Onur'un Günlüğü

Kurban

Kurban Allah'a Kulluğun Simgelerindendir

Kurban konusu hassas bir konu. Bir kesim kurbanı "vahşet" diye adlandırırken bizim için Hac suresi otuz altıncı ayete göre kurban Allah'a kulluğun simgelerindendir. Bunun ne demek olduğunu biraz ileride göstereceğim. Daha önce Allah'a inanmanın "Allah vardır" demek olmadığını yazmıştım. Allah'a inanmak Allah ne diyorsa kabul etmektir yani güvenmek, Allah'a teslim olmaktır. İblis Allah’a teslim olamadığı için verilen “Adem’e secde et” emrini yerine getirmedi ve kovuldu. Bugün biri kalkar “kurban vahşettir, yasaklanmalı” şeklinde kobuşursa İblis’ten farkı kalmaz. Kafirlerden olur. Müslüman kelimesi Allah'a teslim olan kişi demektir. O yüzden Allah eğer kurban kesmemizi istediyse orası Müslümanlar için sözün bittiği yerdir, yaparız ama bu neden kurban kestiğimizi merak etmemek anlamına gelmez. Bu fotoğrafta ne görüyorsun?

apis öküzü

Bu eski Mısır'da ki Apis Öküzü. Yabancılar "bull god" da diyor. Apis öküzleri, Eski Mısır’da tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak görülürmüş. Bu öküz, Memfis’in ilahı Ptah’ın canlı örneği sayılırmış ve onun bu hayvanda yaşadığına inanılırmış. Resme bakarsan, adam ne yapıyor öküzün önünde? Bunun bir saygı duruşu, sunuşu olduğunu görüyorsundur herhalde.

Kurban İbadeti Hayvanlara Yüklenen Kutsallığı Kaldırır

hinduizm inek saygısı

Bu fotoğraf Hindistan'dan bir görüntü. İnekler Hindistan'da kutsal sayılıyor. Hayvanlara kutsallık yüklemek çok eski zamanlara dayanıyor. Nasıl ki Eski Mısır'da Apis öküzü kutsal kabul ediyorduysa bugünün bu inanç farklı isimlerle Hindistan'da Uzak Doğu'da hala devam etmekte.

İsrailoğullarının Öküzle İmtihanı

Bakara suresinde bunun örneği var. Allah Yahudileri Mısır'da Firavun'un zulmünden kurtardıktan sonra Yahudiler Apis öküzüne olan tutkularından kurtulamamış. Düşün Allah Musa peygamberi göndermiş, mücizelerini gösterip, Kızıldeniz'i ikiye ayırıp geçmişler, sonra Musa peygamber kırk günlüğüne Tur dağına gittiğinde Samiri altından bir öküz heykeli yapmış. Onlar da bir süre sonra öküze geri dönmüşler. Bunun üzerine Allah Yahudilerden bir öküz kurban etmelerini istemiş. Kutsal saydığın hayvanı kesince kutsallığı kalmaz. Kurban ibadetinin temeli budur.

Taha
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

83 - (Daha sonra Musa halkından ayrılıp Tur’a çıktı) “Ey Musa! Seni aceleyle halkından ayırıp buraya getiren nedir?”

84 - “Onlar benim yoluma girdiler. Sana aceleyle geldim ki benden razı olasın” dedi.

85 - Allah dedi ki: “Senden sonra halkını fitneye [*] (kendilerini yakan bir imtihana) soktuk. Samiri onları yoldan çıkardı.”

[*] Harun aleyhisselama rağmen Mısırlıların tanrı edindiği Apis’i hatırlatan buzağı heykeline tapmaları, Firavun’unun servetine konmalarından sonra olmuştu. (Bkz. Zümer 39/49, Araf 7/137 vd)

86 - Musa hemen halkına döndü. Öfkeli ve üzüntülüydü. Dedi ki “Ey halkım! Rabbiniz size güzel bir söz vermedi mi? O sözün üzerinden çok mu zaman geçti? Yoksa Rabbinizin gazabını (öfkesini) hak etmek mi istediniz de bana verdiğiniz sözden de caydınız?”

87 - Dediler ki “Sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden caymadık. Firavun halkının süslerinden bize yükler yüklendi; biz onları (ateşe) attık[*]. Samiri de aynı şekilde attı.”

[*] Firavun’un halkı denizde boğulunca elde edilen ganimetler.

88 - Sonra Samiri (ateşten) onlara böğürebilen bir buzağı heykeli çıkarmıştı. Bunun üzerine şöyle demişlerdi: “Bu sizin ilahınızdır (tanrınızdır). Musa’nın da ilahıdır ama o, onu unuttu.”

89 - Tek bir sözle olsun, kendilerine karşılık veremediğini görmüyorlar mıydı? Onun onlara ne faydası olabilirdi ne de zararı.

