Bu sayfadan önce yazdığım sayfaları okumadan bu sayfayı okumasan iyi olur. Önce
sayfalarını okumadan bu sayfayı okuma. Sayfa içi link yaptım. Bir seferde okumak mümkün olmayacağı için, kaldığın yere tıklayarak gidebilirsin.
Bu sayfada ateistlerin varlığını izah etme çabasından bahsedeceğim. Bu sayfayı Tolga'ya, İnci ablama göster, linkini mesaj at. Bu, evrim teorisine inanan kuzenlere son mesajım. Daha da mezarımdan çıkıp gelecek halim yok.
Bu sayfa biraz uzun oldu, sebebi değişik insanlardan alıntılar yaptım ondan dolayı. Ayrıca bu sayfada matematik var. İtirazın olacaksa bana değil matematiğe itiraz edeceksin. Bir ateist Allah yok deyince varlığını nasıl izah edecek? Ben nereden geldim sorusuna ne diyecek? Evrim teorisi diyecek başka ne diyecek? Bu sayfayı okuyup da hala "canlılar rastgele mutasyon sonucu tür değiştirdi" diye tutturan biri sadece inadından yapabilir. Ben "evrim yoktur" derken canlılar dünyasındaki değişimi görmezlik ederek konuşmuyorum, yazmıyorum. Mesela Mamutların 5 milyon yıl önce ortaya çıktığı 10. 000 yıl önce de neslinin tükendiği söyleniyor. Dinozorlar da 65 milyon yıl önce neslinin tükendiği tespit edilmiş. Canlılardaki bu değişimin nasıl olduğu konusundaki bizim iddiamız Allah'ın yaratılış kanunudur. Yeryüzünde yaşamış ve yaşayacak bütün canlılar bu kanun çerçevesinde ortaya çıkar veya yok olur. Bizim iddiamız bu; bir yaratıcı var ve yaratılış kanununa göre canlıları yaratıyor. Evrim bilimcilerin iddiası ise; "tesadüf." Big Bang'in oluşumundan dünyadaki canlıların oluşmasına kadar "her şey tesadüfen oldu." Şimdi kimsenin kalbini kırmadan bu iddiaları değerlendirelim.
Bu sayfada evrimci ile evrim bilimci kelimelerini aynı anlamda kullanmayacağım. İki kelimeyi de kullanacağım ama farklı anlamda. Evrimci dediğimde kast ettiğim, bir şeyin fanatiği anlamında gözü kapalı evrimi savunan kişi ama evrim bilimci dediğimde biyolojinin bir kolu olan evrim bilimiyle uğraşan insanları kast ediyorum. Evrimciler de evrim bilimciler de Kur'an'ı anlatanları dinlemeyince, arkalarını dönüp gidince doğal olarak bu evreni Allah’ın belli bir amaç için yaratmış olduğunu göremiyorlar. Allah’ın delillerini görmezden gelenlerin tek seçeneği var, evrim teorisi. Ateizm öyle bir şeydir ki Allah’ı red ettiğin zaman kainatı açıklamakta aciz kalırsın “biz nereden geldik sorusu havada kalır.” Evrim bilimci ateist bilim adamları yaşamın kaynağına bir açıklama getiremediği için bunu “tesadüf” ile açıklıyorlar. Neden dünyadasın? “tesadüfen”. Çok kısa Celal Şengör'ün açıklamalarına bakmanı isteyeceğim.
Video görünmüyorsa alttaki linklere tıkla.
Celal Şengör 'Yaratcı değil tesadüf'
Celal Şengör 'Yaratcı değil tesadüf'
Bu sayfanın sonunda, insanoğlunun bu dünyada olmasının sebebi tesadüf mü değil mi aklında bir fikir belirecektir. Celal Şengörün tesadüf dediği evrimi bir video ile göstereyim. Video oynatıcı çalışmıyorsa hemen altındaki linke tıkla.
Video açılmıyorsa hemen altındaki linke tıkla.
Uzun versiyon.
Cosmos belgeselinde “moleküllerin marifetleri” adı altında evrimden bahsediliyor. Altı dakikalık bir yer göstereceğim, kutup ayısı bunlara göre nasıl evrimleşmiş. Video oynatıcı çalışmıyorsa hemen altındaki linke tıkla.
Video açılmıyorsa hemen altındaki linke tıkla.
Anlatan kişi Neil deGrasse Tyson. Dedi ki "kuzeydeki buzullar daha büyükken Los Angeles'a kadar uzanıyordu ve bildiğimiz kahverengi ayılar kutba gidebiliyordu." Burası önemli "karda gezen kahve rengi ayının içinde bir şeyler değişti, DNA kopyalanırken bir hata oldu ve bunun sonucu rastgele değişimler oldu, kahverengi ayının kürkünün rengi beyaza döndü" diyor. Şimdi ilkokul çocuğu gibi sorular soracağım. Tamam madem rastgele değişim olacak neden ayının postunun rengi pembe olmuyor da tam da karların rengine uygun beyaz oluyor? DNA'daki hatalı kopyalama neden ayıyı güya rastgele bir seçimle beyaz yapıp kutup da yaşamaya daha uygun hale getiriyor?
Bir DNA zinciri açıldığında iki metre uzunluğunda oluyor ve bu iki metre DNA'da üç milyon nükleotit dizilimi var. Bu zincirde Adenin Timin Sitozin, Guanin diye adlandırılan nükleotitler var. Bu dördü de birbiriyle eşleşemiyor. Adenin-Timin ya da Timin-Adenin veya Sitozin-Guanin ya da Guanin-Sitozin şeklinde eşleşebiliyorlar. Adenin Guanin diye bir eşleşme yok yani. İki metre olan bu zincirde A-T, T-A, G-S, S-G bağları var. Bir resimle göstereyim.
Belgeseldeki zat iki metrelik bu zincirin rastgele bir yerinde bir hata olduğunu söylüyor ki buna mutasyon diyorlar ve hooop kahve rengi ayının yavrusunun rengi beyaz olarak doğuyor. Nasıl rastgele bir olay, nerede yaşadığından haberi bile olmayan DNA'da ortama uygun sonuç getirir? İddia ettikleri bu rastlantısal değişiklik sonucu ortama daha uygun hale gelmeye "doğal seçilim" diyorlar. İlk okul çocuğu gibi sorular soracağımı söylemiştim. Gerçekten ilkokul çocuğu kadar bilgisiz olduğumu düşünen varsa okumaya devam etsin, ileride yazdıklarıma cevap versin.
Evrim bilimcilere göre yaşam Protist denen tek hücreli bir canlıdan kabaca aşağıdaki resimdeki gibi evrimleşti.
Prostitler Alemi çok geniş ve çeşitliliği olan canlı grubudur. Üstteki resimde en alttaki evrimin başladığı iddia edilen Protist denen canlılara iki örnek göstereyim.
Evrim bilimcilere göre dünyada hayat resimde gördüğün bu canlılara benzer bir tek hücreden evrimleşti. Celal Şengör'den duyduğun gibi bu hücre tesadüfen oluştu. Peki bu hücre nasıl oluştu? Cevabı birazdan.
Evrim ağacına bakarsan, su içinde başlayan yaşam evrim geçirerek çeşitleniyor. Kutup ayısını anlatan belgeselin ilerisinde bu kopyalama hatası sonucu ortaya çıkan rastgele mutasyonala göz oluşmaya başlıyor. O göz yine rastgele mutasyonlara uğrayarak daha güzel görmeye başlıyor. Suyun içinde acayip bir ucube var ve her yeri rastgele mutasyonla daha iyi hale geliyor. Bir Prostit düşün DNA'sında kopyalama hatası oluşuyor ve bu tek hücreli canlının bir sonraki neslinde rastgele ama olması gerektiği gibi olan bir şeye sebep oluyor. Meğerse teeee iki milyon yıl sonra göze evrilecek duyarga oluşmaya başlamış. Zamanı ileri al şimdi, Prostit değişmiş, suda görmeyen bir ucube var, önce gözün oluşacağı yer belli oluyor. Buna yüz binlerce yıl süresi ekliyorlar, o ucube her nesilde rastgele mutasyon sonucu gözün oluşacağı yerde mükemmel gören göze ulaşıyor. Yüz bin yıl sonra ucube görmeye başladı ama hep rastgele mutasyon oldu. Hep de gözün olduğu yerde oldu. Hep böyle yüz bin yıl ve rastgele mutasyon düşün, bir bakıyorsun yüzgeç olmuş, kuyruk olmuş, boyu uzamış, vb ucube başka bir şeye dönüşmüş. Daha sonra bir yüz bin yıl daha ekle, suda gözü, yüzgeci, kuyruğu oluşan canlı -artık ucube demeyeyim- kafasını sudan kaldırıyor, o da ne? Nefes alıyor. DNA'da ki rastgele mutasyon sonucu hem suda hem karada yaşamaya müsait olmuş. "Nedir lan bu suyun içindeyim ben durmadan" diyor karaya çıkıyor. Bir yüz bin yıl daha geçsin yüzgeçleri ayak oluyor, el oluyor. Eli ayağı olunca da koşuyor zıplıyor. Ağaçlar var, nasıl olmuşsa karada!!!, ağaca çıkmak istiyor. Bir yüz bin yıl daha geçiyor, hop ağaçta uçan kuşlar olmuş. Bakıyorsun ki rastgele mutasyon sonucu dünyada milyarlarca canlı olmuş. Evrim dedikleri şey bu. Benim gibi yazınca dalga geçmek oluyor, Richard Dawkins aynı şekilde yazınca evrim teorisi oluyor. Nasıl yazarsan yaz olayın özü rastgele mutasyon ve yüz binlerce yıl gibi uzun süre. Israrla bu mutasyonlar rastgeledir diyorlar ve kutup ayısının DNA'sındaki rastgele değişiklik gibi bütün canlıların DNA'sındaki kopyalama hatası, rastgele değişiklikler adı altında mükemmelliğe giden canlıları oluştu diyorlar. Nasıl bir şey çıkıyor ortaya görüyor musun? Sürekli rastgele diye anlattığı değişiklik mükemmel canlıları çıkartıyor ortaya. Evrim bilimciler rastgele ve tesadüf yerine ve insanı bu sürecin dışında tutarak "yaratıcı böyle bir düzen kurmuş. Canlılar bulunduğu ortama ayak uydurmak için DNA'larında değişiklik oluyor" gibi bir şey deseler iş değişecek. Eğer yaratıcı bir güç böyle bir sistem kurduysa o zaman anlattıkları teori değil canlıların yaratılış kanunu olur. O zaman anlamlı olur.
