Onur'un Günlüğü

5 Ağustos 2012 - Biga

Büyük Ameliyat ve Yoğun Bakım

Ameliyat olacağım hastane belli olunca biz de kendimizce plan yapmaya başlamıştık; 'şu gün yatarız bu gün oluruz' diye. Biz hafta içi diye düşünüyorduk ama Bülent hoca hafta sonu, cumartesi olacak dedi. Üniversitede dersi olduğu ve ameliyat da uzun süreceği için -yaklaşık üç buçuk saat- hafta sonu olacak demiş. Ameliyat cumartesi günü biz cuma günü yatacağız.

Cuma günü saat on bir gibi çıktık yola. Hatırladığım hastaneye gidene kadar yolda bir parça kepek ekmeği yemiştim.

Yattım Yine Hastahaneye

Hastanede yatış işlemleri filan derken çıktık odamıza. Hastanenin üroloğu Ahmet bey geldi, konuştuk biraz. Ben mi sordum o mu söyledi bilmiyorum ama geldi yine yasaklar; “bu saatten sonra artık bir şey yemeyeceksin ve içmeyeceksin.” dedi. Bağırsak ile ilgili olduğu için bağırsakların boş olması gerekiyormuş. Daha öğlen. Ne derlerse o. Başka yapabilecek bir şey yok. O günün detaylarını pek hatırlamasam da muhtemelen tam adı %5 DEKSTROZ İzotonik Sodyum Klorür olan bir serum taktılar. Türkçesi az şekerli su. Bu, hiçbir şey yemeyeceğim için, biraz enerji verecek. Başka hastanede değildiyse, karıştırıyor olabilirim, çok hastanede yattım ve çok serum aldığım çünkü, burada bir serum sıralaması vardı. Önce bunu sonra bunu takın gibi.

Gündüz serumlarla geçti. Gece saat dokuz muydu neydi lavman yapılacaklarını söylediler. Bir ilaç içirdiler, sulandırılmış güya, acayip bir şey. Niye bu ilaçların tadı bu kadar kötü oluyor? Belki gece yarısıydı bu olay gerçekleşti. Annemin bez olsun başka şeyler olsun pek bir hazırlığı da yoktu. Bir hasta bakıcı yardım etti. Onun da pek becerisi ve imkanı yoktu. Neyse bir şekilde hal oldu. Daha sonra uyudum mu uyumadım mı bilmiyorum.

Felçliyim Ben Hissetmiyorum

Bir de aslında doktorun muayenehanesinden beri konuştuğumuz, bu ameliyatın narkozla mı başka türlü mü yapılacağı konusu var. Korkulu rüyam narkoz. Bülent hocaya Endoskopide yaşadığım (daha önce yazdığım) olayı anlattım. “ciğerlerimden narkozun oluşturduklarını atamam, Bursa’da da oldu, etkisinden kurtulmam belki altı ay sürdü " diye anlattım. O da “anestezist ile konuşalım” dedi. Babam gitti konuştu. Sonra ben de konuşmak istedim. Anestezist akşam geldi yanıma, Barakos abi, sanırım Yahudiydi. Anlattım derdimi. “merak etme ben ciğerlerine kurutucular vereceğim, endişelendiğin kadar olmaz” dedi. Ben “belden uyuşturarak yap” dedim. Neyse böyle konuştuk, ertesi sabah ameliyattan önce erkenden yine geldi yanıma Dedi “yahu sen zaten felçlisin, hissetmiyorsun ki.” Aldı eline bir makas, açtı karnımı, makasın ucuyla bastırdı, hissedip etmediğimi sordu. “hissetmiyorum” dedim “tamam” dedi gitti.

Yaramaz Şeker Sırası Mı?

Artık senin de bildiğin, daha önceki hastanelerde yapılan hazırlıkların aynısı yapılıyor. Bunlar olurken sen de odadaydın. Ameliyat önlüğü, sedyeydi derken dünden beri hiçbir şey yemediğim için birden şekerim düştü. Acilen şeker yemem lazım yoksa bayılmaya kadar gidiyor. Çay şekeri ve küçük çikolatalar vardı, onlardan yedim birkaç tane, düzeldim.

Karnımı Kestiler Ama Nasıl?

