve sebebini açıkladı; araba kiralamamıza karşı olmadığını, bayram tatili olduğu için yolların çok kalabalık olacağını, Bodrum'la bizim kaldığımız Turgutreis arasının şehirler arası yol olduğunu ve biz de yeni yeni araba kullandığımız için kaza olma ihtimalinin yüksek olduğunu söyledi ve ben bu konuşmadan ikna oldum ve gidince araba kiralamadık. Bu konuşmayı babam yapsaydı dinlemezdim. Neyse o günlerde Turgay amcaya ulaşmak ve bir şeyler söylemek istiyorum, diyeceğim ki “biz bira içerdik, havadan sudan yaşardık, Refah partisine kızardık ya aslında biz yanlış yapıyormuşuz, hayatın başka bir yüzü daha varmış.” Bunu nasıl diyeceğim? Kazadan sonra hiç görüşmemişiz şimdi on sene sonra telefon açıp bunları desem çok tuhaf olurdu o yüzden demedim. Ne yapacağımı da bulamadım, kaldı öyle. Bundan üç ya da dört sene sonra hayatinsirri.net'i yaptığımda aklıma bir daha geldi, siteyi Turgay amcaya gösterebilirim, evet böyle yapacağım. Siteyi Biga’da yazmaya başladım, hem yazdım hem de Turgay amcaya nasıl ulaştırsam diye düşünürken Facebook’tan Turgay amca mesaj attı.
Facebook’tan daha önce hiç konuşmamıştık, resmin üstüne bak konuşma başlangıç tarihi 6 temmuz 2014 yazıyor. Ben nasıl söylesem diye düşünürken Turgay amca mesaj attı, hemen söylemedim siteyi. Dokuz gün sonra bir mesaj daha attı, bu sefer söyledim
Ondan sonra biz mesajlaşmaya başladık. Site yapıyorum dedim ama içeriğini nasıl açıklayacağım, nasıl biz yanlış düşünüyormuşuz diyeceğim? Bir mesaj daha geldi.
Beş gün sonraki mesajdan nihayet hayatın sırını çözdüm dedim :)
Bir ay sonra bitti mi diye sordu.
Siteyi ocağın yirmisinde yayımlayabildim. O zamana kadar Turgay amcayla konuştuk. Bitirince haber verdim.
Babam böyle ilgilenmedi, konu site değil bir şeyler yapmamla. Neden Turgay amcayı çok sevdiğimi bu mesajlardan bile anlayabilirsin.
Can sıkıcı kısmı bundan sonra başladı, birkaç ay sonra Turgay amca da vakit bulup okuyamadığı söyledi.
Torunları okuldan al, parka götür, ödeve yardım et vb işlerden zaman bulamıyormuş. Ben Turgay amcaya nasıl ulaşsam diye düşünürken onun bana mesaj atmasını nasıl yorumlarsın? Böyle olaylara kesin yorumlar yapmak doğru değildir ama benim içimde şöyle bir his/düşünce oluştu; Ben ona çok ulaşmayı istedim, Allah da aslında Turgay amcaya yardım etti, ben kendimi bir şey zannetmiyorum, bunu defalarca vurguladım hatta hayatinsirri.net'te de defalarca yazdım “ben bu bilgileri bir araya getiren kişiyim” dedim. Turgay amca hem büyüdüğü ailesinde gördükleriyle hem de şu an ki yaşam tarzlarıyla, hiçbir şey okumadan, araştırmadan yeniden dirilip hesap verilecek bir gerçek olduğunu bulamaz. Bu site Turgay amcaya bir vesile olabilirdi, konular ilgisini çekip o da araştırmaya başlayabilirdi ama zaman bulamadığını söyledi. Konular ilgisini çekmedi veya red ettiği için değil vakit ayırmaya zorlamadı kendini, o da farkında değil işte ve işin bu kısmı bana ağır geliyor, kaldıramıyorum, üzülüyorum. Ayetlere bak ne diyor;
Maide
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
16. Allah; onunla (o Kur’an ile), rızası peşinde olanları sonsuz kurtuluşa ve onları izniyle, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp, kendilerini dosdoğru bir yola iletir.
