6 Temmuz 2013
Nefs, şeytan ve rüyalarla ilgili yazdıklarımın ayrıntılı açıklamasını bu günlüğün kitabında bulabilirsin. Eğer kitap basıldıysa Semih bu paragrafı düzenlesin, kitabın basıldığını, adını, benim adımı, varsa yayınevi web sitesinde kitabın sayfasını yazsın. Bunu kitap reklamı olsun, kitap okunsun diye yapmıyorum. Öyle düşünsem bu günlüğü web sitesi olarak yayımlamaz, sadece kitabını yayımlardım. Sosyal medya alimlerine malzeme olmak istemiyorum. Hiçbir şeyden haberi olmayan, sağdan soldan bilgi aşırıp kendilerini bilge gösteren insanlar var. www.hayatinsirri.net'te şirkle ilgili bir sayfamı kaynak göstermeden olduğu gibi kopyalayıp Facebook'ta paylaşan birini gördüm. Konu şirke ilgili olduğu, okuyanlar bilgi sahibi olsun diye bir şey demedim. Bu konuda orijinal cümlelerim var, bunlar kendini bir şey zanneden sosyal medya alimlerinin kopyalayıp kendilerini daha alim göstermelerine izin vermeyeceğim. O yüzden nefs, şeytan ve rüyalar konusunu kitapta yazdım. Bu sayfada çaylaklık dönemlerimdeki nefs ve şeytan hakkında bildiklerimi yazdım. İbret almak için okunabilir.
Orta okuldan bu günlükte yazdığım böbreklerimi kurtarma ameliyatından sonrasına kadar Nefsi emmare'nin kölesiydim. Nefs denen şeyin ne olduğunu ve insanı nasıl esir aldığını yaşadım, gördüm. Herkesin yapmaktan hoşlandığı günahlar vardır. Ama nefis terbiyesi günahlardan uzak durmak değildir. Bahis oyunları, kumar, zina, içki sigara gibi keyif veren günahlar insanın nefsine yenik düştüğü şeylerin başında gelir. Bunlar aynı zamanda bağımlılık yapan şeyler. Bir de bağımlılık yapmayan ama haram olan şeyler var. Mesela marihuana, bağımlılık yapmayan bir ot, insanın nefsini ele geçirdi mi, bundan kurtulması da zordur. Nefsini terbiye etmek demek yeni bir hayata başlamak demektir.
Mücadelem hala devam ediyor. Nefsimin esiri olduğum çoğu şeyi hallettim yalnız bir konu kaldı ama Allah’ın yardımıyla onu da aşacağım inşallah. Ama ben yenildim. Nefsime karşı koyamadım. Her bozduğum tövbeden sonra büyük pişmanlıklar yaşadım, o kadar ki verdiğim sözü tutamadığım bozduğum için kendimden nefret eder hale geldim. Hala kendimden nefret ettiğim anlar olur ve kendimi affetmiş değilim. Bütün bunlar elbette bir anda olmadı. Benim hikayem orta okula dayanıyor. Orta okuldan beri bilgisayarım var. Bilgisayarın varsa yaşadığın zaman dilimi hiç önemli değildir, her şeye ulaşırsın. Zaten oyun bağımlısı olarak büyüdüm. Orta okulda Rahmiyle Taksim'de buluşup saatlerce atari salonlarında oyun oynardık.O da oyun bağımlısıydı. Bu oyunları evde oynama imkanı bulununca işin boyutu değişiyor. Bunun gibi bilgisayarlarda haram görüntülere bakma imkanı vardı. Biz de bakardık. Kazadan bir kaç sene sonra namaza başladım, bilgisayar aldım. Orta okuldaki hayatı yaşamaya devam ettim. Tek bir farkla bu sefer müzik de bilgisayardaydı. Süper ses sistemi var evde. Harika. Böbreklerimi kurtara ameliyata kadar böyle yaşadım. O döneme Allah bilinç ikramında bulununca yaptıklarımın yanlış olduğunu anladım. Bir de üstüne nefis terbiyesi yapmayı şart koşan ayetleri görüce her şeyi anladım. Anladım ama bu bağımlılıklardan kurtulmak kolay değil. İçimde bir İceberg var. Benim hikayem orta okula dayandığı için nefisle mücadele benim için çok zor oldu.
.Birinci cevap Kur'an'da;
Nisa
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
28- Allah yükünüzü hafifletmek ister; çünkü insanı zayıf yaratmıştır.
Başlangıç olarak yaradılışımızda zayıflık var, bu bir gerçek. Bir de buna ilave insanı yoldan çıkarmaya yemin etmiş şeytanı eklersek insanın işi çok zor olduğunu hemen anlarız. Hele benim gibi geçmişinden taşıdığın ve genlerinden gelen arızaların varsa daha zor. Şeytan yazınca aklıma geldi, şeytan korkacak bir şey değil, böyle şeylerden korkmaktan vaz geç. Ne olduğunu bile bilmiyorsun, nasıl korkuyorsun? Senin korktuğun şey korku filmleriyle oluşturulan algı. Vaz geç bundan artık.
Allah’a yönelmek demek Kur'an'ın ortaya koyduğu ölçüler içinde kalıp bütün bu arızalardan kurtulup, saflaşmak demek. Bu saflığı da nefsin ile mücadeleyle kazanabilirsin. Kur'an'ın bize bildirdiği helalleri bir kenara bırakırsak geri kalanlar için, nefs öyle bir şey ki durmadan ister, bir canavar gibi, besledikçe, isteklerine boyun eğdikçe güçlenen, güçlendikçe karşı konulması zorlaşan bir canavar olur. Bu akıl almaz bir şey. Benim aklım almıyor. Nefs denen şey nerededir? Beynim de mi? Kalbimde mi yoksa ben baştan aşağı nefs miyim? Bu açıdan bakınca saygı duyulacak bir mekanizma yani yaratılış itibariyle demek istiyorum.
Dediğim gibi nefs, elde ettiğin alışkanlıklar doğrultusunda, seni sen yapan şeylerin sürekli sana bir şeyler yapmanı telkin etmesidir. Bu şu ayetle apaçık bildirilmiş.
Kaf
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
16. Ant olsun insanı Biz yarattık
ve
nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz.
Biz ona,
şah damarından daha yakınız/içinden geçenleri de biliriz.
