Onur'un Günlüğü

16 Ekim 2012 - İstanbul

Bir Bayram Biga’da

Yılmaz Zafer

Perihan savaşın ölen kocasını anlattığı bir programı izlemiştim, ölüme giden bir süreçti.

İnternetten aldım.

Perihan Savaş, programda ilk kez, 1994 senesinde kalp krizi geçirdikten sonra beyninde oluşan hasar nedeniyle 1,5 yıl bakıma muhtaç bir şekilde yaşadıktan sonra hayata veda eden Yılmaz Zafer’i ölüme götüren süreci de ayrıntılarıyla anlattı.

Savaş, kocasının, birlikte yapım şirketi kurdukları ortağının baskılarına ve iftiralarına dayanamadığı için kalp krizi geçirdiğini anlattı.

*Biz o dönem bir şirket kurmuştuk. Şimdi adını zikretmek istemiyorum, ortağımız vardı. Ve o ortağımız onu çok üzmüştü. Hatta bir keresinde eve gelip sabaha kadar ağladığını biliyorum. Avukata gitmişti bu ortaklığı bitirmeye ve orada kalp krizi geçiriyor ve hayatını kaybediyor. Sonra hastanede tekrar yapılan müdahalelerle hayata geri dönüyor. Ama 4 dakika oksijensiz kaldığı için beyin hücreleri ciddi bir hasara uğramıştı.


“Yılmaz öleceğini biliyordu”

Yılmaz, çocuğumuz Savaş’ı sadece iki ay sevebildi. O zaten çocukları çok severdi. Hatta arkadaşlarımıza misafirliğe gittiğimizde o çocuklarla bir odaya çekilir ve onlarla oynardı. Çocuğumuz çok beklemediğimiz bir anda oldu ve biz de Allah’tan diyerek Savaş’ı dünyaya getirdik. İyi ki de doğurmuşum Savaş’ı çünkü Yılmaz, çocuk sevgisini iki ay boyunca yaşadı. Hastalanmadan önce her şey Yılmaz’ın içine doğuyordu. Ben hamileydim ve annem, ben ve Yılmaz trafikteydik. Çok ağır bir trafik vardı ve Yılmaz dönüp anneme; “Ben bu çocuğun yüzünü göremeyeceğim biliyor musunuz” dedi ve annem de ben de çok şaşırmıştık. Sonra ben de “Bak şimdi trafikte doğururum, o zaman yüzünü görürsün” dedim ve gülüşmüştük. Hemen sonrasında da Havaya baktı ve “Allah’ım canımı alacaksan da çocuğumu göreyim öyle al” dedi ve biz bunu asla ama asla unutamıyoruz. Sonuçta oğlunun yüzünü gördü ama bir süre sonra da onu kaybettik.

Psikoloji Enteresan Bir Şey

Perihan Savaş o programda Yılmaz Zafer’in rehabilitasyon sürecini anlatmıştı. Yürüyemeyen konuşamayan belki yemek dahi yiyemeyen bir adam rehabilitasyon sonucu ayağa kalkıyor, paralel barda yürümeye çalışıyor filan, yüzü hep gülermiş öyle dediğini hatırlıyorum. Yılmaz Zafer bir gün düşüyor bacağını kırıyor, yine bir iyileşme süreci, tekrar ayağa kalkma çalışmaları derken bir gün artık yüzü gülmez olmuş, Yılmaz artık gülmüyor. Perihan savaşın anlatmasına göre artık iyileşemeyeceğini fark etmiş. Daha iyisi olmayacak, daha doğrusu eskisi gibi olmayı bırak, iyi bile olamayacak, bunu anlıyor ve artık Yılmaz Zafer gülmemiş. Beyini hasar gördüğü için bunu anlaması zor ve geç olmuş olabilir. İnsan psikolojisi bunu anladığı anda kendini kapatıyor, moral bitiyor, umut ve ileriye yönelik çalışma bitiyor. Bunu niye yazdığıma geleceğim.