Bütün bu belgesellerin, evrim kitaplarının sonu sürprizdir. Dürüst yazarlar o kadar şeyleri anlattıktan sonra derler ki “dünyada yaşam nasıl başladı bilmiyoruz ama üstünde çalışıyoruz”. Cevabı birazdan dediğim Prostit denen hücrenin nasıl oluştuğunu kimse bilmiyor, izah edemiyor. Buyur Neil de aynısını söylemiş.
Şimdi düşün tek hücreden başlayan insana ulaşan bir soy ağacı çiziyorlar ama ilk hücre nasıl neden oluştu bilmiyorlar. Bunu bilmiyorlar ama çok daha sonra ortaya çıkan canlılar için amino asitlerin rastgele dizilimlerle doğru sıralamaları bulduğunu böylece proteinlerin enzimlerin vs oluştuğunu iddia ediyorlar. Bizim itirazımız zaten buraya. Birazdan amino asitlerin tesadüfen doğru sıralamayı bulma ihtimallerinin olmadığını göstereceğim. Sayfanın başında yazdım; itirazın olacaksa bana değil matematiğe edeceksin.
Şöyle bir resmim var. Biraz düşünmek gerek. Tesadüfen mi böyle.
Resimdeki yazıda diyor ki "anne kirpinin doğum anında korunması için yavru kirpilerin dikenleri bir zarla kaplıdır." Buna kim karar verdi? Bu kimin tasarımı? Bu gibi sorulara DNA’da ki rastgele mutasyon demek yerine merhametli bir yaratıcı demek akla daha yatkın değil mi?
Mahlon B. Hoagland'ın yazdığı "Hayatın Kökleri" kitabını okumuştum. Orada gerçekten çok ilginç ifadeler var. Hoagland basit bir biyolog değil. Ömrünü laboratuvarda araştırma yaparak geçirmiş hatta bazı hücre içi faaliyetlerin nasıl olduğunun izahını bulan bir bilim adamıdır. Kitabında enzimlerin ortaya çıkmasını söyle yazmış.
Enzimlerin ortaya çıkması: Enzimler, hücre içindeki bütün kimyasal reaksiyonları hızlandıracak özel protein molekülleridir. Bugün canlı hücre; her biri kendi özel işini yapan, besin maddelerini parçalayan, besinden enerji üreten, basit moleküllerden zincir yapımını kolaylaştıran ve sayısız başka işler yapan binlerce enzim içerir. Olayların denizdeki başlangıç çağlarında yavaş gelişimleri, ancak enzimlerle hızlandırılabilirdi. İlk enzimler, rastlantısal olarak birbirine eklenmiş kısa amino asit zincirleri olsa gerek. Tekrar tekrar "deneme-yanılmayla" bu kombinasyonların bazıları; birtakım reaksiyonları hızlandırabilecek, yalnız kendilerine has bir yeteneği elde etmiş olmalılar.
Gördüğün gibi olay yine rastlantısal birleşmeye geldi. Evrim bilimciler evrimi rastlantısal değişiklik ya da dizilime bağlayınca bu sefer diğer bilim adamları buna matematikle cevap vermiş "enzimlerin tesadüfen oluşma ihtimali matematiksel açıdan mümkün değildir" demişler.
Tercümesi;
“Bilindiği üzere evrende 10 80 kadar atom var ve Big Bang'in patlamasından bu yana 10 17 saniye geçti. Yaşamın devam edebilmesi için de 2000 tane temel enzime ihtiyaç var. Bu enzimlerden bir tanesinin bile tesadüfen oluşması için 10 20 den daha fazla bir olasılık gerekir. Bütün hepsinin tesadüfen oluşması için ise 10 40.000 ihtimal de bir ihtimal oluşmalıdır. Böyle bir ihtimalin oluşması için bütün evrenin organik bir çorba olduğunu düşünsek dahi bu imkansızdır.“ (Michael Pitman, Adam and Evolution, 1984, s. 148)
Evrim teorisi bir yaratıcının olmadığını savunup dünyadaki yaşamı tesadüfle izah etmeye çalışan bir teoridir. Onlara göre bir yaratıcı olmadığı için bu evrenin de oluşması tesadüftür. Yani Big Bang tesadüfen olmuştur. Galaksiler, güneş sistemleri rastgele bir saçılımla dağılmıştır ve dünyada da tesadüfler sonucu hayat başlamıştır. Bu evrenin rastgele oluşma ihtimalini göstereyim. Bu hesabı İngiliz matematikçi, fizikçi ve bilim felsefecisi Roger Penrose yapmış. Penrose'un hesapları, yaşama izin verecek bir evrenin “kazara” veya tesadüfen oluşma ihtimalinin 1010123 de 1 olduğunu ortaya koymuş.
Bu sayının ne anlama geldiğini düşünmek bile zordur. Matematikte 10123 şeklinde yazılan bir rakam, 1 sayısının yanına 123 tane sıfır gelmesiyle oluşur. (Bu evrendeki tüm atomların sayısının toplamından, yani 1078'den bile büyük, astronomik bir sayıdır.) Ama Penrose'un bulduğu sayı, bunun çok çok daha üstündedir. Çünkü Penrose'un bulduğu sayı, 10123 tane sıfırın 1 rakamının yanına gelmesiyle oluşmaktadır.
Matematikte 1050'de 1'den daha küçük olasılıklar, sıfır ihtimal sayılır. Ama sözünü ettiğimiz sayı, 1050'de 1'in trilyar kere trilyar kere trilyar katından bile çok daha büyüktür. Kısacası bu sayı bizlere, evrenin tesadüfle açıklanmasının kesinlikle imkansız olduğunu göstermektedir. Roger Penrose, akıl sınırlarını çok aşan bu sayı hakkında şu yorumu yapar:
Bu sayı, yani 1010123 de 1 ihtimal, Yaratıcı'nın amacının ne kadar keskin ve belirgin olduğunu bize göstermektedir. Bu gerçekten olağanüstü bir sayıdır. Bir kimse bunu doğal sayılar şeklinde bile yazmayı başaramaz, çünkü 1 rakamının yanına 10123 tane sıfır koyması gerekecektir. Eğer evrendeki tüm protonların ve tüm nötronların üzerine birer tane sıfır yazsa bile, yine de bu sayıyı yazmaktan çok çok geride kalacaktır.
Kaynak : Roger Penrose, The Emperor's New Mind, 1989; Michael Denton, Nature's Destiny, The New York: The Free Press, 1998, s. 9)
Üstte ikinci paragrafta şöyle bir ifade var "Matematikte 1050'de 1'den daha küçük olasılıklar, sıfır ihtimal sayılır." Bunu da bir başka matematikçinin hesaplamasından göstereyim. Bu, iddia ettikleri enzimlerin rastgele oluşma ve amino asitlerin rastgele dizilerek proteinleri oluşturmasının imkansızlığına artı bir delildir.
Tercümesi;
Matematiksel olarak 10 üzeri 49’dan muhtemelen daha az olan herhangi bir şey tamamen olanaksızdır. Bu tür kuralların önemsenmesi söz konusu olduğunda ultra tutucu bir grup olarak kazara ünlenen matematikçiler arasında bir olasılığın gerçekleşmesi oranı arkasında 49 sıfır bulunan bir sayının 10’da 1’inden daha az olduğuna dair genel bir düşünce birliği vardır. Bu sayının bir başka şekilde ifadesi şöyledir: bir sayının kendisi ile 10 kez çarpılmış halinin ortaya çıkan sonucunun 50 ile çarpılmasıdır. Yazacak olursak sayı şöyle olur; 100000000000000000000000000000000000000000000000000 de 1 şansa sahip olur. Bir başka ifadeyle bu sayıdan daha az olan bir olasılığın gerçekleşme ihtimali mümkün değildir, yani olanaksızdır
Evrimcilerin, evrim bilimcilerin, ateistlerin hatta müslümanların gözden kaçırdığı bir konu var. Genelde evrenin, özelde de dünyanın çok hassa bir dengede oluşmuş olması. Önce evrenin, dünyanın nasıl oluştuğuna bir cevap bulmak gerekir. Buna vereceğin cevap doğrudan dünyadaki yaşamın da nasıl olduğunun cevabıdır. Biyologlar yukarıdaki gibi bir video hazırlayıp, “hayat böyle başladı” diyebilir ama fizikçiler açısından bakarsak fizik kanunlarının akıl almaz hassasiyeti ve kesinliği evrenin kendi kendine olmadığını ortaya koyuyor. Hesaplar, ortaya çıkan veriler o kadar hassas ki bunun tesadüfen olma ihtimali mümkün değil. Bu sana göre bana göre bir şey değil. Bu matematik. Bu olasılıkları görünce insan “bir güç olması lazım” diyor. Ama işte bir insan bu gücü aramak yerine tesadüf gibi bir sebebe tutunursa Allah’a giden yolu göremiyor. İnsan fizikçi olsa bile eğer bu ince, hassas tasarım harikası evreni tesadüflerle açıklamaya kalktı mı, göremiyor.
