Onur'un Günlüğü

Peygamberimizin Hayatını Oku

Peygamberinin hayatını oku, okumaktan öte öğren. Empati yapmaya, anlamaya çalış. Bu kadar zorluğa nasıl dayanmışlar. Taşlanmış, tecrit altına alınmış, dışarı ile bağı kesilmiş tabi yanındaki Mekkelilerle beraber. Peygamberliği başladıktan sonra  Mekke’de kaldığı on üç sene boyunca özellikle üç sene tecrit altında yaşamışlar. Düşünsene Mekke gibi gündüzün çok sıcak gece ise soğuk bir yerde bir köşeye sıkışmışsın. Sokaklarda ağlayan çocuklar, perişan kadınlar, çaresiz erkekler. Üç sene dile kolay. Bir de bugünkü yaşam tarzımıza, sahip olduklarımıza bak. Sahip olduğumuz hayat beraberinde vurdum duymazlık getiriyor. Her gün kalk koştur işe, akşam gel, yemek ye yorgunluktan televizyon karşısında uyuya kal. Peygamberimiz biz böyle yaşayalım diye mi katlandı o kadar zorluğa. İşe git, eve gel, ye, iç, yat. Ondan sonra müslümanlar gözüm açılsın diye haftada bir, bir yere sohbete gitsinler. Ona üşenen radyodan dinlesin. Biri bunların yanlışlığını söyleyince “sen sapıksın” desin. Öyle duydu çünkü gittiği yerden. Peygamberimiz bu insanlardan "Kur'an'ı terk ettiler" diye şikayetçi olacak.

Furkan

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

30. O gün Peygamber: "Ya Rabbî, halkım bu Kur'ân'ı terkedip ondan uzaklaştılar!" der.

Kur'an'dan Kopan Şeytana Maskara Olur

Kısır bir döngü yaşanıyor burada. Kur'an'ı bırakana Allah şeytanları musallat ediyor.

Zuhruf

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

36. Kim Rahmân’ın Zikrinden (Kur’an’dan),

yüz çevirerek görmezlikten gelirse;

Biz ona şeytanı musallat ederiz/iliştiririz;

artık bu, onun yakın bir arkadaşı olur.

37.Kendileri yoldan çıkıp saptıkları halde onlar sanırlar ki,

kendileri doğru yoldadırlar!

38.Nihayet Bize geldiği zaman dedi ki:

“Ah ne olurdu!

Benimle senin aranda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı!

Meğer bu arkadaş ne kötüymüş!”

Peygamberin hayatını oku, öğren mesela neresinde, hangi döneminde olmak isterdin biraz düşün. Savaşlara mı katılmak isterdin, hicret edenlerle mi olmak isterdin ya da fakirlikten hiçbir şeye katılamayan dolayısı ile ayetleri ezberleyenlerden mi olmak isterdin? Hayatını okuduğunda kendini bir yere yakın hissediyorsan, orası aklında kalıp çıkmıyorsa, oraya aitsin demektir.

Ben Ne İsterdim?

Ben peygamberin hayatını okuyunca kendimi bir yerde buldum. Yıllar önceydi belki yedi sekiz sene önce öğrendim bunu ve o zamandan sonra orada olmak istedim. Peygamberimizin Necid halkına, islamiyeti öğretmesi için yetmiş kişilik sahabesini göndermiş. Ben de onların yanında olmak isterdim. Peygamberimiz Necid halkına güvenmezmiş. Ben bir asker olsaydım, o gün o karar alındığında ben de orada olsaydım. Gelseydim peygamberimin önüne, diz çökseydim, dizlerimi dizlerine değdirseydim ve deseydim ki “Dilersen onları Necid bölgesine sağ salim ulaştıracak bir grup hazırlayalım. Yolda başlarına bir şey gelirse hiç değilse korumaya çalışırız.” O düşünemediği için değil. Ne karar verecekseydi ona uysaydık. “Peki bir grup hazırlayın gidin” deseydi bu sefer yüzüne bakıp “inşallah bir daha görüşebiliriz” deseydim. Savaşçı mı olmak istiyormuşum ne? Bu diyalog yıllardır ara sıra aklımdan geçer. O olay Mauna kuyusu faciası olarak tarihte yerini aldı. İstersen internetten araştırabilirsin.