Yahudilerin Zoruna Giden Emir

Musa peygamber "Allah bir sığır kesmenizi istiyor" deyince Yahudiler "sen bize şaka mı yapıyorsun" şeklinde cevap vermişler çünkü öküzleri kutsal saydıkları için istenen şey çok zorlarına gidiyor. Kesmemek için bahaneler ileri sürmüşler. "Keseceğimiz sığır nasıldır" diye sürekli sorular sorup geçiştirmeye çalışmışlar. Bunlar alttaki ayetlerde görülüyor.

Bakara
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

67 - Bir gün Musa halkına, “Allah bir sığır kesmenizi emrediyor!” dedi.[*] “Sen bizimle eğleniyor musun!” dediler. O da “Kendini bilmez biri olmaktan, Allah’a sığınırım!” dedi.

[*] Eski Mısır’da Apis denen boğaya ve Hator (Hathor) denen ineğe tapılırdı. Apis daha değerliydi (Yeremya 46/14.)Musa aleyhisselam: “Allah bir sığır kesmenizi emrediyor” dediği zaman bir inek kesebilirlerdi. Ama o inanç içlerine öylesine işlemişti ki (Bakara 2/93) ineği kesmek istemediler ve sonunda emre uyup Apis özelliğinde bir boğa kestiler.

68 - “(O, özel bir şey olmalı.) Bizim için Rabbine (Sahibine) sor, o nasıl bir şeydir, bize açıklasın!” dediler. Dedi ki: O, şöyle diyor: ‘Ne yaşlı ne körpe, ikisinin ortası bir sığır.’ Haydi, emri yerine getirin!”

69 - “Bizim için Rabbine (Sahibine) sor, bize ne renk olduğunu da açıklasın!” dediler. Musa dedi ki: Rabbim şöyle diyor: “O sarı bir sığırdır, sapsarı renkte, görenlere zevk verir.”

70 - “Bizim için Rabbine (Sahibine) bir daha sor, onun nasıl bir şey olduğunu iyice açıklasın! O sığır bize tanıdık geldi (Zihnimizdeki bir sığıra benziyor)[1*]. Allah gerekli desteği verirse[2*] onu mutlaka buluruz!” dediler.

[1*] تشابه = teşabüh, iki şey arasındaki benzerliği ifade eder. Bu âyet, Musa aleyhisselamın yaptığı tanımlamaların, onların zihninde apis öküzünü canlandırdığını gösterir.

[2*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. Özne Allah ise “gereğini yarattı” anlamına gelir. (Bkz. Müfredât). Burada yaratması beklenenler, ihtiyaç duyulan şeylerdir.

71 - Dedi ki: Rabbim şöyle diyor: “O bir boğadır;[1*] ne koşulup toprağı sürmüş ne de ekin sulamıştır. Salmadır,[2*] alacası da yoktur.” “Hah, şimdi tüm bilgiyi getirdin!” dediler ve boğayı kestiler. Neredeyse emri yerine getirmeyeceklerdi.

[1*] Bakara بَقَرَةٌ, bakar = بَقَر’ın tekilidir, sığır demektir. Âyetteki (تُثِيرُ الأَرْضَ= tusîru’l-arda = yeri sürer) sözü, onun erkek olduğunu gösterir. Ayetlerdeki fiillerin müennes olması بَقَرَةٌ nın müennes-i lafzî olmasından dolayıdır.

[2*] Ortaya salınmış, bir işte kullanılmamışsa, boğadan başkası olamaz.

Bu ayetlerde kesilecek sığırın sarı renkte istenmesi altından yapılan Apis öküzü heykeliyle ilgilidir. Allah, altın sarısı bir sığır kestirerek Apis öküzünün kutsallığını bitiriyor. Kurban neden Allah'a kulluğun simgelerindendir anlıyor musun? Bu öküz bugün şöyle resmediliyor.

apis öküzü

Kurban kesmeye "vahşet" gözüyle bakanlardan bir örnek ve ona yazılmış bir cevap ve bunun şirk olduğuna dair bir video göstereyim.

pakize suda kurban.pdf

Bu videoyu üç dakika yapabilirdim ama yapmadım. Bu işin ciddiyetin iyi anlamak lazım. Eğer Allah'a inanıyorsan Allah'ın her hangi bir emrini gereksiz, fazla, eksik vs göremezsin. Kurban için "vahşet" diyenler şirke giriyorlar, farkında değiller. Şirkin ne olduğu bilinmiyor. O yüzden bunu iyi dinle. Hoca namazdan örnek vermiş. Bu, Kur'an'daki bütün emir ve yasaklar için geçerlidir. Bu videolarla ilgili bir not yazayım; genelde kim olursa olsun fark etmez bu derslerde hocalar yavaş konuşmaya başlar sonra hızlanır. Bunu da herhalde dersin başından almışım, biraz yavaş. İstersen video oynatma hızını sağ alttaki ayarlar simgesinden x1,25 yapabilirsin. Hızlı gelirse azalt, yavaş gelirse çoğalt.