Big Bang'in patlamasında dört kuvvetin oranları çok hassas. Bu kuvvetler yerçekimi kuvveti, güçlü çekirdek kuvveti, elektromanyetik kuvvet, zayıf nükleer kuvvet. Bu dört kuvvetin oranları şiddetleri evrende yaşamı mümkün kılmış. Big Bang'in başlangıç anında zayıf nükleer kuvvetin gücünde on üzeri yüzde bir ihtimal değişiklik olsa evrende yaşam oluşmazdı. Bu bir kuvvetin hassasiyetini gösteriyor. Dört kuvvetin hassasiyeti ve başka parametreler de var, bunlardaki hassas oran tesadüfi oluşumu ihtimal dışı bırakıyor. Bütün değerler, hesaplar bir yaratıcının çok hassas bir ayarla zamanı ve mekanı yarattığını, başlattığını gösteriyor. Buna Big Bang diyoruz. Son yıllarda evrenin bir başka evrenden Big Bang'le doğduğunu söyleyeler var. Fark etmez. Şu an bizim yaşadığımız evrende zaman ve mekan Big Bang'le başladı. Bu kuvvetlerin tesadüfen olması gereken hassaslıkta olma ihtimalini kısa bir video ile göstereyim. Düşük zeka düzeyindeki insanlar bile bunları anlayabilir ama ateistler bir yaratıcı olmasın da ne olursa olsun diye zorladığı için bunları dinlemek dahi istemiyorlar. Daha önceki sayfalarda bu videoya benzer bir video gösterdim. Bu farklı. Bunları bilmek lazım. Bilirsen "tanrı yoktur" diyemezsin. Ha dersin; Ali Demirsoy gibi bilim adamları tanrı fikrini bilimsel olmadığı için kabul etmiyor. Buna körlük denir.
Dünyada yaşamın başlaması için çok fazla parametrenin birbirini takip ederek oluşması gerekiyor. Herkes dünyaya bakarak bir şeylerden örnek veriyor. Ben dünyanın dışındaki Van Allen radyasyon kuşaklarını örnek vereyim. Van Allen bu kuşakları keşfeden kişinin adı. Dünyamıza uzaydan ve güneşten o kadar fazla radyasyon geliyor ki Van Allen kuşakları olmasa burada hayat olabilemez. Bir kaç resim göstereyim.
Outter Radiation Belt dış kuşak, Inner Radiation Belt iç kuşak oluyor. Alttaki resimde bu kuşakların güneşten gelen ışınları nasıl engellediği resmedilmiş.
Güneşten gelen radyasyon ve güneş fırtınaları Van Allen kuşaklarına çarpınca, bu kuşaklar gelen ışınları dünyanın çevresinden dolandırıp bize zarar vermesini engelliyor. Bu kuşakların ucunun kutuplara uzandığını görüyorsun. Kuzey Işıkları, Aurora dedikleri ışıklar Van Allen kuşaklarına çarpan ışınların kutuplardan görünen halidir.
Bu nasıl bir tesadüf ki dünyanın üstünde, dünyayı radyasyondan, güneş fırtınalarından koruyan manyetik bir alan oluşmuş? Her şeye tesadüf, rastgele diyerek açıkladığını düşünmek gerçekleri görmelerini engelliyor. Radyasyon kuşaklarının tasarım olduğunu neden düşünmek istemiyorsun? Allah dünyayı uzaydan gelen tehlikeli ışınlardan koruduğunu söylüyor. Bu ayet ateistlerin alay ettiği ayetlerdendir ama biraz düşünürsen Van Allen kuşaklarını anlattığını anlayabilirsin. Hatta biraz öncesinden alayım Big Bang'i de gör. Bunu önceki sayfada göstermiştim.
Enbiya
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
30 - Kafirlerin görmeleri gerekmez mi gökler ve yer bütün halinde iken patlattık[*] ve her canlı şeyi sudan yarattık; hâlâ inanmayacaklar mı?
[*] ( فَفَتَقْنَٰهُمَا : patlattık) diye meval vermemizin sebebi, bundan sonra göğün duman haline geldiğinin bildirilmesidir. "Sonra, duman halinde bulunan göğe yöneldi,.." (Fussilet 41/11)
31 - Onları çok sarsmasın diye yerin içinde sabitleyen (oturaklı) dağlar oluşturduk. Hedefledikleri yere ulaşsınlar diye de derin vadiler, yollar oluşturduk.
32 - Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Ama onlar göğün göstergelerinden (ayetlerinden) yüz çeviriyorlar.
33 - Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler[*].
[*] Arapçada çoğul en az üçtür. Ayette kullanılan dönme fiili çoğudur(يَسْبَحُونَ- yesbehûne). Bu nedenle ayette bildirilen ve kendilerine ait bir yörüngede dönen şeyler güneş, ay ile gece ve gündüz’e neden olan şeydir. (Güneş+ay+(gece gündüz) dönmektedir.
Allah Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık diyor. Gökyüzünde bizi koruyan bir şey var. Ben Van Allen kuşaklarından bahsettim sen de mesela Atmosferin tabakalarını araştır. Ozon tabakası güneşten gelen UV-B ve UV-C gibi zararlı morötesi ışınları tutuyor. Bu ışınlar ölümcül. Ozon tabakası olmasa dünyada yaşayamayız. Ozon tabakası da mı tesadüfen tam olması gereken yerde oluşmuş? Ya atmosferin diğer tabakaları, onlar da mı tesadüfen oluşmuş? Burada tasarım var. Allah gökyüzünü korunmuş bir tavan yapmış ki dünyada yaşanabilsin diye. Bunu görmezden gelmek, yok saymak ateistlerin bir numaralı işi. Şimdi soru şu, kendi kendine olmayan bir evrende, uzayın, güneşin zararlı ışınlarından korunmuş bir gezegende neden kendi kendine bir yaşam başlasın? İşte evrim bilimcilerin kaçırdığı nokta burası. Her şeyi bir bütün olarak ele almadan kendince bir çözüm üretmeye çalışmak gerçekleri görmezden gelmek oluyor. Her şeyi bir bütün olarak ele alsalar, Big Bang’den başlayıp her şeyi bir araya getirerek düşünseler, “bu kadar şeyin tesadüfle izahı mümkün değildir” fikrine kendileri varacak ve bunun sahibi kimdir diye düşünmeye başlayacaklar ama onlar sadece dünyaya kendi pencerelerinden bakıyor, o da biyolojik açıdan. Bütün bu düzenin sahibini aramak imana giden yoldur. Ama dersen ki yeryüzündeki sular kozmik çorbaydı, orada bir hücre oldu sonra aldı oradan yürüdü gitti, küfre düşmüşmüş olacaksın. “Küfür”ün sözlük anlamını biliyor musun? Sözlükte küfür "bir şeyi örtmek, perdelemek, gizlemek" anlamına geliyor yani yaratılış gerçeğini gizlemiş oluyorlar, üzerini örtüp kafirliğe geçiyorlar. Bu durumda Allah’ın yerine evrim teorisini yerleştirdikleri için müşrik oluyorlar. Aynı zamanda Allah’ı red ettikleri için de kafir oluyorlar.
Evrim bilimciler dünyada hayat tesadüfen başladı, proteinler, enzimler, amino asitler vb rastgele dizilimlerle hücre içi organelleri, hücreleri, organları ve bedenleri oluşturdu deyince bu sefer diğer bilim adamları amino asitlerin tesadüfen doğru dizilimi bulma olasılığını araştırmış. Bunların rastgele olamayacağına dair de örnekler vereyim.
Bir insanın vücudunda yaklaşık 100.000.000.000 (trilyon) hücre var, protein sayısı ise tam olarak bilinmiyor ama 200.000 ile 1.000.000.000 arası olduğu tahmin ediliyor. Bir proteinin oluşması için amino asitlerin belli bir sayıda, belli bir sıra ile dizilmeleri gerekiyor. Kollojen diye bir protein var, bunun meydana gelmesi için 1055 adet amino asitin yan yana doğru sıralama ile dizilmesi gerekiyor. Ribonükleaz enzimi 124 amino asitti. Kollojen 1055 amino asit. Bu dizilimi amino asitler tesadüfen kendi kendine yapıyor diyorlar. Düşünsene 1055 amino asit nasıl yapıyorsa doğru bir şekilde sıralanıp kollojeni oluşturuyor. Lisedeki olasılık problemleri vardı hatırlarsan, bir zar atıldığında 6 dan büyük gelme ihtimal yüzde kaçtır gibi sorular olurdu, örneğini verdiğim amino asitlerin rastgele düzgün sıralanma ihtimali matematik ifadesiyle 0 dır. Bu olasılık hesabı yani matematik, sana göre bana göre diye bir şey söz konusu olamaz. Bu hesapları yapanlar matematikçiler ve fizikçiler. 1055 aminoasitin rastgele düzgün sıralanma ihtimali aklına gelen en büyük sayıda bir falan değil. Ben en fazla katrilyonu biliyorum, daha fazlasını anlayamam. Bu 10 üzeri 15 yani birin yanında 15 sıfır var, 1.000.000.000.000.000. Bu, bin milyon milyon demek. Sentilyon ise en büyük sayı. 10 üzeri 303 yani birin yanında 303 adet sıfır düşün, yazamazsın bile. Kollojenin kendi kendine rastgele oluşma ihtimali Sentilyonda 1 bile değil. Düşün ki bu kollojen proteini ve bir tanesi, 1.000.000.000 yakın proteinden oluşan şu vücudun nasıl oluyor da kendi kendine amino asitler, proteinler, hücreler doğru sıralanmayı biliyor? Nasıl bir sistem bu? Ateistler buna evrim diyor işte. Bunun mümkün olabilmesini de yüzlerce milyon yıl gibi bir süreye bağlıyorlar. Süreyi bu kadar uzun tutmalarının sebebi örneğini verdiğim amino asit dizilimleri gerçekleşebilsin diyedir. Bu kadar milyon yılda deneme yanılma yoluyla bu proteinler, enzimler oluştu diyorlar. Evrim bilimcilerin süreci yüz milyonlarla ifade etmesinin alametifarikası budur. Bir zaman gelmiş amino asitler denk gelmiş, yersen. Daha önce kitaplarını okumanı tavsiye ettiğim Emre Dorman'ın "Modern Bilim - Tanrı Var" kitabından bir örnek göstereyim. Bunları gösteriyorum ama evrim teorisini savunanlar bunları okuyamaz, sıkılırlar. Niye gösteriyorum o zaman? Okumasalar da inandıkları şeyin yanlış olduğunu yazanların olduğunu göstermek için. Kimseyi aşağılamak için değil ama çoğu bu makalelerde ne yazdığını görmek istemez bile ama olsun yaşasın rastgele mutasyon.