Peygamberimizin Taif'te Yaptığı Dua

Peygamberimizin hayatında beni en çok etkileyen olay Taif yolculuğudur. Çok sıkıntılı bir dönem. Peygamberimiz bazı müslümanları Medine'ye göndermiş, bazılarını Habeşistan'a, kendi de Taif'e gitsem demiş ama peygamberimizi Taif'te taşlamışlar. O zaman alttaki duayı yapmış.

Ya Rabbi! Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğünü yalnız sana yakınıyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen ezilenlerin, hor görülenlerin Rabbisin. Sen benim rabbimsin. Ya Rabbi sen beni kimlerin eline bırakıyorsun? Beni sertlik ve zorbalık içinde karşılayan bir yabancıya mı yoksa devam da bana etki yapacak bir düşmana mı? Yeter ki bunlar bana gazabı nedeniyle olmasın. Eğer bunlar gazabının nedeniyle değilse, çektiklerimin hiç birisine aldırmam. Üzerime çöken bu musibet ve eziyetler şayet Senin bana karşı bir gazap ve öfkenden gelmiyorsa, ben bunların hiç birisine aldırış etmem; hepsine gönülden tahammül ederim. İnanıyorum ki senin afiyetin bana karşı geniştir. Ya Rabb! Bana karşı gazabından yahut bana musallat olacak öfkenden kaçıp, her işi bir düzene koyan ve karanlıkları aydınlığa boğan ilahi nuruna sığınıyorum. Hoşnut kalacağın kadar sana memnuniyetimi sunuyorum. Sen her türlü tevbe ve istiğfara layık olansın. Kuvvet ve kudret ancak senindir.

Bunu ilk defa yıllar önce “Çağrı” filmini izlediğimde duymuştum, belki henüz namaza da başlamamıştım. Ama etkilenmiştim. Burada Sen beni kimlerin eline bırakıyorsun? Bu laf beni çok etkiledi. Eğer bunlar gazabın nedeniyle değilse çektiklerimin hiç birisine aldırmam … hepsine gönülden tahammül ederim şeklinde konuşması beni çok etkilemiştir. Günlerce hatta yıllarca aklımdan çıkmadı. Yaşadığı bu olayda Allah’tan bir kızgınlık, gazap yoksa hiç gam yemem demesi belki de bir tek peygamberlerin harcıdır. Kendini yerine koysana. Ben ettiğim o lafın altında kalırım diye korkarım. Benim için bir sonraki olay daha şiddetli olursa belki ettiğim lafa sadık kalamam diye endişe ederim. O yüzden zaten belanın, imtihanın en şiddetlisi peygamberlere geliyor. Belki de insanlar zorlanmadan böyle olayları anlayamıyordur. Kanser hastası olduğunu düşün. Kolunda devasa ilaçlı serum var. Durmadan kusuyorsun. Kocaman serum bitene kadar kusacaksın. Belki iki saat sürecek. Bu serum alma da belli bir periyotta devam edecek. Böyle etkileri olurmuş o serumların. Bir süre sonra ayakların geri geri gider. Dayanamayıp isyan edesin gelir. Bunun Allah’tan olup olmadığını bilemem ama o zorluk karşısında “senden gelen her şeye razıyım” diye bilir misin? Yaşamadan kimse cevap veremez. Daha önce hastanelerde, yoğun bakımda yaşadığım o sıkıntıları, midemin hali ve kusmalarımı yazmıştım. O zaman ben her zamanki gibi “Kapındayım” diyemedim. Korktum. En son sınırdaydım. “Kapındayım” dersem sanki biraz daha zorlanırsam, lafımın arkasında duramamaktan korktum. Ben imtihan oldum, dayandım, kazandım gibi bir şey dediğim yok. Sadece kıyas yapabileceğim bir olay.

