Temmuz 2018 - Biga
Bu günlüğe yazdığım hastalık ve hastahane sürecinin, bu dünyada olup olacağım imtihanım zannediyordum, yanılmışım. Bakara 155. ayette "Sizi yıpratıcı imtihandan geçireceğiz" sözünde yıpratıcıdan maksat neymiş şimdi anlıyorum. Bir kumaşın yıpranıp altını göstermeye başlaması gibi imtihanlar da insanları yıpratıp altından gerçek kişiliğini görülmesine sebep oluyor. İmtihan, olaylar ne kadar zorlarsa zorlasın Allah'a olan güvenin devam edecek mi bunun görülmesidir. Mesele bu. 2017-2018 imtihan sezonunda bunu gördüm. Bu satırları yazarken bir süreçten geçiyoruz. Ne kadar süreceği de belli değil ama 2017'den beri devam ediyor. İki sene oldu. Önce kuyruk sokumunun biraz üstünde bir kızarıklık oluştu, yatak yarası başlangıcı. Daha önce de olmuştu, o zamanki gibi havalı yatak aldım. Boru tipi dediklerinden. Şöyle bir şey.
Gördüğün boru denen şeyler hava ile dolu oluyor. Boruları saydığını düşün tek sayı ve çift sayıdakileri grupla, tek sayıdakiler şişerken çift sayıdakilerin havası azalıyor. Daha sonra çift sayıdakiler şişerken tek sayıdakilerin havası azalıyor. Bilmem anlatabildim mi? Sürekli aynı yerde basınç olmasın diye yapmışlar ama bana sorarsan omurilik felçlileri için uygun değil. Benim zaten her yerim açıyor. Bir de bu yatağın üstünde tek ve çift sıradakiler şişince normalden daha fazla basınç yapıyor. Canımın acısından yan yatamadım. Yatak yarasının birinci kuralı yara üstüne mümkün olan en kısa zamanlarda yatmak. Nasıl olacak şimdi, her yerim acıyor ve yan yatamıyorum. Bir de baklava tipi havalı yatak var, bir de ondan aldım. O canımı daha az acıttı ama motoru çok gürültülüydü. Ben hiçbir insan evlandının o motorla uyuyabileceğine ihtimal vermiyorum. İlk yattığında ses çok ama dayanılmaz değil ama uykuya dalamıyorsun. Bu sefer saat sabaha karşı beşte çıldırma noktasına geliyorsun. Daha fazla dayanmak mümkün değil. Motoru kapattırıp "ne olursa olsun" diyorsun.
O dönem mesela öğlende aklıma gece nasıl yatacağım gelirse gücüm moralim her şeyim bitiyordu. Ben eskiden böyle değildim. Havalı yatağın yanına gelip bakınca sanki cehenneme bakıyor gibi hissediyordum. O duyguları yazamam. Kimse o duyguları tarif edemez. Bunlar hem imtihan hem de bir çeşit azap, dünyada yaptığım yanlışlara karşı temizlenme süreci de denebilir. Bütün bunlar olurken doktor da aradım, gittik. Onları yazmayacağım.
Bu havalı yataklara bir hafta mı on gün mü dayandım bilmiyorum başka bir şey aramaya başladım. Yatak yaralarını iyileştirdiğini söyledikleri bir yatak buldum. Şimdiki yatağım. Beş cmlik visko ped dedikleri bir şey var üstte. Alt tarafı da yaraya denk gelen bölümü çıkarabileceğin şekilde parçaları olan bir yatak. Ayrıca titreşimli de. 4.500 TL idi, aldık. Cehennemden kurtuldum. Bir de otururken yaranın olduğu yeri açıkta bırakacak havalı minder var mı diye aradım. Varmış, aldım. 1700 TL. Bir yatak yarası oluşmaya başlıyor, yaptığımız masraf 7.200 TL. Minderden çok memnun kalmadım ama yapacak bir şey yok. Kuyruk sokumu üstündeki kızarıklık geçti ama bir kaç ay sonra bu sefer yumuşak dokuda kızarıklık oluştu.