Tegabün
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
11. Allah’ın onayı olmadan hiçbir olay meydana gelmez. Kim Allah’a inanıp güvenirse O, onun kalbini doğruya yöneltir. Her şeyi bilen Allah’tır.
12. Allah’a itaat edin, Rasûl’e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen sadece apaçık bir tebliğdir.
13. Allah kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. Müminler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.
İnanmak için bazı şeyleri görmek lazım. Gördükçe okudukça ilgin artar daha fazlasını okumak öğrenmek istersin. İşte bu gayret ve yöneliş sayesinde Allah insanların kalplerini islama açar bu hayatın sırrıdır, dışarıdan bakan bunu görmez o yüzden sır diyorum. Ne zaman içine girersin, Allah kalbini islama açar “masal sandığım şeyler meğer gerçekmiş” dersin.
Daha önce peygamberimizin insanların inanmamaları karşısında kendisini üzdüğünden bahsetmiştim.
Şuara
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
1. Ta, Sin, Mim.
2. Bunlar, apaçık olan kitabın ayetleridir.
3.Onlar inanmıyorlar diye,
neredeyse kendini helâk edeceksin.
4. Farklı bir tercihte bulunsaydık gökten üzerlerine öyle bir belge indirirdik ki, karşısında başları öne eğilirdi.
Allah peygamberimizin bu tavrı karşısında şöyle demiş.
Kasas
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
56. Gerçek şu ki; sen sevdiğin kişiyi doğru yola iletemezsin,
yalnız Allah’tır yola gelmek isteyen kimseyi doğru yola ileten!
Zaten O doğru yola layık olanları da en iyi bilendir.
Peygamberimiz sevdiği kişileri doğru yola iletememiş biz nasıl yapacağız? Bizler eşimizi, dostumuzu, akrabalarımızı, arkadaşlarımızı ne kadar sevsek de doğru yola iletemiyoruz. Bu ancak insanların gayretine bağlı. Bu gayreti gören Allah insanların kalbini islama açar. O da insanların Kur'an'a uymalarından geçer. Kur'an'a uymaya çalışan insanı uyarabilirsin.
Yasin
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
11. Sen ancak zikre (Kur’an’a) hatırlatıcıya uyan kimseyi
ve
görmeden Rahmân’dan korkanı uyarabilirsin.
Onu bir bağışlanmayla ve güzel bir mükâfatla müjdele!
Birkaç ayet daha göstereyim. Cennette insanların konuşmalarına örnek bir bölüm. Yeniden dirilmeye inanan birinin inanmayan arkadaşı ona “sen de mi bu masallara inanıyorsun” dermiş. Bu ayetleri Turgay amcayla ilgili düşünme genel yazıyorum. Turgay amca Allah inancı olan biri ama dine ne kadar inancı var bilmiyorum.
Saffat
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
40 -(Lâkin Allah'ın) ihlasa erdirdiği kulları, yaptıklarının mükâfatını, kat kat fazlasıyla alacaklardır.
41 - Onların, tarife hacet olmayan, her yönden mükemmel bir nasipleri vardır.
51 - Derken biri der ki: Sahi, benim de yakın bir arkadaşım vardı.
52 - Yanıma gelir, iğneli iğneli Sen de mi, derdi, bu masala inananlar arasında yer alıyorsun?
53 - Yani biz ölüp çürümüş kemik, toz toprak haline geldikten sonra, biz mi dirilip hesap vereceğiz, buna da inanılır mı?
54 - Şimdi ister misiniz onu size göstereyim? dedi.
55 - Onlar da arzu edince, derhal bir tarama yapıp onu cehennemin tam ortasında buldu.
56 - Vallahi, dedi nerdeyse beni de düştüğün o helâke sürükleyecektin!
57 - Rabbimin hidâyet nimeti yetişmeseydi, eli kolu kelepçeli getirilip o azaba atılanlardan olacaktım!
58 - Sonra cennetteki arkadaşlarına dönerek: O ilk ölümümüzden sonra artık bize burada ölüm olmayacak değil mi,
59 - O azap bize hiç ulaşmayacak değil mi?
60 - Ne güzel! Şükürler olsun! İşte kurtuluş, işte büyük başarı diye buna derler.