Mesela içki olayını ele alalım. İçki içen biri, bunu bir alışkanlık haline getirdi mi, nefsinin ondan içki içme talebine karşı koyması pek mümkün değildir çünkü insanda buna neden karşı koyması gerektiğine dair bir bilgi yoktur. Aslında bu bilgiye ihtiyacı da yoktur. Çevreden içki konusunda çeşitli bilgiler gelir ama bu bilgi nefsin hoşlanmasından daha etkili değildir. Mesela din açısından yasaklanmıştır, sağlık açısından aşırı tüketimi bir yıkımdır, az tüketiminin de bir faydası yoktur. Ailevi ve toplumsal olarak düşünürsek birçok problemlere neden olduğunu basından görüyoruz ama buna rağmen insanlar içkiye başlamaya bir engel görmez ve başlayanlar da getirdiği bir çok probleme rağmen içmekte ısrar eder. Bu ısrarın tek bir açıklaması vardır o da insanın nefsine olan zaafıdır çünkü her şeyden önce zayıf yaratıldık bir de mücadele etmeyen bir tavrı da buna eklersen ortaya nefsine yenilmiş, nefsinin kölesi olmuş bir insan çıkar.
İçki olayını çok yakından biliyorum, bizzat yaşadım. Edirne’ye iki yıllık okul okumaya gittiğimde oldu bu. Edirne’ye gitmek hayatımın en büyük hatasıdır. Hiçbir işe yaramayan bir okul için boşa harcanmış emek. Diploması işe yarar mıydı bilemiyorum ama o okul hiçbir ciddiyeti olmayan, insana hiçbir şey vermeyen sadece olsa olsa muhasebe departmanında çalışacak insan mezun edebilirdi. Yetiştirirdi demedim dikkat et mezun edebilirdi dedim. Muhasebe departmanında çalışmayı hafife aldığım da yok bu arada. Amaç buysa bu kadar emeğe, masrafa, zaman kaybına gerek yok. Bir muhasebecinin yanına girip, daha sonradan sınavlara girerek de muhasebeci olabiliyor insan, en azından benim zamanımda böyleydi, şimdi nasıl bilemiyorum. Anlatabiliyor muyum, insan yetiştirmeyen, sisteme eleman yetiştiren hiçbir yer lazım değildir. Neyse biliyorsun kuzenim Özgür’de aynı üniversitedeydi, aynı evde kalıyorduk ama Özgür’ün saatleri ile benim saatlerim uymuyor. O ikinci öğretim akşam okuyor ben sabah. Ben okula gidiyorum o uyuyor, ben uyuyorum o okula gidiyor. Aynı evde yaşadığımız halde bir hafta Özgür’ü görmediğim olmuştur. Bir de ev acayip sıkıcı, yurtta kalsam belki sıkıcı olmazdı. Birçok insan var sonuçta orada ama ev acayip sıkıcı. Bir de öyle bir ders programı yapmışlar ki, haftanın bir günü boş, ders yok, sebebini çok sonra öğrendim, o gün araştırma günü olsun diye boş bırakılmış. Kel başa şimşir tarak, beş para etmez bir bölüm, o bölümde bir de araştırma yapacakmışım. Bir araştırmak lazım normal bölüm okuyan insanlar haftanın boş bırakılan bu gününde araştırma yapıyorlar mı? Tatil yaptığın bir gün de Türkler araştırma yapar mı? Araştırma kavramı bize verilmiş mi ki? Anlamından haberdar olmayan insanlara araştırma günü yapmışlar. Bu günün dışında Perşembe de sabahtan iki saat ders var, bazen o da yok. Benim işim Çarşamba günü bitiyor. Dört günüm boş. Evde çoğunlukla yalnızım ve vakit geçmiyor. İşte bu dönemde, zaten ortaokuldan beri içki içen ben, evde kendi kendime veya arkadaşlarla içki içmeye başladım. Benim sonumu hazırlayan da zaten bu olaydır.
Buradan da biliyorum ki insan nefsinin içki içme talebine karşı koyamaz. Can sıkıntısı, yalnızlık veya arkadaşlarla hiç fark etmez, nefsin sana içki içirir. Adım gibi biliyorum ki kaza olmasaydı madde bağımlısı olacaktım. Alkol, sigara belki başka şeyler. Çünkü nefsimin bana nasıl fısıldadığını duydum. O yüzden bu günlüğün bazı yerlerinde bu kaza olmasaydı alkolik olacaktım diyorum. İnsanın nefsinin böyle isteklerine karşıt bir şey yoksa, yenilirsin. Geçen gün Gangamstyle söyleyen Psy hakkında bir haber vardı. Haberin başlığı “Psy’dan şaşırtan itiraf” neyi itiraf etmiş dersin? Alkol problemi olduğunu anlatmış. Söylediklerine bak, o sözlerin ne demek olduğunu çok çok iyi biliyorum, aynısını yaşadım çünkü.
Psy dan Şaşırtan itiraf
Gangnam Style şarkısını yaratıcısı Güney Koreli stardan hayranlarını şaşırtan itiraflar. Nelere zaafı var, ne kazandı?
İçki problemi olduğunu açıklayan 35 yaşındaki şarkıcı dünyanın her yerinde tanınıyor olmakla baş etmekte zorlandığını da söyledi... İngiltere’de yayımlanan The Sunday Times dergisine verdiği röportajda “en iyi dostum vodka” diyen PSY... Viski ve tekila içmeyi de çok sevdiğini açıkladı ve “Mutluysam içiyorum. Mutsuzsam içiyorum... Kariyeri ve bir anda gelen şöhretle ilgili itiraflarda bulundu... Yağmur yağdığında içiyorum, güneşli olduğunda içiyorum... Hava sıcak olunca içiyorum, soğuk olunca içiyorum. İçmediğim tek zaman geceden kalma olduğum anlar” dedi...
İçki içmeyi öğrencilik yıllarında alışkanlık haline getirdiğini anlatan Güney Koreli şarkıcı... 2001 yılında esrar bulundurmaktan kısa bir süre hapiste yattığını da anlattı... Yaşadığı kötü günlerin kendisini yaratıcılık açısından beslediğini düşünen PSY... “Ben çok pozitif bir insanım. Başıma kötü şeyler geldiğinde, bunun hayatıma büyük mutluluklar getireceği için gerçekleştiğini düşünürüm” dedi... PSY geçtiğimiz yıl Gangnam Style şarkısını 20’den fazla ülkede bin kez seslendirdiğini...
Bu yoğun tempodan dolayı karısı ve beş yaşındaki ikiz kızlarını nisan ayından beri görmediğini de itiraf etti.