Aldılar sedyeye gidiyoruz. Yine asansör. Bu sefer yukarı çıkıyoruz. Diğer ameliyathaneler hep aşağıdaydı, bu yukarıda. Yukarısı yine soğuk. Bu seferki ameliyathane çok küçük bir oda. Aldılar masaya, nereli olduğumu soran yok. Barakos abi, Bülent hoca, Ahmet bey herkesi birbirini tanıyor, nerelisin diye sormaya gerek yok. Narkoz var mı yok mu ne olacak diye hepimiz Barakos abiye bakıyoruz. Derken Barakos abi hocaya "başla" dedi. Ahmet bey “böyle uyanıkken mi yapacağız” dedi. Hoca “Barakos abi ne diyorsa o” dedi ve başladı. İşi ehline bırakmak bu olsa gerek. Takım çalışması da diyebilirsin ama hepsinden öte Allah var. Hoca karnımı neşterle kesmeye başladı ve ben hiçbir şey hissetmiyorum. Düşünsene uyutmadan karnımı kesiyorlar ve ben hiçbir şey hissetmiyorum ama karnım çok titremeye başladı. Nasıl titremesin kesiliyor. Hoca Barakos abiye “titremeyi durdurabilecek bir şey yapabilir misin” dedi. Barakos abi de endoskopi yaparken yapılan uyutucu ilaç gibi bir ilaç yaptı. Anında uyumuşum. İnsan bir şey diyecek fırsat bulamıyor, birden uyuyorsun. Burada karıştırmamak lazım endoskopide ciğerlerimin dolmasına sebep bu uyutucu değildi. Başka bir şey oldu orada.

Uyan Be Oğlum Bitmiş Ameliyat

Sonra derinden sesler Onuuuur, Onuuuur, uyandırmaya çalışıyorlar. Uyanır uyanmaz dediğim ilk şey “ne zaman uyuttunuz beni?” Duruyorduk işte ne güzel orada. Barakos abi “oluyor bir kaç saat” dedi. Bir de burnumda, mideme giden bir sonda var. Bu arada o kadar üşümüşüm ki Allah'ım titriyorum. Üç saat buz gibi yerde çıplak yatıyorsun, nasıl titremezsin. Şimdi yoğun bakım zamanı. Bu da diğer korkulu rüyam, oraya gideceğiz şimdi.

Korkulu Rüyam Yoğun Bakım

Yoğun bakıma indiğimizde orası da soğuktu, buz dolabı gibi. Beni ısıtmak için üstüme yorgan örttüler. Omuzlarım titriyor yorganı yukarı çekmeye çalışıyordum. Recep var en tecrübeli yoğun bakım görevlisi, yaşıtız muhtemelen. İçi pamuklu dışı su geçirmez, bizim koruyucular gibi, ondan getirdi bir tane. Pamuklu kısmını boğazıma kadar çekti, sardı, iyi geldi. Ardından hemen ürostomi torbası takıldı. Onu takan dışarıdan gelen biriydi. Karnımdan çıkan bağırsak ucuna idrar torbası takılıyor ki idrar oraya dolsun. uyutucu ilacın etkisi devam ettiği için biraz daha uyudum sonrası hayatımın en zor günü ve gecelerinden biri daha.

Komadaki İnsanlar

Yoğun bakım odası çok büyük, belki yirmi adet yatak vardı. Her yatak bir makinaya bağlı. Göstergeleri, sesli uyarı sistemleri var. Benden başka bir yaşlı teyze var uyanık, gerisi koma halinde. Bir yoğun bakım doktoru, yedi sekiz de görevli var. Makinalara bağlı komadaki hastalar ara sıra krize giriyorlar, makinalar ötüyor, haber veriyor. Genelde nefes alamıyorlar, o zaman görevliler aspre ediyorlar, makina susuyor.

Nefes Alamayan Amca

Yatağımın karşısındaki sırada bir adamcağız var, kendinde değil. Ara sıra öyle bir tıkanıyor, nefes alamıyor ki herkes başına toplanıyor. Sesleniyorlar “amca nefes alabiliyor musun, amca beni duyuyor musun?” Nasıl bir tepki alıyorlarsa ona göre bir şeyler yapıyorlar. Ciğerinin bir tarafı tamamen tıkanmış.. Nefes alsın diye uğraşan belki on kişi var. Ağzından burnundan sondalar gönderiyorlar, aspre yapıyorlar. Biraz rahatlar gibi oluyor, o zaman bırakıyorlar. Oda çok soğuk. Kendini bilmez halde, titreyerek yatıyor. Kollarını görüyorum, titriyor, kendine doğru çekiliyor. Klasik titreme hareketi. Ateşlendiğim zamanlar ben de öyle olurdum.