61 - Çalışanlar, asıl, böyle bir başarı elde etmek için çalışsınlar!
62 - Şimdi iyi düşünün! buyurur Yüce Allah, Sonuç olarak böylesi bir mutluluk mu iyidir, yoksa zakkum ağacı mı?
63 - Biz onu zalimler için bir dert ve azap yaptık.
64 - O öyle bir ağaçtır ki cehennemin ta dibinden çıkar.
65 - Meyveleri: sanki şeytanların başları!
66 - İşte o zalimler bunları yer ve karınlarını tıka basa doldururlar.
67 - Zakkum yemeğinin üstüne, barsakları parçalayan irin karışık kaynar su içerler.
Bu durum bana neden ağır geliyor son ayetlerden anlayabilirsin. Bu ayetleri koyu belirttiğim yerde kesebilirdim, sonraki zakkum kısmını almayabilirim ama bu ayetleri saklamak neye yarar? Ne zaman cehennemle ilgili böyle ayetleri okusam içimden “bu kadarı çok ağır değil mi” diyesim geliyor. Sonra Allah’ın buna kimseyi mecbur etmediğini hatırlıyorum ve susuyorum. 62. ayete baksana her şeyi anlatıp Şimdi iyi düşünün sonuç olarak böylesi bir mutluluk mu iyidir, yoksa zakkum ağacı mı” diye soruyor. Bunları görebilmek için ilgi göstermek okumak gerekiyor bu da gayret göstermek, çalışmak demek zaten Allah da Çalışanlar, asıl, böyle bir başarı elde etmek için çalışsınlar diyor.
2016'da yazın Biga'ya gitmeden Rahmilere gittik, sen de vardın. Gitmeden önce Rahmi'yle birkaç defa on line Age of Empire oynadık. Strateji oyunu, iyi oynuyor. Ben henüz pek beceremiyorum çünkü aynı anda çok şey yapmak gerekiyor. Rahmi uzun zamandır oynadığı için tecrübeli. Ama bir gün köyünü dümdüz edeceğim. Böyle on line oyun oynarken Skype'da açık oluyor. Güzel vakit geçiriyoruz. Neyse beraber güzel vakit geçirince Rahmi'ye bir kez daha islam hakkında bir şeyler yazmak söylemek istedim. Daha önce Ateistlerin Görmek İstemedikleri bölümünün alt sayfalarında Rahmi'yle yazışmalarımı göstermiştim. Bir kez daha bir şey yapsam diye geçiyor içimden. İnsanın sevdiği arkadaşının gideceği yeri bilmesi bana ağır geliyor. O günlerde Rahmi'ye de sana, Semih'e, Ersin'e yazdığım gibi mektup yazmayı kafamda gezdiriyorum. Yazacağım sana bırakacağım, ben öldükten sonra Rahmi'ye ver diyeceğim. Kafamda gezenler bunlar. Yine o günlerde Biga'ya gideceğiz program sıkışık, gitmeden İstanbul'da gidilecek yerler var. Neyse Rahmi'lere gittik, bahçelerinde oturuyoruz, aklımda neyi nasıl yazsam sorusu var. Yanlış bilinen, islam zannedilen şeylere örnekler vermeyi düşünüyordum.
Biga'ya gideceğimiz gün geldi, akşam Semih'le telefonda bir saat konuştuk. Konulardan biri hayatinsirri.net'i yayımladıktan ve onları bize çağırdıktan sonra siteyle kimsenin ilgilenmemesiydi. Semih'in İsmail diye arkadaşı var, onu sordum. "İsmail senin yakın arkadaşın olduğuna göre islam hakkında yanlış bilinenler, hurafeler konusunda sana güvenmez mi?" dedim. Semih şirketi ilk kurduğu dönem İsmail'le çok sabahlamışlar. Semih Melamiliği anlatmış İsmail kendi bildiklerini ki onlar da İmam Rabbani'nin Mektubat isimli kitap ön plandaymış. İsmail'e bu günlükte yazdığım, gösterdiğim yanlış bilinenleri kabul ettirmenin pek mümkün olmadığını söyledi. İsmail de "bir mürşidi kamil şart" diyenlerdenmiş. Dedim Abdülaziz hoca Mehmet hoca da mürşitlik yapıyor, yol gösteriyor" "olmaz kabul etmez" dedi. Bizim bir şeyhe efendiye değil öğretmene ihtiyacımız var. Onlar da öğretmiyor mu diyebilirsin. Doğru öğretiyorlar ama yanlış yaptıklarını kabul ediyorlar mı, mesele bu. Bir öğretmen yanlış yaptığını kabul eder hatasını gösterene teşekkür eder ama şeyhler efendiler bırak hata yaptıklarını kabul etmeyi "sakın falanları dinlemeyin" diye fetva veriyorlar. Bu yüzden islam dünyası düzelmiyor.