Bunlar olurken bronşit oldum. Geçmesi aylar sürdü. Ciğerlerimden sürekli köpürcükler çıktı. Gece gündüz. Zaten yan yatamıyordum şimdi ciğerlerim dolu olduğu için de yan yatamadım. Bir gece hiç yatmadım. Akülü sandalyemin sırtını yatırdım öyle geçirdim geceyi. Bunun için de kaç defa doktora gittik. 2017'nin yaz mevsimi başlarken bronşit geçer gibi oldu. Fırsat bu fırsat Biga'ya gittik, ertesi gün bronşit tekrarladı. İstanbul'da olsaydık rahat nefes alabilmem için hastaneye yatırırlardı ama Biga'da ki hastanede İstanbul'da ki gibi imkanlar yok. Bir gün sabah ciğerlerimden o şey çıkmaya başladı, zaten hiç durmadan çıkıyor da ara sıra bir kaç saat uyuyorum. Neyse o çıkmaya başladı akşam oldu devam ediyor. Gece oldu herkes yattı devam ediyor. Sabaha kadar devam etti. Hiç uyumadım. Gündüz de öğlene kadar devam etti. Sürekli ciğerlerimden köpürcük gibi bir şey çıkıyor. İnsan buna nasıl dayanır? "16 Ağustos 2012 - Allah Bizi Neden İmtihan Ediyor? İmtihan Olanlar Nasıl Değişiyor?" sayfasında Mustafa hocanın videosunda Allah'ın sıkıntıları kolaylaştırıldığını duyduk. Bunu bilmeme rağmen ben nasıl dayandığıma hayret ediyorum. O yaz bronşit geçti ama altımdaki kızarıklık geçmedi. Öğlen kalkıp, akşam üzerine kadar havalı mindere ekstra tedbirler alarak oturup, akşam üzeri yüz üstü yatıp gece kalkarak geçirdim o yaz ve kışı ve şu ana kadar olan zamanı.
Babam o yatağı, Biga'ya geldiğimizde İstanbul'a gidip alıyor. İstanbul'a dönünce de geliyor Biga'dan alıyor. Babamın yatağı İstanbul'a almaya gittiği gece ciğerlerimden köpürcükler çıkmaya başladı. Gece üç oldu düz yatıyorum, ciğerlerim sanki yumurta kadar kalmışlar, o kadar küçülmüşler gibi ki. Çok az nefes alabiliyordum. Astımlılar bile kriz anında benim o halimden daha çok nefes alıyordur. Babam yok, hastane yok, araba yok. Paniğe kapılıp her şeyin daha kötüye gitmesine sebep olacak anlardan biri. Yapacak bir şey yok sakince bekleyeceksin. Bu haldeyken istersen bir sitemde bulun. "Babamın da arabanın da olmadığı gece şu yaşadığına bak, nefes alamıyorum hastaneye gitmek durumunda kalsak nasıl gideceğiz" de istersen. Sanırım Allah'a güvenip güvenmediğin böyle zamanlarda belli oluyor. Allah'a güveniyorsan, Allah o gece seni hastaneye gitmek durumunda bırakmaz. Az da olsa nefesin sana yeter. Ya da hastaneye gitmek durumunda kalırsan Allah seni bir arabaya bindirip hastaneye götürür. Hangi araba o, kimse yok. Allah götürmeye karar verdi mi arabayı da bulur merak etme. Önemli olan panik yapmadan durabilmek. Ya da en güzeli Allah alır seni yanına bütün dertlerin biter, mis.
2018 yazında kızarık hala tam geçmedi. Buna ilave sıcak ve nem bu sene çok etkiliyor. Neredeyse "9 Mayıs 2012 - Enfeksiyon Günleri ve O Yaz" sayfasında yazdığım gibi oldum. Tek farkı yemek yiyebiliyorum. Belimin ve sırtımın ağrısından oturamıyorum, yatamıyorum. Geceler çok sıkıntılı geçiyor, uyuyamıyorum.
