19 Mart 2012 - İstanbul
Bu günlükteki uzun sayfalardan biridir. Bu yüzden sayfa içi link yaptım. Hepsi birbirine bağlı. Sırayla gitmek daha iyidir. Bu sayfada Deizm'in ne kadar eksik bir inanç olduğu konusunu ele aldım. Laf aramızda, bana günlüğümü ne zaman yayımlayacağımı soranların bırak sayfayı alttaki listeyi bile okumaya tahammülleri yoktur. Yani kısaca bu sayfa sana hazırlanmış oldu ama internetten deist birileri de bu sayfayı bulursa okumasını tavsiye ederim. Deizm neden çok çok eksik bir inanç diye belki farklı bir değerlendirme görmüş olur.
Fikriye hala artık yok, öldü. Ne kolay söyleniyor, öldü. Ölümle ilgili ayetler var, ikisi diyor ki,
Ankebut
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
57. Her nefis ölümü tadıcıdır/tadacaktır.
Sonra da Bizim huzurumuza döndürülürsünüz.
Secde
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
11. De ki: “Size vekil kılınmış olan ölüm meleği sizin canınızı alır.
Sonra Rabbinizin katına döndürülürsünüz”.
Demek ki ölüm tadılan bir şey ve görevliler tarafından gerçekleştiriliyor. Tadı nasıl bilen yok ama yine Kur'an'dan öğrendiğimize göre, tadı imanımıza bağlı. Sadece iman yeter mi, keşke yetse. O zaman kolayca “Öldü” diyebilirdik. İman nedir? İman klasik anlayışa göre Kur'an'ı kabul etmek ona göre yaşamak demek ama aslında iman Allah'a güvenmek demek. Allah ne diyorsa kabul diyebiliyor musun?
Ölümü ilk defa, eniştemin ölümüyle fark ve idrak ettim. Eniştem bir ay içinde hasta oldu, akut lösemi dediler. Hastaneye yattıktan üç gün sonra öldü. Hatırlıyorum sabah kahvaltı yapıyorduk İnci ablam geldi “Babam şoka girmiş” dedi, herkes hastaneye koştu, iki saat sonra Vildan Ablaya telefon geldi, eniştem artık yoktu. O zaman fark edince ölümü, sıradaki kim diye düşünmeye başlamıştım. Annemin olmasından korkuyordum. Öyle ya daha yeni tanımaya başlamıştım annemi. Allah biliyor ne zaman ayrılacağımızı. Peki bizim ayrılığımız nasıl olacak, önce kim, ben mi annem mi, sen mi, babam mı?
Halanın defnedildiği gün herkes cenazesine gideceği için yanımda kalması için Rahmi’yi çağırdım. Biliyorsun ortaokuldan beri arkadaşız. Ölene kadar da arkadaşlığımız bitmeyecek. Hatta ölüm ötesinde de arkadaş olalım istiyorum ama bu konuda Rahmi arıza çıkartıyor. Hazır işten ayrılmışken, uzun zamandır görüşmüyorduk da, çay, kahve içtik sohbet ettik. Söz döndü dolaştı dine geldi, dinlere inancı olmadığını, Allah’a kuvvetli bir şekilde inandığını ama peygamberlere, kitaplara ve dine inanamadığını hatta bütün kutsal kitapları adına peygamber denen insanların uydurduğunu söyledi. Dedim “nasıl olmuş da hepsi aynı yalanı söylemiş ve birbirlerinin yalanlarını nasıl devam ettirmişler?” “Birbirlerinin kitaplarından feyz almışlar” dedi. Deizm böyle bir arıza; Allah var ama din yok.
Rahmi’nin din konusunda karşılaştığım en zor insan olduğunu düşünürdüm fakat sonra karşılaştığım bütün ateistlerin, deistlerin aynı tavırda olduğunu gördüm. Rahmi yüksek lisans yapmış doktoraya devam eden, kültürlü, bilgili biri. Başını yakacak olan da bu bilgi. Din hakkında nasıl konuşmaya çalışırsan çalış cevap eninde sonunda sahip olduğu dünya bilgisine çarpıyor, “olmaz öyle şey” diyor. Ben ne dersem diyeyim yanlışım ama “İlahi kitapları birbirinden feyz alarak insanlar uydurmuş” deyince kendisi doğru oluyor. İlginç değil mi?
Rahmi'nin ve Rahmi gibi pek çok deistin en büyük problemi, Kibir’dir. Kibirlerini yenip iman edemiyorlar. Bırak iman etmeyi, bu kibir yüzünden bazen sohbet bile edemiyoruz. Herhangi bir konu, mesela istatistikî bir bilgi üzerine konuşma olsun. Rahmi elbette ki böyle konuşmuyor ama ben onun konuşmasını arka plandaki düşüncesiyle yazacağım.
— “Filan İslami gazetede şöyle bir bilgi vardı.”
— “Bırak abi onları onlarla bizim işim olmaz.”
— “Niye olmazsın, sonuçta bir bilgi sunmuşlar Bunu neden değerlendirmeyelim. Solcuların yayınlarında şöyle bir bilgi vardı.”
— “Onları da bırak. Onlar da aşırı heyecanlı insanlar. Bazen çakallık yapıyorlar.”
— “Peki falan grubun şöyle bir çalışması var Orada da şöyle yazıyordu.”
— “Yok abi onlar da falan partiyi iktidarda tutmaya çalışıyor.”
— “Sürekli böyle söylersen kime inanacağız? Kimi desem herkesin bir şeyi var. Onlar şucu, bunlar şucu, öbürleri öcü, berikiler kötü. Kim kaldı?
— “Ben varım abi, sen bana inan. Ben ne diyorsam doğru odur. Sen şimdi açılıp saçılıp oradan buradan bilgi getirme. Ben ne diyorum ona bak.”
Rahmi bunları okuyorsa şu an aynaya bakıyor. Aynaya bakan ne görür?
Arkadaşımı şikâyet etmek için yazmıyorum bunları. Ayna tutuyorum. Benzer insanlar aynı aynaya bakınca kendilerini görebilir, kibrini fark edebilir. Rahmi’yle İslam'dan konuştuğumuzda da kibir büyük problem. “Kur’an Uydurulmuş Mudur?” bölümünde göreceksin, Allah dış dünyada yarattığı düzeni gönderdiği Kur'an-ı Kerim'de anlatmış: Dünyadan, güneşten, yıldızlardan, rüzgarlardan örnekler verdim. Bu bilgileri içeren ayetleri bir insan yazamaz ama gel Rahmi ile konuşmaya,
— “Abi sen beni dinle, Muhammed sağdan soldan toplamış ayetleri, biraz da kendi yazmış. Öyle senin dediğin gibi vahiy filan değil.”
— “Ben bir şey demiyorum, ayetler söylüyor. Bu ayetlerin içeriğine bakarsan onlar insan eseri olamaz.”
— “Böyle bilgiler varsa, demek ki Muhammed sağdan soldan ayet topladığı gibi tahmin ederek de bazı ayetleri yazmış. Demek ki zeki adammış. Bazı şeyleri öngörmüş Bunlar da tutmuş.”
— “Bana bir örnek ver; Dünyada tahmin üzere yazılan bir kitap bul, bin sene sonra içindeki bilgiler doğru çıkmış olsun. Nostradamus’tan başla, tüm dünya tarihini tara, bir tane örnek kitap çıkar ve bu kişi şu kadar asır önce, şu bilgileri tahmin ederek yazmış, bugün bu bilgilerin doğru olduğu görüldü. Bul bana böyle bir kitap.”
— “Abi sen şimdi öyle kitap mitap deme. Muhammed’in bu kitabı uydurduğu çok açık bir şey. Sen bunu göremiyorsun çünkü dinlediğin hocalardan etkileniyorsun, heyecan yapıyorsun, gerçek zannediyorsun. ‘İslam bir felsefedir’ de, bunun Allah'la bir bağı yoktur de, bu İslam felsefesi üzerine konuşalım. Sonuçta İslam’ın felsefesi güzel; anneye babaya, komşuya, yolcuya, yolda kalmışa, herkese iyi davranmayı söylüyor. Bunlar güzel şeyler, bunları konuşalım.”
Kibir böyle bir şey. Bu yazıdaki Rahmi adını kaldır, herhangi bir ateist, deistin adını koy, sohbet böyledir. O yüzden ayna tutmak için yazdım bunları. Farklı insanlarla defalarca yaşadım bu konuşmayı. Ve bu konuşmalardan arta kalan sadece yorgunluktur.
Kur'an-ı Kerim kendilerine peygamber gönderilen halkların kibirleri yüzünden inanamadıklarını anlatır. İki örnek vereyim. Bu ayetlerdeki kibri görüyor musun?
Tegabun
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
5. Daha önce inkâr etmiş olanların haberi size gelmedi mi? Onlar dünyada günahlarının cezasını çektiler. Ayrıca ahrette de onlar için acı bir azap vardır.
6. Bunun sebebi şudur: Elçileri açık belgelerle gelmişti. Onlar ise “Bu adamlar mı bizi yola getirecek?” deyip ayetleri görmezlikten gelmiş, yüz çevirmişlerdi. Allah’ın kimseye ihtiyacı olmaz. Allah’ın hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı yoktur, bir sebep olmaksızın zâtıyla övgüye lâyık olandır.
Kamer
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
2 Semud da bütün uyarıları yalanladı.
2 Dediler ki: “İçimizden bir insanın peşinden mi gideceğiz? Öyle yaparsak sapıtmış ve kendimizi ateşe atmış oluruz.
2 Vahiy, içimizden gele gele ona mı geliyor? Hayır, o, yalancı kendini beğenmiş birisi.”
2 Yalancının ve kendini beğenmişin kim olduğunu yarın öğrenecekler.
Gördüğün ayetlerde olduğu gibi bugün de Kibir insana “14 asır önce yaşamış bir Arap mı bana yol gösterecek?” dedirtir. Yanıldığın, göremediğin nokta burası; Kur’an’ı Kerim Muhammed aleyhisselama Allah tarafından vahyedildi. Kitap 14 asır öncede kalmadı. Hesap Günü’ne hazırlanalım diye Allah Kur’an’ı son nüsha olarak bütün insanlığa gönderdi. Hesap Gününe bu kitapla hazırlanacaksın. Bunu göremiyorsun.
Kibir, kendini her konuda yeterli görme ve karar alma konumunda her hakka sahip olduğunu zannetmektir. İman ise tam tersi, her konuda Allah’a güvenmek ve onun kararlarını doğru kabul etmektir. Allah’ın kararları da Kur’an’dadır. Kibirliysen bunları geçmiş dönemin, geri kalmış hükümleri zannedersin. Böyle düşünmeye başladıktan sonra artık Allah’a teslim olamazsın. Ve bu evrende hiçbir önemi olmayan bir zerre olursun.
Mümin göz baktı mı kibirli insanı görür, eğer alimse bunu yazar. Seyyid Kutub’dan Mümin suresi 56-60. ayetlere yazdığı yorumu göstermek istiyorum.