Peygamberimiz Neden Zaman Zaman Hira'ya Çıkardı?

Peygamberimizin hayatını okuduğunda kör değilsen her şeyi görürsün. Buraya kadar yazdıklarımı bilmeden ya da görmek istemeyenler "Allah neden peygamber gönderdi" anlayamıyor. Okumak lazım, peygamberimize peygamberlik görevi verilmeden hemen birkaç sene önce dağlara çıkarmış, meşhur her yerde anlatılan Hira dağına çıkar düşünürmüş. Ne düşünüyordu sence? Hemen hemen herkes yaşadığı toplumun içindeki zıtlıkları düşündüğünü iddia ediyor. Bir yanda çok zenginler bir yanda köleler bir yanda kız çocuklarını gömenler, peygamberimizin bunun gibi olayları düşünmek ya da çare bulmak için Hira'ya giderdi diyorlar. Ben böyle düşünmüyorum. Saçma bir şey bu. Neden peygamberimiz yanına bir kaç günlük yiyecek alıp, Hira'ya çıkıp Mekkedeki faizi düşünsün ki? Koca koca kitaplar yazanlar düşünmüyorlar; peygamberimizin vahiyden önce şehrin problemlerine çözüm üretmeye çalıştığına dair projeleri mi vardı? Bence peygamberimiz inzivaya çekiliyordu. Mekke'de ki faiz ne olacak diye düşünmek yerine tefekkür ediyor olmalı. Bu bir ibadettir. Belki vahiy almaya hazırlanan bir süreç.

Motivasyon Sureleri : "Seni Yetim Bulup Barındırmadık Mı?"

Mehmet hocanın Duha ve İnşirah surelerini anlattığı videoyu göstereceğim. Karşısındaki kişi Cansu Canan, Mehmet hocanın anlattıkları karşısında gözleri doluyor. Peygamberimiz yetimdi, babasını görmedi, annesi altı aylık hamileyken babası ölmüş, altı yaşında annesi ölmüş, bakımını dedesi Abdülmüttalip üstlenmiş, kısa bir zaman sonra o da ölünce bu sefer amcası Ebu Talip üstlenmiş. Şu yaşadığı kayıplara baksana. Allah Duha suresinde "seni yetim bulup barındırmadık mı" diye ayetler indirmiş. Peygamberimizin hayatına, Mekkedeki çelişkili hayata ve Kur'an'a bakarsan Kur'an'ı bir insanın kurguladığını düşünmek mümkün değildir. Mehmet hoca peygamberimizin Hira'aya neden çekildiği, ne düşündüğü hakkında da konuşmuş. Ben bu düşünceye katılmıyorum. Bu videonun öncesinde ateist yazarlardan biri var, İlhan Arsel, ateist bir grup Facebook'ta onun kitabından bir bölüm paylaşmış.

Bu ateistler kendilerini çok akıllı zannediyor. Biz de çok aptalız. Ateistler bizim yani müslümanların küçükken kalbi yarılıp içinden siyah bir şey çıkarılan kişinin peşinden gittiğimizi, bunlara inandığımızı, bunların doğru olduğuna inanıyorlar. Kim dedi size bunların doğru olduğunu? "Efendim İnşirah suresinde bu anlatılıyor." İlhan Arsel'in bu saçmalığa delil gösterdiği İnşirah suresini gel beraber okuyalım.

İnşirah

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

1 - Senin içini açtık değil mi?

2 - Yükünü de kaldırdık,

3 - belini büken yükü[*].

[*] O kafirler bir zamanlar, seni durdurmak, öldürmek ya da sürgün etmek için oyun kuruyorlardı. Allah da oyun kuruyordu. En iyi oyun kurucu Allah’tır. (Enfal 8/30) Sen sabret/duruşunu bozma. Senin sabırlı davranman ancak Allah’ın yardımı ile olur. Onlar için üzülme. Kurdukları tuzaktan dolayı da için daralmasın. Allah, kendini koruyanlarla ve iyi davranış gösterenlerle beraberdir. (Nahl 16/127-128)

4 - Bir de değerini yükselttik.