2018'de diğer senelerden farklı bir de akülü arabama oturamıyorum. O yüzden bu sene İstanbul'dan yatağımla beraber manuel tekerlekli sandalyeyi de getirdik. Çoğu zaman manuele oturuyorum. Bizim Biga'ya gelme sebebimiz rüzgarlı hava ve evin düz ayak olması. Burada akülü sandalyemle istediğim yere gidiyordum ama bu sene değil. Havalı minder akülü arabada canımı yakmaya ve kızarıklığı daha da kızartmaya başladı. O yüzden çoğu zaman manueldeyim. Bir kaç günde bir akşamları akülüye geçip dışarı çıkıyorum. O da tek başıma tur atıyorum. Olsun kafam dağılıyor biraz.
Hiç böyle olacağını tahmin etmemiştim. Böbreklerim yüzünden yaşadıklarımın imtihanım olduğunu zannediyordum. Devamı varmış. Sanırım alttaki ayeti yaşıyoruz.
Bakara
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
214 - Öncekilerin başlarına gelenlerin bir benzeri sizin başınıza da gelmeden cennete girebileceğinizi mi hesap ediyorsunuz? Onlar maddi sıkıntılara, bedensel sıkıntılara uğramış ve öylesine sarsılmışlardı ki Allah’ın elçisi ve beraberindeki müminler “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek hale gelmişlerdi. Bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.
Bir sabah saat on civarıydı, yatağımda yatıyorum. Her şeyin üst üste gelmesinden, gelenin gitmemesinden çok bunaldım. Namaz kıldım. Gelende dokuz on gibi namaz kılarım. O gün de kıldım sonra dalmışım. Rüyamda bir sınıftayım, imtihan oluyoruz. Arkaya yakın sıradayım. Hoca Abdülaziz Bayındır hoca. Sınıfta dolaşıyor ve bir şeyler söylüyor."Etrafınıza bakıp sorulardan şikayet edene kadar bildiklerinizi yazmaya çalışın" gibi bir şey diyor. Önümdeki kağıda bakıyorum, sadece bir soru var. Kaç defa okudum ama soruyu anlayamıyorum, cevaba dair hiçbir şey bilmiyorum. Kopya çekmeye çalışmıyorum ama diğerleri ne yapıyor diye etrafıma bakmaya başladım. Bazıları yazıyor, bazıları duruyor. Önümdekiler bitirmiş bir sonraki dersin ödevini yapıyormuş. Ben soruyu kaç defa okuduysam da cevap olarak aklımda bir kelime dahi oluşmadı. Uyandım sonra. Sanırım Allah, sıkıntılarımı düşünerek daha fazla sıkıntı yapmayayım diye küçük bir yardım etti "imtihandan geçiyorsun, sabret."
Ben bu rüyalar konusunda hiçbir zaman beklentiye girmedim, sen de girme. "Çok sıkıntım var, bir namaz kılayım da Allah ne olduğunu göstersin" diye aklımdan ne bir düşünce geçti ne de bunu doğru bulurum. Bu rüyaları hiç beklemediğim zamanlarda gördüm, sürpriz oldular bana. O yüzden Allah'ın yardımı olduklarını düşünüyorum. Bu yüzden kimseye anlatmıyorum.
Bu sene bir de yalnız kalmak istemiyorum. Zaten evdeyiz, birileri olsun istiyorum ama yapacak bir şey yok annem ve babam var. Bir de üç yüz metre ileride teyzem. Bu sene teyzeme dört defa belki gitmişimdir. Keşke burada olsan. Arkadaşların yok mu dersen, var ama yok. Lise zamanından arkadaşlarım geliyor siteye ama herkes kendi dünyasında yaşıyor. Uğur olsaydı başka kimseyi istemezdim ama o da Ayvalık'a taşındı. Abisi bizim sitede, Yazın abisine geldiğinde bir kaç gün görüşüyoruz.
Bunları sonradan ekliyorum. Yukarıda yazdığım bütün yaz kötü olmamın sebebini öğrendik. Bağırsaklarımda bir problem var. Sanırım bunun oluşması bütün yaz sürmüş ve beni çok etkilemiş.