Evrenin ve yaşamın kendiliğinden oluşmasının ihtimaliyet hesapları açısından imkânsız olduğunu ortaya koyacak sayısız hesabın yapılması mümkündür. Canlıların en küçük yapı taşlarındaki oluşumlar bile insan aklının sınırlarını zorlamakta ve şans faktörü gibi durumlara kapıları kapamaktadır. Bilindiği gibi proteinler, amino asitlerin zincir halinde birbirlerine bağlanmasından oluşan büyük organik bileşiklerdir ve her canlı proteinlerden oluşmaktadır. Açlık halinde en son tüketilen ve canlılık için hayati bir özelliğe sahip bu organik bileşiklerin tesadüfler sonucu ortaya çıktıklarının iddia edilmesi imkân dışıdır. Bu durumu şu şekilde örneklemek mümkündür: Her canlı proteinlerden oluşur, proteinsiz bir canlı düşünülemez. En basit bakterilerde bile binlerce protein vardır. Biz tek bir proteini alıp, bu proteinin tesadüfen oluşmasının olasılığını incelersek, canlılardaki mikro dünyanın sırf bu unsurunun bile bilinçli tasarımı ispatlamaya yeterli olduğunu görürüz. Örnek olarak vücudumuzdaki proteinlerin en fazla bilinenlerinden biri olan hemoglobini ele alalım. Bilindiği gibi hemoglobin, kan hücrelerinde oksijen taşıma vazifesini görür. Bir insanda 60 octillion (60.000.000.000.000.000.000) civarında hemoglobin proteini bulunur. Hemoglobin 574 tane amino asidin arka arkaya gelmesi sonucunda oluşur. İnsan vücudunda 20 tane farklı amino asit kullanılır. Bu amino asitlerin her biri tam doğru yerde olmalıdır. Örneğin “orak hücre kansızlığı” denen öldürücü hastalık, hemoglobin proteininin sadece tek bir amino asidinin doğru yerde olmamasından kaynaklanmaktadır. Bir hemoglobin proteinin sırf amino asitlerinin belli bir dizilimde olmasının olasılığı şu şekilde gösterilebilir:
1 amino asidin doğru yerde olma olasılığı: 1/20
2 amino asidin doğru yerde olma olasıu: 1/20 x 1/20
3 amino asidin doğru yerde olma olasılığı: 1/20 x 1/20 x 1/20
574 amino asidin doğru yerde olma olasılığı: 1/20574
Yüz binlerce canlı türünün sadece biri olan insanın, birçok yapıtaşından birini teşkil eden proteinin, birçok farklı tipinden biri olan hemoglobinin, tesadüfen oluşmasının imkânsızlığı görülmektedir. Ayrıca bu işlemde amino asitlerin oluşma olasılığı, bir proteindeki amino asitlerin sol-elli olmasının olasılığı, proteinin üç boyutlu katlanmasının olasılığı göz ardı edilip hiç hesaba katılmamıştır. (Emre Dorman - Modern Bilim - Tanrı Var - Sayfa 100)
Gösterdiğim bu olasılık hesapları üstüne evrimi savunan biyoloji profesörü Ali Demirsoy'un "Evrim nedir?" açıklamasını göstereceğim. Ali hoca insanla maymunun nasıl akraba olduğunu olasılık hesaplarıyla anlatmış. Bizim argümanımızı bize kullanmış. Önce dinle sonra açıklamaya geç.
Video açılmıyorsa alttaki linkleri dene.
Ali Demirsoy olasılık hesapları
Ali Demirsoy olasılık hesapları
Ali Demirsoy olasılık hesapları
En son ne dedi? "Sadece Sitokrom-C'yi inceleyerek kim kimden türedi anlayabilirsin." Kardeşim, evrim bilimciler insanları aldatıyor. Kısa bir açıklama yapayım, nasıl aldattıklarını göstereceğim.
Ali hoca maymunla insan eğer akraba değilse, farklı kaynaktan geliyorsa, mitokondriye oksijen taşıyan molekülün, insan ve maymunda bir aminoasit fark ederek dizilmesi ihtimali 1/20'nin 99. kuvveti oranındadır diyor. 20'nin yanına 99 adet 0 koy, 1'i bu sayıya böl, maymunla insanın tesadüfen akraba olma olasılığı bu kadar düşük. Kısaca Ali hoca "doğada iki canlının birbirinden bağımsız %1 farkla aynı aminoasit dizilimine sahip olması mümkün değildir, bunlar mutlaka akrabadır" diyor. Doğru diyor. Benim itirazım buna değil. Ali Demirsoy'un bu anlatımı Evrim hakkında kulaktan dolma bilgiye sahip bir genci etkileyebilir. Ancak onu aklını çeler. Bir de evrimcilerin hoşuna gider "hoca ne güzel anlattı be" derler. Ali hocanın bahsettiği mitokondriye oksijen taşıyan Sitokrom-C dikkat ettiysen "bütün canlılarda var" dedi. Evrim bilimciler hayat suda başladı demiyor mu? Suda tek hücre oluştu sonra o hücre evrim geçire geçire canlı türleri oluşturdu. Aslında başlangıcı kimse açıklayamıyor. Olsa olsa böyle bir hücre oluşarak olmuş omalı diyorlar. Bütün canlılar bu hücreden evrimleştiğine göre o zaman mitokondriye oksijen taşıyan Sitokrom-C ilk canlıda oluşmuş olması lazım. Öyle olması lazım ki "evrim yoluyla bütün canlılara geçti" diyebilsinler. Şu an insanla maymunu konuşmuyoruz. Şimdi oksijen taşıyan ve 100 tane aminoasitten meydana gelen Sitokrom-C'nin nasıl rastgele tesadüfi bir dizilime doğru sıralamayı bulduğunu konuşuyoruz. Önce bunu izah et. Yukarıda verdiğim olasılık hesaplarıyla böyle bir molekülün rastgele oluşma ihtimali olmadığını görmen lazım. İtiraz buraya, maymunla insanın yüzde bir oranında farklı yapısına değil. Sen açıkça, oksijeni taşıyan yapının sudaki canlıda tesadüfi bir şekilde oluştuğunu söylemiyorsun, bunu götürüp insanla maymunu kıyasladığın yerde anlatıyorsun. Yemezler, böyle bir yapının tesadüfi olarak oluşması mümkün değil kaldı ki bunu Ali Demirsoy da söylüyor. Alttaki alıntı Ali Demirsoy'un Kalıtım ve Evrim kitabından. Sitokrom-C için ne demiş?
Özünde bir Sitokrom-C'nin dizilimini oluşturmak için olasılık sıfır denecek kadar azdır. Yani canlılık eğer belirli bir dizilimi gerektiriyorsa, bu tüm evrende bir defa oluşacak kadar az olasılığa sahiptir denebilir. Ya da oluşumunda bizim tanımlayamayacağımız doğaüstü güçler görev yapmıştır. Bu sonuncusunu kabul etmek bilimsel amaca uygun değildir. O zaman birinci varsayımı irdelemek gerekir... Sitokrom-C'nin belli bir aminoasit dizilimini sağlamak, bir maymunun daktiloda hiç yanlış yapmadan insanlık tarihini yazma olasılığı kadar azdır (maymunun rastgele tuşlara bastığını kabul ederek). Bu durumda enzimlerin çok daha kısa molekül olarak ortaya çıktığını ve ancak belirli amino asitlerin belirli yerlerde bulunma zorunluluğunun olduğunu varsayarız. (Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Meteksan Yayıncılık, Ankara, 1995, Yedinci Baskı, s. 61)
Ali hocanın kitabında bu açıklamasından sonra konu kapanmıyor. Ali hoca Sitokrom-C'nin imkansız dizilişinin nasıl olabileceğini yazmış. Bir çeşit kendince "olsa olsa şöyle olmalı" diye akıl yürütmüş. Buna göre Sitokrom-C bir anda ortaya çıkmadı, kısa kısa amino asit zincirleriyle oluştu. Bize göre bu teorideki sorun; ister enzimler olsun ister kısa veya uzun aminoasit zincirleri olsun, bunlar tesadüfen oluşamaz. Ama Evim Teorisi'nden insanı çıkar, adını değiştir, diğer canlıların çoğalması, gelişmesi, tür dönüşümleri için "Yaratılış Kanunu" de, o zaman açıklamaya çalıştıkları her basamağın tasarımcısı var demektir. İş tesadüften çıkar sisteme dönüşür. Celal hoca da Ali hoca da Richard Dawkins de diğerleri de amino asitlerin, enzimlerin, Sitokrom-C'nin tesadüfen olmayacağını biliyor. Altını çizdiğim cümleye dikkat et. Ali hoca Sitokrom-C'yi Tanrı'nın oluşturmasını bilimsel olmadığı için kabul etmiyor. Sıkıntı burada. Tanrıyı kabul etmek istemediği için imkansız bir oluşuma inanıyor. Bunu da söylemiyor. İnsanla maymun tesadüfen akraba olma ihtimali yoktur diyerek insanla maymunu evrimin bir basamağı gibi gösteriyor. Rakı masasında çift yarık deneyini konuşmayı bilim zanneden ateşli ateistler, bu gerçekleri görmek istemiyor. Bilim adamı dediğin bu insanlar sizi kandırıyor. Kendileri de tesadüfü oluşum olamayacağını çok iyi biliyorlar ama bunu görmezden gelip geçiştiriyorlar. Siz de onlara inanıyorsunuz.