Bana Sıkıntı Veren İnsanların İlgisizliği

Kendi sıkıntılarımı düşünüyorum, bir yandan bu dünya hayatı, koşturmaca diğer yanda ahiret, kaçacak yer olmayan bir yer. Kendimden çok etrafımdakileri düşünüyorum. İnsanın elinden bir şey gelmiyor ki, ancak Allah ve peygamberi kabul edene bir şeyler söylemek mümkün, diğerleriyle ne zaman bir sohbet açılsa konunun ucu bucağı kalmıyor herkes bir anda her şeyi söylemeye başlıyor, sonuçta kimseye bir faydası olmayan bir konuşma oluyor. Ama ben yine de akrabalarımı uyarmak istiyorum. Daha önce Tolga ile Özge’ye yazdığım gibi mektup yazdım belki okurlarsa dikkatlerini çekebilirim diye düşünmüştüm ama olmuyor, düşünmüyorlar. Şimdi bir başka olay anlatacağım. 2012'de Ramazan bayramında Coşkun dayımlar dahil bütün kuzenler Biga'da bir araya geldik. Bizim evde hep beraber kahvaltı yapmıştık, bu fotoğraf o sabah çekildi.

bir bayram biga'da yazlıkta kahvaltı

Tesettür ve Mesaj

Kahvaltıda acayip bir şey oldu. Bir konu açıldı. Biri bir laf attı ortaya, bazı kızlar tesettürlerinin bağlanma şeklinden dışarıya mesajlar verirmiş, bu şekilleri bilen bu mesajları anlarmış. Burada verdiği örnek bunu nasıl yazacağımı da bilmiyorum, bazı kızlar tessettürlerinin şeklinden bakire olduklarının mesajın verirmiş dediler. Normalde böyle şeylere hemen atlamam. İnsanlar biraz konuştuktan sonra bakarım kim ne söylüyor diye sonra eğer biliyorsam bir şeyler anlatmaya çalışırım. Bu sefer beklemedim hemen söze girdim "Bu çok saçma bir şey" dedim ve ortalık karıştı tartışma çıktı. Herkes din hakkında her şeyden konuşmaya başladı. Tartışmaya nasıl bu kadar hazır olabiliyorlar anlamıyorum. O kahvaltıda sen de vardın. Neden saçma dediğimi anlatmaya çalıştım. Örtünen bir insanın dışarıya herhangi bir mesaj vermeye ihtiyacı ve kaygısı yoktur. Dışarıdan örtülü insanlara bakanlar da örtünme şekillerinden bir mesaj aramaz. Mesaj aramayı bırak Allah hem erkeklere hem kadınlara "bakışlarınızı kısın" diyor. "Genç bir kız örtünmüşse ne olduğunun mesajı zaten bellidir. Dışarıya bakire olduğunun mesajını vermeye çalışmaz, hiç kimse bunu yapmaz" dedim. Sana bununla ilgili ayetleri yazacağım, kendin karar ver.

Nur

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

30 - Mümin erkeklere bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve zinadan korumalarını söyle! Bu, onlar için en uygun olan davranıştır. Allah yaptıkları her şeyden hakkıyla haberdardır. 

31 - İnanan kadınlara da söyle: "Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar. Süslerini göstermesinler. Ancak kendiliğinden görünenler hariç. Baş örtülerini (göğüs) yırtmaçlarının üstüne koysunlar. Süslerini kimseye göstermesinler. Yalnız kocalarına, yahut babalarına, yahut kocalarının babalarına, yahut oğullarına, yahut kocalarının oğullarına, yahut kardeşlerine, yahut kardeşlerinin oğullarına, yahut kız kardeşlerinin oğullarına, yahut kadınlarına, yahut ellerinin altında bulunan(köle)lerine, yahut kadına ihtiyacı bulunmayan erkek tabi'lerine, yahut henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklara gösterebilir. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını vurmasınlar. Ey mü'minler, topluca Allah'a tevbe edin ki felaha eresiniz.