Biga'da Eylül ayıydı bir sabah kusmaya başladım. Doğru hastahaneye. Bağırsaklarımda tıkanma varmış, dışkı yürümüyormuş, bu yüzden kusuyormuşum. İki günü hastahanede yattım. Hastahane kalabalık, yer yok. Nöroloji bölümünde boş yer buldular. İki kişilik odada yanımda Alzheimerlı bir amca vardı. O gece bizimle kalsaydın kafayı yerdin. Amca gece Çanakkale'ye gideceğim diye tutturdu. Kızları, damadı herkes geldi. Amca durmuyor. Kaç tane sakinleştirici yaptılarsa etki etmedi. Normal bir insana o kadar sakinleştirici yapsalar adam üç gün uyur. Kızları kafayı yedi. Amca beş saat Çanakkale'ye gitmeye çalıştı. Sabaha karşı sakinleşti, biz de biraz uyuduk. Neyse iki gün sonra çıktım. Katı yemek yasak. İki gün sonra sabah tekrar rahatsızlandım, İstanbul'a gitmeye karar verdik. Gideceğimiz sabah yaşadığım sıkıntıyı anlatamam. Bir yerinin ağrıması gibi bir şey değil. Anlatılamaz. Nefes bile alamıyordum. Sesim çıkmıyordu, konuşamıyordum. İnsanın vücudunda acı düğmeleri var sanki. Her hastalıkta başka bir tanesine basıyorlar. Hepsinin acısı başka oluyor. Yola çıkacağız ama yolda iyi olacak mıyım? Bu sıkıntı bütün yol boyunca devam edecek mi bilmiyorum. Annemler acil ne varsa hazırladı. Arabaya bindiğimde o sıkıntı hali geçti. İstanbul'a kadar rahat geldim. Herkes çok yorgun erken yattık. Gece bir gibi sabahki rahatsızlığa benzer bir şey başladı. Nefes almakta zorlanıyorum, ateşim çıkıyor. Annemi çağırdım. Çok yorgun olduğu için uyanamadı. Babam geldi. Babamdan hiçbir şey istemiyorum, "annemi çağırsana" dedim. Çağırmaya gitti ama annem yine uyanmamış. O zaman camı açmasını istedim ama işe yaramadı. Biraz sonra babamdan annemi tekrar çağırmasını istedim, kızdı. "Uyanmıyor işte, ne çağırıyorsun. Nedir senden çektiğimiz, geberip gideceğiz senin yüzünden" dedi ve gitti. Allahualem, Allah böyle zamanlarda adam seçiyordur. Benim gibi insanları ileride kime bırakacağını böyle zamanlarda belirliyor olabilir. Beni babama bırakmayacağını umuyorum. Annem de ölümsüz olmadığına göre çok yaşamazsam şaşırma. Neyse yarım saat sonra annemi telefonla aradım uyandı. Yüzümü ıslattı, camdan gelen havayla serinledim, rahatladım. Yapılacak şey bu kadar basit. Bir süre sonra uyudum ama sabah yine aynı rahatsızlıkla uyandım. İnsan gidecek, kaçacak yer arıyor. Dayanılmaz bir şey. Dr. Onur'a danıştık, yol gösterdi, dediği hastahaneye gittik. Babamın durumu ilginç olsa gerek; akşam "senin yüzünden geberip gideceğiz" deyip sabah beni hastaneye götürmek ne hissettiriyor acaba? Hastanede yine bağırsak tıkanıklığı teşhisi koydular. Lavman yaptılar. Beni rahatlatan buymuş. Biga'da da yapmışlardı. Bir de ilaçlı tomografi çekildi, sebebini tam öğrendik. İnce bağırsakta yarı tıkanma gibi bir şey var. Oradaki doktor beni hastanede yatırmak istedi. Hatta üç