İnsanla maymunu %99 oranında benzer yapıya sahip olması ilginç mi? Benzer yapıda olması neden tasarım olmuyor? Programcılık üzerinden iki örnek vereyim; bir yazılımcının bir şirketin çeşitli ihtiyaçları karşılayacağı paket programları olduğunu düşün. Bunlardan biri stok takip programı olsun. Bu programı bir kere yazıp isteyen herkese göre özelleştirmek mi daha akılcı yoksa her isteyene sıfırdan yenisini yazmak mı akılcı? Bunu bir kere yazarsın sonra isteyene özelleştirirsin. Zaman ve emek tasarrufu sağlarsın. Kafanı çok karıştırmadan ikinci örnek de şu; programcılıkta fonksiyonlar vardır. Tolga bu sayfayı okuyorsa fonksiyonları çok iyi bilir. Bir şeyi her seferinde 100 defa 1000 defa yapmaktansa onu yapacak bir fonksiyon yazarsın, senin yerine o yapar. Mesela üç sayının ortalamasını alan bir fonksiyon yazdığında, fonksiyona üç sayıyı gönderdiğinde sana ortalamasını geri gönderir. Sen her seferinde üç sayıyı toplayıp ortalamasını almaktansa bu fonksiyonu çağırırsın, sonucu saliseler içinde görürsün. İnsanlar bu kolaylıkları kullanıyor da Allah tasarımında buna benzer bir şey kullanınca tuhaf mı oluyor? Mitokondriye oksijeni taşıyan bir sistem tasarladığında ya da daha geniş düşünelim; Allah bir hücreyi tasarladığında bunu bütün canlılarda kullanması neden tuhaf olsun? Hayvanları düşünsene, biraz daraltalım, memeli hayvanlara bakalım. Hepsinin insanlarla benzer tarafı yok mu? Hepsinin iç organları aynı işi yapmıyor mu? İneğin böbreği, maymunun böbreği, kaplanın böbreği, insanın böbreği vs aynı şeyi yapmıyor mu? Bütün memeliler yedikleri gıdayı sindirip, faydalı kısmı vücuda alıp posasını boşaltım sistemi ile dışarıya çıkartmıyor mu? Bütün memeliler sindirdikleri besini kan dolaşımı ile hücrelere taşımıyor mu? Üreme sistemleri bile aynı. Neden şöyle bakamıyorlar; Allah bir tasarım yapmış, sonra bunu bütün canlılara uyarlamış. Her canlıyı baştan tasarlamak mı akla yatkın yoksa bir tasarım yapıp bunu diğer canlılara uyarlamak mı? Maymun ve insanın %99 oranında benzer olması şaşırtıcı değildir. Şaşırtıcı olan bu sistemleri tesadüfi, rastgele mutasyonlarla, birini diğerinden değiştirmeye çalışmaktır.
Aslında Darwin bu teoriyi oluştururken sürekli yaratılış gerçeğiyle karşılaşmış biridir. Alttakiler onun açıklamalarıdır. Darwin Allah’ın varlığına şahit olmuştur. Fussilet 53, Araf 172 173 de Allah bunu herkes için yapacağını söylüyor. Ayrıca herkese varlığını şahit tutuyor ki kimse yarın “benim Allah’tan haberim yoktu” demesin.
"Allah'ın varlığı hakkında hislere değil de akla bağlı bir başka nokta da, çok önemli bir konu olarak beni etkiliyor. Bu muazzam ve harikulade evreni, çok geriye ve çok ileriye bakabilme kabiliyeti bulunan insan da dahil olmak üzere, kör tesadüf veya zaruretin eseri olarak görmek çok güç, hatta imkansızdır. Böyle düşününce bir dereceye kadar insanınkine benzeyen zihin sahibi bir "İlk Sebep" aramak zorunda kalıyorum; bu bakımdan teist sayılabilecek bir insanım. Hatırladığıma göre, Türlerin Kökeni'ni yazdığım zaman bu inanç bende çok kuvvetliydi. O tarihten beri yavaş yavaş ve birçok dalgalanmalarla zayıfladı. Ama o zaman da şu şüphe ortaya çıkıyor: Benim inandığıma göre en aşağı hayvanlarınki kadar basit bir zihinden çıkmış olan bir akla, böyle büyük bir sonuç çıkardığı zaman güvenilir mi? Robert B. Downs, Dünyayı Değiştiren Kitaplar, Tur Yayınları, İstanbul 1980, s. 289
Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkarmamaktadır ve belki de bu benim teorime karşı İleri sürülecek en büyük itiraz olacaktır. (Charles Darwin, The Origin of Species, s. 172, 280)
Alttaki sözler de evrim bilimcilerin başını çeken Richard Dawkins’e ait.
Kambriyen katmanları, başlıca omurgasız gruplarının çoğunu bulduğumuz en eski katmanlardır. Bunlar, ilk olarak ortaya çıktıkları halleriyle, oldukça evrimleşmiş bir şekildeler.Sanki hiçbir evrim tarihine sahip olmadan, o halde, orada meydana gelmiş gibiler Tabii ki bu ani ortaya çıkış yaratılışı savunanları oldukça memnun etmektedir. Richard Dawkins, The Blind Watchmaker, W. W. Norton, London, 1986, s. 229.
Kambriyen dönemi 550 milyon yıl önceki dönem. Kambriyen öncesi dönemle Kambriyen dönemi arası ise dört milyar yıl diyorlar. Tübitak'ın Kambriyen öncesi dönem sayfasında okuduğuma göre yeryüzü tarihinin 7/8'i bu kambriyen öncesi dönemde geçmiş. Bu dönemde yeryüzü oluşuyor, bakteriler ortaya çıkıyor, atmosfer oluşmaya başlıyor. Dünyanın yaşı dört buçuk milyar yıl. Bunun dört milyarı Kambriyen öncesi dönem diye isimlendiriliyor. Bu dönem de toprağın bu katmanlarında çok fazla fosillere rastlanmıyor. Kambriyen dönemine gelince her yerde fosiller görülüyor. Öyle yarısı başka yarısı başka dedikleri geçiş forumu canlılar değil. Tam fosiller bunlar. Anlıyor musun neden ateizm kainatı açıklamada acizdir dediğimi. Bilim teknikte Darwinden Richard Dawkins’e kadar değişen şeyler elbette var ama Kambriyen Patlaması, diğer katmanlarda arageçiş formu dedikleri fosiller için değişen bir şey yok. Ama varmış gibi davranmak zorundalar çünkü tanrı yoksa, evrime de yok derlerse o zaman nasıl var oldukları açıklayamazlar.
Ali Demirsoy'dan bir video daha göstereceğim. Kambriyen döneminde neden bir anda canlı türleri ortaya çıktı sorusunu izah etmiş. Bu anlattığı bize göre tasarımdır. Yukarıda gösterdiklerimle evrim sürecinin tesadüfler ve rastgele mutasyonlar olduğunu gördün. Bu yüzden Ali Demirsoy'un bu anlattıkları tasarımdır. Ölümün ortaya çıkmasıyla ilgili söylediklerine dikkat et, bu konuda yazacağım.
Ali Demirsoy Kambriyen Patlaması ve Ölüm
Ali Demirsoy Kambriyen Patlaması ve Ölüm
Ali Demirsoy Kambriyen Patlaması ve Ölüm
Stephen Hawking resimde gördüğün çok güzel olan sözü söylemiş. Demiş ki; bilginin en büyük düşmanı cehalet değil bilgi yanılsamasıdır. Ben evrim bilimcilerin bilgi yanılsaması yaşadığını düşünüyorum. Ali Demirsoy'un anlattığı Kambriyen dönemi canlılığın nasıl ortaya çıktığı bilgisi evrim değil Allah'ın yaratılış kanunudur. İnsanı bu sürecin dışında tut. Allah insanı tek başına yaratmıştır. Diğer canlılar Allah'ın yaratılış kanununa göre çoğalmıştır. Onlar -Tanrı, God, Allah adına ne dersen de- yaratıcıyı kabul etmedikleri için "yaşam deneme yanılmayla kendi kendine başladı" diyorlar. Aslıda evrim bilimciler yaratılışın nasıl olduğuna dair bilgiye sahipler ama yanılsama içinde oldukları için adını doğru koyamıyorlar.
Ali Demirsoy hücredeki çeşitlenmeye sebep olan mekanizmanın oluşmasıyla ilk defa ölüm ortaya çıktı dedi. Ben bu mekanizmaya tasarım dedim çünkü bu tesadüf, rastgele gibi bir şey değil. Hücredeki çeşitlenmeye sebep olan mekanizmaya "hayır öyle bir şey yok" diyecek değiliz. O yüzden buna tasarım diyorum. Tasarım olduğu için ölüm var. Allah'ın her canlıyı ölümlü yarattığını söylüyor. Kur'an'ın uydurulmamış bir kitap olduğunu görmek ne kadar önemli buralardan görmen lazım. Önceki sayfalarda bahsettiğim, Kur'an'ın uydurulamayacak bir kitap olduğunu görürsen, Ali hocanın "ne yaparsan yap ölüyorsun" sözünün nereye oturduğunu da çok rahat görürsün. Sarı ile belirttim. Elimden gelen bu kadar. Görüp görmemek sana kalıyor. Bu ayetlerde Allah'ın ölümü neden var ettiğini de görebilirsin.
Vakıa
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.
60,61. Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
62. Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O hâlde düşünseniz ya!
"Sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak" dediği yaratış Ahirette olacak. Allah bu ayetlerde ahiretteki bedenlerin nasıl olacağından bahsetmiyor çünkü anlayamayız. Allah bizi ahirette, şu an idrak edemeyeceğimiz şekilde yeniden diriltmek için ölümü var etmiş yani bu dünyadaki hayata bir sınır koymuş. Bu yüzden Kur'an'da çok yerde Bu dünya hayatı; yalnızca bir oyun ve oyalanmadır. Asıl hayat, ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler (Ankebut 64) diyor. Yukarıda Vakıa 62. ayete dikkat edersen ahirette nasıl bedenler olacağına dair tefekkür yapılması isteniyor. Bu dünyadaki vücudunu, nasıl çalıştığını vs gördün, bunun adını doğru koy. Biraz düşün; bu bedeni yaratan bir başkasını yaratamaz mı? Bu soruyu soran Allah. Ayetlerini de gör.
KIYAMET SURESİ
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.
36. İnsan başıboş bırakılacağını mı zannediyor?
37. O bir zamanlar sadece akıtılan bir meni damlası değil miydi?
38. Sonra embriyoya dönüştü, sonra Allah onu yaratıp biçimlendirdi.
39. Ondan erkek ve dişi olarak her iki cinsi yarattı.
40. Şimdi, bunları yapan Allah’ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?
Ali Demirsoy'un örneğini Emre Dorman'ın enzimlerin rastgele oluşma ihtimali sonrasına aldım. Bunları, rakı masasında evrime dair bir iki cümle söylemeyi bilim zanneden, dahası varlığını izah ettiğini düşünen tanıdıklarımıza gösteriyorum yüzüne bile bakmıyorlar. Okursa evrimin olamayacağını görecek. Evrim yoksa nereden geldiğini nasıl izah edecek? Allah demeye dili varmıyor. Burada Allah diyemiyorsun ama ahirette Rabbim diyeceksin. O zaman sanıyor musun ki hitabına karşı Allah "efendim" diyecek?
MÜMİNUN SURESİ
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.
105. (Ve Allah onlara): “Ayetlerim size okunuyordu da, siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” (diyecek).
106. Dediler ki: “Rabbimiz! Azgınlığımız/aşırı isteklerimiz bize galip geldi ve biz sapkınlıkta olan bir topluluk olduk.
107. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (yaptığımız kötülüklere) dönersek, artık gerçekten biz zalimlermişiz.”
108. Allah buyurur: “Orada sinin! Bana karşı bir şey söylemeyin!
109. Gerçek kullarımdan: ‘Rabbimiz! İnandık, artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en iyisisin’ diyen bir topluluk vardı.
110. Ama siz, onları (müminleri) alaya almıştınız, öyle ki, bu yaptığınız sonunda size Beni anmayı unutturdu! Siz onlara (müminlere) gülüyordunuz!
111. İşte Ben, elbette bugün, onları, sabretmelerine karşılık mükâfatlandırdım. Şüphesiz onlar, muratlarına erenlerdir/kazananlardır!”
112. (Allah) “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” dedi.
113. Dediler ki: “Bir gün, yahut bir günün bir kısmı kadar kaldık. Sayanlara sor!”
114. (Allah): “Siz, pek az bir zaman kaldınız; şayet bilmiş olsaydınız” buyurur.
115. “Yoksa, sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız? Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?”
116. Hakimiyet, gerçek anlamda elinde olan Allah pek yücedir. O’ndan başka ilah yoktur. O, değerli yönetim merkezinin (Arş’ın) Sahibidir.
Antony Flew hayatının yarısını ateizmi anlatmaya harcamış bir ateistti. Başlıktan da anlayacağın üzere "Yanılmışım Tanrı Varmış" diye bir kitap yazdı. O kitaptan Tanrıyı nasıl keşfettiğini söylediği bir paragraf göstereyim.
Tanrı’yı keşfimin, doğaüstü fenomenden hiç bahsetmeden tamamen doğal bir düzeyde geliştiğini altını çizmeliyim. Geleneksel olarak doğal teoloji denen bir uygulamaydı. Bilinen dinlerin hiçbirisiyle bir bağlantısı olmadı. Ayrıca Tanrı ile ilgili kişisel bir deneyimim yada doğaüstü veya mucizevi denecek türden bir deneyim yaşadığımı da iddia etmiyorum. Kısacası Tanrı’yı keşfedişim inancın değil, muhakemenin bir yolculuğudur. (Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 93)
Flew muhakeme yaptığı için "Tanrı var olmalı" sonucuna ulaşmış. Buraya kadar evrimle ilgili verdiğim örnekleri ve bu sayfadan sonraki Big Bang, Genişleyen Evren ve diğer örneklerim muhakeme yapabilesin diye veriyorum. Big Bang'i okuyacağın sayfada göreceksin; evrenin başlangıcı tesadüf değilse ki değil o zaman senin varlığın tesadüf olamaz. O zaman neden göremiyorlar? Ben buna Hayatın Sırrı diyorum. Adına bir site yaptım. Ne olduğunu bu bölümün alt sayfası olan "Allah Dilediğini Sapıtır Dilediğine Hidayet Mi Eder?" bölümünde gördün. Muhakeme yapan gerçeği görür. Gerçeği görüp Allah'a yönelenin gözündeki perde kalkar. Ondan sonra diyeceğin ilk cümle "ben bunları daha önce neden görmemişim." Allah senden bu yolu takip etmeni bekliyor.
Ben arkadaşlarımın akrabalarımın Allah’ı red ederken evrim teorisine bile tutunamadığını gördüm. Tabi bu tespitim konuştuğumuz o dönemdeydi, sonradan herkesin fikri, görüşü değişmiş olabilir. Nasıl ki müslümanlar hurafelerle boğulmuş, kimse kitap okumuyorsa aynı şekilde ateistlerde evrimin olamayacağını anlatan bilimsel kitapları okumuyor ama tam tersi evrim kitaplarını okuyorlar. Böylece tercihlerini yapmış oluyorlar. Ben evrimin olamayacağını anlatan kitapları okuyorum hatta sohbet açılırsa arkadaşlarıma anlatıyorum. Tolga ile bir gün Biga'da konuşuyorduk, bana dedi ki “bana bak evrim doğruysa kutsal kitaplar boşa çıkıyor farkında mısın?” Ben her şeyin farkındayım ya sen?
Benim gördüğüm insanlar bu teoriyi belgesellerdeki anlatılan şekliyle biliyor. Normalde matematikteki olasılık hesapları üzerine bir sohbet yapsak herkes matematikteki olasılık hesaplarını kabul eder. Sayısal Loto'yu tutturma olasılığını hesaplamaya çalışsak herkes çıkan sonucu kabul eder çünkü hepimiz 49'da 6 tutturma ihtimalinin ne kadar zor olduğunu biliyoruz çünkü bunu deneme imkanımız var. Ömür boyu oynayıp altı rakamı bilemeyen insan sayısı çok çok çok fazla. Olasılığın nasıl bir şey olduğunu şuradan daha iyi anlayabilirsin; sayısal loto neden 49'da 7 değil? Çünkü bunun bulunma ihtimali bu oyunu cazip yapmaz, kimse oynamaz. Bir sayı ekleyince tutturamama olasılığı çok fazla artıyor. Olasılık konusunda iş evrime gelince ateistler birden her ihtimali kabul eder hale geliyor. "Evrim teorisi DNA'da meydana gelen rastgele mutasyondur" diyorlar. Nasıl oluyorsa bu rastgele dedikleri mutasyon bir türü ya bir ortama uygun hale getiriyor ya da türünü değiştiriyor. Onlara göre DNA'da ki sürekli rastgele değişiklikler dünyadaki hayatı oluşturdu. Eğer bu doğru olsaydı matematikte olasılık diye bir konu olmazdı. Evrim teorisi matematiğe yüzde yüz aykırı bir görüştür. Galile'nin şu sözüne dikkat çekerim; “Matematik, Tanrı’nın, evreni yazdığı dildir.” Emre Dorman'ın "Modern Bilim Tanrı Var" kitabının girişinde Newton ve Einstein'ın iki sözü var. Newton demiş ki "Tanrı eserleri aracılığıyla bilinir." Einstein ise "Bilimle ciddi bir şekilde uğraşan herkes, doğanın kanunlarının insanoğlundan üstün ve karşısında tüm alçakgönüllülüğümüzle saygı duymamız gereken yüce bir Gücün varlığının tezahürü olduğuna inanır.
Alttaki resim buldukları Neandertal iskeletinin bugünkü teknolojiyle et giydirilmiş hali.
Resimde gösterdikleri model iki türlü olabiliyor. Ya maymun fosilini insan gibi giydiriyorlar ya da insan fosilini maymun gibi giydiriyorlar. Bugün bilim adamı dediğimiz bu insanlar, buldukları normal insan iskeletlerini kaba, çirkin şekilde giydiriyorlar, ara geçiş formu olarak gösteriyorlar. Ha hu diye ses çıkaran, hayvan gibi yaşan canlılar olduğunu iddia ediyorlar. Bu beyin yıkamasıdır. Bulduğun kafatasından burnunun, kaşının, sakallarının nasıl olduğunu nasıl bilebilirsin? Dur dur lafımı geri aldım, onun da bilimi var ama maymun fosilini insan diye giydiresin ya da insan fosilini maymun diye giydiresin diye değil. Orada yapılan şey bir tahmin ama sen bunu bugün istismar ediyorsun. Evrimi ispatlamak için eski insan fosillerini kaba çirkin göstererek "ilk insan imajı" oluşturuyorsun. Neden bu iskeletleri yakışıklı yapmıyorlar dersin? Çünkü dediğim gibi onlara göre ilk insanlar hayvan gibiydi. Hayvan gibi olduğunu düşündükleri için buldukları iskeletleri kendi kafalarına göre sınıflandırıp, şekillendirip, özellikler belirliyorlar. Belgesellere bak ilk çağ insanları diye sahneledikleri tiyatroda herkes çirkin. Yau bir tane diğerlerinden daha güzel Neandertal yok muymuş? Şuna bak.
Demek ki DNA'lar o zamanlar insanları güzelleştirmek için rastgele mutasyona uğramıyormuş. "İleride kendimi güzelleştiririm" demiş olsa gerek.
