16 Haziran 2014 / Biga
Bu bölümün adını sen koydun. Biga’ya annemi görmeye geldiğinde, İstanbul’a dönmeden yarım saat önce sana “bugün günlüğüme son günlerde yaşadıklarımızı yazarım hatta bu bölümün adını sen koy” dedim, “sensiz de olur apandisit” ismini uygun gördün. Senin otobüsün saat 13:00 deydi. Saat şu an 13:30, sen yoldasın ve ben günlüğümün başındayım.
11 haziranda İnci ablam aradı, hafta sonu Biga’ya geleceklermiş, bir sorun var mı diye sordu,”yok” dedim “ne sorunu olacak her şey aynı gelin.” Pazar günü Mudanya’da bir yere gitmek istiyorlarmış, Bursa’ya kadar gelmişken Biga’ya da uğramak istemişler. Cuma’dan Biga’ya gelecekler Pazar günü Mudanya’ya gidecekler, planları bu. “kimseye söyleme, sürpriz olsun” dedi, “tamam” dedim.
O gece yattıktan birkaç saat sonra annemin karnı ağrımaya başlamış. Uyandığında ayakları buz gibi karnı ise yanıyor ve ağrıyormuş. Bir de karnının sağ tarafında ayrı bir ağrı varmış. Apandisitten şüphelenmiş ama babamı uyandırmamış. Aslında böyle durumlarda hemen hastaneye gitmek, ağrının geçmesini beklememek gerekir. O gün gündüz benim tuvalet günümdü. Muhtemelen annem tuvalet günüm olduğu için gece hastaneye gitmemiştir. Sabah ben uyandığımda annemin ağrısı devam ediyordu. Daha kalkmadan bir sıkıntısı olduğunu anladım ama dün ilaçlarını içmemiştir ya da beli tutulmuştur diye düşünmüştüm. O ilaçları içmezse beyninde yıldırımlar çakıyor. Dolayısıyla o tür ilaçlar birden bırakılmıyor, dozu azaltılarak bırakılıyor. Bir gün önce içmeyince kafan çok kötü oluyor neyse sorun ikisi de değilmiş, karnı ağrıyormuş.
Acele şekliyle önce kahvaltı sonra tuvaletimi hallettik annemler Biga’ya özel hastaneye yola koyuldu ben de teyzeme gittim. Anneannem evdeydi, teyzem komşudaydı. Anneannem sorana kadar annemlerin nereye gittiğini söylemedim. Alışverişe falan gidiyorlar zannetmiş sonra sorunca “öğlenden sonra nereye gidiyorlar” diye, dedim “annemin gece karnı ağrımış ona baktırmaya gittiler”, söylemedim apandisitten şüpheleniyorlar diye. Teyzem geldi o ara kendi kendilerine teşhis koymaya çalışıyorlar, üşütmüştür, yediği bir şey dokunmuştur vb. Canım hiç konuşmak istemiyordu ama yine de söyledim sağ tarafında bir ağrı varmış diye. Hemen apandisit dediler. Hiçbir şeye cevap vermedim, kendi kendilerine konuştular. Aslında o an ben fark etmesem de endişeliydim, canımın sıkıntısı ondan olsa gerek. Bir de tuvalet günüm sebebiyle tansiyonum düşük biraz. Canım sıkkın ne yapsam bilmiyorum anaaam bir de Arsalan dayımlar geldi. Bu benim için iyi değil çünkü konuşmak istemiyorum hatta kalabalık olsun hiç istemiyorum ama mecbur sohbet olacak. Tam aklımdan çok kalmazlar inşallah diye geçiriyordum teyzem sordu "çay mı kahve mi?" Yengem çay dedi, uzun oturacaklar yani. Bu canım sıkkın olduğu için pek iyi olmadı. Bir de namaz kılmadım acele yaptık her şeyi, öğleni kılmam lazım ama şimdi herkes bağıra bağıra bir şeyler anlatacağı için nasıl konsantre olacağım düşünüyorum. Evin içinde değiliz verandadayız, teyzeme çaktırmadan “nasıl namaz kılacağım çok kalabalık oldu” dedim, “sustururum ben onları” deyince aklıma yola çıkmak geldi daha doğrusu evin giriş yoluna, verandanın kapısı da kapanınca orada kılabilirim dedim. Çıktım yola, bu sohbet uzun süreceği için öğlenle ikindiyi cem ettim, girdim içeri.