Bu insan denen yaratık çoğu zaman kendi kendisini unutur. Kendisinin küçük, zayıf bir varlık olduğunu, gücünü kendisinden değil, gücün birinci kaynağı olan Allah'a bağlılığından aldığını unutur. Bu kaynakla olan bağını koparır. Sonra başını alıp gider. Kabarır, şişer, görkemlileşir, yükselir, göğsünü kibir doldurur. Bu kibir yüzünden helak olan şeytandan alır bu büyüklük taslayışını. O şeytan ki, insanın başına musallat olmuş ve bu kibir yolu ile ona yanaşmıştır:
İşte bu insan, Allah'ın ayetleri hakkında mücadeleye girişir ve büyüklenir. Halbuki bu ayetler fıtratın diliyle fıtrata hitap eden olgulardır. İnsan bir tartışmayı yaparken kalbi yatmadığı için irdelediğine, tam anlamı ile inanmadığı için mücadele ettiğine kendisini ve insanları inandırmaya özen gösterir. Halbuki yüce Allah kullarını bilmektedir. Onların en gizli şeylerine varıncaya kadar her şeylerine vakıf olan, işiten ve görendir. İşte o, bunun yalın kibir olduğunu belirtmektedir. İnkârcı insanın onun kalbini dolduran işte bu kibirdir. İnsanı tartışılması imkânsız olan konularda daha da tartışmaya iten bu kibirdir. Büyüklük taslama ve olduğundan daha büyük görünmedir. Hak etmediği ve gerçekten layık olmadığı bir yere gelmeye çalışmadır. Onun kendisiyle tartışmasını sürdüreceği kesin bir delili yoktur. Ortaya koyacağı bir belgesi de yoktur. Bütün sermayesi bu yalın kibirdir.
56- Allah'ın ayetleri üzerinde kendilerine gelen bir delil olmadan tartışanların gönüllerinde, ulaşamayacakları bir büyüklenme vardır. Sen Allah'a sığın. O şüphesiz işitendir, görendir.
Eğer insan kendi gerçek kimliğini ve bu varlığın gerçeğini kavrasaydı... Görevini öğrenip onu mükemmel biçimde yerine getirip onun sınırlarını zorlamaya çalışmasaydı... Kendisinin varlığın yaratıcısının emriyle ve kendisinden başka kimsenin bilmediği takdirine uygun olarak yaratılan ve onun emrine bağlı olan sayısız varlıklardan sadece birisi olduğuna tam kanaat getirseydi... Görevinin de bu varlığın yapısı içindeki gerçekliğiyle orantılı olduğunu anlasaydı... Evet eğer insan bunların hepsini anlasaydı gönül huzuruna kavuşacak ve rahat edecekti. Sakinleşecek ve alçak gönüllü olacaktı. Hem kendi iç alemiyle hem de etrafını kuşatan evrenle barış içinde yaşayacaktı. Allah'a boyun eğecek teslim olacaktı.
“Sen Allah'a sığın. O şüphesiz işitendir, görendir.”
Kibirlenmenin karşısına Allah'a sığınmanın konulması onun çok çirkin ve çok korkunç bir hareket olduğunu göstermektedir. Çünkü insan ancak kötülük ve eziyete sebep olması beklenen çirkin ve korkunç şeylerden Allah'a sığınır. Kibirde bunların hepsi de vardır. Kibir, sahibini yorduğu gibi etrafındaki insanları da yorar. Hem içine girdiği göğsü hem de diğer insanların göğsünü daraltır, rahatsız eder. Nereden bakılırsa bakılsın kibir, gerçekten kendisinden Allah'a sığınılması gereken bir kötülüktür.
“O şüphesiz işitendir, görendir.”
İşitir ve görür. Çirkin olan kibir de görülebilen hareketlerde işitilebilen sözlerde somutlaşan bir eylemdir. Bu nedenle insan, işini işiten ve gören Allah'a havale etmelidir. Allah onu istediği şekilde idare eder.
Sonra bu koca evrende insanın gerçek konumu ortaya konuyor. İnsanların gözleriyle gördükleri, sade bir görmekle dahi muhteşem büyüklüklerini kavradıkları, gerçekliğini öğrendikten sonra onları daha güzel biçimde ele aldıkları Allah'ın bazı yaratıkları ile karşılaştırıldığında insanın ne kadar cılız ve küçük kaldığı belirtiliyor:
57- Göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Gökler ve yeryüzü insanın gözleri önüne serilmiştir. İnsan onları görür, kendisini onlarla karşılaştırabilir. Ancak insan oranların ve boyutların gerçeğini, hacimlerin ve kuvvetlerin gerçeğini “öğrendiğinde” büyüklük taslamaktan vazgeçer, küçülür, güçsüzlüğünü, cılızlığını kavradığından eriyip bitecek hale gelir. Yüce Allah'ın kendisinin bünyesine yerleştirdiği ve bu nedenle onu onurlandırdığı o yüce özü düşündüğünde evet işte ancak bunu düşündüğünde bu korkunç ve koca evrenin büyüklüğü önünde yine de ayakta kalabilir.
Gökleri ve yeri yıldırım hızı ile gözden geçirmek dahi insanın bu gerçeğe ulaşması için yeterlidir.
Üzerinde yaşadığımız bu dünya, güneşin büyük uydularından biridir. Dünyanın kütlesi güneşin kütlesinin milyonda üçü kadardır. Hacmi ise güneşin hacminin milyonda birinden azdır.
Güneş ise bize yakın olan ve içinde yer aldığımız saman yolunda yer alan yüz milyon güneşten sadece birisidir. Bugüne kadar insanlık bu saman yollarından yüz milyon tanesini keşfetmiştir. Bunların hepsi korkunç genişlikteki uzaya serpiştirilmişlerdir. Ama yine de orada kaybolur gibi olmuşlardır!
İnsanların keşfettikleri basit ve küçücük bir alanı kapsamaktadır. Evrenin bütünü içinde bunların sözünü etmeye bile değmez. İnsanların bu keşfettikleri bütüne oranla o kadar küçük olmasına rağmen sırf düşünülmesi dahi insanın başını döndürecek genişlikte ve korkunçluktadır. Bizimle güneş arasındaki uzaklık doksan üç milyon mil kadardır. Yani o, bizim küçük dünya gezegenimizin aile reisidir. Hatta o tercih edilen görüşe göre bu küçük dünyanın anasıdır. Bizim dünyamız anasının kucağından bu uzaklıktan daha uzağa gitmemiştir: Doksan üç milyon mil.
Güneşin bağlı olduğu (Galaksiye) saman yoluna gelince, onun çevresi yüz milyon yıl kadardır... Işık yılı... Işık yılı ise, altıyüz milyar mili ifade eder! Zira ışığın saniyedeki hızı yüz seksen altı bin mildir!
Bizim saman yolumuza en yakın Galaksi ise, bizden yedi yüz elli bin ışık yılı kadar uzaklıktadır.
Bir daha hatırlatıyoruz ki, bu uzaklıklar, bu boyutlar ve bu hacimler basit olan insan biliminin şu ana kadar keşfettikleridir. İnsanların bu bilimi itiraf ediyor ki, bu keşfettikleri şu uçsuz bucaksız evrenin ancak küçük bir parçasıdır.
“Göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
Allah'ın kudretine oranla daha büyük, daha küçük, daha zor daha kolay diye bir şey yoktur. O her şeyi tek kelime ile yaratandır. Ancak bunlar eşyanın yapısındaki gerçeklerdir. İnsanlar onları böyle tanırlar ve öyle değerlendirirler. Bu ölçülere göre insan nerede, dehşet verici evren nerede? Onun büyüklüğü nerede koca evrenin büyüklüğü nerede?
58- Körle gören bir olmaz. İnanan ve iyi işler yapanlarla, kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz.
Gözü gören adam görür ve öğrenir. Kadrini, değerini bilir, olduğundan büyük görünmez. Kabarmaz, büyüklük taslamaz. Çünkü gerçeğe bakar ve görür. Kör olan ise görmez. Konumunu da bilmez. Çevresindeki varlıklarla oranını da anlamaz. Kendisini de, çevresindeki varlıkları da yanlış değerlendirir. Yanlış değerlendirmeden dolayı şurada burada boşuna uğraşıp durur... Aynı şekilde iman edip iyi işler yapanlarla kötülük yapan bir değildir. Birinci kesim gözlerini açmış görmüş ve tanımıştır. Bunlar güzel biçimde değerlendireceklerdir. Diğeri ise kör olmuş, cahil kalmıştır. O ise yanlış değerlendirecektir. Her şeyi yanlış değerlendirecek... Kendisi ise kötülük edecek. İnsanlara da kötülük edecek... Her şeyden önce kendi değerini ve çevresindekilerin değerini anlamada yanılgıya düşecektir. Kendisini, çevresindekilerle karşılaştırırken hataya düşecektir. Çünkü o kördür. Zaten asıl kör olma, kalplerin kör olmasıdır!
“Ne kadar az düşünüyorsunuz.”
Eğer düşünseydik gerçeği anlardık. Çünkü mesele gözlerimizin önünde ve açıktır. Hatırlatma ve hatırlamadan öte bir şeye gerek yoktur.
Sonra eğer biz ahireti hatırlasaydık, geleceğine tam güvenseydik, oradaki durumumuzu düşünseydik ve oradaki sahneyi gözlerimizin önüne getirseydik gerçeği kavrardık.
59- Kıyamet saati mutlaka gelecektir. Bunda asla şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu inanmazlar.
İşte bunun için tartışır ve büyüklenirler. Gerçeğe boyun eğmezler, gerçek konumlarını belirleyemezler, hadlerini aşarlar.
İbadet ederek Allah'a yönelmek, O'na elini açıp niyazda bulunmak insanı kibirle kabaran, hiçbir delile ve kesin belgeye dayanmadan Allah'ın ayetleri hakkında ileri geri konuşmaya iten bu hastalıktan kurtarır. Yüce Allah O'na yönelelim ve niyazda bulunalım diye bize kapılarını açmakta, kendisine dua ederek yalvaranın duasını kabul etmeyi prensip edindiğini bize açıklamaktadır. Ona ibadet etmekten burun kıvıranları kendilerini bekleyen zillete ve cehenneme atılmaya karşı uyarmaktadır.
60- Rabbiniz buyurdu ki: “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir.
[Seyyid Kutub, Fî Zılâl-İl Kuran, 10 Cilt, Çev: Salih Uçan, Vahdettin İnce, Mehmet Yolcu, İstanbul, Dünya Yayıncılık, 1991, C:8, s. 639-642]
İlahî kitapları insanların yazdığını düşünenler aslında tarihi bilgileri de görmezden geliyor. Yahudi tarihini araştırırsan Mısır’da 2. Ramses diye tahmin edilen firavun tarafından köle yapıldıklarını görürsün. Kitapları insanların uydurduğuna inanlar bu durumda acaba şöyle mi düşünüyorlar; Musa diye biri çıkmış Firavunun elinde işkence gören İsrailoğullarını kurtarmak için bir kitap yazmış. Tevrat’ta Çıkış bölümünde, Musa peygamberin İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarması, Allah’tan gelen mucizeyle Kızıldenizi ikiye ayırması, Turi Sina’da Allah’tan On Emir’i alması anlatılır. Deistlere göre bütün bu olayları planlayan, yazan, kurallar oluşturan Musa’dır. İsrailoğullarının Firavundan kaçışı Kur’an’da da anlatıldığı için Deistler “Muhammed yazdığı kitaba Tevrat’taki hikâyeleri de eklemiş” diyorlar. Doğruyu neden göremiyorsunuz? Musa peygamberi de Muhammed peygamberi de görevlendiren Allah? Tevrat’ı da Kur’an’ı da diğer kutsal kitapları da indiren Allah. Bu yüzden iki kitapta da aynı şeyler anlatılıyor. Hatta deistler ateistler Nuh tufanı ve Adem’in yaratılışının Sümer hikâyeleriden geldiğini iddia eder. Sümerler’i dinlerin oluştuğu ilk medeniyet olarak görürler. Gerçekte ise Nuh tufanın ve Adem’in yaratılışının Sümer hikâyelerinde yer alması Sümerler’e gönderilen peygamberlerin anlattıklarından dolayıdır. Allah Sümerler’e de peygamber gönderdi.
Nahl
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
36. Biz her topluma (ümmete) elçi gönderdik; Allah’a kul olsunlar ve azgınlardan uzak dursunlar diye. Onların içinden, Allah’ın yoluna kabul ettiği kimseler de oldu, sapıklığı hak etmiş olanlar da. Yeryüzünü dolaşın da o yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün.