Allah'ın Herhangi Bir Emrini Değiştirmek Şirktir (10 dakika)

İslam Ceza Hukuku Örnekleri

Videoda anlaşılmayacak bir yer yok değil mi? Allah, Kendisi ve kurduğu düzen sorgulanamaz ama bu anlamak için soru sormayalım demek değildir. Hem bu konulardaki bilgi kirliliğini gidermek hem de konuyu daha iyi anlamak için İslam Ceza Hukukuna bakalım. Mesela Batı hukuku savunucuları İslam hukukunda eleştirdikleri uygulamalardan biri hırsızın elinin kesilmesidir. Ayet şöyle; Erkek hırsız ile kadın hırsızın ellerini kesin ki bu hem onların yaptıklarının karşılığı hem de Allah tarafından (herkese) verilen caydırıcı bir ders olsun. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. (Maide 38) Bu cezayı sorgulamayacağız ama soru sorabiliriz yani Allah neden acaba hırsıza el kesme cezası vermiş? Bu yazacağımı aklında tut; ayetlerde Allah Esmaül Hüsna dediğimiz kendisini tanıtan isimlerini kullanıyor. Gördüğün gibi hırsızın elinin kesilmesi ayetinde de bu isimlerden var Allah Azîz'dir; mülkünde egemen olan O'dur. Ceza ve ödülü O belirler. Diğer isim Hakîm; Allah doğru kararlar verir. Allah bir konuda bir ceza, ödül ya da bir uygulama belirlediyse bunu yarattığı İnsanı en iyi tanıyan olarak belirlemiştir. Bu yüzden kararlar sorgulanamaz. El kesme olayında ayetin metninden de anlayabilirsin, amaç hırsızlığın yapılmasını önlemektir. Şimdi bütün düzen bozulduğu için şu andan örnek vermeyeyim, İslam'ın ilk yıllarında hatta Osmanlı'da hırsızlık olayı yoktu çünkü herkes bilirdi ki hırsızlık yaparsa eli kesilir. Allah öyle ağır bir ceza getirmiş ki caydırıcı olsun. Kimse buna yeltenmesin ama buna rağmen hala insanların malını çalmaya yelteniyorsan bil ki yakalanırsan elin kesilir. Bir adam fakirse yiyecek bir şeyi bulamıyorsa ne yapacak, yiyecek bir şey çalsa eli mi kesilecek diye sorsan, cevabı hayır. İslam devletinde hırsızlık yapacak kadar fakir insan olmaz. Zekattan, infaktan herkese pay ayrılır. İşverenler iş üretir. Fabrikalar çalışır, kimse işsiz kalmaz. Gerçek İslam Devleti'nden bahsediyorum, müslümanlar iş sahaları açar çünkü zekat vermek için çalışırlar. Verdikleri zekat ülkeyi kalkındırır. İhtiyaç sahiplerine yardım olur. Ayrıca bunun dışında herkes zaten İnfak eder yani kazandığı, kendi ihtiyacını gördüğü paradan artan varsa, o artandan ihtiyaç sahiplerine bir yardım edersin. Türkiye'deki Müslümanlar buna örnek olabilir ama dünyada bunun bir örneği olduğunu zannetmiyorum. Zaten birbirlerini öldürüyorlar. Mezhep kavgaları var. Çoğu Amerika'nın kölesi olmuş. Fakirlik açlık sefalet içindeler. Düşün şimdi Allah yeryüzüne bir din gönderdiyse, o dini yaşayanlar yeryüzünün en geri kalmış insanları olur mu? İslam ülkeleri eğer Kur'an'a uyusalardı böyle olurlar mıydı? O yüzden gerçek İslam ülkesinde kimsenin hırsızlık yapmaya yeltenmesine gerek yoktur. Zaten çocuklar küçüklüğünden beri Allah'a karşı sorumluluk bilinci ile yetiştirileceği için kimsenin aklının ucunda hırsızlık yapmak geçmez ama buna rağmen arızalı tipler çıkıp kısa yoldan zengin olmak için hırsızlık yaparsa, onların eli kesilir ama buraya dikkat et; hırsız eğer yakalanmadan teslim olur, suçunu itiraf eder, çaldığını geri getirirse eli kesilmez. Bunu da üstteki ayetin peşine gelen ayetten biliyoruz. Açıklamaya dikkat et.

Maide
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

39. Erkek hırsız ile kadın hırsızın ellerini kesin ki bu hem onların yaptıklarının karşılığı hem de Allah tarafından (herkese) verilen caydırıcı bir ders olsun. Azîz; daima üstün ve Hakîm; bütün kararları doğru olan Allah’tır.

39. Kim, yaptığı bu yanlıştan sonra tövbe eder / dönüş yapar ve kendini düzeltirse, Allah, onun tövbesini / dönüşünü kabul eder[*]. Allah Gafûr'dur; çok bağışlayan ve Rahîm'dir; ikramı bol olandır.


