Haramlardan uzak durabilmek için insan önce üstüne düşen vazifesini yapmalı. Kur'an'ı okuyup anlamalı. Allah kullarından neler istiyor, nasıl bir kul olmam gerekir, ölçü nedir öğrenmeli. Haramlar helaller Kur'an'da yazıyor. Mesela internetten indirilen şarkılar, filmler, diziler, bilgisayar programları, oyunlar hırsızlık yapmak demek. Ha gidip mağazadan bir cd çalmışsın ya da internetten indirmişsin, aynı şey. “Canım ben mi koydum oraya, koymasalardı, günahı onlara ...” gibi laflar ancak kendini kandırmaktır. Takva sahibi isen indiremezsin, elin gitmez.
Kur'an'daki yasaklardan mesela şu hitaba bak “Yetim malına yaklaşmayın” dikkat et yetim malı yemeyin değil, yaklaşmayın diyor, inceliği fark ediyor musun? Elbette fark ediyorsun. Ama hızlı hızlı okurken insan bir anda anlayamayabilir, gözünden kaçabilir. Yetim malını harcamaya götürecek her türlü hareketten, yaklaşımdan, hatta aklınızdan dahi geçirmeyin diyor. Aynı şekilde zina, “Zinaya yaklaşmayın” diyor. Zinaya götürecek bir bakış, bir söz, bir gülüş dahi olsa yapmayın diyor. Bu ayrıntılara çok dikkat etmek lazım. Hassasiyet sahibi olmak lazım. Çünkü haramları bilirsek, uymaya gayret edersek, bir süre sonra hayat felsefemiz haline de gelir. Mesela bir programı ücretini ödemeden indirip kullanmak yerine, kendi sitesinden ücretini ödeyip indirmek gibi, parasını ödemek yaşam tarzı olmayacak da ne olacak?
Kalp gözü dedikleri şey bu olsa gerek. Bu ayet o gözün açılma şartlarından biridir. Haramdan uzak dur ki Allah sana da iyiyi kötüden ayıracak bir anlayış versin. Allah’tan korkmak gerek ki takva sahibi olunabilsin. Allah’a karşı gelmemek korku filminden korkar gibi korkmak demek değildir, öyle bir korku ahirette yaşanacak, bu dünyadaki korku Allah’tan çekinmektir. Bir şey yapacağın zaman "bunu yaparsam Allah ne der" diyebiliyorsan Allah'tan çekiniyorsun demektir. Allah’ın emir ve yasaklarına uyanlar, Allah katında en kıymetli olanlarmış.
Hucurat
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
13. Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki Allah'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda (Allah'ı sayıp haramlardan sakınmada) en ileri olandır. Muhakkak ki Allah Alîm'dir; bilir, Habîr'dir; her şeyden haberdardır.
Takva'nın anlamı da şöyle; sözlükte “korumak, korunmak, sakınmak, saygı göstermek, çekinmek” anlamlarındaki vikāye mastarından türeyen takvâ, Allah'a karşı yanlış yapmaktan çekinmek, sevgisini kaybetmekten korkmak, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşımak, bunun için de kendini yanlışlardan ve günahlardan korumak demektir. Bu özeni gösteren insanlara müttaki denir. Bakara ikinci ayette Kur'an'ın müttakiler için rehber olduğu ifade edilir. İşte o Kitap budur. Bu konuda şüphe yoktur Müttakîler/yanlışlardan sakınanlar için rehberdir. Bu rehbere uyan yanlışlardan ve günahlardan korunmuş, Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşadığını göstermiş olur. Bu aynı zamanda insanların Allah katındaki kıymetlerini, derecelerini gösterir. Allah katında üstünlük ancak takvanın derecesiyle orantılıdır.
Takva sahibi olursan Allah sana Furkan verebilir. Furkan doğru ile yanlışı ayırt edebileceğin bir anlayış demek.
Enfal
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
29. Ey iman edenler! Eğer Allah için takvâlı olursanız; O, size bir Furkan verir, kötülüklerinize kafirlik eder ve sizi bağışlar. Allah, Büyük Fazl Sahibidir.