Telefonu kapattık, yattım, sabah yola çıkacağız ama uyuyamadım. Beş gibi yan döndüm. Yine uyamadım. Hava iyice aydınlandı artık. Bir ara telefonumu açtım Youtube'a falan baktım sonra Sadık Türkmen'in mealini açtım biraz okudum. Abese suresine gelince bir ayet dikkatimi çekti, o andan itibaren iki gün bu ayeti düşündüm. Abese suresinin başındaki bu hitap peygamberimize Allah'tan bir "azar" gibi. Klasik islamcılara göre bu hitap peygamberimize değildir. Onlara göre peygamber hiç hata yapmaz, günahsız masum biridir ama alttaki ayetleri oku Allah'ın peygamberimize kızdığını görebilirsin. Konu şu peygamberimiz yanındaki müşriklerden birine dini anlatmaya çalışıyorken yanına gözleri görmeyen biri gelip soru soruyor. Gözleri görmediği için paldır küldür lafa giriyor. Peygamberimiz onunla ilgilenmiyor, diğer adamla ilgilenmeye devam ediyor çünkü onlar Mekke'nin ticaretini, hukukunu, düzenini elinde tutan en zengin kesim. Peygamberimiz bu insanları ikna edebilirse işlerin kolaylaşacağını düşünüyor. O yüzden yanına soru sormaya gelen adamla hemen ilgilenmiyor. Bunun üstüne bu sure iniyor.
Abese
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
1. Surat astı
ve
sırt çevirdi.
2.Kendisine o kör/âmâ adam geldi diye.
3.Ne bilirsin, belki o arınacak?!..
4.Ya da öğüt dinleyecek, bu da ona fayda verecek!..
5.Kendisini yeterli gören kimseye gelince;
6.sen onun tasasını çekiyorsun/onun için endişeye kapılıyorsun.
7.Onun arınmak istememesinden sana ne?
8.Koşarak sana gelen ise;
9.korkarak gelmişken,
10.sen ona aldırmıyorsun/yönelmiyorsun!
11.Yok, yok… Bunlar ileride hatırlanacaktır[*].
[*] Ayete, إن هذه أشياء تذكرة أي ستذكر anlamı verilmiştir.
12.Kim ne yapmışsa onu hatırlayacaktır[*].
[*] Ahirette herkes, yaptığı her şeyi görecektir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Kim zerre kadar iyilik yapmış olsa onu görür. Kim zerre kadar kötülük yapmış olsa onu da görür.” (Zilzâl 99/7-8) Burada şâe (شاء) fiiline “(كوَّن) kevvene = oluşturdu” anlamı verilmiştir. Çünkü şâe (شاء) şey (شَيْء)’den türemiştir. Şey”in mastar olarak anlamı “oluşturma”dır. Ayete şu şekilde takdir edilerek anlam verilmiştir: من كون شيئا ذكر
Arapçada iltifat sanatı diye bir şey var. Bu ayetleri doğru anlayamamalarının sebebi iltifat sanatına dikkat etmemeleri. Buna süleymaniye Vakfı çok dikkat ediyor. birinci ayette iltifatı kaldırırsan cümle normal oluyor. Vakfın meali, ikinci açıklamaya dikkat et.