Akciğerleri bu hale sigaradan başka bir şey getiremez. O doktorun, görevlilerin mücadelesini izleyen biri, akıl sahibi ise sigaranın elli metre yanına yaklaşmaz. Adamcağız yarım saatte bir krize giriyor on kişi nefes aldırmak için uğraşıyordu. Yarım saati abartmadım. Yemekten sonra, kahveyle, çayla, keyif sigarası, el alışkanlığı, dudak alışkanlığı derken bir gün koah, amfizem ve kanser oluyor insan. Ne oldu, değdi mi bunlara? İyi ki içmişim, ne güzeldi be kardeşim diyebilen çıkar mı, çıkarsa zaten çek fişini gitsin, uğraşma. Yok yok çekme günah. Tanrım bir zamanlar sigarayı içmez yerdim. Bu kaza olmasaydı bir gün bir yoğun bakımda karşımdaki amca gibi titreyerek can verecektim. Bundan hiç şüphem yok.

Sıkıntılar Geri Geldi

Akşam oldu titremem geçti ama sıkıntım başladı. Biga’da dayanamayıp kendimi sokağa rüzgara attığım sıkıntı geri geldi. Kımıldamak mümkün değil. Rüzgarda yok ama yorganın dışı soğuk, klima var. O da iyi geliyor. Yorganı açtım biraz, kollarımı çıkarttım. Soğuğu hissettim, iyi gelmeye başladı. Ne kadar öyle açık durdum bilmiyorum. Bir ara kolumu yüzüme değdirdim, buzdolabındaki et gibiydi, inanamadım. İçeri aldım kollarımı. Zaten sıkıntı geçmemişti, şimdi daha kötü oldu.

Usta Adam Recep "Merak Etme Sen ..."

Burada yatarken iki endişem vardı; biri midem, diğeri şekerim. Midem diğer hastanelerdeki gibi delinmeye başlarsa ve şekerim dün sabah ki gibi düşerse ne yapacağım? Ağızdan bir şey almak yasak. Recep’e söyledim, “şekerim düşerse ne yapacağız” dedim. O da, “merak etme burası yoğun bakım, başka yerde yapılıp da burada yapılamayacak hiçbir şey yok, başka serviste yapılamaz burada yapılır” dedi. Ama benim endişem geçmedi. Daha önce kendisinin de ameliyat olduğunu, yoğun bakımda yattığını, benim ki kadar büyük değilmiş ama 'yoğun bakımda yatmanın ne olduğunu bilirim, en iyi şey uyumaktır' dedi ama ben hiç uyuyamadım.

Yoğun bakım yatağı mezar gibidir. Kımıldayamazsın bile. Hep aynı şekilde yatmak durumundasın. Kolunun birinde tansiyon aleti olur. Diğerinde de serum varsa kollarını bile kımıldatamazsın. Kolumdaki tansiyon aleti beş dakikada bir şişip, ölçüm yapıyordu. Çevremde alarmı öten makinalar, koşan insanlar, koşmazlarsa kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Diğer yandan sıkıntım var. Bu sıkıntı haliyle gözüm kapalı, vakit geçsin diye bekledim. Gece yarısından sonra bir ara kulağıma arabesk müzik geldi Ferdi miydi acaba? Recep’in yanındaki çocuk dinliyordu ama kısık sesle. O anda müzik olmasını sevmedim. Recep’e “çok karışıyorsun demezsen, müziği kısar mısın” dedim. Kapattılar. Bu çocuklar da zaman geçsin diye ara sıra bilgisayarlarından kısık sesle müzik açıyorlardı. Gece zaman onlara da geçmiyor.

Yoğun Bakımın Beklenen Hali

Gece yarısından sonra bir ara vücudum, ellerim ayaklarım uyuşmaya başladı. Ellerimi buz gibi hissediyorum. Kanım çekiliyor sanki. Dudaklarım bir acayip oldu, iğneleniyor. Kalbim çarpmaya başladı. Nabzım yükseliyor, nefes almakta zorlanıyorum. Bir şey oluyor, nedir lan bu, gidiyor muyum? Recep’i çağırdım "gidiyorum ben" dedim. “Panik yapma biz buradayız” dedi. Daha rahat nefes almam için oksijen maskesi taktı. Durumumu biraz izledi. Baktı bir yere gittiğim yok. İşine geri döndü. Çok sürmedi bu hal de, bir süre sonra rahatladım. Neydi ama bu? İnsanları bu yüzden ameliyat sonrası yoğun bakıma alıyorlar. Öngörülebilir veya öngörülemez şeyler olursa hemen müdahale edilsin diye.

Geçmeyen Gece

Gece uzun, birkaç kez midem bulandı. Midem de bir şey yok ki, bomboş. Ama bulantı hissi var. Sanki kusacak gibi oluyorum, bir süre sonra geçiyor. Burnumdaki sonda bulantı için takılmış olabilir. Bursa’da acilde yatarken kusmamam için burnumdan mideme böyle bir sonda göndermişlerdi. Bulantı olunca midemdeki sıvı bu sondadan dışarı çıkıyordu, kusma hissi geçiyordu. Bu sefer öyle olmadı ama bulantı ara sıra yokladı.