dört gün gözlemleyip ameliyat önerdi. Kalmadım hastanede "kendinize iyi bakın hayatta başarılar" dedim çıktım. Yemek yemek yine yasak, sadece çorba, ayran gibi sıvı şeyler yiyebiliyorum ki tıkanıklık olmasın. Zaten canım hiçbir şey istemiyordu. Bir kaç gün sonra aldım bütün sonuçları bu günlükte yazdığım ameliyatı yapan Prof Bülent Çetinel'in yanına gittim. "Böbrekler şahane" dedi, karnım için genel cerrah olan bir arkadaşına gönderdi. Hemen yakındaydı, gittik, muayene etti, anlattı. Meğer böyle durumları açık karın ameliyatı olan herkes yaşarmış. Bazı insanlarda yirmi sene bazılarında ameliyattan bir sene sonra bile olabilirmiş. Babamın anladığı ince bağırsakta tıkanma yok da bağırsak bir yere sıkışmış gibi. Dolayısıyla dışkı zor geçiyor. Bana göre öyle değil. Bence bağırsağımda tıkanıklığa sebep olan daralma gibi bir şey var. Neyse karnımın çok yumuşak olduğunu böyle bir durumda ameliyat olmayacağını, çorba ile beraber sebze püresi yiyebileceğimi söyledi. O akşam çorbayla portakallı kereviz püresi yedim, süper. Bu satırları yazarken bu süreç nasıl bitecek bilmiyorum. Sık sık tuvalete çıkacağım, çorba püre yiyeceğim. Bütün doktorların dedikleri zamanla çok büyük ihtimalle kendi kendine düzeleceği.
Ölmek ne kadar zor bir şey. İnsanlar ölmeyi kolay zannediyor ama değil. İtiraz ediyor musun? O zaman ölsene şimdi. Allah emir vermeden ölemezsin. Daha ne kadar sürecek acaba bunlar? Önceki sayfada peygamberimizin Taif dönüşü ettiği duayı yazmıştım, şu cümleye bakarsan Eğer bunlar gazabının nedeniyle değilse, çektiklerimin hiç birisine aldırmam. Üzerime çöken bu musibet ve eziyetler şayet Senin bana karşı bir gazap ve öfkenden gelmiyorsa, ben bunların hiç birisine aldırış etmem; hepsine gönülden tahammül ederim. Ben bu cümleyi Bülent hocayı görmeye giderken arabada tekrarladım. Bunları söylemeye korkuyorum ama o an içimden geldi söyledim.
Hemşiremiz Nazile Teyze bu dönemde evde serum takmaya geldi. Susuz kalmamam lazım. Normal miktarda su içebileceğimden emin olamadığım için bir kaç gün serum aldım. Nazile teyze yirmi yıldır lazım olunca iğne yapıp serum takan hemşiremiz. En hasta hallerimi biliyor. Konuşurken "ne oldu" dedi. Anlattım "bağırsaklarımda böyle problem varmış dedim" laf arasında "ne çok çektim be Onur" dedi. "Olsun, sonu güzel olsun" dedim. "Sonu güzel olacak sen meleksin" dedi. Zaman geçtikçe aslında ne olduğumu bilemez oluyorum. Bunlar bana Allah'ın gazabı değilse kafama takmamaya çalışıyorum. Sadece geleni yaşamaya çalışıyorum ama gücüm bitiyor. Eğer Allah'ın öfkesinden dolayı ise ne olacak bilmiyorum. Böyle durumlarda önemli olan "niye durmadan ben hasta oluyorum" dememek ki konuşmamak zor oluyor. İnsanın aklından geçiyor böyle şeyler. Sessiz sakin kalabiliyorsa insan bence doğru yolda demektir.