Edirne’de bir öğlenden sonra ben Özgür ve benim sınıf arkadaşım Ferdi var, Votka içiyoruz. Bir de bir meyve suyu olsa gerek karıştırdığımız. Küçük bir şişe almıştık, yetmeyince tekrar almak için Özgür’le Ferdi markete gitti. Küçük şişeyi de onlar almıştı, hesaplayamamışız. Bu sefer büyük şişe alacaklar. Evde oda da yalnızım, hava dışarıda buz gibi, katalitik yanıyor. Odanın kapısını da kapalı tutuyoruz ki oda soğumasın. Odayı şu an hala hatırlıyorum. Filmlerde sis efekti yaparlar ya bizim oda öyleydi, duman altı olmuş. Görüş mesafesi iki metre. Hava soğuk cam açmak demek evin soğuması demek, o yüzden o dumanın içinde oturuyoruz. Zaten de bu halden şikayetçi olan yoktu. Neyse Özgür’le Ferdi geldi, marketteki kızın halini anlatıyorlar, büyük şişe votka istediklerinde kızın gözleri yerinden çıkacaktı diyor Ferdi. Kız neden öyle tepki verdi söyleyeyim, ramazandı, biz ramazanda insanların oruç tuttuğu ayda gündüzün ortasında iftara birkaç saat varken içki içiyorduk.
Akşam oldu, Ferdi’yle dışarı çıktık. Bir kafe var, tavla oynayıp kahve içtiğimiz, oraya gidiyoruz, yine kahve içip tavla oynayacağız. Tavla oynarken geyik yapıyoruz, gülüyoruz. Ferdi zar tutmaya çalışıyor. Zarları alırken büyük sayıları üst üste getirip, zarları sallamadan elini sallıyor. Sanki zarlar karışmış gibi atıyor zarları, bakıyoruz geldi mi istediği zar, gülüyoruz. Oyun bitince dışarı çıktık, hava soğuk, ankesörlü telefonların oraya uğradık İstanbul'da ki kız arkadaşımı arayacağım. O zamanlar cep telefonları yeni çıkmıştı ama öğrenciler ankesörlü telefonları kullanıyor. Konuşurken davulcu geldi, esnaftan bahşiş topluyor. Nasıl bir gürültü. Telefonda anlaşmak mümkün değil. Kızdım, kapattım telefonu, davulcunun peşine gittim. Ferdi peşimde, anladı davulcuya gittiğimi. “Allaaaaaaahh” dedi. Davulcunun sırtı dönük. Elimle omzuna dokundum, döndü. Güler yüzlü genç bir çocuk gülerek “Buyur abi” dedi. Davulcuya ne yapacağımı bilmeden gitmiştim aslında, kavga mı çıkartacaktım, ne yapacaktım bu gün hala bilmiyorum ama gülerek “Buyur abi” deyince yüzüne baktım güler yüzlü gencecik bir delikanlı, ne yaptığına baktım. Elinde davul esnaftan bahşiş topluyor. Önünde durduğu dükkana baktım sonra tekrar davulcuya baktım, bir şey yapmak gelmedi içimden ama bir kere yanına gitmişim, yüz ifadem ciddi belki kızgın, çevirdim laflarımı “Sen hangi mahallenin davulcususun” dedim. Anlattı çocuk hangi mahallenin davulcusu olduğunu, dinlemedim aslında, “İyi” dedim, döndüm geri.
Düşünsene ramazan günü sarhoşum. Davulcuyla kavga etmekten son anda dönmüşüm. Kavga etseydim ne olacaktı? Ne kavga etmek için bir bahanem var ne de etseydim bir açıklamam olabilirdi. Ahirette benden şikayetçi olacaktı o davulcu. Ahirette muhtemel olacak diyaloğu yazayım, bence böyle bir konuşma olacaktı; Davulcu “ben eve ekmek parası götürmeye çalışıyordum bu ve arkadaşı benimle kavga etti” dese, Allah bana bildiği halde bana söyletmek için sorsa “neden davulcuya saldırdın.” Orada yalan söylemek mümkün değil. Benim cevaba bak “telefonla konuşuyordum, davulcu geldi, çok ses yaptı, karşıdakini duyamadım.” Allah devam etse sorsa bana kiminle konuşuyordun. Benim cevabım “kız arkadaşımla.” Bu kısmı hayatım boyunca düşünmüşümdür. Nasıl anlatacağımı da bilemiyorum. 24 Mart 2012 - Rüyalar bölümünde kız arkadaşımın gördüğü bir rüyayı yazmıştım. Bunun Allah’tan gelen anlamı olan bir rüya olup olmadığını hep düşünmüşümdür. Sonuç itibariyle görünen Allah’tan gelen olduğudur. Allah dese ki kız arkadaşının gördüğü bir rüya vardı, “rüyasında bir kişi ona Onur içki içmeye devam ederse evlenemeyeceksiniz” demişti. Sen o rüya karşısında ne yapmıştın dese, ben “dayımın iş yerinin açılışı vardı, bunu orada Tolga’ya anlatmıştım sonra elime bir şarap kadehi alıp eğer bunu da görürse inanacağım demiştim.” İşte kilit nokta burası, Allah dese ki “neden inanmadın o rüyaya? Sen değil miydin gelecek için dua eden, yol göstermemi isteyen” Eğer bu bir yol gösterme idiyse düşün ki ben bunu hiç dikkate almadığım gibi ramazanda sarhoş olup üstüne bir de davulcuyu dövmüş olarak Allah’ın huzurunda olacaktım. Bu kaza için ne kadar şükretsem az gelir, yetmez demem işte bu yüzdendir. Bu kaza beni kötü bir hayattan kurtarmıştır ve ben bunun bir lütuf olduğunu düşünüyorum ama nedenini bilemiyorum. Yani neden benim gibi bir insanı anlattığım hallerden bugünkü hallere getirdi bilemiyorum.
Başka bir gün yine Edirne’de sınıftan birileri bir barda bir akşam düzenlemiş, nedendir bilmem. Yanımda Adem ve Taner var. Akşam geç vakit bizde gittik. Adem Konya’lı kürt arkadaş. İmam hatip okumuş, sonra iki yıllık bu aptal okula gelmiş. Konyalı kürtlerin bir farkı vardır onlar ayrılıkçı değildir. Genelde dine çok bağlı, çocuklarını imam hatip okutan Türkiye’yi seven, ayrılmak düşünmeyen insanlar oluyorlar. Adem de öyleydi. Sınıfı da bir görsen, anaokulu gibi. Hayatlarında ilk defa evlerinden çıkmış çocuklar ne yapacaklarını bilmez bir halde Edirne’ye gelmişler. Ben ortaokuldan beri yırtık olduğum için anlayamıyorum kuzu kuzu oturan bu insanları. Bardan girdik içeri birkaç masa birleştirmişler, dizilmişler etrafına oturuyorlar, kola içiyorlar, “dikkat edin çarpmasın sonra yurdun yolunu bulamazsınız.” Masanın başına oturdum, Adem solumda, rakı içiyorum. İçmekle kalmıyorum samimi olduğum erkek arkadaşlara kulaktan kulağa mesaj yolluyorum, “Taner’e söyle rakı ısmarlasın bana.” Anaaaam gözümün önüne geliyor da, bak şimdi, serseri gibi değilim, Godfather'ım. Konuşmamdan, hareketlerimden bu hallerimden etkilenen Adem rakı içti o akşam. Düşünebiliyor musun etkilenmiş benden, hallerim imam hatip okumuş Adem’i yoldan çıkardı. Demek ki o anda şeytan dibimizde oturuyormuş. Hem bana hem Adem'e çalışmış :))
İçki konusunda bir şey daha yazayım. Bir şiir var, Cahit Sıtkı’nın, “haydi Abbas vakit tamam, akşam diyordun işte oldu akşam” diye, burada ki vakit tamam, akşam oldu ne demek biliyor musun? Abbas askerdeki emir erinin adıymış, Cahit Sıtkı içkiyi seven, içen birisi, bir gün gündüz vakti emir erinden içki istiyor, Abbas da gündüz içmeseniz akşamı bekleseniz diye konuşunca akşamı bekliyor ve akşam bu şiiri yazdığı söylenir. Şiirde ki sevgiliyi getirme ile ilgili de bir şeyler anlatılıyor ama ben sadece bu kadarını aldım.