Midemin kötü olmaması için mide ilacımı ve spastisite denen kasılmalar için kasılma ilacını içmem lazım. Recep’e nasıl olacak diye sordum, “NG den vereceğim” dedi. NG burnumdan mideme giden sondanın adıymış. Mide ilacı kapsülün içinde toz halinde, diğerini un gibi yaptı, yarım bardak suyun içinde eritti, çekti kocaman şırıngaya, burnumdaki sondadan mideme yolladı. Tuhaf bir duygu, birden midemde bir soğukluk hissi oldu.

Gece geçmiyor gibi gelse de aslında zaman ilerliyor, sabah altı oldu, hava aydınlanmaya başladı. Hastanede uyuyamazsan en çok bu saatler geçmiyor. Yoğun bakım görevlileri kahvaltı hazırlığı yapıyorlar, birazdan nöbet değişimi olacak.

Ya Gelmezse

Saat sekiz gibi yoğun bakım doktoru geldi. Sıkıntım çok. Bütün gece bu sıkıntıyla yattım. Tek kurtuluşum üroloğun bugün beni buradan çıkarması ama o gün pazar, ya gelmezse? Pazar günü uzmanlar hastanelere gelmiyor. Gelmezse dayanamam. Hiç kımıldamadan bir gün ve bir gece daha nasıl geçireceğim? Sordum doktora gelir mi bugün diye, bilemeyeceğini söyledi.

Göğsüme Konan Dev Sıkıntı Kayası

Bu saatten sonra sıkıntının seyri değişti. Müthiş bir şekilde arttı. Peygamberimizin (a.s) hayatını anlatan “Çağrı” filminde yanlış hatırlamıyorsam Bilal’e yapılan bir işkence vardı. Kızgın çöl kumları üstünde yatıyor Bilal, sahibi kırbaçlıyor, sonra soruyor "ben mi güçlüyüm yoksa inandığın Allah mı?" Bilal "la ilahe illallah Muhammeden rasulullah" diyor başka şey demiyor. Sahibi Bilal'e çok kızıyor bu sefer göğsünün üstüne kocaman kızgın kayalardan koyuyorlardı. O gecenin sabahında sanki benim de göğsüme dev bir sıkıntı kayası koydular. Gözlerim kapandı ama uyumuyorum, her şeyi duyuyorum. O güne kadar çok sıkıntım oldu, bunları yaşayan biri daha ne kadar fazla sıkıntım olabilir diye düşünebilir ama bunu ifade edecek kelime bulamıyorum. Normalde dayanamadığım, izah dahi edemediğim bir sıkıntının böyle bir hal alması ne demek bilemezsin. Yapabilecek hiçbir şey yok. Göğsümün üstünde dev bir sıkıntı kayasıyla, gözüm kapalı, kulağımda gürültüler, kımıldamadan yatıyorum, zaman geçmiyor ve sabah daha çok erken.

Öğlene kadar böyle yattım. Öğlende telefon geldi, ürolog bugün gelip beni çıkartacağını haber verdi. Telefonu duyunca sıkıntım azaldı, biraz rahatladım. Telefona kadar o müthiş sıkıntı devam etti. Elinden bir şey gelmeden saatlerce bu sıkıntıya dayanmak çok zor bir şey. Anlatamam.

"Yettim Geliyorum"

Böyle sıkıntım olduğu bir gün sana mesaj yazdım. İçimde bir yılan var kovalasana dedim. Sen ne demişsin bak bakalım :))

Komik Zeynep :))

Azap Bitti Odama Çıkıyorum

Ürolog gelene kadar işlemleri yaptılar. Ne oldu ne bitti diye rapor yazıldı. Yoğun bakım doktoru bir de not düştü “kendi doktorunun talebiyle çıkartılıyor” diye. Serviste bir şey olursa sorumluluğu olmadığını belirtiyor. Saat ikideki ziyaret saatinden hemen önce servise çıkarttılar beni. Annem de ziyaret saatinde yoğun bakımın önüne gelmiş ama saatinde almamışlar içeriye. Baştaki adam yine tıkanmış, ona nefes aldırmaya uğraşıyorlarmış. İçeri aldıklarında da ben yoktum haliyle. O anda ben serviste odamda tek başıma yatıyorum. Hemşireye annemin cebini verdim "arayın da gelsinler" dedim. Birden odaya babamla Özgür geldi. Babam Özgür’e odayı göstermek istemiş. Bir girdiler içeri, sürpriiiz ben yatıyorum odada. Şaşırdılar. "senin ne işin var burada?" Annem de aşağıda yoğun bakımda şaşırmış, içeri girmiş ki benim yatak boş "oğlum nerede?" Hayat sürprizlerle dolu, yoğun bakımda bile.