5 - Demek ki her güçlüğün yanında bir kolaylık varmış!

6 - Unutma ki o güçlüğün yanında bir kolaylık daha vardır[*].

[*] Burada birinci kolaylık, belini büken yükün kaldırılması, ikinci kolaylık da değerinin yükseltilmesidir. Bu ayet indiği zaman Nebîmizin şu müjdeyi verdiği rivayet edilmiştir: “Bir güçlük iki kolaylığı asla yenemez.” Taberi.

7 - Öyleyse boş kalınca kalk, yorul

8 - ve yalnız Rabbine yönel!

Diyorum Bunların Gözü Kör

Birinci ayetteki Senin içini açtık değil mi? cümlesini bu saçmalığa delil getiriyorlar. İçini açmak demek içini rahatlatmak demek. Surenin adı olan İnşirah ferahlamak, genişlemek, iç rahatlığı demek. Allah "biz sana inşirah vermedik mi" diyor. Daha bitmedi. Bu saçma rivayetlerdeki göğsün yarılması şakku's sadr diye geçiyor. Bunun anlamı göğsün cerrahi operasyonla yarılması. İnşirah suresinde ise şerhu's sadr geçiyor. Bunun anlamı manevi rahatlama, göğsünün sıkıntısını giderme. Zaten sure de bunu anlatmıyor mu? Mekkeli müşrikler peygamberimizi çok rahatsız diyordu. Sözleriyle bunaltmışlardı. Allah da "senin sıkıntını gidermedim mi" diye ayetler indirmiş. Ateistler ne kadar akıllı değil mi? Saçma rivayetteki şakku's sadr ile ayette geçen şerhu's sadr'ın farklı ifadeler olduğunun bile farkında değiller. Ondan sonra cehennem neden var diyorlar, senin yüzünden var işte. İnat ettiğin, aklını kullanmadığın için cehennem var.

Hayatın Sırrı Burada

Ateistler İlhan Arsel'in yazdığı kitabı okuyup Allah'tan uzaklaşıyorlar, alttaki videoda Cansu Canan Allah'a yöneldiği için ayetleri dinlerken gözleri doluyor. Aynı ayetleri biri okuyup ağlıyor diğer okuyup alay ediyorsa bunu nasıl izah edersin? Bunun izahı Allah katında; Allah kendine yönelenin kalbini islama açar ama sırt çevirenin kalbini islama kapatır. Bu yüzden biri ayetleri okurken ağlar diğeri alay eder Bu, hayatın sırrıdır.

Duha ve İnşirah Suresi Kısa Tefsir (7 dakika)

Video açılmıyorsa hemen altındaki linke tıkla.

Duha Suresi Kısa Tefsir

İman Olmayınca Böyle Oluyor

Kur'an'ı red ettiğini söyleyenler, uydurulmuş diyenler bunlar görmezden gelip sadece dünya için çalışıyorlar, kalplerinde pas oluşuyor uzaklaştıkça bunları anlamaları mümkün olmuyor. Gittikleri yoldan dönüş yapsalar, biraz bu ayetleri düşünseler gerçeği anlamamaları mümkün değil, Allah yardım eder.

Alttaki resmi yine Facebook'ta ateist bir gruptan aldım. Resimdeki ayete dikkat et. O dönem inanmamak için direnenlerle bu gün inanmamak için direnenler aynı tavrı gösteriyor. Akıllarını kullanmıyorlar.

ateistlerin kuran eleştirisi

Allah Kimleri Peygamber Seçer?