Daha önce kafirin kelime anlamında "örtmek" olduğundan bahsetmiştim. Kafir Kur'an'da çiftçi anlamında kullanılıyor. Çiftçiler nasıl tohumu toprağa ekip üstünü örtüyorsa inanmadığını söyleyenlerde aslında var olan inançlarını tohumu örten toprak gibi örtüyorlar. Ayette geçen Allah'ın kötülüklerimize kafirlik etmesi onlar örtmesi, görmezden gelmesi demek. Biz takvalı olursak Allah bize Furkan; doğruyu yanışı ayırt edebilme anlayışı verirmiş. Ayetteki Fazl cömertlik ikram demek. Allah furkan verirse haramlardan uzak durman daha kolay olur. Baktın mı neyin doğru neyin yanlış, neyin haram neyin helal olduğunu anlarsın. Ama Kuran'ı öğrenmen şartıyla. Allah bizden neler yapmamızı, nasıl bir kul olmamamızı istiyor bunları öğrendin mi, takva üzere yaşarsan bir de Allah furkan verirse kolay kolay sırtın yere gelmez.
Takva sahibi olursam Allah'ın furkan verebileceği bilgisi, Allah ile insan arasındaki herkesi çıkarttığına bir örnektir. Kur'an'dan başka gerçek manada mürşit yoktur. Ancak Kur'an okuyan biri haramlardan ve onlardan sakınınca ne olacağından haberdar olur. “Bir mürşidi kamile bağlanman lazım” diyorlar, lazım mıymış? Mürşidi kamil, bilgili olgun insan demek, böyle birine bağlandığımda bana anlattıklarının hurafe mi yoksa Kur'an ve sünnet mi olduğunu nereden bileceğim? Kendi başıma Kur'an'ı okuduğumda Allah’ın emir ve yasaklarını öğrenirim ve bunlara uymaya gayet edersem, bu konuda takva sahibi olursam ki o zaman Allah katında en değerli oluyormuşum. Eğer Allah böyle hakkı batıldan ayıracak bir anlayış verirse o zaman kimin hangi sohbeti Kur'an'a aykırı, kim Kur'an peygamber yolunu gösteriyor o zaman ayırt edebilirsin. İlk iş OKUMAK.
Takva konusunda Fatih hocanın söylediklerine de bakalım.
Bu hal başlamadan önce Windows, Office dahil bilgisayarımda ne kadar program oyun varsa hepsinin ücretini ödedim. Satın almadığım bütün filmleri sildim. Mp3 leri sildim. İndirip kullandığım her şeyden rahatsız olmaya başladım. Daha önce iki liraya korsan aldığım ya da internette indirdiğim oyunları da satın aldım. Bazısını Cd olarak aldım bazısını da Steam diye oyun satın alma ve oynama platformu var oradan aldım. Bunları hatırlamak da ayrı bir olay, ne oynadım ne oynamadım, hatırladıklarımı aldım. Steam çok pratik oldu. Online ödüyorsun online indiriyorsun. Hatta Steam’den aldığım oyunları göstereyim. Solda gördüklerin aldığım oyunlar.
Yeni bir akülü sandalye almayı düşünüyorum. Bunu yazdığım gün itibari ile almadık, evde rapor almak konuşuluyor. Devlet akülü sandalye için 1700 tl kadar ödeme yapıyor, bundan faydalanma fikri var. Aslında bu hal başlamadan geçen sene rapor almıştık ama değerlendirmedik, almayı erteletince, süresi geçmiş. Şimdi yine alalım diyorlar ama bu hal başladıktan sonra almak istemiyorum. İki sebebi var. Birincisi hastaneye gidip, doktor doktor gezip derdimi anlatıp, bütün gün orada sürünmek istemiyorum. Geçen sene çok yoruldum, dayanamadım. İkincisi, oradaki insanlar yoksul, muhtaç insanlar. Çoğu yaşlı, felçli fakir insanlara evde bakım parası almak için geliyorlar. Normal bir insan devlet hastanelerinde yaşlılık veya bakım parası almak için gelen insanların halini görse, bir daha hiçbir şey için şikayet etmemek için yemin eder, çıkar gider. Bir saatte olur bu. O insanların yanında bir de bizi düşün. Bankada bir kaç yüz bin bin lira parası olan bizim ne işimiz var o yoksul, muhtaç insanlarla aynı sırada durmaya. Allah bunun hesabını sormaz mı? İhtiyacınız olmadığı halde ne için o yoksul insanlarla aynı sıraya girdiniz de devletten para aldınız demez mi? Belki demez bilemiyorum çünkü yanlış bir şey yapmıyoruz. Devletin engellilere verdiği bir hak. Benim içime sinmiyor. Devletin akülü sandalye yardımı için yoksulluk kriteri yok yani aslında devleti dolandırmıyoruz ama bizim o paraya ihtiyacımız yok. O para daha çok ihtiyacı olan birine harcanması daha doğru. Bir de oraya tanıdık vasıtasıyla gideceğiz, hastanede görevli biri. Herkesin önüne geçerek bütün odalara sırasız gireceğiz. İnsanların hakkını gasp etmiş olacağız. Sabahın körüne altmış yaşında insanlar gelmiş, yürüyen, yürüyemeyen, bastonlu, bastonsuz, biz kapı açılır açılmaz o tanıdık vasıtasıyla dalacağız odaya. Geçen sene bu durumdan çok rahatsız oldum. Sırada bekleyenlerden helallik istemek geçti aklımdan ama kimden nasıl isteyeceğim orada oradan oraya koşup duruyoruz.