Kardeşin Gibi Göremiyorsan Bakma

Allah hem erkeklere hem kadınlara bakışlarını kısmalarını, sakınmalarını söylüyor yani kadınlar erkekler bir yerde karşılaştığı zaman birbirlerini cinsel obje olarak incelemesinler demek. Bir erkek evlenme niyeti olmayan kadınlara karşı sanki onlar annesi, ablası, kardeşi gibi bakmalı. Bunu yapamayanlar varsa o zaman bu insanlar ayette geçtiği gibi bakışlarını kısmaları gerekir. Olay budur. Ayetler bu anlamdayken şimdi bir kızın başörtüsünde bekaretini anlatan bir şekil olabilir mi? Başörtülü genç bir kızın bakire olma ihtimali mi yüksek yoksa olmama ihtimali mi? Yaşadığımız toplumda insanların başörtülü kızların evlenmeden önce cinsel ilişkiye girdiğine dair şüphesi mi var ki bu kızlar başörtüleriyle kendilerini belli etsin? İstisnalar her zaman olabilir. Bu kimseyi ilgilendirmez. Ya erkekler, Allah erkeklere bakışınızı sınırlayın dedikten sonra erkekler toplumda baş örtülü insanları gözleriyle tarayarak acaba kimler bakire diye arayışa girebilir mi? Duydun mu böyle insanları? Müslümanlar hiçbir ayete uymadığı gibi buna da uymuyorlar ama en azından başörtüsüyle mesaj vermeyecek kadar bilinçli olduklarını düşünüyorum. Eğer bir yerlerde başörtüsünden çeşitli mesajlar veren birileri varsa bu islamı bağlamaz. Buna bakarak islamı kötü gösteremezsin.

"Onlar Cennete Ben Cehenneme Mi Gideceğim?"

Ben böyle şey olmaz diye itiraz edince herkes bir şeyler söylemeye başladı. Bir tek Cevdet abi söylediğimi anladı hatta "Ben anladım demek istiyor ki" dedi söylediklerimi tekrarladı. Laf biraz değişti İnci ablam "şimdi onlar tesettürlü diye cennete gidecekler ben kısa kollu giyiyorum diye cehenneme mi gideceğim" dedi. Dedim "hayır öyle bir şey yok" örtünen insanların örtünme nedeni zincirleme bir kaç şeye bağlıdır. İnsanları cehenneme götüren şey bunu inkar etmeleridir” dedim.  Birincisi Allah'a iman sonra peygamberlere iman sonra da peygamberlere vahyolunan kitaplara imana bağlıdır. Yukarıdaki "Örtünün" ifadesi bu iman zincirinin sonunda hayata geçer. Kur'an'ın Allah tarafından peygambere vahyolunan bir kitap olduğuna inanmasa bir insan örtünmez. Laf bir yerde durmuyor ki yine döndü "Eskiden bugünkü tesettür gibi bağlanma şekli yoktu bizim anneannemler başlarını böyle bağlamazdı" dedi, "Böyle örtünmenin ne sakıncası var" dedim, cevaba bak "sen soruya soruyla karşılık veriyorsun ben seninle konuşmam" dedi döndü başka tarafa. Ulan ne alaka, ne dedim şimdi? Ne oldum, kim oldum soru sorunca, kuzenin değil miyim artık? İnsanların neden cehenneme gittiğini anlıyor musun? Dinlemiyorlar, sorularına cevap verdikçe konuyu değiştiriyorlar, sürekli yeni sorular ve sonunda kendince bütün kapıları kapatıyorlar. Halbuki ayeti red etmese, örtünen insanlara karşı anlayışlı olsa günahkar olacak. Örtünmediği ama ayeti inkar etmediği için durumu Allah’a kalmıştır ama Allah’ın ayetini red etmesi, bunu saçma bulması kendisini cehenneme götürecek eğer tevbe etmezse. Allah Âdem'i yarattı meleklere "Ademe secde edin" dedi, İblis hariç hepsi secde etti. İblis'e sordu Allah "sen neden secde etmedin?" İblis cevap verirken "secde etmedim çünkü ..." diye bir açıklama yapmadı. Sorulan soruya cevap vermiyor. Kendisini haklı göstermeye çalışıyor, "ben ondan hayırlıyım beni ateşten onu topraktan yarattın" diyor. İblis burada "Ben Âdem için secde etmemekle doğru yaptım, benim yaptığım doğru" demiş oluyor. Doğruyu İblis yaptıysa yanlışı kim yapmış olur, haşa Allah. İblis bu yüzden kafir oldu, Allah'ı yanlış buldu. Aynı tavır insanlar için de geçerli. Allah'ın emirlerini yanlış bulanlar kafir oluyor. "Bugün böyle kapanmaya, namaza oruca gerek yok" diyenler Allah bilmiyor biz biliyoruz diyor. Âdem ne yaptı? Allah Âdem'i ve eşini dünyada bir bahçeye yerleştirdi -cennet bahçe demek- imtihana tabi tuttu, "her şey serbest ama şu ağaca yaklaşmayın" dedi. İblis Âdem'in aklını çeldi. Âdem yasağı çiğnedi ama sonuçta Âdem Allah'a "ben yanlış yaptım" dedi tevbe etti, "beni affet" dedi. Âdem yanlış yapmışsa doğru kim? Tabi ki Allah. Kafir ve günahkar olma böyle oluyor. Deist insanlarda da sınır yoktur. Onlara göre her şey aynı anda yapılabilir. Gündüz oruç tutup akşam rakı içilebilir. Bikiniyle denize girip ama beş vakit namaz kılıyor olabilirsin. Birini çok seversen nikahsız yaşayabilirsin. "Ama çok seviyorlar birbirlerini yaaa, bu formaliteleri bırakın." Örtünmek ve bunun gibi pek çok şey onlara bir şey ifade etmiyor ama bu dinin sahibi sınırları çizmiş. Bu sınırları aşmak verdiğim İblis örneği oluyor. Bize düşen Onun dediği gibi yaşayabilmek. Buna da iman deniyor.