O gün aynı zamanda berat kandili. Karşı komşu Biga’lı, buralarda bahçıvanlık yapıyor, akşam üzeri hamur kızartması gibi bir şey yapacakmış teyzem çayı ona denk getirmeye çalışıyor. Ben kalktığımdan beri az bir şey yediğim için o kadar bekleyemem diye teyzemden yemek istedim. Saydı ne vereyim diye, bir kase sulu köfte istedim. Kaşığım yanımda değildi, teyzemin kaşıkları da bana ağır geliyor o yüzden sadece tanelerini yedim, o da yetti zaten tansiyonum biraz daha düşer gibi oldu. Bu böbreklerim hastayken sürekli yaşadığım şeydi. Tansiyon düşükken yemek yediğimde kalbim zorlanırdı, ben o yüzden hep kalbimde sorun var diye düşünürdüm. Arabamın sırtını indirdim, yatar pozisyona geldim. Kalp kanı yatay pompalarsa zorlanmıyorum. Yarım saat yatsam kendime geleceğim. Ağzımdan kaçırdım tansiyonum düşük diye. hemen öneriler başladı, tuzlu ne varsa sayıyorlar bana. Bunu iyi niyetlerinden yaptıklarını biliyorum ama bana iyi niyet değil anlayış lazım. Zaten canım sıkkın konuşmak istemiyorum ama herkes bana bir şey diyor. Herhalde Allah’tan olsa gerek böyle zamanlarda kimsenin kalbini pek kırmıyorum. Ben yatıyorum, onlar konuşuyorlar, annem hastanede.
Annemler hastaneye gittiklerinde ultrasondu, tomografiydi, kan tahlili derken akut apandisit teşhisi koymuşlar. “Neredeydiniz bu saate kadar” demiş doktor, ne desinler şimdi doktora? Doktor ameliyatı tatile çıkacağı ve takip edemeyeceği için yapmak istememiş. “Doğru Çanakkale’ye gidin” demiş. Düşünsene doktor akut apandisit teşhisi koyuyor yani apandisit her an patlayabilir demek ama buna rağmen "ben tatile çıkacağım takip edemem" diyebiliyor. Apandisit ameliyatlarında enfeksiyon kapmazsan her şey normalse en fazla iki gün yatırıyorlar. Doktorlar için acil vakalarda iki gün tatile geç çıkmak sorun olmasa gerek. Oradaki doktor annemler yola çıkarken 18 Mart üniversitesini aramış, "acil hasta geliyor" diye haber veriş. Merak ettim bu cümlenin başına “ben tatile çıkıyorum o yüzden ..” diye bir cümle eklemiş midir?
Babam teyzemi aradı “Çanakkale’ye gidiyoruz ama önce bazı eşyalar almak için önce eve geleceğiz” dedi. Arslan dayım “gelmesinler ben götürürüm” dedi. Teyzem listeyi aldı bizim eve gidecekler ama anahtarı bulamıyor. Bütün anahtarları masaya çıkardı ama bizimkini bulamıyor. Aslında bizimki de masaya çıkardıklarının arasındaymış ama telaştan görmüyor. Belki panjurlu kapı kilitli değildir diye dayımla beraber bizim eve gittiler. Verandadan mutfağın penceresinden girmiş. Evde de panik halinde olduğu için zor bulmuş eşyaları neyse geldiler geri dayım aldı yengemi tam arabaya binecekler aklıma geldi “dayı babamdan anahtarı al akşam eve giremeyiz.”
Çoğu zaman bizler hayır sandığımız şeylerin şer olduğunu çoğu zaman de şer sandığımız şeylerin aslında hayır olduğunu bilemeyiz. Buna vapur ya da uçak örneğini verdiklerini duymuştum. Vapuru kıl payı kaçıran biri kaçırdığı için üzülür ama vapurun battığını duyarsa sevinir. Sonradan düşündüm de canım sıkkın çok konuşma olacak diye dayımların gelişini hoş karşılamamıştım ama babamın istediği eşyaları dayım götürdü, zaman kaybetmemiş oldular. Kim bilir belki de dayımların o gün oraya gelişi Allah’ın bir ikramıdır.
Aklıma İnci ablam geldi, bir şey olursa ararım demiştim ama nasıl arayacağım o dönem cep telefonum yok. Anneminkiyle idare ediyordum. O da annemde. Teyzeme dedim “İnciyi arasak haber versek” bir şekilde aramam lazım. Teyzemden aradım haber verdim, o gece dört beş defa konuştuk.