Bakara 155'teki "sizi yıpratıcı imtihandan geçireceğiz" sözünde "yıpratıcı"dan maksat neymiş şimdi daha iyi anlıyorum. Başımdan o kadar şey geçti, bu sözün ne olduğunu daha yeni anladım. Allah'ın benden beklediği duruşu gösterebiliyor muyum bilmiyorum. Yarın ne olacağını düşünmek istemiyorum, aklıma gelmesin istiyorum. Günlerin böyle geçeceğini bilmek gücümü bitiriyor. Ne yalan söyleyeyim artık bitsin istiyorum, emir çıksa dediğim zamanlar oldu. Yirmi dört yaşımda mıydım neydim Allah'a bir şey söyledim; dedim ki içimdeki neyse dilimdeki de o olacak. Artık emir çıksın falan dedim, bunu söylemem yanlış olabilir ama içimden bu geçti. İçimden bu geçerken lafı geveleyip sanki içimden başka bir şey düşünüyormuşum gibi davranamam. Henüz imtihan olmamış, sabrın ne olduğunu görmemiş hocalar var. Sabır üzerine nutuk atıyorlar; "başına ne gelirse gelsin ölümü talep etmemek lazım" gibi sözler söylüyorlar. Bilmiyorlar, Allah onları imtihan ettiğinde kendileri istemeden akıllarından "Allah'ın emri çıksa da bitse artık" düşünceleri geçmeye başlayacak. O zaman sabır üzerine nutuk atmak neymiş görecekler. Benim aklımdan 20 sene sonra böyle düşünceler geçmeye başladı. Yeni anladım yıpratıcı imtihan ne demek. Bu aşamaya gelenler sanırım içinden böyle düşünmeye başlıyor. Mehmet Akif'in bir şiirinde gördüm bunu.
Şu serilmiş görünen gölgeme imrenmedeyim
Ne saâdet, hani ondan bile mahrûmum ben
Daha bir müddet eminim bu hayatın yükünü
Dizlerim titreyerek çekmeye mahkûmum ben
Çöz de artık yükümün kördüğüm olmuş bağını
Bana çok görme, İlâhî, bir avuç toprağını...
Son dizede yazanı istedim. Buna psikolojide “bırakma” deniyor. Eğer bırakırsan, yaşama dair anlamı kaybedersen, bağışıklık sistemin çöküp ölebilirsin ve ardında bir sürü tamamlayamadığın yarım işler bırakmış olabilirsin. Aklımdan ölüm geçti ama oturup ölümü beklemedim yani bırakmadım. Bu düşünceler çok bunaldığım, her şeyin üst üste geldiği dönemde geçti aklımdan. Ama o zaman bile boş durmadım. İki amaç daha buldum; Allah için, www.kurandakiislam.net ve www.allahbizdenneleristiyor.com sitelerini o dönemde yapmaya karar verdim. Şartlar ne kadar zor olsa da çalıştım ve iki siteyi de yayımladım. Bunları alttaki ayeti bildiğim için yaptım.
İnşirah
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
5 - Şüphesiz her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
6 - Evet, şüphesiz her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
7 - O halde;
boş kaldığın zaman hemen kalk,
yeni bir işe koyul.
8 - Ve yalnızca Rabbine rağbet et/yönel.
Bu ayetlerin ilk muhatabı peygamberimizdi, aynı emir bizim için de geçerli. Allah “boş kaldığın zaman yeni bir iş yapmaya başla” diyor. Bu ayet hayatımıza nasıl anlam katacağımızı söylüyor. Boş kalmak yok; “bir iş bitince diğerine giriş.” Yaşadığımız hayat ne kadar zor olursa olsun, bir işi bitirip yeni bir işe başlamak hayatı sürekli anlamlı kılar. Ve eğer bunlar salih amel dediğimiz Allah’ın iyi dediği işlerse ahiretini de kazanıyorsun demektir. Görmediğin bir dünya için hazırlanmak çok yüksek motivasyon sağlıyor. Bu motivasyonu yakalarsan, nerede olursan ol yaşadığın hayat anlamlı bir hayattır.