Mustafa hocanın "Vahiy ve Hayat" programından bir bölüm göstereceğim. Bunu bir gece uyuyamamıştım o zaman dinledim, ertesi gün Youtube'dan aradım buldum, bazı bölümleri senin de görmeni istedim. Göstermek istediğim kısmı Allah kimleri peygamber seçer ve peygamberimiz ilk vahiy aldığında neler hissetmiş. İnsanlar ateist olmayı kafalarına koyup araştırma yapıyorlar. Turan Dursun'un kitaplarını okuyor "delil" bulduğunu zannediyor, kafasına koyduğu ateistliği yaşamaya başlıyor. Soran olursa da "araştırdım dinin uydurulmuş bir şey olduğunu gördüm" diyor. Hayır sen araştırmadın. Sen aklına koyduğun ateistliğe delil aradın. Bir şeyi araştırdığında o konudaki belli başlı bütün iddialara bakmaz mısın? Bir iddiayı araştırıp "doğru olan bu" diyebilir misin? Mustafa hocanın bu kısa konuşmasından bile bazı şeyleri anlayabilirsin. En azından araştıracağın çok şey olduğunu fark edesin. Yine yazayım ben sana bazı şeyleri göstermeyi ne kadar çok istesem de bu sana bağlı, eğer ilgi gösterir yönelirsen bunları sen de göreceksin.

Rahmani vahiy ve sahte peygamberler (13 dakika)

Video açılmıyorsa hemen altındaki linke tıkla. O video bundan biraz uzun. Bunu kısalttım onu kısaltmadan yükledim.

Rahmani vahiy ve sahte peygamberler

Peygamberimiz Nasıl Bir İnsandı?

Peygamberimizin nasıl bir insan olduğuna dair bir ayet ve bu ayete bağlı Mustafa hocadan bir ders göstereceğim.

Şura

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

107. Biz seni, ancak âlemlere rahmet/iyilik olarak gönderdik.

İnsanlar islam'a önyargılı olduğu için peygamberimizin nasıl bir insan olduğunun farkında değiller. Bu derste on dakika kadar Alemlere rahmet ne demek vb konular var, daha sonrasında- biraz kestim biçtim - peygamberimizi bize tanıtan ve örnek olan hareketleri var. Bunlar; Uhud savaşı gibi çok zorlandıkları zamanlarda beddua etmesini isteyenlere verdiği cevap, beni cezime olayı, Üsame Bin Zeyd'in savaşta düşmanı öldürürken, düşmanın son anda "la ilahe illallah" demesi ama Zeyd'in yine de öldürmesi üzerine peygamberimizin dedikleri, peygamberimizin çok sevdiği amcası -efsane- Hamza'yı öldüren Vahşi'ye nasıl davrandığı ... Bunlar masal değil, peygamberimizin hayatından notlar. Benim sana gösterdiğim videolar/dersler tarikat masalı değil aksine tarikatların yanlışlarını ortaya çıkaran insanların dersleri. Bu kırk dakika gibi uzun bir ders. İnsan biri hakkında bir kaç örneği peş peşe duyarsa bir fikir edinebilir. 1400 sene öncesini düşün insanların ahlaki değerleri yozlaşmış, çocuklarını öldürenler, insanları köle diye alıp satanlar, kadınların hiçbir hakkı olmadığı, insanların tahtadan, taştan heykelleri Allah ile aracı edindikleri vb olan bir dönemde bütün bunlara vahiyle karşı çıkan bir insandan bahsediyoruz. Adeta topluma meydan okuyor. Kendi kafasından değil Allah'ın indirdiği ayetlerle yapıyor bunu. Peygamberimizden önceki dönemleri bilemiyoruz ama peygamberimiz en büyük devrimcidir. Aldığı vahiyle o toplumu insanca, kardeşçe yaşanan bir yere çevirmiş. Böyle bir insanın yaptıklarını anlatmak kısa videolarla olmuyor, inşallah uzun gelmez sıkılmazsın. Bu anlatılanlarda dikkat çekici çok şey var. Bilemiyorum belki de bana öyle geliyordur. Mesela yukarıda bahsettiğim Meune kuyusu olayı, orada adamın biri çekiyor kılıcını oraya gönderilen müslümanları öldürüyor, müslümanlardan biri ölmeden önce "vallahi ben kazandım" demiş. Öldürenin aklına takılmış bu söz, bunu araştırmaya başlıyor, "ben öldürdüm, o nasıl kazandı, neden böyle dedi" diye, bu sözün peşine düşüp müslüman oluyor. Öbür dünyanın var olduğunu anlıyor, inanıyor. Böyle insanlar bana ilginç geliyor. "Nerede sen kazandın lan, öldün gittin işte" dememiş, sözün peşine düşmüş. Katil olunca bile insanlar müslüman olabiliyor da bugün tanıdıklarımıza yüz elli sayfalık "şu kitabı oku" diye bir kitap söylüyorsun umurunda olmuyor. Bir de Vahşi'nin olayına dikkat et, çok sevdiğin birini öldürüp, iç organlarını çıkarsalar nasıl bir tavır gösterirsin? Tabi bunu dediğim gibi peygamberimizin zamanında herkesin birbirini kolay öldürdüğü bir dönemde düşün, bugünde değil. Böyle olaylarla üstteki ayetteki "Biz seni, ancak âlemlere rahmet/iyilik olarak gönderdik" ne demek daha iyi anlaşılıyor. Sonuç olarak peygamber doğru tanınmayınca insanlar inanamıyor. Bakalım sen ne düşüneceksin.