Çanakkale Biga’dan bir saat mesafede, annemler akşam yedi gibi hastaneye varmışlar. Akut apandisit teşhisiyle gelmiş hasta ama hiçbir hastanede bir diğer hastanenin teşhisine göre işlem yapmazlar. Onlar da bütün tetkikleri yeniden yapmaya başlamışlar. Bunu teşhis ederken doktorlar bir soru sormuş “en sevdiğin yemeği düşün, getirseler önüne yer misin?” Soru bu. Böyle durumlarda aşırı iştahsızlık olurmuş. Annem de belki ucundan alırım demiş. Aklında olsun özellikle on iki on dört yaş çocuklarında karnın ağrıyorsa iştahsızlık varsa doğru hastaneye gitmek gerekir, geceyse sabahı beklemeden. Annem Biga'da ki hastanedeki doktoru söylemiş “tatile çıkacağı için buraya gönderdi” diye, orada ki doktorlar daha öncede böyle acil vakaların kendilerine gönderildiğini söylemiş. Burası üniversite hastanesi olduğu için bazen diğerleri acil vakalarda risk almak istemezmiş, Çanakkale’ye gönderirlermiş. İyi ama bu hastalara ya yolda bir şey olursa ne olacak?
Biz dayımları gönderdikten sonra kandilleşmeye insanlar gelmeye başladı. Anneme akut apandisit demişler, Çanakkale’ye göndermişler bu bilgiyle verandada duruyorum. Canım sıkkın konuşmak istemiyorum. İnsanlar sıra sıra yanıma geliyor “kandilin kutlu olsun” diyorlar. Bir saçma geldi bu kandil kutlama işi bana. İnsanlar yeni bir din icad etmişler mevcut dini değil de sonradan oluşturulmuş dinin peşinden gidiyorlar. Kandiliniz kutlu olsun deyip bir araya toplanan insanların dedikodu yapmasını başka nasıl yorumlayabilirsin? Neler konuştuklarını yazarak ben de onların dedikodusunu yapmayayım şimdi. "Hucurat 11-12 yi okuyun bir de şu an yaptığınıza bakın" desem ne demek istediğimi anlayan olur mu acaba? Aslında ne zaman dedikodu yapmayın desem “biz dedikodu yapmıyoruz” ya da “hiç mi konuşmayacağız” diyorlar. Ya da “bir tane Arap ülkesi gösterin sizin gibi kandil kutlayan” desem. “Kandil kutlayarak din günü tartılarınızın ağır geleceğini zannetmeyin” desem, hepsi hangi tartı diyecek eminim.
Çok sıkıldım bu muhabbetten sitede biraz tur atayım dedim, “şapkanı ört üşürsün” diyen çıktı. Belli olmuyor ama otuz yedi yaşındayım. On yedi yaşımdan beri de Biga’nın rüzgarını biliyorum. Bu sefer diyenin kalbini biraz kırmış olabilirim ama ne yapayım ben de insanım bazen sabrım taşıyor.
Gezdim sitede, düşündüm biraz. Annemin olmadığı birkaç gün geçireceğim. Sonrasında da annem bir süre rahatsız olacak. Bunu daha önce birkaç kez yazdım annemle ayrı bir bağım var. Benim bütün her şeyimi annem yapıyor. Çoğu zaman annemden başka kimseye bir şey söylemek istemiyorum çünkü benim yerime iş yapacakları için beni anlamaları gerekir. Beni yatırırken, kaldırırken, yatarken bacaklarımı, ayaklarımı belimi düzeltirken, eşofmanımın dikişlerini bir tarafımı acıtmasın diye düzeltirken, ayaklarıma dik dursun diye minder koyarken vb annem beni anlıyor. Hatta çoğu zaman hiçbir şey demesem de annem anlar rahat mıyım değil miyim? Annem bana hiçbir şey yapmasa bile varlığı yeter. Şimdi annem bir kaç gün olmayacak beni teyzem yatırıp kaldıracak.
Dayımlar babamdan anahtarı getirince saat dokuz buçuk gibi bizim eve gittik. O ara haber geldi annemi ameliyata almışlar. Annem sonradan anlattı ameliyathanede narkoz vermeden önce doktorlara “benim engelli bir oğlum var, onun bakımı çok zor, bana bir şey olmasın” demiş. Bir saatten biraz fazla sürmüş ameliyat tabi bu operasyonun süresi değil. Başta ve sonda yapılan hazırlıklarla bu kadar sürüyor.