Bu günlüğün her yerinde kendimi bir şey zannetmediğimi yazdım. Bundan artık eminsindir herhalde. Şimdi benim akülü sandalye için verilen yardımı almak içime sinmemesi ile alttaki videoyu kıyas etsene. Ali Akın anlatıyor. Eskiden Diyanet'in baş danışmanıydı. Gördüğüm en bilgili insanlardan.
Bendeki bu hassasiyet nereden geliyor? O zamanlar üstte yazdığım bu ayete henüz dikkat etmemiştim. İçinde bulunduğum halin, bu ayet doğrultusunda davranmış olduğum için verilmiş olabileceğini düşünüyorum.
Enfal
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
29. Ey iman edenler! Eğer Allah için takvâlı olursanız; O, size bir Furkan verir, kötülüklerinize kafirlik eder ve sizi bağışlar. Allah, Büyük Fazl Sahibidir.
Devletten haksız yere faydalanan, maaş alan insanlar var, bunun hesabını nasıl verecekler bilemiyorum. Bir insan hesap günü devletten hiçbir şey karşılığı aldığı paranın hesabından çekinmiyorsa o insan çoğu şeyin farkında değil demektir. En önce Ak partili seçmenin, gençlerin seslerini yükseltmeleri gerekmez mi? “Niçin devletin parasını hiçbir iş yapmayan insanlara veriyorsunuz” demeli değiller mi? Aksine, söyleyenleri eleştiriyorlar. Olay benim gözümde çok basit; bir insanın Kur'an'la bağı, helal haram hassasiyeti yoksa ne bu dediklerimi ne anlayabilir ne de eleştirilerime hak verebilir, isterse imam hatip, ilahiyat mezunu olsun. Kim nereden çalıyorsa, ahirette oradan azap görecek. Ses çıkarmayan bile sorumlu olacak. Niçin bu zulmü devam ettiren insanlara bir şey demediniz diyecekler. Hesap günü hiç beklemediğimiz yerlerden hesaba çekileceğiz. Ummadığımız sorularla karşılaşacağız. O kadar hoca var şu ülkede de kul hakkı ve haramlar konusunda gram ilerleme yok. Alttaki ayette mücrimlerin yani “ağır günah işleyen kişiler” diyecekleri söylenmiş ama hepimiz bunu yaşayacağız, o deftere bakınca en küçük şeyleri bile göreceğiz.
Kehf
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
49 - İşte herkesin hesap defteri önüne konuldu. Mücrimlerin defterdeki kayıtlardan korktuklarını ve şöyle dediklerini görürsün: Eyvah bize! Bu deftere de ne oluyor? Ne küçük komuş, ne büyük, yazılmadık şey bırakmamış! Böylece yaptıkları her şeyi yanlarında buldular. Şu kesin ki Rabbin kimseye zulmetmez.
Haramdan uzak dur, Takva sahibi ol ki Allah sana hak ile batılı ayırt edecek bir furkan/anlayış versin.