"Uyuşturucuya başlasa da bir şey demeyecek misin?"

Yine Biga'da başka bir zaman senin namaz kıldığın dönemin konusu açmıştı. İnci ablam o yollardan dönmenin çok iyi olduğunu söyledi. "Neden" filan deyince "çünkü kapanacaktı" dedi. Yani kapanınca ne oluyor, kapanmak kötü bir şey mi, dedim "bu onun kararı olurdu, bizi ilgilendirmezdi, kendi öyle karar verdiyse yapardı." İnci ablam "uyuşturucuya başlamaya karar verseydi, bir şey demeyecek miydin?" dedi. Dedim "Uyuşturucuyla başörtüsünün ne alakası var. ikisi aynı şey mi?" Marjinal bir örnek vermek istiyor anlıyorum ama başörtüsü ve uyuşturucuya başlama aynı şekilde kötü bir şey mi? Dini reddeden insanlar kendilerini bir başkasının ibadetine amir görür. Artık okullarda başörtüsü serbest ya renkli renkli başörtüleri olanlara "renkli başörtülerle okula gelmesinler biz öyle renkli renkli giyiniyor muyuz" diyenleri duydum. Hala kafaları "benim istediğim gibi giyineceksin" modunda. 28 Şubat'ı yapan generaller kalmadı. 28 Şubat 1000 yıl sürecek diyordu biri. Allah'ın emir ve yasaklarına savaş açan herkes yok olur gider ama Allah'ın emirlerini tutan insanlar var olmaya devam eder. "Benim istediğim gibi giyineceksin" diyen yok olur. Bu nefret etme psikolojisinden çıksalar, birazcık düşünseler neden renkli başörtüleri taktıklarını anlayacaklar; 28 Şubat'ta yasaklandıkları için renkli başörtüler takıyorlar. Yasaklayanlara inat rengarenk başörtüleriyle geziyorlar şu anda.

Süleymaniye Vakfının genç hocalarından Fehmi'nin bir mesajını göstereyim. Ayetlere dikkat et.

Hz Ebubekir Ayetleri Gizlemiş

Allah kötülüğü iyilikle savarsanız karşınızdakiler yumuşayabilir, bakarsınız dostunuz olur diyor. Ben bizimkilere ne kadar yerine göre yumuşak, anlayışlı vb davransam da maalesef olmadı. O sabah daha sonra Yeşinil lafa karıştı "ben onlarla üniversitedeyken çok konuştum, çok iyi tanıyorum ben onları" dedi. Demeye çalıştığı şey örtünme onlar için sosyal bir hobi gibi birbirlerinden etkilenerek ya da ailelerinin baskısıyla kapanıyorlar. Bari sen anla beni ya. Anlatmaya çalışıyorum ki örtünme imanla ilgili bir şeydir ama anlamak isteyen yok. Lafa başkaları karıştı yine, nasıl olduysa laf döndü dolaştı Hz Ebubekir'e geldi. Coşkun dayım "Ebubekir bazı ayetleri gizledi" dedi. Malların eşit olarak paylaşılmasını emreden ayeti Ebu Bekir Kur'an'dan çıkarmış. Sermaye onun elindeymiş o zaman, o çalışmış kazanmış ticaret yapmış. O yüzden paylaşmamak için ayeti çıkarmış, öyle dedi. Dayımın genel kültürü hatta tarih ve siyaset bilgisi de iyidir ama "Ebubekir ayet gizledi" deyince Kur'an'dan ne kadar habersiz olduğu ortaya çıkıyor. Muhtemelen Rahmi gibi sadece Kur'an'ın değiştirildiğini, uydurulduğunu anlatan yazan çizen insanları okumuş. Bakara suresinin sonuna doğru yirmiye yakın malların paylaşımı, eşitlik üzere ayet var. Ben toplamda infak ile ilgili kırktan fazla ayet ayırdım. Ebu Bekir madem bir ayet çıkardı kırktan fazla diğerlerini niye çıkarmamış acaba? Hepsi aynı manaya geliyor. O ayetlerden birini yazacağım.