Allah Yeryüzünü dolaşın da o yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün diyor. Tarihi kalıntıları görüyorsun ya Allah “ders al” diyor. Onlar ders almadı yok oldular. Kur’an geldikten sonra artık olacak şey Kıyamet’tir. Eski medeniyetlerin yok olması onların kıyametiydi. Sümerler’in yok olması da kendilerine gelen peygamberleri kabul etmedikleri içindi. Onlara da peygamber gönderildiği için Nuh tufanı ve Adem’in yaratılışının izlerini görebiliyoruz. Dünya tarihini doğru okumak lazım.
İsa peygamberin Yahudilere gönderilmesi Tevrat’ın bazı hükümlerini hafifletmek ve eğer değişmezlerse Kitap’ın ve nebiliğin Yahudilerden alınacağını bildirmek içindi. Deistler gibi düşünmeye çalışırsan şöyle oluyor; İsa diye biri çıkmış bakmış ki Tevrat'ta ağır hükümler var "ben bunları hafifleteyim" demiş İncil’i yazdırmış. Bunu yazdırırken de ileriye yönelik kendisinden yüzyıllar sonra biri daha kalkar da bir kitap daha yazmaya karar verirse "ben İncil'e onun geleceğine dair birkaç ayet yazdırayım da o bari bizim kadar zorlanmasın, önceki kitapta kendisine dair işaretler olduğunu söylesin" demiş. Böyle mi düşünüyorlar? Peki Allah bu durumda ne yapıyor? İddialarına göre Kendi adına bilinen dört -aslında çok daha fazla- kitap “uyduruldu”, Allah bu kâinatı, dünyayı adına kitap uydursunlar diye mi yarattı?
Yahudiler son bir peygamber geleceğini çok iyi biliyordu. Tevrat'ta gelecek peygamberin Medine civarına geleceğinin işaretleri var. Bu yüzden Medine'ye yerleşenler oldu. Bu tarihi bir gerçek. Deistler Kitapları reddettikleri gibi Yahudilerin Medine'ye yerleşmesini de mi reddedecekler? "Hayır Yahudiler gelecek peygamber beklentisiyle Medine'ye yerleşmedi" demek yerleşmiş oldukları gerçeğini değiştiriyor mu? Deistleri anlamıyorum, onlar da Yahudiler gibi görmezden geliyor. Yahudiler kelime oyunlarıyla gelen peygamberi görmezden geldi çünkü gelecek peygamberi kendi soylarından yani Hz Yakup’un soyundan bekliyorlardı. Yakup peygamberin lakabı "İsrail"dir. İsrail, Allah için cihad eden, çalışan, dik duran demek. Cihat ise aklına gelen ilk anlamı olan savaş değil, Allah için her türlü zorluğa sabreden, göğüs geren demek. Savaş onlardan sadece biridir. Yoksullukla da cihad edebilirsin. Bu yüzden Yahudilere İsrailoğlları deniyor. Allah son peygamberi Hz Yahub'un soyundan değil de Hz İsmail’in soyundan Hz Muhammed’i seçti. Yahudiler Hz Muhammed'i kendi soylarından gelmediği için kabul etmediler. Burada Arapları beğenmeme, kıskançlık vb konuları söz konusudur. Yahudilerin asıl maksatları Hz Yakup’un soyundan gelecek olan peygamberle Araplara üstünlük kurmaktı çünkü Medine’de Arap kabileleriyle savaş halindeydiler. ama kitaplarında yazan, bekledikleri peygamber "beğenmedikleri", savaştıkları Araplardan gelince kabul etmediler. Hz Yakub'un babası Hz İshak'tır. Hz İsmail ile Hz İshak anneleri ayrı babaları bir kardeştir ve ikisi Hz İbrahim'in oğludur. Yani bekledikleri peygamber Hz İbrahim’in diğer oğlunun soyundan gelmiş ama küçük gördükleri, beğenmedikleri Araplardan çıkınca kabul etmediler. Yahudilerin deistlerden farkı bu.
Mekkelilerin soyu ve inanç esasları Hz İbrahim'e dayanıyordu. İbrahim peygamber yıkılan Kabe'yi onarmış ve o bölgeye yerleşmiş. Zamanla İbrahim peygamberin getirdiği din şirkle kirlenmiş. Mekkeliler gusül abdesti alır, kendilerine göre değişik şekilde ibadet eder, hac yapardı. Bu ibadetler İbrahim peygamber zamanından gelen, artık nasıl yapılacağı unutulan ibadetlerdir. Mekkelilerin inancı şirk üzereydi. Allah'a dua etmiyorlar ama putlarında yaşadığına inandıkları meleklere, ruhlara "Ey bu puttaki melek/ruh sen bu isteklerimi Allah'a ilet" diye dua ediyorlardı. Eğer Allah sadece Arapları uyarmak için peygamber gönderseydi biz bundan sorumlu olmazdık ama Sebe suresinin yirmi sekizinci ayetinde şöyle diyor; Biz seni bütün insanlara, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik ama çoğu insan bunu böyle bilmez diyor. Allah'ın ayetleri açıklama şeklini bilmeyenler "niye orada öyle burada böyle dedi" diyor. Bu çok detaylı bir konu ama kısaca, Allah bir yerde bahsettiği ayetleri başka surelerde açıklıyor. Allah Kur'an'ı bütün insanlığa neden göndermiş olabilir? Bakara otuzuncu ayette Allah "yeryüzünde bir halife yaratacağım" demiş ve insanı halife olarak yaratmış. Halife ne anlama geliyor? Birincisi muhalif varlık, ikincisi birbirinin yerine geçen demek. Zaten bu ikisi de iç içedir. Tarihi boyunca insanlar birbirlerine muhalefet etmiş ediyorlar ve birbirlerinin yerlerine geçiyorlar. Devletlerin yıkılıp yenisinin kurulmasından muhtar seçimlerine kadar bu muhalefeti ve birbirinin yerine geçmeyi görüyoruz. İşte insanın bu muhalif yapısı ve birbirinin yerine geçme çabasından dolayı Allah peygamberler, kitaplar göndermiş. Amaç, ölçüleri belirtmek. Allah her konuda ölçüleri belirlemiş, bunları aşmayın demiş. Kuralları insanlar belirlediğinde haksızlıklar ve zulüm oluyor. İktidar olma hırsı seçimlerde hile yaptırabilir ama Allah'ın kurallarına uyarsan hile yapamazsın. Kimseye zulüm de yapamazsın. Mesela Kur'an'a göre sana savaş açmayan bir ülkeye savaş açamazsın. Bakara 190 böyle söylüyor;Allah yolunda, sizinle savaşanlarla savaşın ve haksız saldırı yapmayın. Allah, haksız saldırı yapanları sevmez. Sana savaş açmayanlarla da iyi geçinmen gerekir, ayeti Mümtehine 8; Allah, dininizden dolayı sizi öldürmeye kalkışmamış ve sizi yaşadığınız yerlerden çıkarmamış kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever. Kur'an Anayasa'dır ama ama İslam tarihine bak müslümanlar bu ayetleri görmezden gelmişler, sağa sola savaş açmışlar. Müslümanların yaptığı bu yanlış İslam'ın yanlışı değildir. Allah ölçüleri göstermiş ama insanlar uyumuyor. İslam dünyası şu anda bu yüzden ceza görüyor. Allah bu ölçüleri göstermek için kitaplar peygamber göndermiş. Olay bu. "Efendim bizler zeki insanlarız, biz kendi ölçülerinizi kendimiz belirleriz" diyen kişi, şöyle bir şey var; bir toplumun istek ve arzuları yaşadığı çağın özelliklerine göre değişiklik gösterebilir. Aklın yetersiz kalabilir. Sen kendin için iyi kanunlar çıkarttığını zannedersin fakat toplumun bir kesimi için o kanunlar o kadar da iyi olmayabilir. Allah Kitap göndermiş ki düşünemeyeceğin, öngöremeyeceğin konularda da doğruyu tatbik edebil diye.
"Kendi kanunumu kendim yaparım" sözü insanı "Tanrı" yapar. Allah'a demiş oluyorsun ki "ben seni beğenmedim. Ben senin yerine kendi görüşümü getireceğim." Sen kendince güzel bir sistem kurduğunu sanırsın, mesela bir başkası sana savaş açarsa ne yapacaksın? Onun yaptığı kanunlarda kendisinde bir başkasına savaş açma hakkı varsa sen istediğin kadar düzgün kanun yaptım de, gelip ülkeni işgal etiklerinde yaptığın kanunlar hiçbir işe yaramayacak. Allah'ın kuralları ise evrenseldir ama bilinmiyor, yanlış biliniyor. Şu an din diye uydurulmuş bir ucube yaşanıyor. Bu yüzden Allah peygamberler göndermiş. Bozulan düzeni düzeltsin diye.
Rahmi, bu dünyada karşılaşabileceğin en nadir düzgün insanlardandır. Rahmi gibi bir arkadaşın varsa gerçekten şanslısın demektir. Dünya işlerinde böyle ama konu din olunca insanlar anlamadığım bir tavır gösteriyor. Din konusunda kendince inandığı doğruları okuyup, dinliyorlar ama inandıklarının aslında doğru olmadığını gösterenleri dinlemiyorlar. Bir insan dünyanın düz olduğuna inansa küre olduğuna dair bir iki tane delil gösteririm, bırakırım. Mesela kuzey yarı küreden ve güney yarı küreden gökyüzüne bakınca aynı yıldızları göremezsin. Güney yarı kürede güney kutbuna yakın bölgeden gökyüzüne bakınca bizim gördüğümüz Kutup Yıldızı, Büyükayı ve Küçük Ayı takımyıldızlarını görülemiyor çünkü bunlar Kuzey yarı kürenin gökyüzünde. Aynı şekilde kuzey yarı küreden kuzey kutbuna yakın bölgelerden gökyüzüne bakınca da Güneyhaçı, Erboğa ve Karina takımyıldızlarını görülemiyor çünkü bunlar da güney yarı kürenin gökyüzünde. Bir insan buna ne kadar itiraz ederse etsin "hayır öyle değil, dünya düzdür" desin dünyanın küre olduğu gerçeği değişmez. Delilleri görmek istememesi, inanmaması insana bir şey kaybettirmez ama din konusu böyle değil. Dini red edersen ahiretini kaybedersin. Sonra öbür dünyada gerçekleri anlarsın ama iş işten geçmiş olur. Ayetlere bak.
Şura
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
47 - Allah’ın geriye dönme fırsatı vermeyeceği gün gelmeden Sahibinizin çağrısına karşılık verin. Yoksa o gün ne bir sığınağınız olur ne de suçu üstlenmemenin bir yolu bulunur.
Enam
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
27 - Ateşin karşısında durduruldukları gün onları bir görsen! Derler ki “Ah keşke geri gönderilsek de Rabbimizin âyetleri karşısında bir daha yalan yanlış şeylere sarılmasak ve biz de inanıp güvenenlerden (müminlerden) olsak.”
Konu içinde konu oluyor ama çok kısa şundan da bahsedeyim; bu ayetleri görenler "Allah bizi niye ateşe atıyor ki" diyorlar. Allah'ı tanımaya çalışmak lazım. Allah'ın gücü her şeye yeter mi? Yeter. Allah dilediğini dilediği gibi yapabilir mi? Yapabilir ama yapıyor mu? Yapmıyor. Allah gücünü yasalarla sınırlamış. Kendisine küfür edeni yok ediyor mu? Etmiyor, sebebi koyduğu yasalardır. Sokağa çık karşına çıkan ilk kişiye ağır küfür et, bak ne oluyor? Diyelim adam kovaladı seni, kaçtın kurtuldun, durduğun yerde aynı küfrü Allah'a et, başına bir şey gelmeyecektir. Gökten kafana bir şey düşmez yani. Yau küfür yiyen adam kovaladı da Allah küfür yiyince neden bir şey yapmıyor, diyen vardır. Allah bir sistem kurmuş. Bunda hesap günü, cennet, cehennem var. Kimseyi keyfine göre cezalandırıp, ödüllendiriyor. Aslında cehenneme ya da cennete Allah göndermiyor, insanlar dünyada ne yaptıysa ahirette onu bulacak. Allah rahmeti, merhameti kendine yazmış. Allah kendisine yasa koymuş dediğim olay bu. Allah sonsuz gücü olmasına rağmen kendisi için merhametli olmayı yazmış, ayeti bu.