Kısaca bundan da bahsetmek istiyorum. 2020 yılında Biga'da ev hapsindeydim ama Covid 19 nedeniyle değil. Daha doğrusu bu senenin imtihanı ev hapsi gibi bir şeydi. O yaz Ares'le Nejat'ın tanıştığı yazdı. Tiplere bak :))
Bu günlüğü kitaba çevirdiğim 2020-2021 yıllarında Biga'da ev hapsindeydim. Daha doğrusu bu senenin imtihanı ev hapsi gibi bir şeydi. Kısaca bundan da bahsetmek istiyorum. Haziranın sonunda iki araba geldik. Ben Özgür'le geldim. İki gün sora Esinti kafeye gittik. Üç gün hasta yattım. Hava soğuk değildi, oturduğumuz yer rüzgarlı değildi ama hasta oldum. Toparladıktan bir kaç gün sonra akşamları 10-15 dakika evin önüne çıktım. Her zaman bildiğimiz rüzgâr, üç gün hasta yattım. Demek ki tesadüf değil. Her zaman akşamları akülü arabamla gezdiğim hava artık beni hasta yapıyor. İnci ablamlar geldi, dışarı çıkmadık verandada oturduk ama camlar açıktı, üç gün sonra hasta oldum toparlamam iki hafta sürdü. Daha sonra gündüz bile evin önünde oturduğum zaman rüzgardan etkilendim. Herkes kan değerlerim ya da D vitaminimin düşük olduğunu falan söyledi, bu doğru olabilir ama işin özü imtihandı. İkinci rüzgâr çarptığında "acaba bu yaz da imtihan var mı, bu yaşadıklarım da imtihan mı" diye içimden geçirdim. Bunu içimden geçirmem de rüya beklentisi için değil, bu kadar şey yaşadıktan sonra yeni imtihanlar olması bir yerde korkutuyor beni. Neredeyse imtihan olmasın, rahat olayım diyesim geldi. Ben böyle düşünürken Allah yine bir rüya ile anlamama yardım etti. Allah yine bir rüya ile anlamama yardım etti. Rüyamda yine okuldayım, sınıfın önüne geliyorum, biri kapının önünde masada kitapçıklar hazırlıyor. Hazırladıklarını masanın kenarına üst üste dizmiş, yüksek yüksek sıralar yapmış. Kitapçığın üstüne baktım "Sınav 2" yazıyor. Kitapçıkları hazırlayana “Sınav 1 ne zamandı” diye sordum, "şu an içeride oluyorlar" diye sınıfı gösterdi. Sınıfa girdim, oturdum bir sıraya, kitapçığa bakmaya başladım. Ama yine soruları anlayamıyorum. Diğer sayfaları açtım, baktım, hangisini yapabilirsem onları yapacağım. Sayfaları karıştırırken uyandım. Dedim Onur aldın mı cevabını bu yaz da imtihandasın, ev hapsindesin. Korksam da imtihanlar devam ediyor. Sıkıntılarımı alıp götüren rüzgara bu sene belki de bundan sonraki senelerde çıkmam yasak. Ya da istersen çık hasta ol, günlerce yat. Tabi olay bir tek ev hapsi değildi. Bütün yaz gücüm yoktu. Halsiz, bitkin, iştahsız ve geceleri az uyuyarak geçti. Neredeyse bütün yaz belim ağrıdı. Gücün yokken, halsizken bir de bel ağrısı hiç iyi olmuyor. Yemek yiyememek de iyi olmuyor. Kahvaltıda küçük bir peynir ekmek, akşam üstü yoğurt ekmek, akşam yemeğinde mevya yedim. Gece saat onda bir tabak yemek yiyebiliyordum. İmtihan süreci bir çok şeyle beraber geliyor. Çay, kahve bile içemez haldeydim. Yeni imtihan düşüncesi neden endişelendiriyor, korkutuyor anlatabiliyor muyum? Moral bozmamak lazım, yoksa kendi gücünü bitirirsin.
Eylülün ilk haftası rüyamda yine okuldayım ama tenefüs olmuş, sınıf dışındayım. Çok ilginç ertesi gün düzelmeye başladım. Gücüm geldi, normal yemek yemeye, çay kahve içmeye başladım. Yani imtihan bitmiş olmalı. Ertesi hafta rüyamda okuldan mezun olduğumu gördüm. "24 Mart 2012 - Rüyalar" bölümünde senin kıyamet rüyandan sonra bir şeyler yazmıştım. Orada eğitim bitmişti burada sanırım imtihan bitti. Bunları neden yazdığımı biliyorsun. Bana bakma Allah'a bak. Bir gün sen de buna benzer şeyler yaşarsan yazdıklarım olayların iç yüzünü anlamana yardımcı olabilir diye yazıyorum. Okuldan mezun olduğuma göre 2021 yılından sonra çok yaşamadıysam üzülme. Dünyada bana ayrılan sürenin sonuna gelmişim demektir. Senin de imtihanların ölene kadar bitmeyecek. Bir yerde artık sabırlı olup olmadığını görmek için değil de muhtemelen ahiretteki derecenin yükselmesi için olsa gerek. Bir de bu sene herkes, bütün komşular neden hiç gülmediğimi sordu. Sizin ve İnci ablamların geldiği haftasonu bizim evin önünde yediğimiz akşam yemeğinde gülmüşüm, teyzem "bu yaz ilk defa güldüğünü görüyorum" dedi. Yapacak bir şey yok. Demek ki artık gülmüyorum.