Seruma Devam

Pazar günü saat ikide çıkmış oldum odama. Bundan sonra ne olacak diye merak ederken Ahmet bey giderdi merakımızı, yemek yemek hala yasak. Cuma günü yolda hastaneye gelirken bir kuru ekmek yemiştim. Sonrasında bir şey vermediler. Cumartesi yoğun bakımdaydım, yine bir şey vermediler. Pazar oldu hala yasak. Sordum ne zaman yiyebileceğimi, kesin bir şey söyleyemedi “belli değil” dedi. Anladığım kadarıyla dikişlerin kaynaması veya açılmaması için bağırsakların boş kalması gerekiyor. Bir de yemek yemeden önce bağırsakların düğümlenmediğinden kesin emin olmak istiyorlar. Bağırsakların düğümlenmediği nasıl anlaşılacak? Gaz çıkartmak ve karının şiş olmamasından anlaşılıyormuş. Bu süre geçene kadar %5 dekstroz seruma devam ettiler ki vücudun ihtiyaç duyacağı enerji ve mineraller buradan sağlansın.

Pazartesi oldu yine yemek yok. Cuma günkü kuru ekmeği saymazsak tam dört gün hiçbir şey yemedim. Daha önceleri hadislerde peygamberimizin veya ashabının çok az bir yiyecekle günlerini geçirdiğini okuyup, acaba nasıl dayanmışlar diye düşünüp duruyordum. Buldukları gün şükredip, bulamadıkları gün hamd edenler, sadece bir tabak hurma ve su ile iftar yapanlar olurmuş. Sanırım bütün bu yaşadıklarım, nasıl dayanmışlar diye merak ettiğim şeylerin ve dualarımın karşılığı.

İki Bisküvi Ve Açık Çay

Ahmet bey salı sabahına iki adet, şu dikdörtgen petibör bisküviler var ya ondan ve açık çay verdi. Ne demek biliyor musun bu? Müthiş bir şey. Dört gün sonra iki bisküvi. Salı sabahı yan yattığımda iki tane bisküviyi uzun uzun yedim, açık çayımı da içtim, mis. Öğlen ve akşama da çorbayla, komposto yazmış amaaan deymeyin keyfime. Yemek işi serumla, bisküviyle, çorbayla, hoşafla hal oldu da uykusuzluk ve sıkıntı yine vardı ama yoğun bakımdaki gibi değil.

Bir Günlük Yoğun Bakımın Verdiği Hasar

Burada bir şeyi belirtmem lazım. 26 Temmuz 2012 - Endoskopi sayfasında anlattığım, adına "Allah'ın dokunuşu" dediğim olayın ne demek olduğunu gördüm. Büyük ameliyatta narkoz kullanırlarsa, onları ciğerlerimden çıkaramayacağımı yazmıştım. Üstelik narkozun ciğerde oluşturduğu yapışkan koyu sıvı olduğu için hastaneden çıkamam demiştim. Yoğun bakımdan odaya çıktığımızda annem kuyruk sokumunun orada bir yara oluşumu gibi bir şey gördü. Dışarıdan değil, içeriden başlayan tiplerden. Dekübit denen yatak yaraları. Bunların bazısı içeriden oluşmaya başlar. Dışarıdan kızarıklık görünür ama içerideki doku basıya bağlı kan dolaşımının yavaşlaması neticesinde kansız kalarak ölür. Doku yok olur oradan. Ortaya çıkan şey de yaradır. Bu da içeride başlamış. Dışarıdan normal görünüyor ama içeride misket gibi sertlik var. O misket patladığında yara açılmış olacak. Yine o misket bir günde olmuş. Sabah ameliyata girmeden yoktu. Ertesi gün öğlen yoğun bakımdan odama geldim, oradaydı. Düşün ki endoskopi ile ciğerlerimde böyle bir sorun olmamış olsaydı belki de ben Barakos abinin, “kurutucular vereceğim, dikkat edeceğim” gibi laflarına inanıp, narkozu kabul edecektim. O zaman yoğun bakımdan çıkmam belki bir kaç ayı bulurdu. Bu da altımda ne ölçüde bir yara oluşmasına sebep olurdu tahmin bile edemezsin. Hem o sıkıntılar bir kaç ay kadar sürecekti, hem yara açılacaktı, hem de ben kafayı yemiş olacaktım. Bazı hastanelerde aspirasyon makinaları seyyar oluyor ama burada servislerde aspirasyon makinası yoktu. Bir tek yoğun bakımda vardı. Yani ciğerlerim düzelene kadar yoğun bakımdan çıkamazdım.