Peygamberimizin Alemlere Rahmet Olması ve Örnekliği (44 dakika)

Video açılmıyorsa hemen altındaki linke tıkla.

Peygamberimizin Alemlere Rahmet Olması ve Örnekliği

Peygamberimizin Alemlere Rahmet Olması ve Örnekliği

Tavsiye Kitaplar

O zaman konu açılmışken, okuduğum kitabı okumanı tavsiye ederim. Celaleddin Vatandaş yazmış, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Hayatı ve İslam Daveti - Mekke ve Medine Dönemi (2 Cilt). Kitaplığımda bulabilirsin ama önce günlüğümü oku şekerim. Ben bu kitabın ilk on sayfasını okudum, öyle aldım. Daha en başta farklı olduğu belliydi.Bu hadisi daha önce göstermiştim. Şöyle başlıyor;

Benim durumum bir ateşin yanındaki kişinin durumuna benzer. Ateş yanıp etrafını aydınlattığı zaman pervaneler ve diğer bazı böcekler kendilerini ateşe atmaya başlar. Adam yanmamaları için onları ateşten uzaklaştırmaya çalışır fakat onlar buna rağmen kendilerini ateşe atarlar. Aynı şekilde ben de sizleri eteklerinden tutup cehennem çukuruna düşmekten alıkoymaya çalışıyorum "buraya gelin, ateşten uzaklaşın, buraya gelin, ateşten uzaklaşın" diye bağırıyorum ama ne var ki sizler elimden kurtulup doğruca Cehennem çukuruna koşmaya devam ediyorsunuz.

Celallettin Vatandaş bu kitabı on iki senede hazırlamış. Kitabın adından belli olduğu üzere peygamberimizin hayatını islam daveti ile paralel ele almış. Yani ayetlerin iniş sebepleri var. Bu açıdan çok faydalı buldum ben bu kitabı.

Bir de İsrafil Balcı hocanın da peygamberimizin hayatını yazdığı bir kaç ciltlik "Vahyin Gölgesinde Siyer Mekke Yılları" kitabı var. Bunun Medine dönemi de olur. Yavaş yavaş oku bu kitaplardan.

Muhabbet Bağına girdim Bu Gece

Geçen gün televizyonda Diyanet İşleri başkanı Prof. Mehmet Görmez anlatı. Bu dizeler ne için yazılmış dersin?