O gece teyzem anneannem bizde kaldık. Teyzem lifti kullanarak beni yatağa aldı. Eşofmanı falan düzeltti, ayaklarıma minder koydu, tabi bunları nasıl yapacağını ben anlatıyorum. Çok kötü değildi ama mutsuzdum. Sabah altı gibi yan döndüm, onu da anlattım nasıl yapacağını, sonra on gibi kalktık.
Normalde apandisit ameliyatı olanları ertesi gün taburcu ediyorlarmış. Hepimiz taburcu olacakları haberini bekledik ama hoca sıvı beslenmeye başlamış ve biraz sıvı beslendiğini görmek istiyormuş. Bir de geçenlerde biri daha apandisit ameliyatı olmuş ertesi gün çıkarmışlar fakat onda enfeksiyon olmuş, geri gelmiş bir hafta antibiyotik tedavisi olmuş o yüzden hoca annemin ateşi çıkacak mı onu da görmek istiyormuş. Önlem olarak anneme de antibiyotik vermeye başlamışlar Sonuçta annemin o gün çıkmasına izin vermediler. Bir gün daha annemden uzaktayım yani.
Akşamüzeri İnci ablamlar geldi. İnsanlar uzaktan görmüşler arabayı, “yau bu 26 plaka ne arıyor burada” derken, inciler geliyor diye sesler gelmeye başladı. Arabadan inip “süpriiiiiiz” dediler. Herkes bana baktı sen biliyor muydun diye, “biliyordum ama söyleme dedi ne yapayım” dedim.
Beraber yemek yedik, yemekten sonra çay ve siyaset konuştuk. Nadir siyaset konuşurum o akşam biraz islamdan da bahsederek bir şeyler söylemek istedim ama herkes o kadar kendi fikirlerine bağlanmış ki beni anladıklarını pek sanmıyorum. Özetle, bir siyasi partinin yaptıkları hatalar kendisini bağlar bunların islamla bir ilgisi yoktur. Bir partiye olan karşı duruşun islama karşı olmasın, partileri bırak mezhepler bile hatalarla dolu, Kur'an'daki islam başka gibi şeyler demeye çalıştım, belki islam nedir diye bir gün bir araştırma yaparlar diye. Aslında sohbet ettim ama canım sıkkındı. Gece yine teyzem yatırdı, sabah yine teyzem kaldırdı.
Gündüz çok sıcaktı. Öğlenden sonra evin önündeki ağaçların gölgesi ön tarafa düşünce Cevdet abiyle yol daha serin diye evin önünde oturduk sohbet ettik. Laf döndü dolaştı hayatın anlamına geldi. Ne işimiz var bu dünyada sorusuna bir cevap bulamadığını, ye iç yat kalk hayat böyle geçip gidiyor diye bir şeyler anlattı. İstanbul’dan gelmeden pikniğe gittiğimizde Tolga’ya söylediklerimi hatta daha detaylısını Cevdet abiye anlattım. “İnsanlar Allah’a yönelmediği için göremiyor, anlamak isteyene, araştırana Allah yardım ediyor eğer hiçbir şey yapmaz ya da ateizm deizmi seçersen Allah insanları olduğu yerde kendi kendine bırakıyor” dedim. şae fiilinin gerçek manasını anlattım. Alttaki ayeti söyledim
İbrahim
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
4. Biz, her resulü / elçiyi ancak kendi halkının dili ile gönderdik ki (ayetleri) açık açık anlatsın. Bundan sonra Allah, (sapıklığı) tercih edeni sapık sayar, (doğru yolu) tercih edeni de yoluna kabul eder. O, daima üstün ve bütün kararları doğru olandır.
"Bu ayetteki hangi tarafsan Allah seni o tarafta bırakır" dedim ama islama kendisi yönelip araştırmadığı gayret göstermediği için anlaması pek mümkün olmadı. O yüzden Tolga’ya yazacağım şeyi daha kapsamlı yapıp bütün kuzenlerime vermeyi planlıyorum. Bunu daha sonradan hayatinsirri.net yaptım.
Biz bu konuları konuşurken telefon geldi annemler çıkmış hatta akşamüzeri oldu biz hala evin önündeydik, annemleri orada karşıladık. Biga'dan siteye yol çok bozuk olduğu için sarsıntılar ağrılarını artırmış. Annem eve girince bir ağrı kesici aldı salonda uzandı. Neler olup bittiğine dair konuştuk biraz. Kapalı yapmışlar ameliyatı. Üç noktadan girip içeride halletmişler. Bu iyi haber daha hızlı iyileşecek. Uzun bir kesik olmadığı için açılan nokta gibi yerler daha kısa zamanda kapanacak.