Haydi
Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumanı,
Var git,
Böyle ferman etti
Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi
Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
Ben de bu ve bunlara benzer insanlar gibiydim. Allah beni bu hallerden kurtardı, merak ediyorum bu seçimi neye göre yapıyor, benim Cahit Sıtkı’dan farkım nedir?
Üstte bahis oyunlarından bahsettim, aynı içki içmekteki yaşadığım bu karşı konulmaz istek, bunları oynayanlar için de geçerlidir. Ben de bunları oynadım ama bağımlılığım yoktu. Bir insanın kumar oynamaya karşı zaafı, içki içen insanın içkiye olan zaafı ile aynıdır. Karşı koyamazsın. Daha doğrusu karşı koymak için sebebin yoktur. Aslında vardır, ailen yıkılıp gider. İşini gücünü kaybedersin ama nefsinin bu ihtiyacı karşısında bunlar o anda hiçbir değeri olmayan şeyler olur. Nefsine böyle yenilip, mücadele etmeyen biri bunları anlayamaz. Her hangi bir şeye böyle bağlanan, nefsinin esiri olan ve bundan kurtulduktan sonra diğer insanların yaşadığı şeyleri de anlayabilir. Biga da karşı komşumuz Sinan amca vardı, hatırlarsın, at yarışı bağımlısıydı. Bilmediği at ismi yoktu, ahırları, seyisleri, neredeyse atları besleyenleri bile biliyordu. Namaza başlamadan önce bir yaz beraber oynadık. Bir gün ganyanı 26 Tl olan bir at bulmuştum. At yarışı oynayanlar bilir bu at değil eşşek oğlu eşşektir. Büyük sürpriz demek. 26 tl ganyan demek 1 liraya 26 lira alırsın demek. O ata 1000 TL yatırırsan 26.000 Tl kazanacaksın demektir. Bu açıdan Sinan amca bırakmazdı beni, beraber bakardık bültene. O günkü yarış yatınca “yarın daha büyük bir altılı yapacağız” derdi, öyle bir hırsı vardı ki bu cümleyi söylerken, bu halini sonradan çok iyi anladım. Bundan kurtulmanın mümkün olmadığını biliyorum ancak Allah lütfederse, yardım ederse kurtulursun o da kendinle mücadele etmen şartıyla.
İlginç bir şey yaşadım, biraz bundan bahsedeyim. İşimizin olduğu günlerden birinde, başlamadan bilgisayarımın başındayım. Php olsa gerek, bir şeyler deniyorum, olmadı bir türlü yapamadım, bir sürü hata çıktı. Kızdım, hiç düşünmeden yapmamam gereken bir şey yaptım. Haram bir görüntüye baktım. Öyle ki başarısızlığımın intikamını yapmamam gereken şeyden alıyordum. Belki burada kendi başarısızlığımdan dolayı isyan bile etmiş olabilirim. İşimiz başlayana kadar bununla meşgul oldum.
İşimiz bitti yatıyorum. Biraz yatacağım sonra kalkacağım. Aklımdan planlar yapıyorum; akşam kalktığımda nefsimin isteklerine karşı koymayacağım, bir müddet daha bununla meşgul olacağım, böyle düşünüyorum. Aklımda bu planlar olurken, içimde bir ses oldu. Bunu hiç abartmıyorum İçimde bir ses bana sesleniyor “Yapma.” Kafamda planlar oluşuyor içimdeki ses bana “Yapma” diyor. O kadar enteresan bir durum ki içimde resmen “Yapma” diyen bir ses var ve ben bunu duyuyorum. İlk defa karşılaştığım bir şey. Derler ya içimden bir ses söyle yap dedi, bu öyle bir şey değil. Orada sesten kastedilen aslında histir. İçinde nasıl yapması gerektiğine dair bir his vardır ama benim yaşadığım bu olay resmen bir ses bana "Yapma” diyor. Kulağım duyuyor bu sesi. Bir süre bu hal devam etti. Daha sonra kalktım ve içimdeki sesi değil kafamdaki planları yapmaya başladım. O akşam o planlarla geçti. Aslında buradaki durum belki de o planlara karşı koyamamak değil karşı koymayı istememekti. Belki denesem birkaç zaman zorlanacağım ve başaracağım ama karşı koymak istemiyorum.
Ertesi sabah her zamanki saatte yedi civarı babamı çağırdım. Yan çevirdi. Kahvaltı getirdi ve gitti. O zamanlar her sabah kahvaltı ederken Ak radyoda Mehmet Zahit Kotku’nun sohbetlerini dinliyorum. Eski sohbetlerinden özet bir bölüm yayınlıyorlar. 7.30 da başlıyor, akşam altıda tekrarını veriyorlar. Sohbetleri hoşuma gittiği için tam başlarken kaydetmeye başlıyorum, eğer beğenmezsem siliyorum. Şimdi dinleyeceğin sohbeti bu sayfayı yazmamdan yaklaşık beş sene önce kaydettim. Neyse başladı, konu İman ve kalp gözü. Kotku haramlara, günahlara düşmenin sebebini anlatıyor. İmandan bahsediyor. "İnsanın haramlara meyletmesi imanın zayıflığındandır" diyor. Bak burası çok dikkat çekici, "iman insanın haramları işlemesine manidir, iman, insana seslenir , içinden der ki sen Allah’ın haram saydığı bu şeyleri nasıl yapıyorsun der ve bu kulak bunu duyar" diyor. Dünkü halimi anlatıyor resmen. Dün içimde bir ses bana "yapma" diye seslendi. Bu kadar tesadüf olur mu? Tesadüf değilse bunun adı ne? Biri bana böyle bir şey yaşadığını söylese sonra da şimdi dinleyeceğin sohbete denk geldiğini söylese ben nasıl bir tepki verirdim bilmiyorum. O yüzden senin ne düşüneceğini bilemiyorum ama inşallah bir gün böyle şeyler yaşarsın da sen de düşünürsün bunlar ne diye.