Enam
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
12 - De ki: “Göklerde ve yeryüzünde olanlar kimindir?” De ki: “Allah’ındır!” O, rahmeti kendi üzerine yazmıştır. Elbette sizi, kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Kendilerini hüsrana sokan kimseler var ya, işte onlar inanmıyorlar.
Allah kullarına merhametle davranmayı ilke edinmiş, dolayısıyla kimseyi keyfine göre cehenneme atmıyor. Kullar davranış şekilleriyle kendileri cehenneme gitmeyi hak ediyor. Gönderdiği peygamberlerle, Kitaplarla yollar göstermiş; "İman yoluna girerseniz cennete, küfür yoluna girerseniz cehenneme gidersiniz" demiş. Sistem bu. Buna ne kadar itiraz edersen et, sonuç değişmez ve küfür yolunda kaldığın sürece cehenneme gidişinin sorumlusu Allah değil sen olursun. Peygamberi red etmek cehenneme bilet almak oluyor. Halbuki red ettikleri peygamber onlar cehenneme girmesin diye adeta çırpınmış. hadise bak.
Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle dedi;
Benim durumum bir ateşin yanındaki kişinin durumuna benzer. Ateş yanıp etrafına aydınlattığı zaman, pervaneler ve diğer bazı böcekler kendilerini ateşe atmaya başlar. Adam yanmamaları için onları ateşten uzaklaştırmaya çalışır, fakat onlar buna rağmen kendilerini ateşe atarlar. Aynı şekilde ben de sizleri eteklerinden tutup Cehennem çukuruna düşmekten alıkoymaya çalışıyorum; "buraya gelin, ateşten uzaklaşın, buraya gelin, ateşten uzaklaşın" diye bağırıyorum ama ne var ki sizler elimden kurtulup, doğruca Cehennem çukuruna koşmaya devam ediyorsunuz (Buhârî, Enbiyâ, 40, Rikâk, 26; Müslim, Fedâil, 18; Tirmizî, Edeb, 82; Ahmed b Hanbel, Müsned, II, 244, 312, III, 392)
Peygamberimiz, Rahmi'nin, Tolga'nın, Özgür'ün, Yeşinil'in, İnci ablamın, Cevdet abinin vb kıyafetlerine yapışmış, gittikleri ateşten geri çevirmeye çalışıyor ama onlar "sen yalancısın bırak bizi" diyorlar. Bu yüzden Rahmi'ye diğer arkadaş ve akrabalara din konusunda deliller göstermek istedim ama dinlemiyorlar. Uydurulduğunu iddia edenleri dinliyorsun da karşı tarafı neden dinlemiyorsun? Sana vasiyet olarak bırakabileceğim bir cümle varsa o da hiçbir şeyi tek taraflı araştırma. Bizim Tolga, evrim teorisine inanıyor, evrimle ilgili araştırmalar yapıyor. Kaç defa dedim "evrimin olamayacağını gösteren bilimsel kitaplar var, bunlardan da okusan, mesela Caner Taslaman, Emre Dorman'ın kitaplarından." Okumuyor çünkü okursa Allah'ın delillerini görecek, Allah varmış diyecek. Bu yüzden bunları okumak işine gelmiyor. Aynı şekilde "bugün gördüğünüz, islam dünyasının yaşadığı din islam değil, Kur'an'dan kopmuş mezhep kitaplarındaki dini yaşıyorlar" diyorum, doğrusunu anlatanları gösteriyorum, kimsenin umurunda olmuyor. Sen böyle yapma. Bu günlükte ben de tek taraflı yazmadım. Yaratılış ayetlerini gösterdiğim gibi evrimin neden olamayacağını da gösterdim.
Bir an bütün ilahi kitapları insanlar uydurmuş diye düşünelim peki Allah bu durumda ne yapıyor? Rahmi mesela, dinleri insanlar uydurmuş diyor ama Allah'a inanıyor. Allah bu kâinatı, dünyayı adına kitap uydursunlar diye mi yarattı? Bir insan düşün, bin dört yüz sene önce yaşamış, kırk yaşından sona bir kitap uydurmuş ve yirmi üç sene süren risalette çoğunlukla sıkıntı çekmiş. Vahyin ilk beş senesinde Mekkeli müşrikler peygamberimizi pek ciddiye almamış. Beşinci yıldan itibaren Allah Mekkelilerin putlarını eleştiren ayetler indirmiş, müşriklerin zoruna gitmiş. Zoruna gidecek ne var? Allah ile aralarına koydukları melekleri, putları aradan çıkartın demiş. Bunu deyince beşinci yıla kadar çok fazla ciddiye alınmayanlar beşinci yıldan sonra işkence görmeye başlamış. Bir insanın uydurduğu şeyle kendine menfaat sağlaması beklenir. Ben, beni sıkıntıya uğratacak bir şeyi neden uydurayım? Risaletin Mekke dönemini bir araştırsana; beşinci seneden sonra işkenceden, sıkıntıdan başka bir şey var mı? İddialarına göre bu insan nasıl bir "psikopatmış" ki bir kitap yazıp işkence görmeye razı olmuş? Bir şey uyduracaksam ondan menfaat elde etmem beklenmez mi? Buradaki menfaat nerede?
Bir başka konu namaz; teheccüd namazı, yani gece bir miktar uyuyup uyanıp kılınan namaz. Peygamberimize farzdı, ayeti bu.
İsra
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
79 - Sana ek görev olarak gecenin bir kısmında (uykudan) namaza kalk. Belki Rabbin seni pek güzel bir makama/kalınabilecek yere (Medine'ye) yöneltir.
Peygamberimiz geceleri uzun uzun gece namazı kılardı. Bana söyle şimdi, bir insan bir kitap uydurup neden en ağır ibadetleri kendisine yazar? Bugünün müslümanları peygamberimizin arkasında namaz kılamazdı, yorulur, sıkılırdı. Bir kaç hadis göstereyim.
Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi: Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem gecenin ilk kısmında yatıp uyur, son kısmında kalkarak namaz kılardı.(Buhârî, Teheccüd 15, Müslim, Müsâfirîn 129. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l-leyl 17, 30, İbni Mâce, İkâmet 182)
Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin on bir rek’at namaz kılardı. O namazın bazı rek’atlerinde, sizden birinizin elli âyet okuyacağı kadar bir zaman başını kaldırmadan secdede dururdu. Sabah namazının farzından önce iki rek’at namaz kılar, sonra müezzin gelip namaz kılınacağını haber verene kadar sağ yanı üzerinde yatardı.(Buhârî, Vitir 1, Teheccüd 3. Ayrıca bk. Nesâî, Ezân 41, Sehv 74; İbni Mâce, İkâmet 181)
İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:
- Bir gece Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber namaz kıldım. O kadar uzun süre ayakta kaldı ki, fena bir şey yapmayı düşündüm. Biri ona:
- Ne düşündün? diye sorunca:
- Peygamber aleyhisselâm’ı yalnız bırakıp oturmayı düşündüm dedi.(Buhârî, Teheccüd 9; Müslim, Müsâfirîn 204. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 200)
Burayı çok uzatmayayım, kısaca Müzemmil suresinden de bahsedeyim. Madem Kur'an'ı kendisine peygamber diyen biri uydurdu, neden kendisine gece kalk Kur'an'ı oku diye ayetler yazmış?
Müzemmil
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
1 - Ey içine kapanan[*] kişi!
[*] Kendine verilen görev karşısında ne yapacağını düşünüp duran.
2 - Az bir kısmı dışında gece kalk!
3 - Ya gecenin yarısı kadar ya yarısından biraz az[*],
[*] Gece yarısından biraz önce veya sonra
4 - ya da yarısından fazla bir süre kalk da Kur'ân'ı yavaş yavaş ve düşünerek oku!
5 - Çünkü sana ağır bir görev yükleyeceğiz.
6 - Gece ortamı daha etkili ve (o sırada) okuma daha kalıcı olur.
7 - Gündüzün uzayıp giden işlerin olur.
8 - Sahibinin özelliğini[*] aklından çıkarma ve her şeyinle O’na yönel! )
[*] En güzel özellikler Allah’a aittir. O’na, onlarla yalvarın. Allah’ın özellikleri konusunda yamukluk yapanları (sınırları aşanları) bırakın. Onlar, ettiklerinin cezasını bulacaklardır.” (Bkz. Araf 7/180)
Bu sureye ateistlerin ilk itirazı "bu sure inen ilk surelerden, daha ortada Kur'an yok nasıl Kur'an okuyacak" olabilir. Bu itirazı görmedim ama vardır bunu düşünmüş insanlar. Arapçada “Kur’an” kelimesinin bir anlamı da kümedir. Kur'an ayet kümeleri şeklinde indirilmiş. Zuhruf üçüncü ayet şöyle Onu, Arapça (ayetler) kümesi haline (kuranlar haline) getirdik; belki aklınızı kullanırsınız. Peygamberimiz yaşadığı sürece gece kalkıp o ana kadar indirilmiş ayetleri okuyup anlayıp ve namaz kılmış. Sanırım anlatmak istediğimi anlatabildim. Bir insan bir şey uyduracaksa en ağır görevleri kendine yazmaz, kendine menfaat sağlar. Peygamberimiz Kur'an ile bir iki sene içinde kral olup çok zengin bir hayat sürseydi, o zaman insanların şüphesini anlayabilirdim ama yok böyle bir şey. Allah bu dünyayı adına kitap uydursunlar diye yaratmadı.
Deistler yine Allah'ı kabul ediyor diğer yandan Ateistler Allah'ı da dini de red ettiği için varlıklarını evrim teorisiyle izah etmeye çalışıyor. Onlar görmek istemese de bir yaratılış gerçeği var. Big Bang yabancı fizik kitaplarına “creation of universe” başlığıyla geçmiştir. Ateist fizikçiler Big Bang nasıl kendi kendine olmuş olabilir sorusunu bulmaya çalışıyor. Allah olmasın da ne olursa olsun. Bununla beraber evrim teorisini anlatanlar iddia ettikleri suda başlayan yaşamın ilk nasıl ortaya çıktığını izah edemiyorlar. Bu teoriye göre her canlı bir hücrenin evrim geçirmesi sayesinde oluştu. Bugün genetik bilimi çok ilerlediği için bütün canlılardaki ortak aminoasit dizilimlerini görebiliyoruz. Bu canlıları geriye doğru götürünce bir hücreye ulaşıyorsun. Peki bu hücre nasıl oluştu? Kimse bilmiyor. Sadece tahminler ve masallar var. Burası sıkıntı işte. Ne oldu da kendi kendine suda bir hücre oluştu? Diğer sıkıntı bütün canlılardaki ortak aminoasit dizilimlerinin izah şekli; tesadüfen doğru dizilimler oldu, canlılar tür değiştirdi, adapte oldu. Evrim teorisine en büyük itiraz, teoriyi tesadüf ve rastgele kelimeleri üzerine kurmaları. Tezleri milyonlarca yıl içinde amino asitler rastgele dizilimlerle proteinleri oluşturmuş. DNA'da meydana gelen rastgele mutasyonlarla türler değişmiş. Biz buna itiraz ediyoruz. Bu evrende her yerde geçerli bir kanun var o da matematik. Matematiğe aykırı tez üretemezsin. Bir şeyin olma ihtimali matematiksel olarak sıfır ise o şey yok demektir. Bugün fizik, 1500'lerde Kopernik'le başlayan Kepler, Galile, Newton ile devam eden 1900’lerin başında Einstein’ın oluşturduğu matematik denklemlerine dayanıyor. Genel röletivite, özel rölevitive matematiksel olarak ispatlandığı için doğru kabul edildi ve daha sonra teknoloji geliştikçe bu hesapların sonuçlarını uzayda, maddede gözlemlediler ve doğruluğunu bir de gözlemle ispatladılar. Matematiğe aykırı bir şey iddia edemezsin ama bakıyorsun ateistlere varlıklarını izah edebilmek için olmayacak tezler ileri sürüyorlar. Temelleri "rastgele mutasyon" "tesadüf" kelimelerine dayanıyor. Ateistler varoluşlarını başka türlü izah edemedikleri için bu teoriyi savunuyor. Bununla ilgili detaylı bilgiyi bu bölümün alt sayfası olan "Ateistlerin Varlıklarını İzah Etme Çabası Evrim Teorisi" bölümünde görebilirsin. Yaratılış ise bu evrendeki sistemin sahibi olduğunu izah ediyor, tesadüfen değil de akıllı bilinçli bir tasarımcının yaptığı bir sistem.