Muhabbet bağına girdim bu gece
Açılmış gülleri derdim bu gece
Vuslatın çağına erdim bu gece
Muhabbet doyulmaz bir pınar imiş

Ararım, ararım, ararım seni her yerde
Sorarım ıssız gecelerde sevgilim nerde

Açıldı bahtımın gonca gülleri
Gönül bağında öter bülbülleri
Aşkıma sarayım hep gönülleri
Muhabbet doyulmaz bir pınar imiş

Ararım, ararım, ararım seni her yerde
Sorarım ıssız gecelerde sevgilim nerde

Bu, Sadettin Kaynak’ın hemen hemen herkesin bildiği bir eseri. Mehmet Görmez, Sadettin Kaynak’ın bunu neden yazdığını anlattı. Sadettin kaynak rüyasında peygamberimizi görmüş, gece kalkmış bu satırları yazmış, kısa bir süre sonra da bestesini yapmış. Sadettin Kaynak ne alaka diyebilirsin, görünürde şarkı beste işi ile uğraşan biri olarak görünüyor ama o zaman ki insanlar bu günkü şarkıcılardan çok farklıymış. Vikipedia'dan aldım;

Sadettin Kaynak Kimdir?

Sadettin Kaynak (d. 1895, İstanbul – ö. 3 Şubat 1961, İstanbul), klasik Türk müziği bestecisi.

Ali Alâaddin Efendi'nin oğludur. 1895 yılında İstanbul'un Taşkasap semtinde doğmuştur. Sesinin güzelliği nedeniyle genç yaşta hafız olmuştur. Öğretmenleri; Hafız Melek Efendi, Kasımpaşa Küçükpiyale Cami İmamı Hafız Cemal Efendi, Neyzen Emin Dede ve Muallim Kâzım Uz'dur. Dinî müzik ile din dışı müziği birlikte yürütmüş; ilk bestesi olan hüzzam şarkısı "Hicran-ı Elem"i 1926 yılında yazmıştır. İlk Türkçe ezanı da seslendiren Saadettin Kaynak'tır.

Müzik eğitimini İstanbul Üniversitesi'nde tamamlamış ve daha sonra Güney Doğu Anadolu'da yerel müzikler üzerine araştırmalar yapmıştır. 1940-1950 yılları arasında seksenin üzerinde film müziği bestelemiştir. 1955 yılında felç geçirmiş; 3 Şubat 1961 tarihinde İstanbul'da Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde ölmüştür. Merkez Efendi Mezarlığı'nda gömülüdür.

Rakı Masası Şarkısı Olmuş

Sadettin Kaynak ne maksatla yazmış biz bu gün ne maksatla nerelerde söylüyoruz bu şarkıyı. Mesela gazinolarda, barlarda rakı masalarında kendi sevgilisini arayan insanlar hep birden koro halinde söylüyorlar. Sonra maçlarda tezahürat şeklinde söyleniyor. Halbuki yazma nedeni bambaşka, sevgiliden kastı Muhammed Mustafa [sallallahu aleyhi ve sellem]. Kimse sözlerine bu gözle bakmıyor dahası haberi bile yok. Kültürüne sahip çıkmayan bir toplum yozlaşmaya mahkumdur ve başka kültürlerin etkisine girmesi kaçınılmazdır. Bunu gibi bilmediğimiz birçok konu var.

Peygamberimizi Yaşlandıran Ayet

Peygamberimizden bu kadar bahsetmişken bir kaç ayet paylaşacağım. Hud suresinde söyle bir ayet var.

Hud

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

112.Öyleyse, emrolunduğun gibi dosdoğru ol!

Seninle beraber tövbe eden kimselerle birlikte...

Ve sizden hiçbiriniz gurura kapılıp da haddi aşmasın.

Şüphesiz O, yaptıklarınızı görendir.

Şöyle bir hadise denk geldim.

Tirmizî'nin Sâhih'inde (Sünen) ve Hâkim'in Müstedrek'inde rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte, "(Erken) ihtiyarladığını görüyorum." veya "İhtiyarladın ey Allah'ın Peygamberi!" diyen Hz. Ebu Bekir (ra)'e, Hz. Peygamber (sav), "Beni, Hud, Vâkıa, Mürselât, Amme yetesâelûn ve İzeş-şemsu kuvviret sûreleri ihtiyarlattı" cevabını vermiştir. Bazı rivayetlerde, Resûlullah'a erken ihtiyarladığını söyleyen, Hz. Ömer (ra) ve Sa'd b. Ebî Vakkas (ra) olarak geçmektedir.