Günlüğümün başında Kur'an'ı ilk okuduğumda sabır ayetlerini gördüğümü ve o ayetlerde bahsedilen insanlardan olmayı istediğimi yazmıştım. Hala onlardan olmak istiyorum. Sabır günleri bitmiş değil. Şimdi yaşadığım onca şeyden ve bugünkü idrakimden sonra son nefesime kadar alttaki ayetlerde bahsedilen insanlardan kalmayı istiyorum.
Rad
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
19 - Rabbinden sana indirilenin tümüyle gerçek olduğunu bilen biri, ona karşı körlük eden kişi gibi olur mu? Sadece sağlam duruşlu olanlar doğru bilgiden yararlanırlar.
20 - Bunlar, Allah’a karşı taahhütlerini yerine getiren ve verdikleri sözden[*] caymayan kimselerdir.
[*] Her insan ergenlik çağına girerken Allah’ın kendisinin Rabbi olduğuna şahit tutulur ve Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceğine söz verir. Bkz. Araf 7/172
21 - Bunlar; Allah’ın kurulmasını emrettiği bağı kuran[*], Rablerinden çekinen ve verecekleri hesabın kötü olmasından korkanlardır.
[*] Bunlar Allah’ı, kendinin en yakını olarak bilen ve araya bir aracı koymayanlardır. Bir ayet şöyledir: “İnsanı biz yarattık, içinden neler geçtiğini biliriz. Biz ona sinir uçlarından da yakınız.” (Kaf 50/16) Allah ile arasına aracı koyanlar, bu bağı koparır ve müşrik olurlar.
22 - Yine bunlar; Rablerinin beğenisini kazanmak için sabreden /duruşunu bozmayan[*], namazı özenle ve sürekli kılan, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli-açık harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar, dünya yurdunun güzel sonucunu[*] elde edecek olanlardır.
[*] Sabır, aklın ve dinin gerektirdiği şekilde kendine hakim olmaktır (Müfredat). Bu şekilde davranan kişi, önüne çıkan engelleri aşarak yoluna devam eder. Dilimizde bunu en iyi ifade eden söz ‘duruşunu bozmamak’tır.
23 - Adn cennetlerini... Oraya hem onlar hem de atalarından, eşlerinden ve soylarından uygun durumda olanlar[*] gireceklerdir. Melekler de her kapıdan yanlarına girecek (ve şöyle diyeceklerdir):
[*] Şirk günahı ile ölmemiş olanlar.
24 - ”Sabırlı davranmanıza /duruşunuzu bozmamanıza karşılık, selam size! Dünya yurdunun sonucu ne güzel oldu!”
Sen! Benimle ahirete gelmek ister misin? Bu uzun bir yol ve yolculuk. Yaşadığımız dünya zor bir yer ve her zaman zor olacak. İstediğimiz her şeyi yapma iznimiz yok ama ahiret öyle değil. Belki sen de bu ayetlerdeki gibi bir yaşam tarzı benimsersin, sen de sabredenlerden olursun. 24. ayetteki meleklerin ”Sabırlı davranmanıza /duruşunuzu bozmamanıza karşılık, selam size! Dünya yurdunun sonucu ne güzel oldu!” sözünü beraber duyarız. Sonrası forever perfectly together. And tell me girl, wouldn't that be sweet?
Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden,
teper ha babam teper
paralanmaz
teper taşlı yolları.
Nazım Hikmet