Deizm, Allah’a inanan ama inancı makbul olmayan bir inançtır. Çok eksik kalıyor. Bunu iki yönden ele almak mümkün; birincisi Allah’ın varlığına, yaşadığımız evreni, gezegeni, canlıları Allah’ın yarattığına inanmak ama Allah’ın yarattığı insana sınır çizme, kanun koyma hakkını kabul etmemek birinci eksikliktir. Bu, deistlerin yüzleşmesi gereken bir durumdur. Annen baban sen büyürken sana sınır çizmedi mi, kurallar koymadı mı? Hepimiz böyle büyüdük. Ve bu kurallar bizim iyiliğimiz için değil miydi? Allah, anne babamızdan daha çok iyiliğimizi ister. Allah bizi özgür irade ile yaratmış, inanç özgürlüğü tanımış ama kafir olmamıza da rızası yoktur, bundan hoşnut olmayacağını söylüyor. Bu, iyiliğimizi istediğini gösteren bir ayet değil mi?
Zümer
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
39. Eğer inkâr ederseniz, muhakkak ki Allah size muhtaç değildir [Ganîy]. O, kullarının inkârından razı/hoşnut olmaz. Eğer şükrederseniz, sizden razı/hoşnut olur. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. İşlemekte olduklarınızı size bildirir. Muhakkak ki O, göğüslerde/kalplerde olanı en iyi bilendir.
Allah bizim iyiliğimizi istediği için bize sınırlar çizmiş, yasalar yapmış. Allah var diyen iman etmiş sayılmaz. Şöyle ki; iman kelimesinin kökünde güvenmek vardır.
Sözlükte “güven içinde bulunmak, korkusuz olmak” anlamındaki emn (emân) kökünden türeyen îmân “güven duygusu içinde tasdik etmek, inanmak” demektir. “Sağlamlaştırmak, kesin karar vermek, tasdik etmek” mânasındaki akd kökünden türeyen i‘tikād da “iman” karşılığında kullanılır. Terim olarak iman genellikle “Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği kesinlik kazanan hususlarda peygamberleri tasdik etmek ve onlara inanmak” diye tanımlanır. Bu inanca sahip bulunan kimseye mü’min, inancının gereğini tam bir teslimiyetle yerine getiren kişiye de müslim denir. Ayrıca Türkçe’de müslim kelimesinin Farsça kurala göre çoğulu olan müslüman da (müslimân) bu anlamda kullanılmaktadır.[ Diyanet İslam Ansiklopedisi, İman md.]
İman etmek Allah’a güvenmektir. Allah’a da ancak gönderdiği Kitap’a uyarak güvendiğini gösterebilirsin. Allah’ın, insanlar üstünde ibadet sisteminden yasalara kadar kanun yapma hakkını kabul edemeyen de iman etmiş sayılmaz. İman ettiğini, Allah’a güvendiğini göstermiş olmuyorsun. Ne zaman ki Allah’ın yasalarını, ibadetlerini gönülden kabul eder, yapmaya uymaya başlarsın, sözle “inandım” dediğin Allah’a güvendiğini de göstermiş olursun. “İnsan için en uygun düzeni ancak insanı yaratan Allah yapar” bunu kabul edemeyenin imanı makbul değildir.
İkincisi, bir insan "Allah var, beni Allah yarattı" diyor ama " hesap günü yoktur" diyorsa inancı yine eksiktir. Böyle bir şey izah edilemez. Allah varsa, seni yarattıysa o zaman sebebini söyle. Neden yaptı? Neden bizi yarattı? Bir sebebi olması lazım. Allah oturduğu yerden "şurada bir gezegen olsun, orada yaşam, insanlar olsun ve birbirlerini yesin dursunlar. Ben de burada oturayım keyfime bakayım" demiş olabilir mi? Deizmin tercümesi budur. Beni Allah yarattıysa, bunu kabul ediyorsa bir insan, o zaman bu yaratılışın bir anlamı, bir amacı olmalı. İşte peygamberleri, kitapları reddettiğin zaman bunu göremiyorsun.
Allah herkesin rüyasına girsin, söylesin "seni şu iş için yarattım, senden beklentilerim şunlar, şunları yap" böyle olur mu? Allah bunun yöntemini peygamberlik olarak belirlemiş. Her toplumdan bir kişiyi seçmiş ve ona melekleri vasıtasıyla bildirimde bulunmuş. Peygamber gönderilen bir toplumda yaşasaydık, seçilen peygamber bize şöyle diyecekti.
Kehf
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
110 - De ki: “Ben de sizin gibi (ölümlü) bir insanım. Yalnız bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahyolundu. Artık her kim, Rabbine (cennetine) kavuşmayı umuyorsa iyi bir iş yapsın. Ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak etmesin!”
Bir peygamber görseydik, hem deistlere hem ateistlere hem de inanlara cevap niteliğinde ayetler duyacaktık. Allah Kıyame suresinin otuz altıncı ayetinde şöyle diyor; İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor? Deistlere cevap bu ayet. Madem Allah'a inanıyorsun, Allah'ın seni başı boş bırakmayacağına da inanman gerekir. Allah ile insanın bağını koparamazsın. Mutlaka birbirine bağlıdır. O bağa din deniyor, peygamber vasıtasıyla gönderiliyor. Biz, peygamberlik sisteminden Allah'ın bizden neler istediğini öğreniyoruz. Allah'ı tanıyoruz. İnandığın Allah senden bir şeyler yapmanı istiyorsa, bu kötü bir şey midir?
Biz, peygamberlik sisteminden Allah'ın bizden neler istediğini öğreniyoruz. Allah'ı tanıyoruz. Bunu reddetmenin çıkarı nedir? İnandığın Allah senden bir şeyler yapmanı isterse kötü mü olur? Allah'ın peygamber olarak görevlendirdiği kişiye Kitap vermesini reddederek ne elde ediyorsun? Kazancın ne? Veya Allah'ın görevlendirdiği peygambere verdiği kitabı kabul ettiğinde zararın ne? Allah "peygamber göndermem tuhaflarına mı gitti" diyor.
Yunus
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
2 - İçlerinden bir kişiye: “İnsanları uyar ve inanıp güvenenlere, özü sözü doğru kişiler sınıfına çıkma müjdesi ver” diye vahiy etmemiz onlara çok mu tuhaf geldi ki ayetleri görmezlikten gelenler (kâfirler): “Bu, tam bir büyücüdür” dediler?
Bugün İslam diye görülen şey mezhep uygulamalarıdır. Evlenmeden boşanmaya miras hukukundan savaş hukukuna kadar her şey mezhep uygulamalarıdır. Bunlara bakıp Allah'ın gerçek dinini red etmenin bir anlamı yok. Bir de sosyal medyada acayip kirlilik var. Tarikatların hocaların saçma sapan görüşleri paylaşılıp duruluyor. İnsanlar bu saçmalıkları görünce İslam'dan uzak duruyorlar. Bu saçmalıkları anlatanlar olduğu gibi doğruları anlatanlar da var. Kimi dinleyeceğini iyi seçmek gerekir.
Allah'ın peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği en önemli şey hesap günüdür. Allah mealen diyor ki "Bir gün bu kainatı yıkacağım, daha sonra bir dünya daha kuracağım, sizi tekrar dirilteceğim ve dünyada yaptıklarınızın karşılıklarını vereceğim." Bu, Allah'ın kurduğu sistemdir ve bakmasını bilmeyenler için inanması en zor olandır. Nasıl düşünmen gerektiğini bilirsen "mutlaka bir hesap günü olmalı" dersin. Bu dünyada olanları düşün, mesela savaş suçlarını, atom, bombalarını, bir kaç saniye içinde binlerce masum insanı öldüren bombaları. Bu dünyada doğum var, ölüm var ve bu ikisi arasında da zulüm var, zalimler var. Gün görmeden ölen bu insanların, çocukların hakkını kim savunacak, kim soracak? Ölen bu çocukların, annelerin, babaların hesabı ne zaman sorulacak? Bunu sadece bizim yaşadığımız zaman için düşünme, insanlık var olduğundan beri hesabı sorulmamış, yapılan her zulüm yapanın yanına kar mı kalacak? Yakın tarihimize bakalım, Japonya’ya atom bombası atıldı. Amerika savaşla ilgisi olmayan halkın üstüne atom bombası attı. Kendi kanunlarını yapmanın neye mal olduğunu görüyor musun? Birkaç saniyede 70.000 insan öldü. Alttaki resim Nagazaki’de çekilmiş.
Biraz daha yakına gelelim, Halepçe katliamı var. Saddam yaptı, kuzey Irak’taki Kürtlerin üstüne kimyasal bomba attı. Alttaki resim dünyada bütün medya organlarında simge haline geldi. Dergiler kapaklarında bu resimle çıktı.
Yeniden diriliş atom bombasının, Halepçe katliamının ve dünya tarihi boyunca yapılan her zulmün hesabının sorulmasıdır. Bunun gibi suçların hesabı sorulsun istemez misin? Haksızın, zalimin hesap vereceği bir yer olmazsa, bunlar bu insanların yanına kar kalacaksa bu dünyanın hiçbir anlamı olmaz. O zaman Allah'a inanmanın da bir anlamı olmaz. Deizim bu yüzden çok eksik bir inançtır. Hesabın sorulacağı O Gün’e din/hesap günü deniyor. Fatiha suresinin dördüncü ayetinde bu ismi görebilirsin; Din (hesap/hesaplaşma/ceza/karşılık) gününün sahibidir. O gün hesabı soracak olan Allah’tır. Peki Allah neye göre hesap soracak? Bizim elimizde bir şey olmalı ki ona göre hesap sorsun. İste o da insanlık tarihi boyunca peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği kitaplarıdır. Son kitap Kur'an'dır. Hesap günü, Muhammed aleyhisselam'dan sonraki insanlara Kur'an'a göre hesap sorulacak. Kur'an'ı Kerim geldikten sonra artık herkes Kur'an'dan sorumludur. Kur'an'dan önce herkes yaşadığı dönemde gördüğü peygambere verilen kitaptan sorumlu olacak. Eğer bir peygamberle aynı dönemde yaşamadıysan veya getirdiği kitabı görmediysen, Allah'a şirk koşmaktan ve bildiğin doğrulardan sorumlu olursun. Onlar da birini öldürmemek, yalan söylememek, hırsızlık yapmamak gibi evrensel doğrulardır. Bunları herkes bilir. Kur'an evrensel doğrularla dolu ayetler içeriyor.
