4 Temmuz 2012 - Biga
Yine Biga’dayız. Geleli beş gün oldu. Yerleşmeye çalışıyoruz. Birkaç gündür poyraz sert esiyordu, bugün yavaşladı. İlaçlama yapmıyorlar galiba. Sivrisinekler azmanlaşmış. Annem bugün bahçeyi sulayayım dedi, adımını attığı her yerden yüz beş tane sinek havalandı. Zor kaçtı. Halini görsen çok komikti. Çok sinek olduğunu anlamadı önce. "Gündüz vakti ne bu sinekler" diyordu. Sonra birkaç adım attı “ne kadar çok sinek var burada ya” demeye başladı. En son “İmdaaat saldırıya uğradım, Doğaaan yardım et” diyordu. Halini görmen lazımdı :)) Yerden kalkanlar verandayı istila ettiler. Her yer sinek oldu. Başladı annem saldırı anını anlatmaya, sanıyor ki görmedik. Dedim “baksana etrafına bütün sinekler şu an verandada.” Yarım saat sinek öldürdük. Hala tepemde gezen bir kaç tane var. Yani bildiğimiz Biga. Ne işiniz var orada diyen olursa, havasına bir de düzayak olmasına geliyoruz.
Bu sene burada olmak tuhaf. Evin içinde deniz tarafındaki kapıyı açık görünce, geçen sene ki o sıkıntılı, gece vakti tek başıma evin önünde rüzgarda durduğum zamanları hatırlıyorum. Bir de manevi dünyam hastalığımın iyice kendini gösterdiği zamanlarda değişmeye başlamıştı. Ondan sonra tekrar burada olmak değişik geliyor. Şimdi dünyevi uğraşların ne kadar boş olduğunu anlamış biri olarak buradayım. İstanbul’dan beri canım bilgisayar açmak istemiyor, bunu yazmayacak olsam belki de açmayacağım, bakalım günler neler getirecek.
Geçen sene Biga'ya geldiğimizde ilk defa ciddi depresyondaydım. İstanbul’da Semih’e bilgisayarlarla alakalı "iş istasyonu" diye bir site yapmaya çalışıyordum ama bu sefer küçük de olsa bir yönetim paneli olacaktı. İlk defa denediğim yeni bir şeydi. Vakit dardı, Semih ensemde boza pişiriyordu ve çok hata çıktı. Yeni ürün ekle, sil, düzenle gibi menüleri vardı. Dediğim gibi vakit dardı ve her şeyi acele olsun isteyen Semih'e rağmen sitenin yarım da olsa ortaya çıkması lazımdı. Bizim Biga'ya gidiş tarihimiz yaklaştığı için de ayrıca çabuk olmam lazımdı ve üst üste gelen hatalar ... bir türlü düzeltemedim. Bir ara yeni ürün ekleyince veri tabanındaki bütün ürünler eklediğim ürünle değişti. Düzeltmeye çalıştım, bu sefer yeni ürün ekleyince veritabanındaki bütün ürünler silindi. Daha sonra hiçbir şey eklememeye başladı ve Semih’e yapamayacağımı söyledim. Hayatımda ilk defa yenilmiştim yani pes ettim. Etkileri hala devam ediyor.
Bir kaç gün sonra Biga’ya geldik. Geldiğimizde bilgisayarı açamıyordum. Açtığım anda bacaklarıma acayip bir ağrı, acı karışımı bir şey giriyor, bilgisayar açık olduğu müddetçe devam ediyordu. Üstelik giderek artıyordu, dayanmak mümkün değil yani. Buna ilave bir de gözlerimde siyah flaşlar çakıyordu. Özellikle sabah kalkınca. Başarısızlığımı düşündükçe ertesi gün gözlerimde siyah flaşlar çakıyordu. İnsan psikolojisi çok tuhaf bir şey, bilgisayarı açtırmadı bana. Bilgisayar açamayınca boş boş duruyordum. Zaten hastalığım da epey ilerlediği için çok fazla oturduğum da söylenemez. Her zamankinden daha az yemek yiyordum. Evde tek başına kalıp oturamadığım için annemler bir yere gidince yatıyordum. Yatmak depresif bünyeye iyi geliyor, şikayet etmiyorum.