Buraya kadar hep fiziksel özelliklerden bahsettim, bir de insanların duyguları var. İnsanın organlarını düşün, akciğer, karaciğer, böbrek, kalp, bağırsaklar, sinir sistemi, beyin vb, bir de bunları birbiriyle uyumlu çalıştıran hormonları enzimleri düşün, milyonlarca yılda rastgele mutasyonla oldu diyorlar, şimdi bir de bunlara duyguları ekle; vicdan azabı, pişmanlık, kıskançlık, kin duyma, hırs, acıma, şefkat duyma, nefret etme, aşık olma, imrenme, umut etme, özleme, şüphe duyma, utanma ... Bütün bu duyguları beynimizdeki kimyanın değişmesiyle hissediyoruz. Kimyasal bir değişimdir bunlar. Tek başına aşık olma duygusunu bak, hiçbir şekilde tam olarak bir açıklamasını bulamazsın. Aşık olmanın bugün bilimsel bir tarifini bile bulamazsın, hangi belgesele kitaba bakarsan bak aşkın tarifi yapılamamıştır. İnsanların neden nasıl aşık oldukları bilinmiyor. Ama bu konuda da evrim bilimciler açıklama yaptıklarını düşünüyor. Anlamıyorum bu insanları. Erkekler kalçaları geniş, güzel, büyük kadınlardan hoşlanıyormuş, sebebi kadın rahat doğum yapabilsin diye. Bir diğeri yine erkekler büyük memeli kadınlardan hoşlanıyormuş çocukları olduğunda büyük memelerden çok süt alsınlar diyeymiş. Evrim insanı böyle seçimler yaptırır hale getirmiş. Küçük göğüslü ve kalçalı kadınlar evlenmiyor mu? Peki kadınlar aşık olurken erekte neye bakıyor? Evrim bilimciler bundan bahsetmiyor. Çünkü saçma aşktan bahsediyoruz. Bu planlı bir şey değildir. bir anda olur. Telefonda sesine aşık olduğu kızın adamın peşinden giden, bir akşam yemeğinde aynı masada oturup aşık olan, çok şişman erkeklere ya da kadınlara ya da çok zayıf erkek ya da kadınlara aşık olan insanlar var. Aşkı kağıt üstünde yazılmış bir kaç maddeyle izah edemezsin. Mesela bir erkekle bir kadının birbirini tamamlaması diye bir cümleye başlarsın, hemen birbirine aşık olmuş ama her gün kavga eden çiftler getiririm önüne, bakarsın ki birbirlerini tamamlamıyorlar, cümlen bir anda havada kalır. Güzel kadınlar güzel erkekler birbirini beğenir dersin, hemen çirkinleri örnek getiririm. Bir kadınla evlenmek isteyen on düzgün aklı başında adam çıkar ama kadın dolandırıcının tekine aşık olur. Aşkı hiçbir şekilde izah edemezsin sadece çalışırsın. Bir sayfa yazı yazarsın, yarım saat sonra yazdıkların boşa çıkar. Aşkla ilgili ne yazarsan yaz, ona uymayan yüzlerce örnek mutlaka vardır. Şu anda tarif edemediğin aşkı evrim teorisiyle izah et bakayım. Sonra yukarıda saydığım duyguları evrimle izah etmeye çalış. Maymunda olmayan vicdan azabı, pişmanlık, hoşgörü vs insanda niye ortaya çıktı? Anlasana işte insanoğlu tasarlanmış bir canlı.
Allah insanı dünyadaki bütün canlılığı yarattıktan sonra yaratmıştır. Altta koyu belirttiğim yere dikkat et.
İnsan
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
30. Sahibin (Rabbin) bir gün meleklere, “Yeryüzünde bir muhalif varlık oluşturuyorum.” dedi. Melekler,“Orada tabii düzeni bozacak ve kan dökecek bir varlık mı oluşturuyorsun? Ama sen yaptığını güzel yaparsın, sana içten boyun eğmemiz bundandır. Senden dolayı onu temiz ve değerli sayarız .” dediler. Allah: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim!” dedi.
Melekler neden yeryüzünde kan dökecek birini mi yaratıyorsun diye sordu? Çünkü yeryüzündeki bütün canlılar yaratılmıştı, melekler hepsini biliyordu, hayvanlar dünyasında bir birinin kanını döken kavgaları görüyorlardı ve insanın da diğer hayvanlar gibi olacağını düşünmüşlerdi. Bu gibi ayetlerden görüyoruz ki Allah insanı tüm canlılar oluştuktan sonra yaratmış. Bu durumda insanların maymunla ortak bir atadan evrimleşme ihtimali yoktur. İnsan üç katmandan oluşan bir canlıdır. Birincisi cansız olan amino asitler, moleküller vs, ikincisi beşer olması; hayvanlar gibi biyolojiye sahip olması denebilir, üçüncüsü ise insan olan yanı; düşünme, geleceği ön görme, plan yapma gibi. Bu üç katmanın insanı nasıl oluşturduğunu biyolojiyle izah edemezsin. Bunun izahı yalnızca Allah tarafından yapılabilir çünkü insanı böyle üç katmalı yaratan Allah'tır. Teoman Duralı adında bir felsefe profesörü var. Kendisi biyoloji de tahsil etmiş. Çok dil bilen, çok bilgili bir felsefecidir. İnsanın bu üç katmalı oluşuna dair biyolojiyle izah getirilememesine ondan da dinleteyim.
İnsan Beşer Farkı - Teoman Duralı
İnsan Beşer Farkı - Teoman Duralı
İnsan Beşer Farkı - Teoman Duralı
İnsanı beşer seviyesinden insan boyutuna taşıyan şey Allah'ın verdiği ruhtur. İnsanla maymun biyolojik açıdan %99 akraba olabilir ama insanla maymunu ayıran şey insanın ruhu olmasıdır.
Secde
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
7. Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve o insanı (Âdem’i) yaratmaya çamurdan başlayan O’dur.
8. Sonra onun soyunu bir özden; zayıf bir sudan yaratmıştır.
9. Sonra (organlarını tamamlamış) dengesini kurmuş ve ona ruhundan üflemiş ; (böylece) size dinleme, ileri görüşlü olma (basiret) yeteneği ve gönüller vermiştir. (Bu yetenekleri) Ne kadar az değerlendiriyorsunuz!
Dokuzuncu ayette insana ana rahminde organların oluşumu tamamlandıktan sonra ruh verildiğini görüyoruz. Bu ruhla beraber dinleme, ileri görüşlü olma ve gönül-kalp denen farklı bir karar verme mekanizması da verilmiş oluyor. Bir şeyi yapıp yapmama konusunda içinde yapma ya da yapmama hissi oluşmuyor mu? "İçimden bir ses bu şeyi yapma diyor" demedin mi hiç? Bu, ayette verildiği söylenen kalp-gönül mekanizması sayesindedir. Bütün hayvanlar bakar, duyar ama insan dinler ve görür. Bakmakla görmek, duymakla dinlemek farklı şeylerdir. Bir maymun sürüsü içine elinde pompalı tüfekle girsen maymunlar kıllarını kımıldatmadan öyle durur ama insanlar ileri görüşlü olduğu için pompalı tüfekli kişinin kendilerine zarar vereceğini anlar ve saklanmaya çalışır. Buna basiret deniyor. Yeryüzünde bir tek insan da var. İşte Allah diğer canlılardan bağımsız bu yapıda yarattığı insanı imtihandan geçirmek aslında cennete gitsin diye yaratmıştır.
İnsan
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
1. “İnsan (ile dünyanın kuruluşu) üzerinden uzun bir zaman geçti değil mi? Bu süre içinde o, hakkında bilgi olan bir şey değildi.
2. Biz insanı, çok bileşenli döllenmiş yumurtadan yarattık. Yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz; o nedenle onu dinleyen ve gören bir varlık haline getirdik.
3. Ona doğru yolu gösterdik; ister görevini yapar, isterse o yolu görmezlikten gelir (kâfir olur).
Yukarıda bahsettim bir daha yazayım; Kur'an'ın uydurulamayacak bir kitap olduğunu görmek ne kadar önemli görüyor olmalısın. Hayatın anlamı Kur'an'da yazıyor. Celaleddin Rumi'nin bir sözü var, demiş ki;
"Uğraşma boşuna, seni ancak gördükleri ve duydukları kadar anlayacaklar. Gücün yetmeyecek herhangi bir icat edilmiş dilde kendini tam anlamıyla anlatmaya, gördükleri ancak kendi anladıkları kadarı olacak..."
Ne laf etmiş be, bundan daha güzel ifade edilemez. Anlamak istemiyorlar işte. Bir hayal içinde yaşıyorlar.
Hayatinsirri.net'te' evrimi anlattığım böyle bir sayfa yaptım. Bu sayfayı okuyup bana mail atan birinin ne yazdığını göstereyim.
Merhabalar, üstteki linkte verilen yazınızı okudum. Öncelikle şunu söylemeliyim ki harika bir iş çıkarmışsınız. Uzun saatlerin harcandığı, daha doğrusu ayların belki de yılların vermiş olduğu bilgi deneyimiyle yapılmış olan yorumlarınız adeta tartışılmaz gerçekler gibi insanın aklına yatıyor. Uzun bir süredir evrim konusunu araştırıyordum. Ve kendi kendime de tesadüf olmasının imkanının olmadığını ispatlamaya yakın bir sürede yazınızla karşılaştım. Şu an %99 eminim diyebilirim.
İnsanlar delilleri görünce ikna oluyorlar, iş ki okusunlar. Okuyun uleen kör olmazsınız. Ateist kalmak istersen bir şey diyemem ama okursan iman edeceksin.