Annemin geldiği akşam karnımdaki idrar torbasını değiştirmemiz gerekiyordu aslında annemlerin hastaneye gittiği tuvaletimi yaptığım gün bu torbayı da değiştirmemiz gerekiyordu ama vakit kaybı olmasın diye değiştirmedik. En çok bu torba çıkacak diye endişelendim. Çünkü çıkarsa yeni torbayı kim takacak? Cevdet abi gelince biraz rahatlamıştım. Ona anlatmak kolay olur, nasıl yapılacağını anlar hatta yapabilir de ama bir başka durum, torba nasıl takılır ben de tam bilmiyorum. Kendim takma imkanım yok çünkü. Neyse ki torba çıkmadı. Gece yatmadan annem biraz zorlansa da babamla torbayı değiştirdi. Torba değişti sorun yok ama tuvalet günüm geliyor, o ne olacak? Kim yardım edecek? Bu tuvalet işi öyle çok ertelenebilen bir şey değil. Zaten dört günde bir yapıyorum. En fazla iki gün erteleyebilirim. Ertelesem ne olacak yine birileriyle bunu yapmam gerekiyor. Neyse sandalyeye kaldırıp yatağa almaya falan teyzem yardım etti, hallettik.
Birkaç gün sonra teyzem anneannemin bastonuna takılmış düşmüş, sırtı duvara gelmiş. Bir anneannem var bir de onun bastonu var. Nedense hep anlaşmazlıklar çıkıyor. Anneannem dizlerinden dolayı çok az yürüyebiliyor. Pıhtı olayından sonra da ilk başlarda anlayışında da sorun vardı ama sonradan düzeldi ama anlaşamama sorunları bir türlü düzelmiyor. Teyzem "bastonunu her zaman koyduğu yere koyma, oralara sokmaya çalışma yanında dursun" demiş, anneannem de dinlemiş. Bastonu koltukta yanına uzatmış. Teyzem de kalkarken bastona takılmış tee duvarın oraya kadar uçmuş. Biraz kendi etti kendi bulmuş oldu. Baston kullanan insana karışmamak lazım, o bilir nereye koyacağını. Neyse ertesi gün geldi bize, yemek falan yaptı, durumu çok kötü değildi. Fakat ertesi gün otururken hapşırmış, o şiddetle sırtını çarptığı tarafta ki üç kaburgası kırılmış. Doktor bir yaştan sonra kemiklerin zayıfladığını hapşırık, öksürükle kırılmaların olabileceğini söylemiş ama teyzeminki sırtını duvara çarpmadan sonra oldu. Demek ki sırtını çarpınca çok küçük çatlaklar oldu, hapşırmanın etkisiyle de kırıldılar. Şimdi benim bir derdim daha oldu, tuvalet günlerimde kim yardım edecek zira teyzemin ağır kaldırması yasaklandı.
Annemler on gün sonra dikişleri aldırmaya hastanesine gittiler. Annem Çanakkale'ye gönderen doktorun asistanına sormuş “doktor bey tatilden geldi mi” diye, kız bir şaşırdı diyor, ne tatili diyen gözlerle baktı bana dedi. Doktor tatile çıkmamış. Çanakkale’de ki doktorlar haklıymış, risk almak istememiş. Annemin dikişlerini almış, ameliyat yerlerinin güzel olduğunu söylemişi bir ay sonra göreyim demiş.
Zaman her şeyin ilacı olduğu gibi bizim de ilacımız. Annem yavaş yavaş iyileşecek, eski hayatına kavuşacak, dolayısıyla biz de.
Çok mu ani bitirdim ne?
Başlık "seni tekrar görmeliyim" diyor. Biliyorsun "you" aynı zamanda çoğul için de kullanılıyor. Bu you'dan kastım sen ve annem, gerçi bu you'nun içine çok kişi sığdırırım ama sayfanın konusuna uygun olarak annemi ve seni tekrar görmem gerekiyor.
(Pişt öbür sen, seni de görmem lazım) Sen de beni tekrar görmen gerektiğini düşünüyorsan o zaman her şey senin elinde. Ben ancak Norah Jones'tan şarkısını dinletebilirim. Norah Jones sevdiğini biliyorum
Video oynatıcı çalışmazsa alttaki linke tıkla.
Kız Kardeşim annem ve ben
Anne öldü mü çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde siyah bir çubuk
Ağzında küçük bir leke
Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünür gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlayacağını anne
Kaçar herkesten
Durmaz bir yerde
Anne ölünce çocuk
Çocuk ölünce anne
Sezai Karakoç