Allah'ın Lütfudur Bu

Endoskopi ile ortaya çıkan, nasıl olduğunun izahı olmayan, ciğerlerimin dolması ile beraber nefes alamayışım, birikenleri öksürerek çıkartamayışım, ertesi günü midemdeki delinmenin azalmasını düşününce bu Allah’ın benim hayatındaki dokunuşlarından, korumasından biridir. Bunu tesadüflere bağlarsam çok büyük nankörlük etmiş olurum. Zaten hiçbir şeye de bağlanmıyor. İnsanın ciğerleri endoskopide neden dolar? Arada bağ yok. Ama bende oldu ve ertesi gün midemdeki delinme azaldı. Bu delinme endoskopi yaptırmaya zorladı bizi. Eğer altımda bir yara olsaydı, şu satırları yazdığım an itibariyle ameliyat olalı on dört ay oldu, hala onu iyileştirmeye uğraşıyorduk ve ben oturamıyordum. On dört aydır yatıyor olacaktım, o da yan. Çok fazla yan yattığım için yanlarımda da yara olma ihtimali olacaktı Bir günde oluşan o misketin iyileşmesi bir aya yakın sürdü. Düşün ki deri altında bir şişlik var, açılma yok, Bu bile bir ay sürdü. Buna nasıl şükredilir? Edilemez. Her ne yaparsan yap, yaptığın şey durduğun anda eksik kalır. Bir ömür sürse bile bunun şükrünü yapamazsın. Sanırım neden şükrün yetmeyeceğini ancak bunun gibi şeyler  yaşarsan anlayabilirsin.

Müslüm Baba

Bu satırları 6 Şubat 2013'te ekliyorum.

Kasım 2012 de Müslüm Gürses kalp ameliyatı geçirdi. Bazı komplikasyonlar oldu, üç aydır yoğun bakımda. Müslüm Gürses’in yoğun bakımda neler yaşadığını eklemek istedim.

Müslüm babanın başına gelenlerin sebebi sigara. İçerken güzel ama yoğun bakımda hiç eğlenceli olmuyor. Müslüm babanın hayat arkadaşı Muhterem Nur üç ay sonra şöyle bir açıklama yaptı; "Ümidim kesildi. Doktorlar durumunu aydınlık görmüyorlar. 3 aydır yatakta, her tarafı yara içinde. Giderken dönüp arkasına öyle bir baktı ki, bir daha dönemeyecek dedim. Eğer geri dönerse bu bir mucize olur. Durumu kötüye gidiyor. Artık ümit kesildi." Yoğun bakım böyle bir şey. Ne kadar uzun kalırsan o kadar yara açılır. Yara açılmasının sebebi hastaların kımıldamadan yatmasından dolayıdır. Genelde makinalara bağlı ve bilinçsiz bir şekilde yatıyorlar. Müslüm babayı bazı şeyler daha kötü olmasın bazıları da iyi olsun diye uyutuyorlardı. Sürekli yatmak kemiklerin yumuşak dokuya sürekli baskı yapmasına ve kan dolaşımını azaltmasına sebep oluyor. Ne kadar uzun kımıldamadan yatarsan o kadar yara açılır. Bazı durumlar var ki hastalar hiç kımıldatılmaz. Bunlar en kötü zamanlar. Kımıldamadıkça altındaki yara büyür derinleşir. Allah hastanelerde, yoğun bakımlarda ya da evde kımıldamadan yatmak zorunda olan insanlara ve onlara bakanlara yardım etsin, sabır versin. (Amin)

1 Mart 2013, Müslüm babanın durumu uyutulduğu süre içinde kötüye gitti, beklenen iyileşme olmadı.

3 Mart 2013, 10:30, son nefes. Allah rahmet eylesin.

Kur'an'dan Ders Almak Lazım

Kur'an muhteşem bir kitap. Öyle tarihselcilerin dediği gibi indiği dönemi bağlayan bir kitap değil. Her zamana hitap ediyor. Allah’ın ayetlerle verdiği örneklerden ders alabilirsen Müslüm babanın yaşadığı bu duruma veya buna benzer birçok durumun hiç birine düşmezsin. Mesela müşriklere seslenen bir ayeti Müslüm baba olayına bağlayayım.