[*] Bir malı çalan kişi; biri mal sahibine, ikincisi topluma, üçüncüsü Allah’a karşı olmak üzere üç suç işlemiş olur. Bunların cezası, suçlunun elini kesmektir. Bu ceza hem ona hem de çevresine, iyi bir ders olur. Bu, el kesme cezasının caydırıcı özelliğidir. Suçlu, yakalanmadan teslim olur ve iyi hal gösterirse el kesme cezasından kurtulur. Artık onun cezası, çaldığı mal ile birlikte onun dengi bir mal daha vermektir. Kur’an’ın sârik /hırsız dediği kişinin nasıl bir suç işlediğini, Kur’an’dan tespit etmek mümkündür. Yusuf Suresi 70-72. ayetlerde Yusuf aleyhisselam, bir plan yaparak kralın su tasını öz kardeşinin yükünün içine koymuş ve bundan dolayı üvey kardeşlerinin hırsız (sârik) sanılmalarını sağlamıştır. Kendilerine ait olmayan bir eşyayı gizlice almış olan kişilere ayette sârikûn denmiştir. Ayetteki “neyi kaybettiniz” ifadesi bir malın sahibinden gizlice alındığını göstermektedir. Yine “kralın su kabı” ifadesi malın başkasının mülkiyeti altında ve korunan bir mal olduğunun yanısıra belli bir ekonomik değere sahip olduğunu da belirtmektedir. Yusuf Suresinin 76. ayetinde kralın su kabının Yusuf aleyhisselamın öz kardeşinin yükünden çıkmış olması, eyleme konu olan malın bulunduğu yerden izinsiz ve gizlice alınarak başka bir yere nakledildiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bir suçun el kesme cezasını gerektirecek şekilde nitelikli hırsızlık (serika) olarak değerlendirilebilmesi için şu şartları taşıması gerektiği anlaşılmaktadır: Koruma altında olan başkasının mülkiyetindeki belli bir ekonomik değer taşıyan bir malın, sahibinin izni olmaksızın gizlice bulunduğu yerden alınması ve başka bir yere intikal ettirilmesi. Malın korunuyor olması, suçun gizli yapılıyor olması, malın ekonomik bir değer taşıması, serika türündeki hırsızlığın mülkiyet hakkına yönelik bir saldırı olduğunu ortaya koymaktadır. Malın bir başka yere nakledilmiş olması da suçun tasarıdan tatbikata dönüştüğünün göstergesidir. Kelimenin mecaz olarak kullanıldığı Hicr 15/17-18. ayetlerde bile çalınan şeyin korunuyor, çalanın da eylemi gizlice yapıyor olduğu görülebilmektedir. Yukarıda sayılan şartlardan birini dahi barındırmayan bir hırsızlık suçu, serika olarak adlandırılamayacağı için bu suçu işleyene de sârik denmez ve el kesme cezası uygulanmaz. Nebimizin de çeyrek dinar veya bir kalkan ya da zırh değerinde olmayan malların çalınması durumunda el kesme cezasını uygulamadığı hadis rivayetlerinde yer almaktadır (Bkz: Buhari, Hudud 13; Ebu Davud, Hudud).

Dikkat ettiysen suçunu itiraf eden kişiye hapis cezası verilmiyor. İslam'da hapis cezası yoktur. Hırsızlık yapan toplum içindeki itibarını kaybeder, kimse ona güvenmez, iş vermez. Bu, hapis cezasından daha ağırdır. O yüzden çaldığı neyse onu geri verip artı onun değeri kadar bedel ödemesi gerekir. Birinin telefonunu çalan, telefonu geri verip üstüne telefon bedeli kadar para ödemesi gerekir. Bunlar insanlara anlatılsa kimse hırsızlığın yanına yaklaşmaz.

Bunun gibi İslam hukukunda eğer birini haklı bir sebep yokken öldürdüysen cezası ölümdür. Haklı Sebep ne olabilir? Kendini savunmak olabilir. Birisi seni öldürmek istiyor, elinde silah, bıçak vs var, eğer sen canını kurtarmak için bir şekilde onu öldürürsen suçsuz sayılırsın ama Batı Hukukuna göre kendini savunmuş olsan da ceza verirler. Onun dışında mesela kadın cinayetlerini görüyorsun, kocalar eşlerini sokak ortasında öldürüyor. Ayetleri yazacağım şimdi. Bizim yasalarımızda bu ayetler işliyor olsa hiçbir adam karısını öldüremez çünkü bu da el kesme cezası gibi caydırıcıdır.

Bakara
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

178. Ey inanıp güvenenler! Kısas[1*] size, öldürülenler konusunda farz kılındı[2*]. Hürü öldüren o hüre karşılık, esiri öldüren o esire karşılık, kadını öldüren de o kadına karşılık (kısas edilir). Kim, öldürülenin kardeşi (mirasçısı) tarafından bir bedel karşılığı bağışlanırsa, gereğini (maruf olanı) yerine getirsin ve bedeli güzelce ödesin. Böyle olması, Rabbiniz /Sahibiniz tarafından yapılmış bir hafifletme ve bir iyiliktir. Kim bundan sonra da düşmanlığı sürdürürse, ona acı bir azap vardır.


[1*] Kısas, işlenen suç ile verilen ceza arasındaki denkliği ifade eder.

[2*] Tevrat’ta kısas; adam öldürme ile birlikte bütün yaralama olaylarında, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş şeklinde yapılırdı (Maide 5/45). Kur’an’da ise kısas, sadece adam öldürmelerde farz kılınmıştır. Böylece eski hükümler Allah tarafından hayırlısı ile neshedilmiştir (Bakara 2/106).