Nahl

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

71. Allah rızıkta kiminizin kiminize üstün olmasına izin verdi.

Üstün olanlar yönettiklerine paylarını vermiyorlar.

Oysa onlar rızıkta eşit olmaya çalışsınlar.

Yoksa Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

Çağdaş Köleliği Savunanlar

Bu ayete göre zengin olup da insanlara iş güç sağlamak için yatırım yapmayıp bankada para biriktirenleri zor bir hesap bekliyor. Lisedeyken dayımdan birkaç kez "çağdaş kölelik" diye bir şey duydum. Bunu savunduğunu söylemişti. Buna göre inşaatlarında işe aldığı insanlara yer, yemek vb ihtiyaçlarını karşılayacak onlar da çalışacak ama maaşı çok az olacak ya da olmayacak. Dayım belki bu düşüncesini şu an hatırlamıyor olabilir ama ben hatırlıyorum. Allah zengin olanlar fakirlerle eşit olmaya çalışsın diyor yani çalıştırdığın insanları sömürme, zenginliğine göre karşılığını ver. Ne sen çok zengin ol ne de onlar çok fakir kalsın diyor. Kur'an'ın infak yani ihtiyaç fazlasından ihtiyaç sahipleri için harcama ayetleri ne komünizmde ne sosyalizmde ne de başka bir ideolojide yok. Allah'ın dediği “zenginler ihtiyacınızdan fazlasından fakirlere verin” sözünü solcular söylediğinde onlara servet düşmanı diyorlar ama bu sözü aslında Allah söylüyor. Şimdi dayımın zenginliğinin neye mal olduğunu görüyor musun?

“EbuBekir Bize Yapacak Bir Şey Bırakmadı”

Ebu Bekir mağaradaki iki kişiden biriydi bunun ayetini birazdan yazacağım, tüm mal varlığını cihat için harcamış biridir. Cihat kılıçla kelle uçurmak demek değildir. Allah yolunda her türlü zorluğa göğüs germe, mücadeleci olmak demek. Derler ki Ebu Bekir’in halifelik zamanı devletten aldığı maaşın büyük bir kısmını bir testi gibi bir şeyde biriktirmiş. Hz Ömer halife olunca ona vermiş. Ebu Bekir aldığı maaştan ihtiyacı kadarını harcamış gerisini biriktirip devlete geri vermiş. Ömer bunu görünce “Ebu Bekir bize yapacak bir şey bırakmadı” demiş. Böyle insanlar için paralarını, servetlerini harcamamak için "ayetleri sakladılar" dediler.

İnfak ayetlerine buradan bakabilirsin. infak-ayetleri

Müslümanlar Antikapitalist Olmak Zorundadır

Sonra söz yatırıma dönüşmeyen mal servet biriktirmesinin yanlış olduğunu dile getiren İhsan Eliaçık'a geldi. Bu arda ben ne desem kimse dinlemiyor, anlamsızca itiraz ediyorlar. Zaten Ebu Bekir’i duyunca konuşmaktan vaz geçtim. Buna inanan insanlarla aynı şeyi konuşamayız.  En son biri bana İhsan Eliaçık'ın emekçi, antikapitalist yaklaşımına katılmamı önerdi. Madem senin bu konulara merakın var diye düşündüler herhalde, onlara takıl dediler. Halbuki akıllarını biraz çalıştırsalar, İhsan Eliaçık neden antikapitalist, neden emekten yana konuşuyor bir düşünseler, görecekler ki bahsettiğim Kur'an ayetlerini anlatıyor. Kur'an antikapitalist olmayı mecburi tutar, müslümansan emek sömüremezsin, kapitalist olamazsın. Şunu görecek kadar bile düşünmüyorlar.