Mümin

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

21. Hiç dünyada dolaşıp da kendilerinden önce gelip geçenlerin âkıbetlerinin nasıl olduğunu görmüyorlar mı? Onlar gerek kuvvet, gerekse dünyada bıraktıkları eserler yönünden kendilerinden daha güçlü idiler. Öyle iken Allah onları günahları sebebiyle yakalayıp cezalandırdı ve Allah'a karşı kendilerini koruyan da çıkmadı. 

Bu ayet aynı zamanda pek çok konuda bize de sesleniyor, ders almamızı istiyor. Müslüm baba gibi kalp ameliyatı sonrası problem yaşayan birçok insan var. Kalple beraber akciğer kanseri, ileri seviyelerde koah, amfizem gibi akciğer rahatsızlıkları da var. Onların durumu çok daha zor, acı çekiyorlar. Hepsine sigara neden oluyor. Bu ayeti bu açıdan değerlendirirsek Allah hiç dünyada dolaşıp da kendilerinden önce gelip geçenlerin âkıbetlerinin nasıl olduğunu görmüyorlar mı diye soruyor, biz de sigaradan, alkolden vb şeylerden kanser olanları görmüyoruz.  Nice insanlar vardı ki sigaranın kendine bir şey yapabileceğini yakıştıramazdı ama acı içinde nefes almaya çalışarak hatta makinalara bağlı verdiler son nefeslerini. Daha önce yoğun bakımda kapının yanındaki adamı yazdım. Hatırla, on görevli nefes alabilsin diye ara sıra tıkanan akciğerini açmaya çalışıyorlardı. Bizler ders almamız gereken acı içinde ölen bu insanların akıbetlerini görmüyoruz. Günlerce televizyondan, gazetelerden Müslüm babanın sağlık durumu yayınlandı. İbret alıp sigarayı bırakan var mıdır? Üstteki ayet, bu ve benzeri olayları görüp yapman gerekenleri yap diyor.

Ben bu ameliyatta narkoz almış olsaydım ve şu sıkıntılı halimle yoğun bakımda bir ay belki daha fazla kalsaydım, arkamdaki küçük misket, tenis topu kadar olurdu. Normal insanların vücutlarında yaralar açılıyor benim vücudumda acaba neler olurdu? Zaten normalde ben yara olmasın diye azami özen gösteriyorum. Sürekli aynı pozisyonda oturmamaya ya da yatmamaya çalışıyorum. Buna ilave 1500 liralık havalı minder üstünde oturuyorum. Omur ilik felci olmak çok pahalı bir süreç. Şunu da eklemem lazım ki bir yaram olsaydı, annem bu olduğu için durmadan kendini yer, doktorları suçlar, sürekli üzüntü halinde olurdu ve kaldıramazdı. Endoskopi ile bir kez daha ortaya çıkan durum Allah’tan bir lütuftur, yol göstermesidir. Şans ile izah edilemez. Umarım Allah’ın ne kadar büyük olduğunu görebiliyorsundur. Ben özel biri olmadığıma göre herkesin hayatında böyle lütuflar vardır, önemli olan bunları fark edip, hiç unutmadan şükredebilmek.

Köpürcükler Geri Geldiler

Yoğun bakımdan çıktıktan bir kaç gün sonra Rahmi geldi ziyarete. Annem kaç gündür uykusuz, kafasını koyacak yer arıyordu. Rahmi gelince tabi uyunacak ortam kalmadı. Ben de yatıyordum kalktım. On beş dakika konuşmadık ciğerlerimden hırıltılar gelmeye başladı. Öksürmeye çalışıyorum, bildiğin üzere öksüremiyorum, on defa küçük öksürükcük bir tane küçük köpürcük. Mecburen yattım. Görüşemedik Rahmi'yle. Annem başımda, çıkanları annemin tuttuğu peçeteye tükürdüm. Korktum. Aspre olmam gerekirse ne olacaktı? Serviste asprasyon makinesi yok, yoğun bakıma mı indirecekler ama orada da en son boş yatak yoktu. Çıkanlar bitti, bu sefer Endoskopiden eve geldikten sonraki gibi oldum. Nefes alamamaya başladım daha doğrusu ciğerlerim küçülmüş sanki aldığım nefes yetmiyor gibi. Yan döndüm, bir süre sonra uykuya dalar gibi oldum. En azından nefes alamama hissi azaldı. Biraz uyuduktan sonra düzelmişim.

Bu olay eve çıktıktan sonra birçok defa gerçekleşti. Daha sonradan anladım ki gece göğsüm üşürse ertesi gün köpürcükler geliyor. Hastanede de geceleri sıkıntılarım olduğundan ve soğuk sıkıntılarımı hafiflettiği için bir kaç gün üstüm açık yatmıştım, ondan olmuş. Endoskopiden sonra böyle oldu. Ne olduysa orada, artık göğsümü üşütürsem, ertesi gün ciğerlerim doluyor, çıkartmaya uğraşıyorum.