Kotku bu sohbette insanın haramlardan günahlardan kaçtığı ölçüde imanın güçleneceğini ve sonunda insanın gönül gözünün açılacağını anlatıyor, ne güzel anlatmış. Tam Kur'an mesajıdır bu. "Gönül gözü için bir mürşide bağlanman lazım" gibi saçma sapan şeylerden bahsetmemiş. Enfal 29 a göre konuşmuş.
Enfal
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
29- Ey inanıp güvenenler! Siz Allah’ı sayar haramlardan sakınırsanız, Allah size hakkı batıldan ayırt edecek bir anlayış kuvveti verir, sizin günahlarınızı örter, sizi affeder. Allah büyük lütuf sahibidir.
Şunu da yazayım; Kotku’nun sohbetinin başında bir hadis anlatıyor diyorlar ki "günlük ibadetler günlük günahları, haftalık ibadetler haftalık günahları, yıllık ibadetler yıllık günahları sildiriyor.” Bu uydurmadır, buna inanma.
Video açılmıyorsa hemen altındaki linklere tıkla.
İman ve kalp gözü - Mehmet Zahit Kotku
Kotku'nun bu sohbetini defalarca dinledim. Her saniyesinin ses tonunu bile ezbere biliyorum, hatta ara sıra gece yatınca, bazen sabah yan dönünce, bazen gündüz dinlerim. Dün akşam yaşadığım olayı sabah kırk yıllık sohbette duydum. Bazı durumlar var ki buna benzeyen, radyodan böyle sohbetlerden bana cevap oldu, buraya yazmadıklarım da var. Yaşadığım bazı durumlara özellikle Mehmet Zahit Kotku burada olduğu gibi kırk yıllık sohbetlerle bana cevap oldu. Yine Biga’da iki gün çok sıkıntılı geçirmiştim, vücudumun ağrımayan yeri olmayan, acayip bir halde, izah dahi edilemeyen bir sıkıntı hali olmuştu, iki gün sürmüştü, yirmi dakikada bir annem çevirip durmuştu beni. İki günün sonunda sabah yedide de Riyazüz Salihin derslerinde sabır ve sıkını üzerine buna benzer cevaplar olmuştu. 18 Haziran 2012 İlk Darbe" sayfasında göstermiştim. Rüzgarla selam gönderme olayını hatırlıyor musun? O da bu sayfadaydı 24 Haziran 2012 Selamını Rüzgara Yüklemek Bunlar gibi yazmadıklarım da var. Şimdi bu olayları nasıl değerlendirmek lazım? Bu tesadüf olabilir mi? Tesadüf değilse nedir? Benden başka böyle şeylerle karşılaşanlar var mıdır? Bunun adı nedir? Bunlar sanırım Allah'ın yardımıdır. Bunlar tesadüfle izah edilemez. Allah insanlara çok yardım ediyor, çok yol gösteriyor. Burada dikkat etmen gereken ben değilim Allah. Bunları Allah'a dikkat çekmek için yazdığımı en başından beri her sayfada belirtiyorum. İnşallah bir gün böyle şeyler yaşarsın da sen de yakinen anlarsın nasıl olduğunu.
Üstteki kaydı ilk dinlediğim de “günahları işlemenin sebebi imanın zayıflığındandır” lafı gücüme gitmişti. Kızdım yine, nasıl kendime hakim olamıyorum diye. Bu sohbeti dinler dinlemez elbette halim hemen düzelmedi ama bir şeyleri düzene sokmaya daha bir gayretlendim. İşin esası, aslında insanın düşüncelerini bir düzene sokabilmesi. Fiil halinde olan eylemleri yapmaya her zaman fırsat bulamayabilirsin ama düşünceler öyle değil. Her an aklında seni zorlayacak bir hal olabilir. Mesela kin, birine kin duyarsın, aklından çıkartamazsın bir türlü, aklın sürekli nefret üretir, önüne geçemezsin. Elli defa söz versen de önüne geçemezsin. Allah’tan benim kin tutma, nefret gibi duygular yok kafamda.
Bir çok defa verdiğim söze bağlı kalamadığımda düşünmeye başladım, ne oluyor da ben söz verdiğim halde sözümü tutamıyorum? Bunun nasıl bir şey olduğunu düşünürken ve yenilmeye devam ederken bir gün yine yenildiğim bir zaman, bundan pişmanlık duyarken bunun şeytanın bir etkisi olduğunu hissettim. Bunun nasıl bir duygu olduğunu anlatamam. Belki de Allah’tan gelen bir histi bu. Şeytanın böyle bir etkisinin olup olmadığını araştırdım ve şeytanın insanın kan damarlarında dolaşabilecek kadar yakın olduğunu söylediklerini öğrendim.
Bir rivayet var, şöyle ki;
Efendimizin eşi Hz Safiye anlatıyor: Allah Rasûlü itikafa girmişti. Bir gece ziyaret maksadıyla yanına gittim. Onunla konuştum, sonra eve dönmek üzere kalktım. O da beni kapıya kadar uğurladı. Tam kapının önündeyken iki kişi oradan geçiyorlardı. Hz Peygamberi görünce hızlandılar. Allah Rasûlü onlara: Olduğunuz yerde kalın dedi sonra da Bu eşim Safiyye b. Huyey dir dedi. O iki zat Sübhanallah Ya Rasûlallah dediler. Allah Rasûlü: Gerçekten de şeytan insanın damarlarında dolaşır. Ben, şeytanın içinize kötü bir zan atmasından korktum buyurdu.
Hadiste peygamberimiz iki kişiye yanındakinin eşi olduğunu söylemiş ki şeytan peygamberimizin yanındakinin başka bir kadın olduğu fikrini insanların aklına getirmesin diye. Bu kan damarlarında dolaşmadan maksadın vesvesesi ile insanı bir şeyler yapmaya teşvik etmek olduğunu yazıyorlar. Ben bunu öğrendiğimde çok kızdım. Şeytanın buna bana yaptırabiliyor olabileceğine çok kızdım. Beş vakit namaza ilk başladığım zaman, şeytanın vesvesesine yenilmek insanın gücüne giden bir durum olarak görürdüm. Cahillikle "ben şeytana yenilmeyeceğim" demiştim. Sonrasında ne oldu dersin, üç gün sabah, ezanı duydum, şimdi namazı kılacağım derken derken, bir türlü kılamadan ya uyudum ya başka bir şey oldu. Üç gün sonra bunu düşünmeye başladığımda “ne oluyor lan üç gündür bir türlü sabah namazını kılamıyorum” diye düşününce, bu lafımı hatırladım “şeytana yenilmeyeceğim” burada bana bir ders olsa gerek diye düşünüp lafımı geri aldım. Şeytan korkulacak bir şey değil asıl korkulacak olan Allah’tır bunu unutma.