İki Kişiden Biri

Benim akrabalarımı uyarmak için acaba ne yapsam diye düşündüğüm günlerde karşılaştığım tartışmaya bak. Anladım ki hidayete gelmek istemeyene, kafasının dikine gidene bir şey anlatmak mümkün değil. Alttaki ayette iki kişi diye anlatılanlar peygamberimiz ve Hz Ebubekir.

Tevbe

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

40.Eğer siz, ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz (biliyorsunuz ki);

inkâr edenlerin elinden,

(onu öldürmek için toplandıklarını haber alınca),

(Mekke’den) kaçmak zorunda kaldığında,

(o sadece) iki kişiden biriydi.

Ona bizzat Allah yardım etmişti.

Hani onlar mağarada bulunuyorlardı.

Hani o arkadaşına;

“Üzülme, çünkü Allah bizimle berâber” diyordu.

Allah da onun üzerine güven duygusu

ve

huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz,

birtakım ordularla onu desteklemiş,

böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı.

Allah’ın sözü ise en yücedir.

Allah mutlak güç sahibidir, doğru hüküm/karar verendir.

Peygamberimiz Mekkeden Hz Ebu Bekir'le çıktığında peşinde bir ton adam vardı, onları arıyorlardı. Ebu Bekir endişeliydi, ya Allah’ın resulüne bir şey olursa diye. Bunun üzerine peygamberimiz Ebu Bekir'e Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber diyor. Allah onları bizim görmediğiniz, birtakım ordularla onu desteklemiş. Burayı anlayabiliyor musun? Kim bilir nasıl bir melek ordusu indi de onları korumaya aldı. Bu ayetleri masal zanneden akrabalarım, Allah’ın mağarada koruduğu kişiye ayetleri gizledi dedi. O da para mal, mülk için gizlemiş. Bu tavır ve bilgili insanlarla nasıl konuşabilirsin ki. Sıkıntı büyük.

Bu konuda sitemde Kur'an'dan Bazı Ayetler Çıkarıldığı İddiası bölümüne bakabilirsin.

Değişiyor Alışkanlıklarım

Eskiden oyalanmak maksadıyla Photoshop’u açardım, web sitesi şablonları hazırlardım işe yarasın yaramasın, kullanılsın kullanılmasın, çok mutlu olurdum. Yapamadığımı görsem de ya da çok hatalar çıksa da php, flash çok eğlenceli zaman geçiren, mutlu eden şeylerdi. Ama şimdi onlarla ilgilenmek gelmiyor içimden. Ayladır bunu yazıyorum, bir yerde ara vereceğim daha seyrek yazacağım, çünkü belki de söyleyeceklerimin sonuna geliyorumdur. O zaman boş mu duracağım ya da sadece Kur'an veya diğer kitaplardan mı okuyacağım bilemiyorum. Aslında tercih aşamasında falan değilim, yani programcılıkla oyalansam mı yoksa sadece Allah yolunda mı olsam, diye bir düşüncem yok. Yolum belli. Allah yolundayım. Dünyaya ait annemden başka bir şey istemiyorum. Şu an ne yapacağımı bilemiyorum. Sıkıntım da zaten bu yüzden var. Yılmaz Zafer örneğini neden verdiğime gelirsem, galiba ben de  daha doğrusu bilinçaltım Yılmaz Zafer gibi bir şeylerin farkına vardı; bundan sonra oyalanmak, bilgisayarla bir şeyler öğrenmek gibi şeyler olmayacağının farkına vardım. Sıkıntımın bir kısmı buradan kaynaklanıyor olabilir. Keyifle bir işe başlayıp, onu devam ettirme dönemi belki de bitti, bilemiyorum.

Bundan Sonra Ne Olacak?