Hud suresindeki Öyleyse, emrolunduğun gibi dosdoğru ol emri ne kadar büyük bir sorumluluk, dünya işlerine dalan müslümanlar farkında değil. Bunu düşün ne kadar büyük bir emir olduğunu zamanla, Kur'an'ı okudukça anlarsın.

Allah ve Rasulünden Daha Sevgili Gelen Şeyler Var Mı?

Bir ayete dikkat çekmek istiyorum. Önce ayeti oku.

Tevbe

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

24. De ki: “Eğer babalarınız,

oğullarınız,

kardeşleriniz,

eşleriniz,

aşiretiniz,

kazandığınız mallar,

zarara uğramasından korktuğunuz bir ticâret

ve

beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, Rasûlü’nden

ve

O’nun izin verdiği şekilde,

saldırganlara karşı cihattan daha sevgili ise,

artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin!

Allah fasık topluluğu doğru yola erdirmez.”

Bu ayette sayılanları Allah’ın dininin önüne geçirdin mi iflah olman mümkün değilmiş zaten bu aynı zamanda dünyayı tercih etmek oluyor. Dünyayı tercih eden insanlar altmış yetmiş sene keyif sürerler ama ahrette nasipleri olmaz. Asıl hayatın ahrette olacağını düşünürsen bu en büyük zarardır. İnsanın aile hayatı, işi gücü, evi, yazlığı, arabası, Allah’ın ayetlerinden hatta bugün en büyük sorun olan hurafelerle, uydurma hadislerle mücadeleden daha sevimliyse Allah’tan bu insanlar bir bela, ceza türü bir şey gelecektir çünkü ayette artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin diyor. Benim gördüğüm mesela kimse Süleymaniye Vakfı’nın ortaya çıkardığı kökeni Kur'an'a dayanmayan mezhep kitaplarına dayanan hurafeleri insanlara duyurmaya, izah etmeye, buna bugün cihat denir. Allah’ın gerçek dinini duyurma çabası. Cihat'ın anlamı her türlü zorluğa göğüs germek demek. İnsanlar bu çaba içine girmiyor ama bakıyorsun işinden, çocuklarından, evinden, arabasından, telefonundan, tabletinden büyük bir heyecanla bahsediyor. Peygambere canım kurban deyip adına uydurulmuş bir milyon hadisi temizlemek, temizleyenlere destek vermek için kılını kımıldatmıyorlar. İşte bu, bütün yaşamları Allah’tan ve resulünden daha sevgili demek.

Cübbeli Ahmet ve Mahmut Efendi

O, kimseyi önünde eğdirmedi. Kimseye elini öptürmedi. Kendisi içeri girince kimseyi ayağa kaldırmadı. Yemen' den dönen Muaz bin Cebel yanına gelince secde edip eteklerine kapandı. Yakasından tutup kaldırdı ve sordu: “Ne yapıyorsun, bu yaptığın nedir?" Muaz "Ey Allah ın Resulü, Yemen' de Yahudi ve Hristiyan âlimlerinden gördüm. Birbirlerini böyle selamlıyorlar, peygamberlerin selamlanması böyleymiş "dedi. Peygamberimşz şöyle cevap verdi: “Dik dur ve Allah'ın selamı ve rahmetl seninle olsun“ de. “Bizim selamlamamız budur, onlar peygamberlerine iftira atmış." dedi.

Karşısında dik durulmasını isteyen, gülenle gülen, ağlayanla ağlayan, arkadaşlarının üzerine titreyen, mazlumlar için meydana atılan, belaların içine dalan Öksüz bir vicdana destek vermek. Onunla Allah'ın günlerini yaşamak, destanlar yazmak, tarih yapmak, davasını kendi davan, yolunu kendi yolun bilmek* ona arkadaş olmak, ekmeğini aşını onunla paylaşmak ve yeni bir dünya için onunla omuz omuza mücadele etmek. Arkadaşlarının /Ashabının yaptığı tam olarak buydu.

İslam'ın Pavlusları -2, Sadettin Merdin, Sayfa 124, Araştırma Yayınları