Mekkelilerin oynadıkları bugünkü piyangonun bir benzeri olan 'meyslr' bile fakirlere et ikramı için oynanan bir tür şans oyunu idi. Ezlâm ve aklâm denen on okla oynanırdı. Bir deve kesilir, 28 parçaya ayrılırdı. Yedi okun paylan da rakamları oranında idi, (7+6+5+4+3+2+1) Bu on oktan yedisi pay alır, kura da boş çıkan diğer üç ok sahibi bir şey almaz, devenin parasını öderdi. Oyuna katılanlar, kazandıkları payları yemezler, fakirlere dağıtırlar ve bu yüzden bu oyunu bir meziyet bilirlerdi. Ki Kur'an bunu yasaklamıştır!
İslam'ın Pavlusları -2, Saadettin Merdin, Sayfa 315, Araştırma Yayınları
Ey inanıp güvenenler! Hamr (kişiyi sarhoş edip uyuşturan şeyler)[1*], şans oyunları[2*], sunaklar[3*] ve ezlam[4*], şeytan işi zararlılardır. Onlardan uzak durun ki umduğunuza kavuşasınız. (Maide 90)
[1*] Arapçada ‘hımar = الخمار’ baş örtüsü, ‘ham = الخمر aklı örten şeydir. Bugünkü anlamında bunlar sarhoş edici ve uyuşturucu (narkotik) maddelerdir.
[2*] Meysir: Üç âyette şarapla birlikte zikredilen meysir (el-Bakara 2/219, el-Mâide 5/90-91) kesin olarak yasaklanmıştır. Kolayca mala kavuşmayı amaçlayan bütün şans oyunları; piyango, tombala ve her türlü kumar bu kapsama girer.
[3*] Tapınaklarda, üzerinde kurban kesilen, günlük yakılan, dinî tören yapılan taş masa. (Türk Dil Kurumu)
[4*] Câhiliye Arapları yolculuğa çıkma, savaşa gitme, evlenme, şüpheli çocukların nesebini tayin etme, ticaret yapma, su kuyusu açma, hatta kumar oynama gibi kendilerince önemli olan işlere başlamadan önce tahtadan yapılmış ve kanat takılmamış ince oklar üzerine “yap, yapma” şeklinde alternatifler yazıp bir torbaya koyarlar, daha sonra içlerinden birini çekerek çıkan yazıya göre girişilen işin kendileri için uğurlu veya uğursuz olacağına inanır ve ona göre hareket ederlerdi. Ezlâmın beyaz çakıl taşlarından yapılmış tavla zarı şeklinde veya satranç taşları gibi olduğunu rivayet edenler de vardır. Arap tarihçileri ezlâmı iki grupta toplarlar. 1. Fal Okları. Sayısına ve bulunduğu kimselere göre ikiye ayrılır. a) Üçlü fal okları. Herkesin yanında taşıdığı üç okun birinde, “Rabbim bana emretti” veya “yap”; diğerinde, “Rabbim bana yasak etti” yahut “yapma” diye yazılır, üçüncüsünde ise yazı bulunmaz ve çekilen kısmette ne çıkarsa ona göre hareket edilirdi. Eğer yazısız ok isabet ederse kısmet çekme işlemi tekrarlanırdı. b) Yedili fal okları. Kâbe’nin içindeki Hübel adlı putun yanında veya kâhinlerle hakimlerin nezdinde bulunan ve her biri üzerinde “evet”, “hayır”, “sizden”, “başkasından”, “açık değil”, “diyet”, “su” ifadelerinden biri yazılmış olan yedi ok bir işi yapmak veya yapmamak, nesebi şüpheli görülen bir çocuğun babasını belirlemek, öldürülen kimsenin diyetini ödetmek, su kuyusu açmak, evlenmek gibi değişik maksatlarla kullanılırdı. Bu işlerden biriyle ilgili olarak kısmetini tayin etmek isteyen kişi hediyelerle birlikte Kâbe’nin hizmetçisine yahut yedi oku bulunan kâhinlere gider, kısmet çektirir, çıkan sonucun putların iradesine uygun olduğuna inanır ve ona göre hareket ederdi. 2. Kumar Okları. On oktan oluşan ve bir tür piyango çekilişine benzeyen bu okların üçü boş bırakılır, yedisine birden yediye kadar hisseler takdir edilip yazılırdı. On kişi arasında yapılan çekilişte boş okları çekenler ortaya konan maldan pay alamadıkları gibi kumara konu teşkil eden malın parasını da öderlerdi. Bu tür oklar daha çok bir deveyi kesip etini çeşitli hisselere ayırmak suretiyle oynanan kumarda kullanılırdı (DİA-Musafa Öz).