Al-i İmran
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
175.O şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor.
Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz Benden korkun.
24 Mart 2012 - Rüyalar bölümünde rüyalardan bahsettim. Bunların tam açıklamasını günlüğün kitabında görebilirsin. Rüyalar Allah'ın insanlara yardım etme şekillerinden biridir. Tarikatlar ve tasavvufçular bunu istismar ettiği için insanlar rüyalar konusuna mesafeli yaklaşıyor. Bana inanıyorsan, şeytan seni peşine taktı, haberin olsun. Whatsapp'tan "artık namaza başla" diye yazdığım günlerdeydi, rüyamda gördüm bunu. Daha önce rüyalar bölümünde nefisle şeytanın rüyalardaki temsilinden bahsetmiştim. Benim rüyalarımda nefsi vahşi köpekler, şeytanı ayı temsil ettiğini yazmıştım. Sana namazla Kur'an'la mesajlar yazdığım o günlerde rüyamda dik bir yokuştan yukarı çıkıyoruz. Önümde bir adam var, arkamda sen varsın. Ama aramızda biraz mesafe var. Yokuşun da anlamı muhtemelen "imtihan" olmalı. Yokuş çıkmanın zor olduğunu düşünürsen İmtihanlardan geçmek de zor. Neyse arkama bakıyorum ki senin arkanda ayı var, koşarak yaklaşıyor. Korkuyorum. Yukarı doğru koşmaya başlıyorum. Önümdeki adam da ayıyı fark etti. O benden ileride olduğu için sağda apartman kapısı gibi bir kapıyı açtı girdi içeri. Ben de girmek istedim. Kapıyı kapattı. Yokuşun başına doğru baktım, burayı koşarak çıkmaktan başka şansım yok, başladım koşmaya. Hem korkuyorum hem koşuyorum. Uyandığımda nefes nefeseydim. Seni orada bıraktım. Şeytan seni yakaladı. Şu an şeytanın etkisindesin.
Düşünsene, kaç defa "Kur'an'dan Kıyameti anlatan surelerden birini okusana" diye mesaj yazdım. Kaç defa "Kur'an'ı oku, aklına sorular gelecek, sorularını sorarsın. Belki senden önce ölürüm, sonra Kur'an okumaya başladığında sorularını soracağın ben olmam" dedim. Namaza başlamak için hiçbir engelin yok diye kaç defa konuştuk. Biliyorsun, anlıyorsun ama yapmıyorsun. Neden yapmadığına da şaşırıyorsun. Buna şeytanın etkisi deniyor. Her ne kadar daha önce namaz kılıyor olsan da bunları açık açık yazmadım sana. Ama kapalı yazdım. Bir yazışmamızı göstereceğim ama o gün benim kafa efsane çalışıyormuş :)) yazdığım her kelimeden şarkılar gelmiş aklıma. Arada da şeytandan bahsetmişim. Aklıma gelen bu şarkılar nefsin işidir. Nefs hiç bir zaman ölmez. Fırsatını bulduğu anda hortlar. Önemli olan, hortladığında ona uymamak. Bu rüya üzerine yazmıştım bu mesajı. Tabi yani böyle yazarsam ciddiye almazsın. En azından şimdi daha ciddi bakıyorsundur. Almanca cümlelerin anlamına bak. O cümleleri tesadüfen yazmadım. Sana yazdığım her ne varsa, onda tesadüf yoktur. Yazdığım cümleleri bilerek seçmişimdir.
Ich will dass ihr mir vertraut - Bana güvenmeni istiyorum
Ich will dass ihr mir glaubt - Bana inanmanı istiyorum
Ich will dass ihr mich versteht - Beni anlamanı istiyorum
Versteht ihr mich? - Beni anlıyor musun?
Hort ihr mich? - Beni duyuyor musun?
3 resim var. Sonraki önceki resme geçmek için, sağda solda kırmızı butonları kullan.
Neden Allah'tan korkmak, Allah'a sığınmak gerek Mustafa hocadan kısa bir açıklama göstereyim.
Bunu daha önce bir yerde yazmıştım. İblis Allah'ın bir emrini beğenmediği içi kafir olmuş ve Allah'ın yanından kovulmuş. Yani bulunduğu makamı kaybetmiş. Bu olay Adem yaratıldığında oluyor. İblis, kovulmasına insanın sebep olmasından dolayı insanlara kinlenip Allah'tan izin istiyor, mealen "beni sonsuza kadar yaşat, benden daha kıymetli gördüğün bu insanı yoldan çıkartayım, benden üstün olmadığını anla" der gibi izin istiyor. Alttaki ayetlerde görebilirsin. Dikkat edersen İblis muhlis kullarını azdıramayacağını söylüyor. Muhlis halis kökünden geliyor; ihlas kazanmak için gayret gösteren, samimi ve itikadı doğru olan, her hali içten ve riyasız olan demek. İhlas da Allah seni görüyor idrakiyle yaşamaktır. Yaptığın her hareketi "Allah bu yaptığıma bir şey der mi" diye kontrollü yapmaktır. Bunun Türkçesi İhlas sahibi olmazsan şeytan seni kandırır. Peşine takar. İblis özel isim ama şeytan sıfattır. Kandırmaya, Allah'ın yolundan çevirmeye çalışan herkes şeytandır. Şeytanlar da bizim gibi ayrı bir ümmet. Hepimizin yanında şeytanlar var. Olay alttaki gibi başlamış.
Sad
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
71. Hani, Rabbin meleklere demişti:
“Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer/insan yaratacağım.
72. Onu şekillendirdiğim
ve
ona (onun için yarattığım) ruh[u] verdiğim zaman,
siz derhal onu selamlayın.
73. Bütün melekler topluca hemen selamladılar.
74. Yalnız İblis hariç!
Büyüklendi
ve
kâfirlerden oldu.
75. (Allah) dedi ki: “Ey İblis!
Kendi kudretimle (annesiz-babasız hiç yoktan) yarattığımı,
selamlamaktan seni alıkoyan nedir?
Büyüklendin mi?
Yoksa yücelerden mi oldun?”
76. Dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım/iyiyim,
beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
77. (Allah) buyurdu ki: “Oradan çık!