İnci ablamların geldiği dönemdi, Cevdet abi geldi, evin önünde asmanın altında oturuyorduk. Yeni kalkmıştım. Kalkar kalkmaz hiçbir şey yiyemiyordum ancak kahve yanında bir kaç bisküviyle kendime gelmeye çalışıyordum. Annem meyve getirdi, kayısı, kahve ve bir dilim ekmek var önümde. Hastalığım ne kadar ileri bir safaya geldiyse artık sadece kahveyi içebilmiştim. Yemek yer yemez kalbim zorlanıyordu. Zaten düşük olan tansiyonum daha da düşüyordu. Aslında yemek yiyince tansiyon düşmez aksine yükselebilir. Benim durumum böbreklerden ileri geliyor. Kalp ile böbrek arasında yakın ilişki var. Yemek yiyince insan farkında olmadan kan hazım için mide kaslarına yönelir. Bende böbreklerimden dolayı zaten kansızlık var bir de yemek yiyince nabzım yükselmediği için kalbim beynime kan taşımakta zorlanıyordu çünkü sindirim için bir miktar kanın mideye yönelmesi gerekecek. Yiyememe olayım buydu.
Bir akşam bizdeyiz. Özgür, Betül, İnci ablam, Cevdet abi, annemler var. Sohbet döndü dolaştı gezip gördükleri yere geldi. Herkes bir yer anlatıyordu. "Şuraya gittim, şunu yaptım, şöyle yaptım."" Bir ara konu değişti yemeklere geldi, "şurada şu var, şunu yiyeceksen şurada yiyeceksin", "buraya gittin mi şunu yemeden gelmeyeceksin" herkes bir şey anlatıyordu. Hiç konuşmadım o akşam, sadece aklımdan geçen “Ne kadar çok yer gezmişler” oldu.
Başka bir gün, öğlenden sonra, hiç halim yok yatıyorum. Hatta yan yatıyorum. Bu sefer teyzem, anneannem belki komşular falan da vardır çok net hatırlamıyorum ama ev kalabalık. Herkes konuşuyor. Evde bir gürültü var. Ben odamdayım ama ev küçük olduğu için aynı zamanda salondaymışım gibi de. Anlatan anlatana. Onlar salonda ben de kendi odamda yatıyorum. Ne konuştularsa duyuyorum. Ne anlattıklarını hatırlamıyorum. Onları da hatırlasam psikopat olurdum herhalde. Birden akrabalarımın, büyük küçük hepsinin, bana ne kadar uzak olduklarını fark ettim. Konuştukları konular, yaptıkları şeyler, hayata bakışları bana ne kadar da uzak. Bir ev dolusu insanın içinde resmen yalnızım. Bu yalnızlık fiziksel bir şey değil zihinsel bir şey. Ben hem hastayım hem de manevi dünyam değişiyor. Hayata başka bir gözle bakmaya başlıyorum. Yine ikindi vaktiydi dua etmeye başladım. Akrabalarımın bana ne kadar uzak olduğunu tekrarladım durdum ve sordum “peki ben kime yakınım” Uzun uzun konuştum odamda yatarken, tekrarladım durdum “peki ben kime yakınım”. Devam ettim “ben sana yakın olmak istiyorum”, “bende, benden hoşnut olacağın bir şey olsun istiyorum” diye uzun uzun dua ettim. Hatta eğer ondan önceki sene değilse yine bu zaman “yaşadıklarımdan razıyım Sen de benden razı ol” diye dua ediyordum. Yaşadığım olaylara karşı bir isyanımın olmadığını belirtmek için böyle dua ediyorum. Felç olmamı düşünerek; bu kaza olmasaydı ben ne Allah’ı bulabilirdim, gerçi ben bulmadım, Allah lütfetti, varlığını haber verdi, ne de hatalarımı anlayabilirdim. Felç olmasaydım bence bir işe yarayacağım yoktu. Olsam olsam başka bir zamanda, annem için, başka bir üzüntü kaynağı olurdum, o kadar. O yüzden başıma gelen her şeyden razıyım.
İşte bu dualarla başladı o sene ki hastane günleri. Bu duaları ettikten kısa bir süre sonra tekrar Biga'da ki hastaneye yattım.
Artık yeter, yeter sonu gelsin bu gurbetin,
Gönlümde ızdırabını duydukça hasretin,
Ufkun dumanlı dağları yükseldi karşıma,
Üstümde bir tavan gibi alçaldı, bak, semâ.
Çağlar içimde daveti meçhul ufukların,
Hasretli yolların, uzayan yolculukların...
Ey yol hazırlığıyla, sabırsızlanan gemi,
Sen bari anla derdimi, üzgün düşüncemi
Al, durmadan götür beni sonsuz denizlere,
Mehtabı, fecri, akşamı bambaşka bir yere…
Munis Faik Ozansoy