Evrimcilerin cevaplayamadığı sorular diye bir video göstereceğim, öncesine kısa bir şey yazayım; Kur'an'da hesap günü birbirini suçlayacak insanlar anlatılır. Bu hem tarikatları hem de hayatın başlangıcını tesadüflerle izah etmeye çalışanları ilgilendiriyor. Bunlar inkar eden grup için. Ateistlerin büyük çoğunluğu Turan Dursun'un, İlhan Arsel, Ali Demirsoy, Richard Dawkins'in kitaplarını okuduğu için onlarla bu konuşmayı yapacaklar.
Sebe
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
31. İnkâr eden kişiler dediler ki:
“Biz bu Kur’an’a ve ondan öncekilere asla inanmayacağız.”
Sen o zalimleri Rablerinin huzurunda tutuklanmış halde,
birbirlerine söz atıp dururlarken bir görsen!
Zayıf düşürülenler büyüklük taslayanlara derler ki:
“Eğer siz olmasaydınız, elbette biz inanan kişiler olurduk.”
32. Büyüklük taslayanlar da horlanıp zayıf düşürülenlere
dediler ki:
“Size geldikten sonra, hidayetten (doğru yoldan) sizi,
biz mi çevirdik/engelledik? Zaten kendiniz suçlular idiniz.”
33. Zayıf düşürülenler de büyüklük taslayanlara dediler ki:
“Hayır, öyle değil!
Gece ve gündüz tuzak planlıyordunuz!
O zaman; siz bize Allah’ı inkâr etmemizi,
O’na ortaklar edinmemizi emrediyordunuz.”
Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını içlerinde gizlediler.
Biz de nankör kimselerin boyunlarına demir halkalar geçirdik.
Ancak yapıp ettikleriyle cezalandırılmıyorlar mı?
Facebook'ta evrimci yazarların görüşlerini paylaşan ateist gruplar yarın hesap günü okuduğun ayetlerdeki gibi onlarla tartışacak.
Bütün bu okudukların üzerine üç videoya bakmanı istiyorum. Videodaki adam evrim teorisi için gözlemlenebilir bir örnek istiyor. Konu sonuçta dönüyor dolaşıyor milyonlarca yıl sürmüşe geliyor. "Evrimi gözlemleyemezsin milyonlarca yıl sürdü" diyorlar. Süreyi milyonlarca yıl demelerinin nedenini artık biliyorsun; amino asitler, proteinler, enzimler rastgele doğru sıralamayı bulsun diye. Burayı dinlerken yukarıdaki olasılık hesaplarını unutma. Bugün bunları görmezden gelmelerinin tek bir sebebi var ateizm tanrının olmadığına İnanır, bunu ispatlamaya çalışır. Zaten videoda kadının biri bu söylüyor. Tanrı yoksa o zaman nasıl var olduklarını nasıl açıklayacaklar? Ancak kendilerince böyle izah ediyorlar. Bu videoyu başkasının Youtube kanalından ekliyorum, eğer kaldırılmışsa Youtube'da "Evrimci ateistlerin cevaplayamadığı sorular" diye ara çıkacaktır. Öyle de bulamazsan video oynatıcının hemen altındaki linke tıkla.
İnsanın gözündeki perde işte böyle bir şey ama bu perdeyi insan kendi örtüyor gözüne, Allah bu insanları tercih ettikleriyle baş başa bırakıyor. Allah'ı kavrayabilmek dünya şartlarıyla mümkün değildir. Bu evreni, canlıları yaratan acaba nasıl biridir diye düşünmek hiçbir yere varmaz. Allah'ı anlamak için Allah olmak lazım. O da mümkün olmadığına göre Allah'ı kavrayabilmek mümkün değildir. Bu mümkün olmadığı için Allah Kur'an'da yarattıklarına dikkat çeker. Az önce insanı hayvandan ayıran şeyin ruh olduğu ve ruhla beraber basiret de yani ileriyi ön görebilme özelliğinin de verildiğini yazdım. Allah Kur'an'da kendisinin nasıl olduğuna dair basiretler gönderdiğini, bunları anlamaya çalışanların Kendisini görmüş olacağını söyler. Tabi bu fiziksel bir görüş değil daha çok idrak etmektir. "Yaratılmışlara bakın, aklınızı kullanın, bunların bir yaratıcısı olduğunu anlarsınız" mealinde ayetler var.
Enam
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
104. Doğrusu size,
Rabbinizden basiretler (anlama ve kavrama araçları) gelmiştir!
Artık kim görürse, yararı kendisinedir.
Kim de (gerçeği görmekten kaçınırsa) körelirse kendi aleyhinedir.
Ve: “Ben sizin bekçiniz/koruyucunuzdeğilim” (de).
Allah'ı ancak yarattıklarıyla tanıyabiliriz. Alttaki ayetlerde geçen gün ifadesi “devir” “aşama” anlamındadır. Bu kelimelerin hepsi Arapça aynı kelime ile ifade ediliyor. Eski müfessirler bugünkü fizik bilgisine sahip olmadığı için kendilerine en yakın kelimeyi “gün” kelimesini kullanmışlar. Bu ayetleri yavaş oku bir video izleteceğim.
Fussilet
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
5 - O, gökleri ve yeri hikmetle ve ciddî bir maksatla yarattı. Devamlı sûrette geceyi gündüze dolar, gündüzü geceye dolar. Güneş ve ay'ı da sizin hizmetinize veren O'dur. Onlardan her biri belirli bir süreye kadar akarcasına hareket eder. İyi bilin ki O, azîz ve gafurdur (üstün kudret sahibi olup, aynı zamanda çok affedicidir)
9 - De ki: Siz dünyayı iki günde yaratan Allah'ın tek İlah olduğunu inkâr edip O'na birtakım eşler, ortaklar mı uyduruyorsunuz? Halbuki bütün bunları yapan, Rabbulâlemindir.
10- O, yerin üstünde yüce dağlar yarattı, orayı bereketli kıldı ve orada arayıp soranlar için gıdalarını, bitkilerini ve ağaçlarını tam dört günde takdir etti, düzenledi.
11 - Sonra iradesi bir gaz halinde olan göğe yöneldi. Ona ve yere şöyle buyurdu: "İsteyerek de olsa, istemeyerek de olsa emrime gelin!" onlar da: "Gönüllü olarak geldik." dediler.
12 - Derken, iki gün içinde, gökleri yedi kat olarak şekillendirdi ve her bir göğe kendisine ait işi vahyetti. Biz dünya semasını kandillerle, yıldızlarla süsledik, bozulup yıkılmaktan koruduk. İşte bu, Azîz ve Alîm (üstün kudret sahibi, her şeyi en mükemmel tarzda bilen Allah)'ın takdiridir.
Üsteki ayette Biz dünya semasını kandillerle, yıldızlarla süsledik diyor ya, alttaki videoyu izle bakayım ne görüyorsun? Tam ekran yap. Video oynatıcı çalışmıyorsa hemen altındaki linke tıkla.
Bir de şu ayetleri göstereyim.
Casiye
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
1. Ha, Mim.
2. Kitabın indirilmesi, güçlü
ve
hikmet (doğru karar/hüküm) sahibi Allah’tandır.
3.Şüphesiz göklerde
ve
yerde, inananlar için elbette ayetler (çeşitli bilim konuları) vardır.
4. Sizin yaratılışınızda ve yaydığı canlılarda da,
kesin inanan bir kavim için (düşünüp araştırılması gereken)
ayetler/ibretler/dersler/bilim konularıvardır.
5. Gece ile gündüzün değişmesinde,
Allah’ın gökten indirdiği rızıkta/yağmurda,
ölümünün ardından onunla (yağmur ile) yeri diriltmesinde
ve
rüzgârları (değişik yönlerden) çevirip estirmesinde,
aklını kullanan bir kavim için göstergeler/işâretler vardır.
6. İşte bunlar Allah’ın ayetleri!..
Onları sana gerçekle okuyoruz/bildiriyoruz.
Öyleyse Allah’tan
ve
O’nun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
7. İftiracı, günahkâr her kişinin vay haline!
8. O, kendisine Allah’ın ayetleri okunurken işitir, sonra;
onları hiç duymamış gibi büyüklük taslamakta ısrar eder!
Artık onu can yakıcı bir azap ile müjdele.
9. Ayetlerimizden bir şey öğrendiğinde onu alaya alır!
İşte onlar var ya onlara alçaltıcı bir azap vardır.
10. Arkalarından da cehennem!
Onlara kazandıkları şeyler hiçbir şekilde fayda vermez.
Allah’tan başka edindikleri dostlar da fayda vermez.
Onlara büyük bir azap vardır.
Hayatinsirri.net'te bakmak isteyebileceğin sayfaları yazayım.
El Hallak her daim, tüm zamanlar ve mekanlarda yaratan, yaratmaktan asla bıkıp usanmayan, yaratma işleminde zirve olan, yaratma işini kendisine meslek edinen, yaratma işinde pasif ve atıl olmayıp hep aktif ve faal olan, daima mükemmel bir yaratılışla eşsiz ve benzersiz yaratan demektir.
Hallak ismi halk mastarından türetilmiştir. Halk "bir zata mahiyet, bir mahiyete hüviyet kazandırmak" manasına gelir. Bir şeyi takdir etmek, tasarlamak, ölçmek biçmek, ona kimlik ve düzen vermek, ona bir şekil ve şemal giydirmek demektir.
Kur'an yaratılış hakikati üzerinde çok durur. Allah'ın yaratıcılığına çok sık atıf yapar. Bunu Allah'a imanın olmazsa olmaz bir boyut olarak sunar.
Doğrusu Biz gökleri ve yeri ve bu ikisi arasındakileri altı aşamada yarattık da bize asla bir yorgunluk ilişmedi (Kaf 38)
O sizi annelerinizin karınlarında üç kat karanlığın göbeğinde, birbirini izleyen yaratma aşamalarından geçirerek halk etmektedir. (Zümer 6)
Kur'an'a Göre Esmâ-i Husna, Mustafa İslamoğlu, 1. Cilt, El Hallak ismi, Sayfa 868, 869, 875'den paragraflar.