Peki diyelim adam/kadın bilerek cinayet işledi, her şey bitti mi? Bir şekilde af olmaz mı? Olur. Ölenin yakını, velisi deniyor, kimse o affederse cezadan kurtulur. İslam hukukunda infazı kim gerçekleştiriyor biliyor musun? Affetme yetkisi olan veli. Ayeti göstereyim de öyle devam edelim.

İsra
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

33. Haklı sebeple olması dışında[1*], Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse onun en yakınına yetki vermişizdir. O da katili öldürme işinde aşırıya kaçmasın[2*]. (Verilen bu yetkiyle[3*]) o, gerekli yardımı görmüştür.


[1*] Adam öldürmenin meşru olduğu durumlar, savaş (Bakara 2/190), kısas (Bakara 2/178-179, İsra 17/33) ve terör suçu işleyenlerden bir kısmına verilen ceza (Maide 5/33) ile sınırlıdır.

[2*] İnfazı mahkeme kararıyla bizzat maktulün velisi (en yakınlarından biri) yapar. Eziyet ederek öldürmek ya da katilden başkasını da öldürmeye çalışmak, öldürme işinde aşırı gitmek olur.

[3*] Buradaki yetki, kısas yetkisidir. Kısas, işlenen suç ile verilen ceza arasındaki denkliği ifade eder. Mahkemede suçu sabit olduktan sonra katil, öldürülen kişinin velisi tarafından öldürülür. Veli isterse katili affetme hakkına da sahiptir. Affetmesi Allah tarafından teşvik edilmiştir (Bakara 2/178).

Batı hukuku ile büyüdüğümüz için bunlar bize ilk başta tuhaf gelebilir ama yakınları öldürülenlerin tepkilerinden bunu anlayabiliriz. Ama bunu yaşadığımız bu zaman dilimi, bizim ülke için düşünme. İslam evrenseldir. İnsanlar yakınlarını öldürenlerden intikam almak isteyebiliyor. Kan davalarını düşünsene. Allah katili öldürme cezasını veliye bırakmış. İstiyorsan öldür ya da affet, veliye kalmış. "Kim affeder ya böyle durumda" diyor musun? İran'da oldu. Önce haber sonra video göstereyim.

Abdullah Hüseyinzade, 2007'de 18 yaşındayken, İran’ın Mazandaran bölgesinde çıkan bir sokak kavgasında arkadaşı Balal tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. Balal idama mahkum edildi; İran yasaları kurbanların babasına katilini affetme hakkını verirken, eşi de bu kararı acılı anneye bıraktı. Fakat Samereh affetmemekte kararlıydı. Abdullah, kaybettiği ikinci oğluydu; en genç oğlu 11 yaşındayken bir motosiklet kazasında ölmüştü.

İdamdan bir gece önce çok sayıda akrabalarının evlerine geldiğini söyleyen acılı anne, “Katilin cezalandırılması gerektiği konusunda çok katıydım, dolayısıyla benin affetmemi de beklemiyorlardı” dedi.

'AFFEDEMEYECEKTİM'

Aile, o geceyi ayakta geçirmiş: “Hiçbirimiz sabaha kadar uyuyamadı. Son ana kadar onu affetmek istemedim. Eşime iki gün önce, bir cezası bile olsa bu adamı affedemeyeceğimi, kendimi ikna edemeyeceğimi söyledim.”

Samareh, infazın gerçekleştirileceği Nur Hapishanesi’nin kapısına gittiklerinde de hâlâ caymamış. Eşi bir kez daha “Son sözü sen söyleyeceksin, çok acı çektin’ demiş, o da her iki taraftan idamı izlemek üzere gelen aile üyelerinin arasındaki yerini almış. Fakat işler, Balal’ın gözleri kapatılıp boynuna ilmik geçirilmesiyle değişmeye başlamış.

'SEN MERHAMET GÖSTERDİN Mİ?'

İran merkezli haber ajansı ISNA’nın dünyaya duyurduğu görüntülerde, Samareh’nin yerinden fırlayıp Balal’a önce bir tokat attığı, sonra da ilmiği çıkardığı görülüyordu. Samareh, Balal’ın bu sırada “Beni annem ve babam için lütfen affedin” diye merhamet istediğini, kendisinin de önce, “Sen benim oğlumun annesi ve babasına merhamet gösterdin mi?” yanıtını verdiğini anlattı.

'TOKAT ATINCA RAHATLADIM'

Ancak Samareh tam da bu noktada yerinden kalkmış ve katilin ayağının altındaki tabureyi itmek yerine ona tokat atmıştı. Samareh, işte o tokatla ‘kendine geldiğini’ anlattı: “Tokat attıktan sonra kalbimdeki öfke yok oldu. Damarlarımdaki kanın yeniden akmaya başladığını hissettim. Gözyaşlarımı tutamadım ve eşimi çağırıp ilmiği çıkarmasını istedim.”