Kovuldun sen artık.
78. Şüphesiz, hesap gününe kadar lânetim senin üzerindedir.”
79. ”Rabbim!” dedi: “Dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver.”
80. (Allah) buyurdu ki: “Haydi sen mühlet verilenlerdensin.
81. Bilinen vaktin gününe kadar.”
82. (İblis) dedi ki: “Senin izzetine yemin ederim ki,
onların tümünü mutlaka azdıracağım.
83. Ancak onlardan samimî olan/muhlis kulların hariç!”
84. (Allah) buyurdu ki: “İşte bu gerçektir
ve
Ben gerçeği söylerim.
85. Ant olsun ki cehennemi, sen
ve
onlardan sana uyan kimselerin tümüyle doldururum.”
Şeytanın etkisinden kurtulmak için Kur'an'ı bilmen gerek. Bileceksin ki ona göre yaşayasın. Allah senden neler yapmanı istediyse, ona göre yaşar, Allah'a güvenirsen hiçbir şeyden korkma. Bu şeytan sana vesvese vermez değil, verecek ama şeytanın etkisine kapılmayacaksın. Alttaki ayet takva sahiplerinin yani kendisini yanlışlardan koruyanların şeytandan bir vesvese geldiğinde bunu anlayıp ona göre tavır aldıklarını söylüyor.
Araf
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
200- Şeytandan sana ilişkileri bozacak bir fısıltı(vesvese) gelirse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, dinler ve bilir.
201- Allah’tan çekinerek kendini koruyanlar, Şeytan vesvesesinden etkilenince bilgilerini harekete geçirir, hemen gerçeği görürler.
Çok sonraları şeytanın vesvesesini ben de anlar oldum. Aklımda acayip hayaller, düşünceler dolaşmaya başladığı an diyorum "bu onun vesvesesi" hemen besmele, Nas, Felak surelerini okuyorum, bitiyor vesvesesi. Bu işin gerçek yönü. Bir de insanların şeytan fikrinden, vesveselerden, cinlerden vs korkup her şeyi şeytandan, cinlerden gelen bir şeymiş gibi algıladığı hastalıklı bir durum var. Sen buna müsait bir yapıdasın. Dikkat et. Bazen duyuyoruz falancaya cin musallat olmuş diye. Bu olayın psikolojik travma halini ayırabilmek lazım. Şeytan bir vesvese verse anlarsın bunu. Kafanı topla, besmele, Nas, Felak surelerini oku, başka şeyler düşün, dua et geçer. "Bu evde cin, şeytan, büyü var" demeye başladın mı hastalık sınırındasın demektir ve bunlar senin ürettiğin "cinler" oluyor. Aslında öyle bir şey yok. Dinle şimdi Mustafa hocayı.
"Şeytanlar kimlere etki eder" ayetleri bu linkten görebilirsin. Şeytanların-etkisi
Nefs ile mücadele ne yaparsan yap bitmeyen bir şey, mezarda biter herhalde. Nefs ile mücadele ilgili Mustafa hocadan bir video daha göstereceğim. Dinleyince şeytan nasıl çalışıyor, nasıl vesvese veriyor daha iyi anlayacaksın.
Video açılmıyorsa hemen altındaki linke tıkla.
Nefsimizi kötülüklerden arındırmak demek tasavvufta bazı yerlerde rastladığım nefsi öldürmek ya da Allah'ı helal kıldıklarını terk etmek değildir. Nefs ölmüyor bunu en iyi bilenlerdenim. Zaten Allah da nefsinizi öldürün dememiş. Bir ölçü koymuş. Helal ve haram dairelerini belirleyip Kur'an'da bize bildirmiş üstelik Maide üçüncü ayette Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim diyerek bildirmiş. O zaman nefs terbiyesini de Allah’ın bizim için beğendiği dine göre yapmamız gerekir. Bu dinin kitabı Kur'an olduğuna göre, ölçü Kur'an'da demektir. Şimdi nefsi öldürüp güya bu yolla Allah’a ulaşmak gerek diyenlerin elinde hiçbir delil yoktur çünkü yine diyorum Allah böyle bir şey istememiştir. Kendi nefsini helal dairesindeki şeylerden mahrum bırakanlara ayetlerle cevap vereceğim.
Araf
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
32. De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı süsü (giysi ve takıları)
ve
temiz rızıkları kim haram etti?”
De ki: “Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir.
Kıyamet günü de yalnız onlara tahsis edilmiştir.”
İşte böylece, bilen bir kavim için ayetleri uzun uzun açıklarız.
33. De ki: “Rabbim yalnızca; açık ve gizli kötülüğü,
her türlü günahı, haksız yere saldırmayı,
hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah’a ortak koşmanızı
ve
Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
32. ayetin son cümlesini görüyor musun? İşte böylece, bilen bir kavim için ayetleri uzun uzun açıklarız. Kendi kafana göre iş yapmayacaksın. Alttaki ayetlerden sonra nefsini her şeyden kısıtlayan kişi Allah’a karşı gelmiştir ve yaptığı şey haddi aşmaktır.
Maide
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
87. Ey inanıp güvenenler!
Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri haram etmeyin
ve
(Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın.
Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.
88. Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helâl,
iyi ve temiz olanlarından yiyin
ve
inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının.
Bu ayetler nefsi öldürmek diye bir şey olmadığını açıkça gösteriyor. Bizden istenen dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm’ı beğendim dediği islama göre yaşayabilmektir.
Bu iki surenin önemini çok sonra anladım. Yukarıda vesvese olunca Allah'a sığın dua et et diye yazdım. Ben hep böyle yaptım ama daha sonradan www.hayatinsirri.net'e biri mail attı, bir kaç gün yazıştık. Vesveselerden soru sordu, burada yazdıklarımı yazdım, Felak ve Nas surelerini anlamını bilerek okumasını tavsiye ettim. Bir kaç gün sonra "bu sureleri ben neden okumuyorum" dedim ve ben de aklıma geldikçe okumaya başladım. Daha önce okuyordum ama uzun zamandır bırakmıştım. Vesvese konusunda bu surelerin çok büyük faydasını gördüm. İki rüyamı yazacağım. Bunları neden yazdığımı biliyorsun. Kendimi bir şey zannettiğim için değil sana örnek olsun diye yazıyorum. Bu iki sureyi tekrar sık sık okumaya başladıktan bir kaç gün sonra rüyamda biri ağzımı kapatıyor. Tam karşımda bir kol mesafesi uzaklığında ağzıma bastırıyor. Yüzüne baktım, lisede meyhaneye gittiğimiz arkadaşlarımdan birine benziyor. Sert biraz da mutsuz bir ifade var yüzünde. Elini ağzımdan çekmeye çalıştım ama güçüm yemedi, kımıldatamadım. İtelemek için yüzüne doğru uzandım yüzünün şeklini bile değiştiremedim. Benden kuvvetliydi, ağzımı kapatmıştı. Uyandım, hemen anladım ne olduğunu. Şeytan bu, Felak ve Nas surelerini okumam hoşuna gitmedi, susturmaya çalışıyor beni. Bundan bir kaç gün sonra gördüğüm rüyada, Biga'da ki odam gibi, iki pencere var, önüne yatak koy, öyle bir odada yatıyorum. Biga'da ki odamı hatırlatayım.