Abese
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
1. Yüzünü ekşittin ve sırtını döndün,
2. O kör [1*], sana geldi diye [2*].
[1*] Surenin iniş sebebi ile ilgili rivayet şudur: Abdullah b. Ümmü Mektum, Allah’ın Elçisi’ne (s.a.v.) gelerek “Ey Muhammed, beni yanına al ve bilgilendir.” dedi. Nebinin yanında müşriklerin büyüklerinden biri vardı. Nebi ondan yüz çevirip müşrike yöneliyor, ve şöyle diyordu: “Ey falanın babası, sözümde bir sakınca görüyor musun?” O da “(Putlara akıtılan) kanlar hakkı için hayır, sözünde bir sakınca görmüyorum” diyordu. (Muvatta, Kur’ân, 8; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’an, 72. “beni bilgilendir” ifadesi Tirmizî’de geçer.)
[2*]Bir yazıda veya konuşmada “Sen…” veya “Siz …” yerine “O…” veya “Onlar…” denmesi, Arap edebiyatında ifadeye güzellik katar. Buna iltifat denir. Burada da iltifat olduğundan “Yüzünü ekşitti ve sırtını döndü, o kör, ona geldi diye” ifadesinden sonra “Ne biliyorsun, belki o kendini geliştirecekti!” denerek üçüncü şahıstan ikinci şahsa geçilmiştir. Türkçede iltifat sanatı olmadığından meâl, bu sanat yok sayılarak verilmiştir.
Gördüğün üzere hiçbir şey bilmesen de bu hitabın peygamberimize olduğunu anlarsın. Kendisine soru soran kör bir adama sırtını çevirdi diye Allah peygamberimize "ne diye sırtını dönüyorsun Ne bilirsin, belki o arınacak?! Ya da öğüt dinleyecek, bu da ona fayda verecek!" diyor. Beni iki gün düşündüren bundan sonraki ayetler Kendisini yeterli gören kimseye gelince sen onun tasasını çekiyorsun/onun için endişeye kapılıyorsun. Onun arınmak istememesinden sana ne? Rahmi, Tolga, İnci ablam, Cevdet abi de böyle işte. Kendilerini yeterli görüyorlar, arınmak istemiyorlar. Bize çağırdığımda Ersin, İsmail, Mustafa, Atilla da buna benzer tavır gösterdiler. Ersin'le Atilla bazı şeylerin yanlış olduğunun farkında ama doğrular için vakit ayırmıyorlar yani ben böyle gördüm. İsmail ise yine anladığım kadarıyla doğruları görmek istemeyenlerden. Kendilerine anlatılanları yeterli görüyorlar. Bu ayetler Biga'ya giderken yol boyunca aklımdaydı. Rahmi, Tolga, İnci ve diğerleri arınmak istemiyor, inanan arkadaşlarım doğruları görmek için zaman ayırmak istemiyor. Aĺlah peygamberimize bir yerde kızıyor "ne diye arınmak istemeyenle ilgileniyorsun, onlardan sana ne" diye. Bu olaydan bir kaç hafta önce Rahmi'ye Ali Akın'ın kısa bir videosunu gönderdim. İslam dünyası ne zaman ilimden ayrıldı, ne zaman batmaya başladı bunu anlatıyordu. On dakika sonra sordum izledin mi diye "sarmadı abi izlemedim" dedi. Rahmi'nin tavrı bu, bir şey gönderince izlemiyor dinlemiyor. Ne ilginçtir inanan arkadaşlarımızın da tavrı bu. Onlara da hurafeleri anlatan videoları gönderince dinlemiyorlar. Yukarıdaki ayette baksana Allah peygamberimize kendisine soru soranla ilgilen, öbürlerinin arınmak istememesinden sana ne diyor.