'ANNESİ SANKİ KANATLANDI'

Bu af, iki annenin ilk kez karşı karşıya gelmesine yol açmış, Balal’ın annesi Kübra Samareh’in ayaklarını öpmeye çalışmıştı. Samareh Alinecad bu konuda da, “Onun bunu yapmasına izin vermedim. Kolundan tuttum, ayağa kaldırdım. Sonuçta o da benim gibi bir anneydi. O kadar mutluydu ki, sanki birisi onu uçsun diye kanatlandırmıştı” dedi.

'GENÇLER BIÇAK TAŞIMASIN'

Samareh, bu trajedide gençler için bir ders yer aldığını söyleyip “Dışarı çıktıklarında bıçak taşımasınlar. Bir kişiyi öldürdüklerinde sadece onu değil, annelerini ve babalarını da öldürüyorlar” diye konuştu. Acılı anne, “Balal saftı. Öldürmek istememişti; bu onun doğasında yok. Fakat aniden sinirlenmişti ve o sırada elinde bıçak vardı” dedi.

Oğlunun katilini affetmesinden sonra verdiği röportajda, Samareh yedi yıl sonra ilk kez huzuru bulduğunu da anlattı: “Çocuğunuzu kaybetmek, vücudunuzun bir parçasını kaybetmek gibi. Bunca yıldır hareket eden bir ölü gibi hissettim. Fakat şimdi çok sakin ve huzurluyum. İntikam duygusunun kalbimden çıktığını hissediyorum.”

Balal, aftan sonra da hapishanede kalacak. İran’da bir kurbanın ailesi katili idamdan kurtarabilse de, hapishane cezasını kaldırma yetkisi yargıya ait.


Katilin annesini düşünsene. O genç artık bir canlıya zarar verebilir mi? İslam hukuku böyle ama yukarıda haberin son cümlesi ne diyor Balal, aftan sonra da hapishanede kalacak. İran’da bir kurbanın ailesi katili idamdan kurtarabilse de, hapishane cezasını kaldırma yetkisi yargıya ait. Bu, çok güzel bir örnek oldu; Abdülaziz hocanın videosunda ne öğrendik? Herhangi bir konuda Allah'ın yetkilerine müdahale edersek, azaltır, artırır filan, bu şirkti değil mi? Ayette katilin velisi affederse kişi kurtulur diyor ama burada kurtulamıyor çünkü hapis cezası vermişler. hapis cezasının affı da mahkemeye aitmiş. Buna Allah'ın otoritesine ortak olmak deniyor. Allah hapis cezası vermemiş sen nasıl veriyorsun?

İdam cezası da el kesme cezası gibi caydırıcı olması içindir. Bu cezalar insanlarda seni öldürüp Kendi canımdan olamam bilincini oluşturur. Özetle Allah bizden bir şeyler yapmamızı istediyse bazı cezalar getirdiyse bil ki bu mutlaka İnsanı en iyi tanıyan O olduğu için böyle yapmıştır. Sayfanın asıl konusu Kurban olduğu için Kurban ibadeti böyledir. Buna itiraz edip, kötü bir isimle anamazsın.

Kevser Suresinde Kurban Kesme Emri Var Mı?

Kurban olayında tartışılan bir ayet var; Kevser suresinin ikinci ayeti, alt tarafa yazacağım. Bu ayette "venhar" kelimesi var, bildiğim kadarıyla yirmiden fazla anlamı var. Bunlardan biri hayvan kesmek diğeri zorluklara göğüs germek.

Öyleyse ibadeti Rabbin için yap ve kurbanı onun için kes.

“Nahr” göğsün üst kısmındaki boyun çukuruna denir. (Müfredat s.627) “Venhar” ise “O çukura bıçak saplayarak kes” demek olur. Bu sırada hayvan ayakta bulunur. Bunu daha açık şekilde anlatan Ayet şudur: “Gösterişli hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Sıra sıra ayakta dururlarken üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları üstüne düştüklerinde onlardan yiyin, ihtiyacını gizleyen ve gizlemeyen fakirlere de yedirin. Belki şükredersiniz diye onları emrinize verdik.” (el-Hac 22/36)

Diğer tercüme ise şöyle;

Öyleyse her işi Sahibin için yap ve her şeye O’nun için göğüs ger!

Nahr = النَّحْرُ göğüs anlamına gelir. (Lisan'ul-Arab) Namazda ayağa kalkıp göksünü öne çıkarması anlamında da kullanılır. İki toplumun birbiri ile çatışmasına da tenahur = تَناحَر denir. (el-Ayn) Ayetteki وَانْحَرْ = v'enhar li rabbik وَانْحَرْ لِرَبِّكَ anlamında olur. Yanlışlara karşı sürekli cihad halinde olmak gerektiği için en uygun anlam "Rabbin içein göğüs ger!" olur.