Allah katında din tektir. Allah tarih boyunca farklı farklı dinler göndermemiş. Bütün peygamberlere verilen mesajların özü aynıdır. Temel mesajın dışında bazı peygamberlere biraz farklı hükümler verilmiş o kadar. Mesela Allah bize Nuh peygambere verdiği şeriatın aynısını vermiş ve İbrahim, Musa ve İsa peygamberlerle ortak mesajları indirmiş.
Şura
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
13 - “Allah Nuh’a ne emretmişse onu, sizin için bu dinin kuralı (şeriat) yapmıştır. Sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimiz şudur: “Bu dini ayakta tutun ve birbirinizden ayrı düşmeyin.” Senin çağırdığın şey müşriklere ağır gelir. Allah, bu dini tercih edeni kendi tarafına (yoluna) seçer ve O’na yöneleni doğruya yönlendirir.”
Bu ayetlerden dolayı Allah katında din tektir diyoruz. Allah Kur'an'da, din gününden, o gün nelerden hesap soracağını, neyi nasıl yaparsan nasıl bir karşılık bulacağımızı yazmış. Bu kitap korunmuş olması gerekir ki Allah hesabı bu kitaptan sorsun. O yüzden Kur'an'ın diğer ilahi kitaplardan farkı, korunmuş, değiştirilmemiş olmasıdır. En başta koruyan da Allah’tır.
Hicr
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
9. Şüphesiz,
(bu) Zikr’i (Kur’an’ı); Biz indirdik
ve
elbette onun koruyucusu da Biziz!
Bu ayette Zikir kelimesi aslında Allah'ın indirdiği bütün kitaplara verilen isimdir. Sadece Kur'an zikir değil, İncil Tevrat da zikirdir ama son nüsha Kur'an'dır. Artık herkes Kur'an'dan sorumlu. Kur'an vahyedildiği dönemde onlarca kişi tarafından ezberlenmiş. Daha sonra Kitap haline getirmişler. Kur'an, tarihin bir döneminde değiştirilmiş olsaydı İncil gibi -Matta, Markos, Luka ve Yuhanna- birkaç versiyon Kur'an olurdu. Çünkü Kur'an'ın değişimine bütün Müslümanlar razı olmayacağı için sadece değiştirildiği bölgede farklı bir Kur'an olurdu. Böyle bir şey yok. O Gün gelecek ve o gün hesap Kur'an'a göre sorulacak.
Rahmi Allah'a inanıyor hatta zamanla Allah inancı öyle pekişti ki camiye gitmeye başladı. Camilere gittiğinde kendisini iyi hissettiğini söyledi. Farkında değil bedeni ibadet etmek istiyor ama ne yapacağını bilmiyor çünkü henüz Kur’an’ı kabul etmedi. Kur’an’ın Allah'tan geldiğini gördü an iman edecek. İbadetler de zaten kitapta yazıyor. Kur’an’ı okuduğunda “demek bunları yapmam gerekiyormuş” deyip namaza başlayacak. Allah bizden Kendisine Kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, meleklere aklımızı kullanıp iman ettiğimizi göstermemizi istiyor. Yoksa Allah bir emir verir herkes Müslüman olur. Ayetlerde çok açık söylüyor; “tercihi ben yapsaydım hepinizi Müslüman yapardım ama tercihi size bıraktım” diyor. Tercih bize bırakıldığı için kitaba iman etmek de bizim çabanıza bağlı. Bu kitabı bir insan uydurmuş gözüyle okursan gerçekleri göremezsin. Ama Allah bize böyle hitap ediyor diye okumaya başla zaten bunu bir insanın yazamayacağım göreceksin Sen bu gayreti göster Allah'a yardım edecek. Aksi taktirde "bizi Allah yarattı" deyip dini kabul etmezsen, abi o zaman ne işimiz var bu dünyada? Madem Allah var, bizi de yarattı, amacı ne? Bunu nereden öğreneceğiz? En cahil insan işlerini yapmak için plan yapıyor da Allah bu dünyayı yaratırken bir plan yapmış, bir şeyi amaçlamış olamaz mı? Olamaz dediğinde bu dünya insanların birbirine yaptıklarından dolayı zulümden başka bir şey değildir. Bir amacı olmalı dediğinde din çıkıyor ortaya. Allah insanlar arasından elçi seçip vahiy göndermiş, istediklerini bildirmiş amacını kaybetmiş toplumlara amaçlarını göstermiş. Bir yaratan olduğuna inanıyorsan bu dünyayı, bizleri yaratırken de bir amacı olduğunu kabul etmelisin.
Peygamberlerin gönderilmesinin bir sebebi de insanların yalnız ve yalnız Allah’a kul olmalarını bildirmektir. Peygamberler Allah’tan aldıkları vahiyde mealen diyorlar ki “bu dünya sizin de gördüğünüz üzere geçici bir yer, Allah’a yönelin, O’na teslim olun ki öbür dünyada ebedi hayatınızda rahat edesiniz” Bunun gibi ayetler şaka değil. Bunlar sana şu an bir şey ifade etmiyor biliyorum ama bana güvenmeni istiyorum. Şu an islamı araştırsan, dini yaşamaya kalksan yüzde doksan ihtimalle hurafeleri, Kur'an dışı dini esas alan birilerini bulursun hatta onlara inanırsın, kim bilir hangi cemaate girersin. Bir yerde elinde olmayarak çünkü hurafe dininin temsilcileri öyle etkili konuşuyor ki “heh işte din buymuş” dedirtir insana. O yüzden güven bana.
Sosyal medyada Deistlerin Ateistlerin yazılarına, yorumlarına rastlarsan İslam'dan uzaklaşırsın. O yüzden sana Deizm hakkında "giriş" yaptım. Biraz da uzun oldu. Günlüğümün çoğu sayfalarında videolar var. Bunları ben çok yazmayayım sen de çok okumayasın, ara sıra ikimiz de dinlenelim diye ekledim. Bunları okur, gösterdiğim videoları dinlersen, "Kur'an uydurulamayacak bir kitaptır" "evrim teorisi doğru değildir" gibi sözlerimin ispatını bu bölümün - Ateistlerin Görmek İstemedikleri- alt sayfalarında yaparım. Bu sayfa aynı zamanda benim neyle mücadele ettiğime dair de bir giriştir. Şimdi bu araya Mehmet hocanın bir videosunu bir de fotoğraf ekleyeceğim. Üç dakika bir video, bunun gibi kısacık açıklamaları duysunlar diye neredeyse insanların peşinden koştum ama nafile. Oturup dört saatlik evrim teorisi belgeseli izlerler ama üç dakikalık bir açıklamayı dinlemeye gönülleri olmadı. Hoca bir ateistle konuşmuş onu anlatıyor, hoca diyor ki "eğer ahiret yoksa asıl zulüm budur." Alttaki fotoğrafa bak, Suriye'den tekneyle kaçmaya çalışan insanların teknesi battı, bu çocuğun cansız bedeni kıyıya vurdu. Ahiret bu çocuk ve onun gibi insanlık tarihi boyunca zulme uğrayan, öldürülen insanların hesabının sorulmasıdır.
Mutaffin suresinde alışverişlerde eksik ölçüp tartanların çekeceği var diyor.
Mutaffifin
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
1 - Küçük eksiltmeyle ölçüp tartanların çekeceği var.
2 - İnsanlardan alırken ölçünün tam olmasını isterler,
3 - Kendileri ölçerken veya tartarken onları zarara sokarlar.
4 - Bunlar yeniden diriltileceklerini hiç hesaba katmazlar mı?
5 - O muazzam günde?
Bu ayetlerde anlatılan eksiltme, gözle görülemeyecek kadar küçük olan eksiltme. Mesela bir kilo bir şey tarttın satıyorsun, üzerinden bir kaç tane geri almak bu eksiltmeye giriyor. Düşün, Allah bir kilo bir şeyden iki tane eksik tartana "çekeceği var" diyor. Onların çekeceği varsa, bir de yukarıdaki fotoğraftaki gibi çocukların, insanların ölmesine, zulüm görmesine sebep olanların nasıl bir şeyle karşılaşacağını hesap etmeye çalış. Yakın tarihten bir kaç örnek göstereyim.
1995 yılında Sırplar yaptı. Yugoslavya dağılınca Hırıstiyanlar Müslümanlara soykırım yapma fırsatı buldu ve Avrupa'nın gözü önünde soykırım yaptılar. Kimse gıkını çıkarmadı. Alttaki haberi internetten aldım.
Srebrenitsa katliamı tarihi nedir, ne olmuştu sorusu araştırılıyor. Srebrenitsa Bosna Herkes katliamı sözleri görüntüleri merak edilen konular arasında yer alıyor. 1995 yılının Temmuz ayında Sırp güçleri sistematik olarak yürüttükleri katliamlarda sadece Srebrenitsa’da beş gün içinde 8.372 Boşnak’ı öldürdü, yüzlerce kadın ve küçük yaştaki kız çocuğuna tecavüz etti. Bir gün içerisinde 20.000’in üzerinde mülteci Srebrenitsa’dan zorla çıkarıldı. Temmuz 1995'de Yugoslavya iç savaşı sırasında Sırp ordusu, "Krivaya 95 Harekatı"nın bir parçası olarak Srebrenitsa'yı işgal etmiştir. Yaşanan bu olay bir işgal olarak kalmamış bir katliama dönüşmüştür. Çünkü Bosna – Hersek'in Srebrenitsa kentinde en az 8.372 kişi "Ratko Miladiç" komutasındaki ağır silahlı Sırp ordusu tarafından öldürülmüştür. Yapılan katliamda genç yaşlı demeden binlerce insan yaşamını yitirmiştir. Yapılan katliama Sırp ordusunun yanı sıra, Bosna-Sırp ordusunun "Akrepler" olarak bilinen özel birlikleri de katılmıştır. Ne Birleşmiş Milletler'in Srebrenitsa'yı güvenli bölge ilan etmesi ne de kentte bulunan 600 Hollanda Barış Gücü askeri katliama mani olamamıştır. Srebrenitsa olayı, II. Dünya Savaşından sonra Avrupa'da yapılan en büyük insan katliamı ve etnik soykırım olarak Dünya tarihine kazınmıştır.
Yugoslavya'nın düşmesinin ardından, 1992 yılında Sırplar Yugoslav halklarına katliam uygulamaya başlamışlardır. Olaya müdahil olmak isteyen Birleşmiş Milletler 6 bölgeyi güvenli ilan etmiştir ve bu bölgelerden biri de Srebrenitsa'dır. Savaştan önce 24.000 nüfusu olan bu kent mülteciler ve dışardan kente sığınan insanlarla birlikte 60.000 nüfusa ulaşmıştır. Nüfusun artmasıyla bu kent artık hastalıklarla, açlıkla mücadele etmeye çalışan bir toplama kampına dönüşmüştür. Kenttekilerin kendilerini korumak için edindikleri silahlar da BM (Birleşmiş Milletler) güçleri tarafından güvenlik gerekçesiyle toplanmıştır. Sırp devlet Başkanı Radovan Karadziç'in emriyle, Ratko Mladiç komutasındaki Sırp askerlerinin kente olan tacizleri sıklaşınca kamptaki insanlar silahlarının geri verilmesi için başvuruda bulunmuş; fakat kampın Hollandalı komutanı Thom Karremans bu isteği geri çevirmiştir. BM güçleri ise sadece kent üzerinde iki tane F16 uçurarak tepki vermişlerdir. Hollandalı askerler Bosna'daki BM Barış Gücü Komutanı Fransız generalden aldıkları emirle bir gece yarısı kenti boşaltmış ve bulundukları kampı içindeki 25.000 mülteci ile birlikte Sırplara teslim etmişlerdir. Hollandalı komutan tarafından Sırplara satılan (bu olay video kasetle kanıtlanmıştır) kent bir hafta süren katliamla Sırplara yenik düşmüştür.