Rüyamda uyandım pencerenin dışında biri var ama pencereler ve panjurlar kapalı. Dışarıyı görmüyorum ama biri var. İki pencereni tam ortasında duruyorum. ne olacak diye bir sağa bir sola bakıyorum ve korkuyorum çünkü içeri girmek istiyor. Panjurlar dışarıdan yukarı kaldırılabilir eğer bir çengelle kilit sistemi yoksa. Birden soldaki panjuru yarıya kadar yukarı kaldırdı. Çok korkuyorum. Birine sesleneceğim ama sesim çıkmıyor. İçerideki odaya annemin yanına gidiyorum. O odadan da benim odam görünüyormuş. Dışarıdaki panjuru yarıya kadar yukarı kaldırdı ama içeri giremedi. Sanırım bu rüya Allah'tan. Okuduğum Felak ve Nas sureleriyle şeytan dışarıda kaldı. İçeri girmek istiyor ama giremiyor. Beni özel biri olarak düşünme. Allah doğru yolda olan herkese böyle yardım eder. Bu rüyanın yorumu; Allah, Felak ve Nas surelerini vesvese hissettikçe, namazlarda, gece, sabah vs okuyarak doğru yaptığımı söylüyor. Bunları okuduğum sürece şeytan yaklaşmaya yol arayacak ama bulamayacak. Bu sureleri okumayı bırakmayayım diye Allah küçük bir yardımda bulundu. Arkadaşımın ağzımı kapatması acaba doğrudan şeytandan mı geliyordur? Olabilir. Allah, şeytanın bundan hoşnut olmadığını göstermiş de olabilir ya da şeytan rüyama girmiş olabilir. Peygamberimiz şeytanın rüyaları etkileyebileceğini söylemiş.
Ebû Katâde’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Sâlih rüya –bir rivayete göre güzel rüya– Allah’tandır. Fena rüya da şeytandandır. Kim hoşuna gitmeyen bir rüya görürse, sol tarafına üç defa üflesin ve şeytandan Allah’a sığınsın. O takdirde o rüya kendisine zarar vermez.” (Buhârî, Ta’bîr 4; Müslim, Rü’yâ 1)
Ebû Saîd el-Hudrî Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işitmiştir “Sizden biriniz hoşuna giden bir rüya görünce, o Allah Teâlâ’dandır. Bu sebeple Allah’a hamdetsin ve o rüyasını anlatsın.”
Başka bir rivayet şöyle;
“O rüyayı sadece sevdiğine söylesin. Hoşlanmadığı bir rüya görürse o şeytandandır. Onun şerrinden Allah’a sığınsın ve onu hiç kimseye söylemesin. O zaman o rüya kendisine zarar vermez.” (Buhârî, Ta’bîr 3,46; Müslim, Rü’yâ 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 52; İbni Mâce, Rü’yâ 3 )
Demek ki şeytan insanların rüyalarına etki edebiliyor. Allah da yardım edebiliyor. Bana yolumun doğru olduğunu gösterdiğini düşünüyorum. Sana da yapar, herkese yapar. Yeter ki insanlar doğru yolda olsun.
Nas
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
1 - De ki: “Sığınırım insanlığın Sahibine,
2 - insanlığın hükümdarına,
3 - insanlığın İlahına!
4 - Sinsice kötülükler fısıldayanların şerrinden sığınırım.
5 - Kötülüğü insanların içilerine fısıldayandan!
6 - İster cinlerden olsun, ister insanlardan[*].
[*] "Kanun budur; her nebiye insan ve cin şeytanlarından, düşmanlar oluşturmuşuzdur. Aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin zorlayıcı düzen koysaydı bunu yapamazlardı. Onları uydurduklarıyla baş başa bırak."(En’âm 6/112)
Bu sureleri okurken en baştaki "De ki" kısmını okuman gerekmez. Zaten ondan sonraki gelenlerle dua et diyor.
Alttaki Sadık Türkmen'in meali. Dördüncü ayete herkes "düğümlere üfleyenlerin şerrinden" diye mana verir. Büyü yapan insanları anlatıyor ama Sadık Türkmen farklı mana vermiş. Süleymaniye vakfı da buna benzer bir mana vermiş. Süleymaniye vakfının sitesinden bakarsan bu ayete uzun bir açıklama yazmışlar. 113. sure. http://suleymaniyevakfimeali.com
Felak
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
1 - De ki: "Sığınırım (dünyayı döndürerek sabahı ortaya çıkaran), aydınlık sabahın Rabbine,
2 - Yarattığı şeylerin şerrinden.
3 - Gece karanlığı bastırdığı/çöktüğü zaman, gecenin içindeki olayların şerrinden.
4 - Nefisleri tahrik edenlerin/anlaşmaları bozanların
5 - Ve haset ettiği zaman hasetçilerin şerrinden".
En yukarıda "Onur'un Günlüğü" Menü'sünden "6 Temmuz 2013 - Nefsimin Başıma Ördüğü Çoraplar" bölümünün altından bir sonraki "Aklımdan Çıkmayan Soru - Tanımadığım Birine Dua" sayfasına geç ya da linke tıkla.
Güneşe ve onun aydınlık veren parlaklığına; onu izlediğinde aya; güneşi açığa çıkardığında gündüze; güneşi örttüğünde geceye; göğe ve onu bina edene; yere ve onu döşeyene; nefse ve onu şekillendirene; nefse, kötülüğe ve korunmaya açık özelliklerini verene yemin olsun ki, Nefsini arındıran, kurtuluşa ermiştir. Nefsini karanlığa gömen ise kayıptadır. (Şems 1-9)
Zeyd İbni Erkam’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi:
"Allahım! Âcizlikten, tembellikten, cimrilikten, ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten ve kabir azâbından sana sığınırım. Allahım! Nefsime takvâ nasip et ve onu her türlü günahtan temizle; onu en iyi temizleyecek sensin. Ona yardım edip eğitecek sadece sensin. Allahım! Faydasız ilimden, ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.”
Müslim, Zikir 73. Ayrıca bk. Nesâî, İstiâze 13, 65