Bütün İbadetler İlk İnsandan Beri Var

Bugün bazı hocalar venhar kelimesi "zorluklara göğüs germek anlamındadır" deyip kurban ibadetinin olmadığını söylüyorlar. Sosyal medyada belki denk gelmişsindir, solcu, deist, ateist kesimden insanlar bu yorum üzere kurbanın olmadığını yazıp çiziyorlar. Kevser suresine farklı anlam vererek "islamda kurban kesmek yoktur" diyenler diğer ayetleri görmezden geliyor. Yine aynı şekilde bu ayete dayanarak kurban ibadeti vardır diyenler yanılıyor çünkü bu ayet sadece "hayvan kes" emri var. Peki bu ibadet ne zaman yaılacak, şartları nelerdir yazıyor mu? Yazmıyor demek ki Kevser suresinden kurban ibadeti çıkmaz. Kurbanı anlatan ayet Hac otuz dörttür. Kurban ibadeti Hz Âdem'den beri var. Allah kurbanı her ümmete farz kılmış.

Hac
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

34. Her toplum (ümmet) için bir mensek[*] yaptık ki kendilerine rızık olarak verdiğimiz en’am (koyun, keçi, sığır ve deve) cinsinden hayvanları Allah’ın adını anarak kessinler. Hepinizin ilahı bir tek ilahtır; O’na teslim olun. Alçak gönüllülere müjde ver.

[*] Mensek: Kurban kesme yeri, kurban kesme zamanı ve kurban anlamlarına gelir. Burada kurban ve kurban kesme zamanı anlamları uygun düşmektedir.

Allah Bütün Nebilere Kitap Vermiş

Ayete dikkat edersen "Hepinizin ilahı bir tek ilahtır" diyor. İlahımız bir olduğu için bütün ümmetlerin ibadeti aynıdır. Namaz, oruç, kurban, hac vb insanlık var olduğundan beri yapıla gelen ibadetlerdir. Allah bu ibadetleri nebilerine verdiği kitaplarla bildirmiş. Kuranda peygamber kelimesi geçmez biliyor musun? Ya nebi ya resul kelimesi geçer ama tercüme ederken ikisini de peygamber diye çeviriyorlar. Nebi kendisine kitap verilmiş kişidir.

Bakara
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

213. nsanlar hep bir toplum oluşturmuştur. Allah, müjde veren ve uyarılarda bulunan nebîler görevlendirmiş; onlarla birlikte, gerçekleri içeren kitap da indirmiştir[1*] ki ayrılığa düştükleri konularda insanlar arasında o kitap hükmetsin. Kitap hakkında ihtilafa düşenler kendilerine kitap verilenlerden başkası olmaz[2*]. Bu da açık ayetler geldikten sonra birbirlerine üstünlük kurma gayretlerinden kaynaklanır. Sonra Allah, ayrılığa düştükleri gerçekler konusunda, (ayetlerine) inanıp güvenenleri, kendi onayıyla doğruya ulaştırır. Allah, gerekeni yapanı[3*] doğru bir yola yöneltir.

[1*] Âyete göre Âdem aleyhisselamdan beri her nebîye kitap verilmiştir.

[2*] Kitabı okuyanlardan kimi kendini düzeltir, kimi de bile bile yanlışlara sarılır. Bu da ayrılıklara sebep olur.

[3*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi yapma, var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. (Müfredât).

Ayetlerin hepsini yazmayayım, özet yazayım.Bütün nebilere kitap verildiğini de Enam 83-89 ayetlerinden anlıyoruz. Bu ayetlerde on sekiz nebinin ismi sayılıyor, 87. ayette ise Allah bu on sekiz nebinin babalarını, soylarını ve kardeşlerini de seçtiğini, 89. ayette ise adı geçenlere kitap, hikmet ve nebilik verdiğini söylüyor. Bu ayetlerde sayılan nebilerin babaları da seçildiği için bu Hz Âdem'e kadar gidiyor demektir. Bütün saydığı bu nebilere kitap verildiği çok açık bir şekilde görülüyor. Ümmet demek bir nebinin etrafında toplanmış insan topluluğu demek. Allah her ümmete nebilerine verdiği kitaplarla isteklerini bildirmiş. Kurban da onlardan biri.

Kurban Kesmek Ümmete Farz Ama Her Mümine Farz Değildir

Başlıktan da gördüğün üzere kurban herkese farz değil. Ümmetten birileri kestiği sürece kesmeyenlerin üzerinden farz kalkar. Buna dayanarak ben kemem deme. Sen de kes.

Bazı hocalar "islamda kurban ibadeti yoktur" derken, bazıları da "kurban yalnız hacda kesilir" diyor ama hac ile kurban bayramı günleri aynı günlerdir. Bu biraz teknik konu. Aslında kurban hacdan ayrı düşünülemez. Süleymaniye Vakfında yayımlanmış bir makaleden bir bölüm göstereyim.