Bazı görmek istemediğim şeyler var. Bunları aklımdan dahi geçirmiyorum. Herkes çoluk çocuk sahibi oluyor. Herkesin kendi hayatı daha yoğunlaşıyor. Bazen yatağımda yatarken düşünüyorum, tavana bakarken, tek başıma odamda yatıyorum, tavanı izliyorum ya da otururken zamanımın çoğunu odamda geçiriyorum. Bazen camdan bakarken düşünüyorum, odamda yalnızım, kimse yok yanımda, bir bilgisayar o kadar. Arkadaşlarımdan kuzenlerimden kim bunu yapabilir diye düşünüyorum. Kımıldamadan öylece yatmak, tavanı izlemek, bütün bir gün bilgisayarla zaman geçirmek. Bazen bir şarkı, film, röportaj vs bir şey buluyorum, bunu paylaşacak kimse olmuyor yanımda. Kazdan bir kaç sene sonraydı. Belki namaza bile başlamamıştım. Bir belgeselde B.B King'e denk geldim. Thrill is gone şarkısını çaldılar. Yau yanımda güzel şarkıymış diyecek kimse yoktu. Rahmi ya da Özgür olsa güzel muhabbet olurdu ama o an kimse yok. Annem var sadece, anneme anlatıyorum. O da B.B King'den ne kadar anlayacak :) Bunu belki de tanıdığım kimse yapamaz. Ben nasıl yapıyorum, onu da bilmiyorum. Kendime bir pay çıkartıp ben başarabiliyorum diyemeyeceğim, kimse başaramaz bence. Burada bir lütuf olmalı, Allah’tan gelen bir şey olmalı, yoksa insan nasıl dayansın ki buna. Murat abi var mesela, benim gibi omurilik felçlisi hatta aynı seviyeden felçliyiz. İkimizin de boynu. Benim odam kadar salonları var, sandalyeye kalkma imkanı yok, kalksa ne yapacak, yatağının yanında sandalyesinde oturacak. Bir şey değişmeyecek. Boyu uzun ve kilolu, kaldırmak zor. Geçen konuştum, kardeşi iş değiştirmiş, artık eve gelemiyormuş. Şimdi çok daha az kalkıyor, dışarı çıkıyor. Durumu benden çok çok daha zor. Beni günde iki defa kaldırıp yatıran annem babam var. Evimiz de geniş, akrabalar da var apartmanda, asansör de var. Murat abiye bakarsak benim şikayet etmeye hiç hakkım yok. Zaten şikayet ettiğim de yok ama o nasıl dayanıyor. Her gün aynı yatakta uyanıyor. Bütün gün aynı yatakta zaman geçiriyor. Gece aynı yatakta uyuyor. Ertesi gün yine aynı, yine aynı, yine aynı. Bunun ne demek olduğunun farkında olan kimse yok etrafımda hatta bu ülkede. Herkes kendi havasında. Bazen bana, bir hafta sonu dışarı çıkamamış, evinde sıkılmış akrabalar sıkıntılarını söylüyor "senin durumun zor" diyorum geçiştiriyorum. Farkında değiller sahip olduklarının. Şirinevler'de fizik tedavi hastahanesinde yatarken tanıştığım diğer çocuklar ne yapıyor acaba? Adilhan Şirinevler'e ilk yattığında on dört yaşındaydı şimdi yirmi sekiz yaşında, neler yapıyor, nasıl zaman geçiriyor? Ya Gökhan? Berber vardı bir tane, horoz lakaplı bir abi, dokuzuncu kattan düşüp ölmeyen sağ kalıp felç olan bir abla, ne yapıyorlar?

Fenerbahçeli Sedat

Çok daha zor durumda olanlar vardı, mesela Fenerbahçeli Sedat, ms hastasıydı. Kımıldayamıyordu. Karşısına alfabeyi koyuyorlardı, oradan harfleri gösterip, doğru harfi bulunca Sedat göz kırpıyordu. Kaç dakika sürüyordu acaba bir cümleyi oluşturmak. Hep düşünmüşümdür kulağı, gözü başka yeri kaşındığında ne yapıyordu. Nasıl haber veriyordu, nasıl dayanıyordu. Kaşınan bir yerini kaç dakika kaşımadan durabilirsin bir denesene. Ya eşi nasıl dayandı. Diğer engelli insanlar, beyninden sorunu olanlar var, aileleri nasıl dayanıyor? Bir şeyi yaşayan ayrı, onunla ilgilenen ayrı ele alınmalı. Ben evdeyim, annem babam da evde. Çok az dışarı gidiyorlar. Hayatları bana bağlı. Burada Allah’ın bir lütfu olmazsa kimse dayanamaz.