Anne Babamın Halleri

Benim hallerim böyleydi. Peki annem babam nasıldı? Annemle aramda çok güçlü ve özel bir bağ var, daha önce de yazdım. Hastanede yattığımız zamanlarda ya da evde iyileşme dönemlerinde daha da güçlendi bu bağ. Çocuğunun ameliyattan çıkmasını beklemek ne demek bilmiyorum ama bütün yaşadığımız bu zamanlarda kendini, uykusunu, yemeğini hiç düşünmediğini biliyorum. Hastanedeki odamızda bir koltuk vardı, iki kişilik gibi ama tek tarafının ucu açık. Annem babam ikisi oraya sığarak yattılar. Aslında yatılmıyor. Sığılmıyor da. İşte düşmeden duruluyor. Uykusuzluk, yorgunluk ve dinlenememek büyük sorun. İnsanın gücü kalmıyor. Annem bir fırsat bulsa, biraz uyumak için yatsa, bir şey olur, birileri gelir gider filan uyuyamazdı. Sanki yatmasıyla bir şeyler hep denk geliyor gibiydi. Annemin şikayet ettiğini, söylendiğini hiç duymadım. Bazı insanlar vardır, bir şey olur “zaten olmasa şaşardım, zaten hep beni bulur, lan daha kafamı koyar koymaz yüz kişi girdi içeri” gibi şeyler söylerler. Benim kanaatim bunlar sabredemeyen, belki de sabırlılardan olma imkanını kaybedenler, sen böyle şeyler söyleme.

Uzun Süre Sonra Hastahaneler Hapishane Oluyor

Benim için hastanede yatmak hapishane gibi. Oturmak veya yatmak aynı. Hastanenin içinde bir yerden bir yere mesela film çekmeye veya bir doktorun odasına giderken çıkış kapısını görürsün ama dışarı çıkamazsın. Şuradan bir çıksam diye geçer içinden ama geçer gidersin kapının önünden daha doğrusu götürürler, sandalyeyi, sedyeyi itenler. Çıkış kapısına bakarsın sadece. Çalışan insanlar için üstelik çok yoğun bir tempoyla çalışanlar için, tedaviden sonra hastanede yatmak belki de tatil gibi olur ama benim gibi bir kaç sene üst üste hastanelerde yatıp, çok sıkıntılı günlerden sonra hastane demek nankörlük etmeden söylüyorum hapishane gibi. Kim bilir hapishaneler nasıldır. Hastaneden çıktıktan sonra bir kaç kez hapishane belgeseline denk geldim, bir gün nasıl geçer diye anlatıyorlardı izleyemedim, korkunç bir şey bence. Doğal olarak şimdi içinde hastane olan hiçbir şeyi izlemek istemiyorum. 

Allah’ım hastanelerde yatan yada evde şifa bekleyen, hapishanelerde gün sayan kullarına sabır ver. Gökyüzünden yağmur gibi sabır yağdır. Haksız yere hapis yatanların gönül, zihin dünyalarını ve kaldıkları hücreyi cennete çevir. (amin)

Eylülde Dışarıda Olmak Ne Güzel

Perşembe günü oldu, çıkacağız, doktorla konuştuk, helalleştik, gidiyoruz. Tansiyonum çok kötü değil. Hastanenin kapısından çıkmak, dışarıda sandalyemle otoparkta arabaya doğru gitmek müthiş bir duygu. Eylül ayı, hava güneşli açık, çok sıcak değil hatta hafif bir rüzgâr var. Bitti artık, çıktık, evimize gideceğiz. Hastanenin dışındayım. Hiçbir şey yapmasam da artık evimde duracağım. Sıkıntım olsa da evimde olacağım. Başıma gelenlerden sonra böbreklerimi kaybetmeden, sağlıklı bir şekilde hastaneden çıkmak büyük lütuf, yaşamak gerçekten güzel. Çok şükretmem lazım bundan sonra, çok.

Alexander Jansson illustrasyon


Yaşamak güzel şey doğrusu

Üstelik hava da güzelse

Hele gücün kuvvetin yerindeyse

Elin ekmek tutmuşsa bir de

Hele tertemizse gönlün

Hele kar gibiyse alnın

Yani kendinden korkmuyorsan

Kimseden korkmuyorsan dünyada

Dostuna güveniyorsan

İyi günler bekliyorsan hele

İyi günlere inanıyorsan

Üstelik hava da güzelse

Yaşamak güzel şey

Çok güzel şey dogrusu

Melih Cevdet Anday