Biga'ya gittiğimiz ikinci günüydü, rüyamda Rahmi'yi gördüm. O gece de sıkıntılı bir geceydi. Bacaklarım çok kısaldı. Bir ayağım başladı, bir dizim, durmadan biri başladı biri durdu. Ne zaman böyle anlamı olduğunu düşündüğüm bir rüya gördüysem o gece çok sıkıntılı geçmiştir. Sabah yan yattım biraz dalmışım, daldığımda bu rüyayı gördüm; Bir arabadayız, araba duruyor. Arkada oturuyorum yanımda Turgay amca önde birileri var, dışarıda Rahmi duruyor. Camı açıyorum Rahmi'ye veda ediyorum. Veda ediyorum ama başka kelimeler söylüyorum "Biga'dan geldikten sonra görüşürüz" diyorum bunu derken gözlerim doluyor. Hatta onun da gözlerinin dolduğunu görüyorum. Sonra camı kaldırıyorum ama cam bozulmuş, yukarı çıkarken ortada bir yerde takılıyor ve araba gitmeye başlıyor. Turgay amca bana bakıyor gülümseyerek camı gösteriyor "camı indirmek iyi bir fikir değilmiş galiba baksana" diyor şimdi cam yerinden çıkmış gibi görünüyor. Ben Rahmi'ye veda ettim Turgay amcayla arabada beraber gittik. Belki de bu rüya bir işarettir. Rahmi veya onun tavrındaki insanlara artık bir şey yapmaya çalışma diyordur. Ateistlerin Görmek İstemedikleri bölümünün altında Rahmi'yle olan konuşmamı anlattım. Sanırım bu mektup yazma düşüncem iyi bir fikir değildi ama Turgay amca arabada benimle geldi, acaba bu da bir işaret midir? Turgay amca bir gün uyanır mı? Yaptığım siteye ya da bu günlüğe bakar mı? Rahmi'nin bakmayacağı belli. İnşallah bu bir işarettir, Turgay amca bizimle aynı arabaya biner.
Bundan bir kaç gün daha sonra Semih İsmail'le görüşmüş. Bu konular açılmış. İsmail Semih'e "ben aklımı bir kenara bıraktım şeyhime inandım" demiş. Semih de "Kur'an'da akla vurgu yapan, akıllarınızı kullanmaz mısınız diyen onlarca ayet var, nasıl aklını bir kenara bırakırsın" demiş. İsmail "ben Kur'an'ı anlamıyorum" demiş. Bunları telefonda anlatırken "aklımdan çıkmıyor bu sözleri" dedi. Birazcık beni anlamış olmalı. Bana da "Kur'an'ı Muhammed uydurmuş" diyorlar seksen tane delil gösteriyorsun bakıp geçip gidiyor, düşünmüyor. Bir insan görmek istemeyince, inat edince böyle oluyor işte. Allah ne diyor bak;
Yusuf
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
1. Elif, Lâm, Ra.
Bunlar, apaçık kitabın ayetleridir.
2. Biz onu Arapça (anladığınız dilde) bir Kur’an olarak indirdik.
Ki aklınızı kullanarak onu kavrayıp özümlemeniz için.
Allah Kur'an'ı peygamberimizin toplumu Arapça konuştuğu için Arapça indirmiş, son ayette ne diyor Ki aklınızı kullanarak onu kavrayıp özümlemeniz için. Kur'an sadece araplara gönderilseydi biz bundan sorumlu olmazdık ama Allah bir başka ayette peygamberimizin bütün insanlığa gönderildiğini söylüyor.
Sebe
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
28. Biz seni bütün insanlar için ancak bir müjdeci
ve
bir uyarıcı olarak gönderdik.
Ama, insanların birçoğu bilmek için araştırma yapmıyor.
Peygamberimiz bütün insanlığa gönderilmişse o zaman her toplum Kur'an'ı kendi diliyle okuyup anlamak durumundadır. Hesap günü İsmail gibi "ben Kur'an'ı anlamıyorum" diyenler büyük sıkıntı yaşar çünkü yalan söyledikleri, anlayabilecekken okumadıkları araştırmadıkları ortaya çıkmış olur. Daha önce gösterdiğim videoyu tekrar göstereyim. Münib Engin Noyan'ın bir konuşmasından alınmış. 'Biz Kur'an'ı anlayamayız' diyenlere konuşmuş. Kur'an'ı Anlayacak Akıl
Hadi uyan
Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın
İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine
Yoksul olsan da uyan
Garip olsan da uyan
Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için
Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için
Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için
Hadi uyan
Denizi dinle yaşamak desin
Toprağı dinle barışmak desin
Göğü dinle sevişmek desin
Bir plak konmuş gramofona
İşte aşk, işte özlem, işte savaşmak gücü
Uyan diyor, uyansana
Hadi uyan
Sevdiğim uyan
N'olur uyan
Metin Eloğlu