16 Ağustos 2012 - Allah Bizi Neden İmtihan Ediyor? İmtihan Olanlar Nasıl Değişiyor? sayfasında bulduğum cevapları göstermiştim. Ben bu sayfayı yazdığımda Mustafa hocayı tanımıyordum bile. O videoyu bir daha göstereyim, yukarıdaki yazdıklarıma bu video cevaptır.

"Allah sıkıntıları sahibine kolaylaştırır."

Video açılmıyorsa hemen altındaki linke tıkla.

Allah sıkıntıları sahibine kolaylaştırır.

Allah sıkıntıları sahibine kolaylaştırır.

“Onlar Bize Allah’ın Emaneti”

Biga’da komşumuz Firuzan teyzenin kardeşi var, biliyorsundur Fatoş, dört yaşında çocuk zekasına sahip ama kırk yaşında. Çoğu şeyi anlıyor iletişim kurabiliyorlar ama acaba evde nasıl davranıyor. Sürekli birileri takip etmek zorunda mıdır? Kırk yıldır abisi bakıyor Fatoş’a. Kız kardeşlerine bırakmamış. Herkes yapamaz bunu. Zor bir durum. Annesine, babasına bakamayan, şikayet eden çok kardeşli aileler var. Bir anneye bakmak çok kardeşe zor geliyor. Burhan abi Fatoş'a tek başına bakıyor. Bana sorarsan buradaki anahtar kelime Müslüman olmak. Müslüman olanlar her türlü zorluğu sabırla karşılayabiliyor. Fatoş kanser olmuş biliyor musun? Çok zor günler geçirmişler. İç organlarının bazılarını almışlar, kemoterapi falan görmüş. Şimdi iyiymiş. Düz olan saçları kemoterapiden sonra kıvırcık çıkmış. Kocaman kocaman serumlar vermişler, serumları alırken çok kusmuş. Bir gün Biga’da Burhan abiyle Fatoş bizim evin önünden yürüyerek geçiyorlardı, yürümesi de çok düzgün değil annem sordu “hayırdır nereye böyle” “doktor yürüyüş verdi, yürüyoruz” dedi Burhan abi. Beni sordu sonra “oğlan ne yapıyor” “iyi” dedi annem “bir sorunumuz yok” Burhan abi de “İyi, onlar bize Allah’ın emaneti, biz bakacağız onlara bacım” dedi devam ettiler. Burhan abiye pek muhabbetimiz yok ama “onlar bize Allah’ın emaneti” lafından dolayı yakınlığım var, bizi “emanet” olarak görüyor. Ben emanet miyim? Peki kimin emaneti? Allah beni anneme babama mı emanet etti?

Ayrılık?

Sonra düşünüyorum da bir de ayrılık var. Vaktimiz gelince bu dünyadan ayrılacağız. Allah emanetini ne zaman alacak? Sıra kimde acaba? Geleceğime ait hiçbir şey düşünmek istemiyorum. Bu evin dışında bir yerde yaşayacak mıyım ya da kimlerle yaşayacağım diye düşünmek biraz ürkütücü. Annemin kafasında bunlar var. Gelecekte bana ne olacak endişesi taşıyor. Aslında bunları düşünmek ve yazmak istemiyorum. Daha çok sana ulaşmaya çalışıyorum. Kendimi yormadan ulaşsam sana, dokunsam ruhuna bir faydası olur mu? Şarkı olarak dinlersen, belki dinlerken gelebilirim ruhuna dokunmaya

Şarkılarımı kulaklıkla dinle lütfen. Bilgisayar hoparlöründen sivrisinek vızıltısı gibi dinleme.

Video oynatıcı çalışmazsa alttaki linke tıkla.


Kurban - Yine

Kurban - Yine


Çok karanlık bir cümlede durmuş gibiyiz

Herkesin, ama herkesin yanılıp bir yerlere gittiği

Bir cümlede durmuş gibiyiz

Ki bütün mektupların, telgrafların

Durmadan yanlış verildiği

Sapsarı bir cümlede ve geniş.

Edip Cansever