Süleymaniye Vakfı'nın Hac ve Kurban Makalesinden Bir Bölüm

Yeryüzünün ilk mabedini, ilk insan olan Âdem aleyhisselam bina etmiş ve ilk haccı o yapmış olmalıdır. Çünkü İbrahim aleyhisselam, Nuh tufanından sonra Kabe’yi eski temellerinin üstüne kurmuştu:

“Bir gün İbrahim, İsmail’le beraber Kâbe’nin temellerini yükseltiyordu. Dedi ki: “Rabbimiz, bunu bizden kabul et; işiten de sensin, bilen de.”(Bakara 2/127)

Sonra Allah Teâlâ’dan hac ibadetinin yapıldığı yerleri göstermesini istemişti:

“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler eyle. Soyumuzdan da sana teslim olmuş ümmetler oluştur. Bize hac ibadetini yapacağımız yerleri (menâsiki) göster ve tevbemizi kabul et. Sen tevbeleri kabul edersin, ikramın boldur.”(Bakara 2/128)

İbrahim aleyhisselamın ilk haccından sonra verilen şu emir de önemlidir:

“İnsanların içinde haccı ilan et ki sana, yürüyerek ve bitkin binekler üzerinde gelsinler; bütün derin vadilerden geçip gelsinler.” (Hac 22/27)

Âyette hac kelimesinin elif lamlı olması haccın bilindiğini gösterir. Mekke, ümmü’l-kurâ yani dünyanın anakentidir. İbrahim aleyhisselam Filistin’den oraya tek bir yoldan gelmiştir. Âyetteki “bütün derin vadilerden gelsinler” ifadesi, her yandan insanların oraya geleceğini gösterir. Bu da adını bilmediğimiz nice nebinin ümmetinin gelmesi demektir. Öyleyse onlar da haccı biliyordu ama yeri kaybolduğu için yapamıyorlardı.

Allah-ü Teâlâ, haccın “bilinen günlerde[2]” yapılmasını emrettiğine göre hac günleri de biliniyordu. Onlar aynı zamanda ümmetlerin kurban kesme günleridir. Nitekim bir âyet şöyledir:

“Biz her ümmet için bir kurban zamanı belirledik.”(Hacc 22/34)

Hacc ile ilgili olan şu âyette geçen kurban, kurban bayramı kurbanıdır.

“Gelsinler de kendi menfaatlerini görsünler[3]; belli günlerde de Allah’ın onlara rızık olarak verdiği hayvanlardan en’âm (koyun, keçi, sığır ve deve) üzerine Allah’ın adını ansınlar. Onlardan hem siz yiyin, hem de darda olan yoksula yedirin.”(Hac 22/28)

Öyleyse hac ve kurban, Âdem aleyhisselamdan bu yana bilinen ve aynı tarihlerde yerine getirilen ibadetlerdir.

Araplar İbrahim aleyhisselam’ın soyundan geldikleri için Hacc’ı biliyor ve her sene yerine getiriyorlardı.

Makalenin tamamı burada. suleymaniye vakfı hac ve kurban

Peygamberimizin Veda Hutbesini yaptığı Mina tepesi


Ebû Bekre Nüfey’ İbni Hâris radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Zaman, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü şekliyle dönmektedir. Bir yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haram (dokunulmaz, kutsal) olan aydır. Üçü birbiri ardınca gelen, zilkade, zilhicce ve muharremdir. Biri ise cemaziyelâhir ile şâbân arasında bulunan ve Mudar kabilesinin daha çok değer verdiği receb ayıdır.” Peygamberimiz:

- “Bu hangi aydır?” diye sordu. Biz:

- Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber sustu. O kadar ki, biz aya başka bir ad vereceğini zannettik.

-“Bu ay zilhicce değil mi?” dedi, biz:

- Evet, dedik.

- “Bu hangi beldedir?” diye sordu, biz:

- Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber bir süre sustu. Biz, bu şehre başka bir ad vereceğini zannettik:

- “Burası Belde-i Haram (Mekke) değil mi?” dedi, biz:

- Evet, dedik.

- “Bu hangi gün?” diye sordu, biz:

- Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedik. Bir müddet sustu. Öyle ki biz o güne başka bir ad vereceğini zannettik.

- “Bugün kurban günü değil mi?” dedi, biz:

- Evet, diye cevap verdik. Sonra Resulullah sözlerine şöyle devam etti:

“Şüphesiz ki, sizin kanlarınız, mallarınız, ırz ve namusunuz, şeref ve haysiyetiniz, şu gününüzün, şu beldenizin ve şu ayınızın haram (dokunulmaz, kutsal) olduğu gibi, birbirinize haram (dokunulmaz, kutsal) kılınmıştır. Rabbinize kavuşacaksınız ve o size amellerinizi soracak. Sakın benden sonra birbirinizin boynunu vurarak kâfirlere dönmeyiniz. Dikkat ediniz! Burada bulunanlar bulunmayanlara sözlerimi ulaştırsın. Umulur ki, sözlerim kendilerine ulaştırılan bazı kimseler, sözümü işiten bazı kimselerden daha iyi anlayıp koruyabilirler.” Hz. Peygamber, sonra:

- “Dikkat edin, tebliğ ettim mi?” diye sordu, biz:

- Evet, diye cevap verdik. Resûl-i Ekrem:

- “Allahım! Şahit ol” buyurdular.


Buhârî, Hac 132; Müslim, Kasâme 29, Bu rivayet, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, Vedâ haccı esnasında, kurban bayramı günü Minâ’da bütün hacılara îrâd ettiği hutbeden bir bölümdür.