Sırplarla savaşan sonra da Bosna Hersek'in ilk Cumhurbaşkanı olan Aliya İzzetbegoviç şöyle demiş.
Her şey biteli çok uzun zaman oluyor. Bu insanların yaşadığı bu olaylar ne olacak? Sırpların yanına kar mı kalacak? Sırp Ordusundan bir kaç komutanı hapse atınca her şey halloluyor m? Katledilen 8372 kişinin ve onlar katledilirken sessiz kalan bütün ülkelerin hesabı hesap günü sorulacak. Allah var diyorsan hesap gününün olacağına, bunların hesabının da sorulacağına inanman gerekir. Aksi taktirde Allah'ın olup olmaması fark etmiyor.
Alttaki fotoğrafta gördüğün çocuğun adı Muhamme Durra'ydı. 2000 yılında Gazze'de ki El Burey Mülteci Kampı'nda öldürüldü. Babası yaralı kurtuldu. İlahi bir intikam olmazsa bu yaşananlar nasıl izah edilir?
Ellerinde silah olmayan mülteci kampında yaşayan bu baba oğula ateş açanlar İsrail ordusuydu. O zaman İsrail'in başbakanı Ariel Şaron'du, Müslümanları öldürmekten keyif alan biriydi. Öyle olmasa yukarıdaki resim olmazdı. Şaron 2006'da beyin kanaması geçirip komaya girdi 2014'e öldü. Umarım ölüm meleklerinin ruhunu alması sekiz yıl sürmüş, o kadar açı çekmiştir. Alttakiler de oğlunun sözleri.
İsrail‘in Gazze‘ye yönelik saldırıları bir haftayı doldurdu. Geçen Çarşamba‘dan bu yana 23‘ü çocuk 106 Filistinli‘nin katledildiği Gazze‘de soykırım çağrısı yapanlara, İsrail eski Başbakanı Ariel Şaron‘un oğlu Gilad Şaron da katıldı. 1982‘deki Lübnan iç savaşı sırasında Sabra ve Şatilla kamplarındaki çoğu çocuk ve kadın 1500 masum Filistinliyi katleden Ariel Şaron‘un oğlu, Gazze‘ye atom bombası atılması gerektiğini savundu. Kaleminden kan damlayan binbaşı rütbesindeki küçük oğul Şaron, İsrail‘in Gazze‘yi muhakkak Hiroşima gibi dümdüz etmesi gerektiğini kaydetti. İsrail gazetesi Jerusalem Post‘a önceki gün bir yazı gönderen Şaron, ‘Beyrut Kasabı‘ lakabıyla anılan savaş suçlusu babasının oğlu olduğunu da böylece ispatlamış oldu. Soykırım çağrısında bulunan oğul Şaron, ‘Gazzeliler masum değil! Onlar Hamas‘ı seçti. Gazzeliler rehine değil, bu seçimi özgürce yaptılar ve bunun sonuçlarıyla yaşamalılar‘ dedi. Önce Gazze‘nin girişindeki mahalleleri sonra da tüm Gazze‘nin dümdüz edilmesini söyleyen Şaron, ‘Japonlar çabucak teslim olmadılar, Amerikalılar da Hiroşima ile durmadılar, Nagazaki‘yi de vurdular.
Bu fotoğraflar Ebu Garip Cezaevinde çekildi.
Amerikan askerleri her fırsatta kadınlara çocuklara tecavüz etti.
Bu resimdekileri kabul edebiliyor musun? George W. Bush'a her fırsatta beddua ediyorum. Ahirette cehennemin en dibinde olacak. Burada da rahat yaşamasın diye beddua ediyorum.
Bu asker Amerika Felluce’ye saldırdığında olanları anlatmış. Adı James Blake Miller. Bu fotoğrafla dünyada “marlboro man” ya da "marlboro marine" adıyla ünlenmiş. Yeni şafak’tan bir haber.
Marlboro Adam" fotoğrafı ile Felluce katliamının sembolü olan Amerikalı asker James Blake Miller Kentucky'deki evine geri döndü. Kirli yüzünde ateş topu haline gelmiş kentten yansıyan yaralar, ağzında sigarasıyla Felluce katliamının simgesi Miller, savaştan kalan derin yaralarla yaşamaya çalışıyor.
Yüzlerce gazetenin peşinden koştuğu adı bilinmeyen savaşçı "Marlboro Adam"ın fotoğrafı son yılların en iyi savaş fotoğrafı olarak nitelendirilmişti. Fotoğraftaki adam James Blake Miller, 21 yaşında, bir sembol oldu, bunu ne hayal ne de tercih etmişti. Şimdilerde kolaylıka sinirlenebiliyor. Havai fişek gösterileri izlerken bir şehrin alev alev yandığını hatırlıyor. Geceleri uyumakta zorluk çekiyor, uyuduğunda elleri görünmez bir silahın tetiğini çeker vaziyette duruyor. Miller'e konan teşhis "Post travmatik stres sendromu"
O GÜNÜ HİÇ UNUTMAYACAĞIM
"Hatırlamak istemediğim bir günü görüyorum fakat o günü hiç unutmayacağım" diyerek Felluce baskınının dehşetini tekrar tekrar yaşıyor. Miller Kasım 2002'de orduya katıldı, 4 ay sonra Irak işgali başladı. Savaş için ülkeden ayrılmaya hazırlandıklarında günde 2 sigara içtiğini ancak Irak'a gittiğinde günde 5 sigara içmeye başladığını anlatıyor. Amerikan askerleri patlayıcı, havan topları ve beyaz fosfor kullanarak 8 Kasım'da Felluce'ye saldırdı. Saldırı Miller için tam bir kâbustu. Tank sesleri kulaklarından kan gelmesine neden olmuştu. Miller'in sağ kulağı hâlâ duymuyor. Tankların yerle bir ettiği evlerin altında en az 40 ceset gördüğünü anlatıyor. Savaşta sık sık ordu psikayatrlarından yardım almak zorunda kaldığını da...
10 Kasım 2005 Los Angelas Times'te yayınlanan resminin üzerinden bir yıl geçti, Miller orduya Irak'ta aldığı ağır psikolojik darbelerle veda etti.
Savaş ve travma
2005'te yaklaşık 317 bin ABD gazisi "Post travmatik stres sendromu" rahatsızlığı ile hastahanelere başvurdu. Bunlardan yaklaşık 19 bini Irak ve Afganistan savaşlarına katıldı. Zihinsel bozukluk yaşayan askerlerden yüzde 40'ı psikolojik tedavi gördü. Yeni Şafak / Ayşe Nur Özkes 31/01/2006
Amerika Irak'ta fosfor bombaları kullanmış, bunu Gazze'ye saldırırken İsrail de yapıyor. Koyu cümleye dikkat et tanklar evleri yerle bir etmiş, bu enkazlarda en az 40 ceset görmüş. Bu bir iki ev değil, bütün Irak'ı böyle dümdüz ettiler. Bir gün birisinin bunun hesabını sorması gerekmiyor mu?
Alttaki ayet ne diyor bak şimdi. Bütün bloğu almayacağım.
Nisa Suresi
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
75 - Allah yolunda ve güçsüz bırakılmış çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda savaşmamak için ne gerekçeniz olabilir? Onlar(ezilenler) "Rabbimiz! Halkı yanlışlar içinde olan bu şehirden bizi çıkar, bize katından bir lider (veli) gönder, bize katından bir yardımcı gönder." diye yalvarıp dururlar.
76 - İnanıp güvenenler (müminler) Allah’ın yolunda savaşırlar, âyetleri görmezden gelenler (kafirler) ise o azgınların yolunda savaşırlar. Öyleyse siz, Şeytanın dostlarıyla (evliyasıyla) savaşın, çünkü şeytanın hilesi zayıftır.
Verdiğim bu örnekler üzerine Mustafa hocanın "İnsan büyük bir zulümle karşılaşmadan ilahi intikamın hikmetini kavrayamaz" başlıklı kısa bir konuşmasını göstereceğim. Mustafa hoca İspanyolların 1500'lerde Latin Amerika'da Azteklere yaptığı katliamı örnek vermiş. Latin Amerika'yı keşfe giden bu insanlar arasında bir tarihçi ve rahip olan Bartolomé de las Casas'ın yazdığı kitaptan kısa bir bölüm okuyor. Biraz düşün, birileri kalkıp Latin Amerika'ya gidiyor, zevk için orada yaşayan Aztekleri öldürüyor, ölmeyenleri de köle diye geri getiriyor. Amerika gibi, on yılda bir müslüman bir ülkeye girip, bölüyor, yüz binlerce masum insan öldürülüyor, tecavüze uğruyor, her şeyini kaybediyor. Bunların bir karşılığı olması gerekmez mi? Dünya tarihi boyunca böyle öldürülmüş insanların intikamını Allah alacak. Allah'ın Esmaül Hüsna diye kendisini tanıtan isim sıfatları var. Onlardan biri el Muntakim, intikam alan demek.
İnsan vicdanı bunu söylüyor. Başka türlü olmaz. Alttaki sözler de maksim Gorki'ye ait.
Çok düşündüm... Bu sözlerim 40 yıllık bir düşünmenin ürünüdür. Ateist olmayı, Tanrısız olmayı çok istedim. O zaman başıma buyruk yaşayacak, kimseye hesap vermeyecektim. Ama olmadı. Çünkü evrendeki müthiş düzen beni inanmaya mahkum etti. Evet bir Tanrı var. Hem de erişilemez güce sahip bir Tanrı! Olmalı da ... Yoksa adaletsiz insanlardan kim hesap soracak? (Gouzenko, 1973: 80:93)
Herkes içten içe mutlak adaletin sağlanacağı bir günün olmasını ister, istiyor.
Allah'a Kitaba inanmak kolay. Gözünü kapatmadan etrafına veya kendi vücuduna bak ayetleri görürsün. Allah da böyle söylüyor. Bunlar dış dünyadaki ayetler.
Zariyat Suresi
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
20. Yeryüzünde, kesin inananlar için ayetler vardır.
21. Kendi canlarınızda da öyle (ayetler var!)
Hâlâ gerçeği görmüyor musunuz?
Kur'an'da Big Bang, genişleyen evren, güneş, ayın yörüngesi ve anne karnında insanın gelişim aşamalarını anlatan ayetler var. İleride bunları göstereceğim. Bunlar Allah'ın dış dünyada kendisini gösterdiği ayetlerdir. Bir yaratılış gerçeği var. Yaratılış varsa o zaman bu dünyanın bir amacı olmalı. Boş yere insanların bazısı güzel hayat sürsün bazısı kötü hayat sürsün sonrada ölüp toprak olup gitsinler diye bu dünya yaratılmış olması çok saçma bir fikirdir. Bunları bu dünyada görmek gerekiyor aksi taktirde hesap günü görmüş olmak çok geç olacak.Eğer Allah'ın var olduğuna inanıyorsa bir insan, o zaman ölüm ötesinde de Allah'ın bir fonksiyonu olduğunu düşünmesi lazım. Dünyada Allah'ı kendilerinden uzaklaştırıyorlar, ölüm ötesinde de Allah'ın bir fonksiyonu yok dediklerinde, o zaman Allah'a inanmanın ne anlamı var? Hiçbir şeye karışmayan Allah olsa ne olur olmasa ne olur? Hem dünyada hem ölünce Allah bana hiçbir şey yapmıyor, yapmayacak demek Allah yok demekle aynı şey oluyor. Eğer Allah var diyorsan Allah'ın bu dünyada senden beklentileri olduğunu kabul etmelisin. Biz ona din diyoruz. Onun kitabı da şu an Kur'an'ı Kerim. Yine Allah var diyorsan, o zaman ölümün ötesinde başka bir hayat olduğunu da inanman gerekiyor. O hayata da Ahiret diyoruz. Hepimiz yaptıklarımızın karşılığını ahirette alacağız. Bunu bu dünyada anlamak gerekiyor yoksa ahirette çok geç olur. Artık geri dönülemez. Ceza görürsün. O ceza kendi ellerinle yaptıklarının karşılığıdır. Buradan ahirete ne götürürsen ahirette onun karşılığını alırsın. "Din yoktur, Kur'an'ı Muhammed uydurmuş" diyen bir insan buradan ahirete hiçbir şey götüremez. Bir defa Allah'ın kurallarını dinini kabul etmemişsin ki Allah'tan bir beklentin olsun. Allah'ın peygamber, kitap göndermesinin amaçlarından biri Kendisini ve düzenini tanıtmak. Gönderdiği kitapta bir ayet var, Bakara 217'in sonu şöyle bitiyor;Sizden, kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, yaptıkları şeyler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennem ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır.” Allah gönderdiği kitaplarla bu sistemi anlatmış "dinimi red edersen benden bir karşılık bulamazsın" diyor. Allah'ın kitabını kabul et ki Allah'tan bir şey beklemeye hakkın olsun. Allah bizim arkadaşımız değildir, bizi yaratandır. Sahibimiz O. Çocukluk yapıp "banane ben bunları kabul etmiyorum" diyecek konumda değiliz. Muhattap olduğumuz Zat evreni yaratan, bu düzeni kuran Zat. Kabul et şunu da. Öyle çok felsefe yapıp kafa açmaya gerek yok. Dini kabul etmeyince gözünde perde ile kalırsın. Gerçekleri göremezsin. Ancak öldükten sonra dinin gerçek olduğunu anlarsın. Deistler ateistler yeniden dirildiklerinde dünyaya geri dönmek isteyecekler. Ayet bu.
Secde
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
12. O zaman bir görsen suçluları!
Rablerinin huzurunda başlarını öne eğmişler:
“Rabbimiz! Gördük ve duyduk,
öyleyse bizi geri döndür de yararlı bir iş yapalım.
Biz gerçekten, kesin inandık.”
"Bizi geri gönder" diyenlere "çok geç" denecek. "Artık çok geç" dedikten sonra da alttaki koyu yerdeki cümle söylenecek.
Fatır
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
36 - Görmezlik edenlerin payına düşen cehennem ateşidir. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler; kendilerinden cehennemin azabı da hafifletilmez. Nankörlük eden herkesi işte böylece cezalandırırız.
37 - Orada avazları çıktığınca bağırırlar; "Rabbimiz! Bizi çıkar; yaptığımızdan başka, yararlı iş işleyelim!" derler. O zaman onlara: “Ders alacak kişinin, ders alabileceği kadar bir süre sizi yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azabı tadın. Yanlış yapanlara yardım edecek kimse yok!" deriz.
Dine inanmak, ibadet yapmak kötü bir şey mi? Ben kötü bir şey mi yapıyorum. İnsan dini kabul edip ibadet ederken daha anlamlı yaşıyor. Biraz ahiret endişesi taşıyorsun değişik olan o. Hayattan kopmuş değilim. Aynı benim. Tamam kabul ediyorum biraz değiştim. Müzik gruplarından tut diziler filmler boş geliyor artık. Değişen tarafım burası. Artık müzik dinlemek gelmiyor içimden. Hayatın gerçek yönünün farkındayım şimdi. Lan kabul edin şu dini tekrar görüşelim.
Bundan sonra işin üzücü kısmı başlıyor. Deistler, ateistler hesap günü ne yapmaya çalışacak dinle şimdi. Bizim kuzenler, arkadaşlar, akrabalar aklına kim geliyorsa düşün işte. Bu biraz yarım kaldı gibi oldu. Kıyametle ilgili dersleri Hayaın Sırrı'nda Menü'de "Kıyamet ve Yeniden Diriliş" maddesinde Kıyamet Sahnelerini Anlatan Dersler sayfasında görebilirsin. İlginç şeyler hazırladım sana.
Rahmi’yle o günden beri mailleşiyoruz ben ona sorular soruyorum, o bana sorular soruyor. Konuşurken laf lafı açıyor, konu karışıyor diye yazışma başlattım ama çok büyük bir sıkıntı yaptı bende. Birkaç soru sordum, cevap vermiş, o da birkaç soru sormuş. Mailini okur okumaz içime sıkıntı girdi, göğsüme saplandı, o kadar şiddetliydi ki ancak bir gün sonra azaldı. Neden böyle oldu anlamadım. Sorduklarından mı, bilemedim. Sordukları Mekke müşriklerinin sorduğu sorulara benziyor. Yavaş yavaş cevap vermeye çalışıyorum. İnsanların en büyük hatası İslam hakkında gerçek bilgi sahibi olacakları kaynakları bilmiyorlar. Ortalık hurafe dolu. Bunlara bakarak karar vermek doğru değil. Bir de karışık görüşleri okuyunca başka bir şeye inanmaz oluyorlar. Soru soruyorsun kendi fikrini söylüyorlar. “Böyle olmuş olabilir” halbuki öyle olmadığını anlatan onlarca delil, kitap var ama bakmak istemiyorlar. Rahmi'ye bildiğim kadarıyla cevap vermeye çalışıyorum, dinlerken esnemeye başlıyor. Rahmi’nin bünyesi kuvvetlidir, çok uykusuz da olsa esnemez, dalmaz ne bileyim sağlam adamdır. Ama bu konuları konuşurken esnemeye başlıyor. Bunu sen de çevrende görebilirsin. Bu konuları kavradığında red eden birine anlatmaya çalış aynı tepkileri verecektir.
Kur'an'da insanların inkar etmeleri ile ilgili ayetler bu durumda Rahmi’ye ve çevremdeki hemen hemen herkese o kadar çok uyuyor ki içim ürperiyor. Sen onlardan değilsin değil mi?
Yunus Suresi
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
43. İçlerinden, sana bakan kimseler de vardır.
Körleri (görüp düşünmeyenleri) doğru yola götürecek sen misin?
Üstelik, basiretleriyle de görmüyorlarsa!
96. Şüphesiz ki,
Rabbinin azap sözü üzerlerine hak olan zalimler,
artık inanmazlar.
97. Bütün ayetler onlara gelmiş olsa bile,
acı azabı görünceye kadar!
Enfal Suresi
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
23. Allah onlarda bir hayır (hakka yöneliş) olduğunu bilseydi,
elbette onların işitmelerine yardım ederdi.
Onlarda yöneliş olmadığı için işitseler bile,
mutlaka yine yüz çevirerek dönüp giderlerdi.
Rahmi, Tolga, Özgür, Yeşinil, İnci ablam, Cevder vb gibi insanlar hakka yönelmediği tam tersine hakkı yalan saydığı için göremiyor. Ayette Allah hakka yönelenlere işitmelerine yardım edeceğini söylüyor ama arkadaşlarımız, akrabalarımız tam tersi bir tavırla red ettikleri için görmeleri mümkün olmuyor. Bugün meallerde Allah'ın insanların kalbini gözünü mühürlediği yazıyor. Bunlar Arap dilinin özelliklerine dikkat edilmeden yapılan çeviriler. Bundan sonraki sayfada bunu göreceksin. Allah insanlara özgürlük vermiş, daha doğrusu kendi iradeleriyle Allah’a yönelmelerini istemiş. Herkesi baştan müslüman ya da kafir yapmamış. Herkes kendi tercihiyle müslüman ya da kafir oluyor.
Bakara
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım
256.Dinde zorlama yoktur.
Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır.
O halde, kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa,
kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır.
Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
257. Allah iman edenlerin dostudur.
Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.
Gerçekleri bildikleri halde gizleyenlerin velileri (yöneticileri) ise,
tağuttur (din adamlarıdır).
O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır.
Onlar cehennemliklerdir. Orada sonsuz kalıcıdırlar.
Allah
dinde zorlama yoktur demiş, ister kabul et ister etme, sonucuna sen katlanırsın
ama diyor ki "Allah’a inanan sağlam bir kulpa yapışmıştır, Allah iman
edenlerin dostudur." Diğerlerinin de içinde bulunduğu durum neyse, kimse,
onların velisi de odur. İsterse budist olur Budhay'ı veli edinir, isterse ineğe
tapar onu veli edinir, ister bir tarikata gider bir şeyhi veli edinir, ister
kafirliği seçsin kafir insanları takip etsin, seçim kendisinin. Bu seçime göre insanların kalpleri yeni bir yapı kazanıyor Allah Nahl 108'de dinlemeyen, görmek istemeyen kimseler için şöyle diyor; "Bunlar, kalpleri, dinleme ve görmeleri üzerinde Allah’ın yeni bir yapı oluşturduğu kimselerdir" Bu meal Süleymaniye Vakfı'nın meali. Abdülaziz Bayındır başkanlığında epey kalabalık bir ekibin hazırladığı mealdir. Bu meali konusu geçtiği her sayfada okumanı tavsiye edeceğim. Allah'ın inanmayanların kalbinde gözünde ve kulağında yeni bir yapı oluşturması tamamen insanların tavırlarıyla alakalıdır. Bu, Allah'ın bu dünyada oluşturduğu düzendir. Eğer Allah'ı veya dinini red edersen kalbin yeni bir yapı kazanır ve iman edenler neden iman ediyor göremezsin. Allah seni kendinle baş başa bırakır. Ne zaman ki Allah'a yönelmeye başlarsın bu sefer Allah kalbini islama açar. Ben buna "hayatın sırrı" diyorum. Bu yazdığım nasıl oluyor ve insanların gözünde perde olmadığını bu bölümün alt sayfalarında ele alacağım. Bu ayetlerin doğru mealini Süleymaniye Vakfı'nın mealinde gördüm. Bu günlükte Süleymaniye Vakfı'nın ve Sadık Türkmen'in mealini kullandım. Abdülaziz hocanın meali telefon uygulaması da var, bu daha ulaşılabilir. Telefonundan "Süleymaniye vakfı meali" diye ara, uygulamayı kur. İnternet sitesi de bu. suleymaniyevakfimeali.com/
Rahmi ve ben
Deizm, evrenin Tanrı tarafından yaratıldıktan sonra Tanrının insanları kendi başına bıraktığına inanan bir inançtır. Buna göre Tanrı dünyaya ve insanlara müdahale etmez. Deizme göre "doğru bilginin" kaynağı vahiy ve peygamberler olmadığı için peygamberleri ve Kutsal Kitapları reddederler. Bilginin kaynağı bilim ve akıldır. Deizme göre insan aklı her şeye yeterlidir bu yüzden vahiy ve kutsal kitaplara gerek yoktur.
Sana indirdiğimiz bir kitaptır. Çok mübarek/bereketli/verimli!.. Ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar! (Sad 29)
De ki: “O, büyük bir haberdir! (Ama), siz ondan yüz çeviriyorsunuz. (Sad 67-68)
Bu (Kur’an) evrendekiler için, yalnızca bir uyarıdır/hatırlatmadır/öğüttür. Gerçekten, onun (Kur’an’ın) verdiği haberin doğruluğunu, yakında anlayacaksınız/bileceksiniz!” (Sad 87-88)
Ebû Ümâre Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- “Ey falân! Yatağına yattığında şöyle dua et:
Allah’ım! Kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi sana ısmarladım, işimde sana güvendim. (Rızânı) isteyerek, (azâbından) korkarak sırtımı sana dayadım, sana sığındım. Sana karşı yine senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere inandım.
Eğer bu duayı yapıp yattığın gece ölürsen, iman üzere ölürsün, ölmez de sabaha çıkarsan hayra kavuşursun.”
Buhârî, Vudû 75, Daavât 6; Müslim, Zikr 56-58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 98.