Onur'un Günlüğü

30 Mayıs 2014

Biz Bu Kış

Dün Biga’ya geldik. Yolda hava açıktı ama akşam kapandı gece yağmaya başladı, sabah da aralıklı devam etti. Bu hafta sonu böyleymiş.

Bir yıl daha geçti. Yazın buradan dönünce İstanbul’a alışmak zor oluyor. Burası benim için daha özgür, İstanbul’a dönünce birden düzenimiz değişiyor. Aslında İstanbul'da odam masam daha rahat ama burası  daha özgür. Burada daha özgür olmama karşın buranın da geceleri zor geçiyor. Nedense burada geceleri çok kasılıyorum, İstanbul’da bu kadar kasılmıyorum. Buradan döndükten sonra uzun süre dışarı çıkmıyorum. Kış gelmeden önce bir ay kadar vakit oluyor ama canım istemiyor. Burada dümdüz alanda rahat rahat dolaşabildikten sonra İstanbul’da trafiğe girip iki saatte bir avmye gidip kalabalıkta, gürültüde vakit geçirmek çok anlamsız oluyor o yüzden Biga’dan dönünce pek dışarı çıkmak istemiyorum. Bazen ne kadar istemesem de çıkıp bir şeyler almak gerekiyor. Bu kış da mutfağı yaptırmak için yapı marketleri gezdik. Geçen yaz apartman merkezi sistemden çıkıp kombiye geçtiği için mutfak dağılmıştı, kombinin konduğu yerdeki dolap ve tezgah kullanılamaz hale geldi. Annem de zeten değişiklik istiyordu hazır mutfaklardan bakmaya başladık. Fayanstı, taştı, mutfaktı derken yapı marketlerde gezdik. Bir şey anlatayım büyük marketlerden birine gittik, konuştuk, geldiler mutfağın ve koridorun ölçüsünü aldılar. Sonra tekrar gittik nasıl bir mutfak istediğimizi anlatıp projesini hazırlattık. Her şeyi onlar yapacak biz hiçbir usta aramayacağız. Proje teslim çalışıyorlarmış. İyi güzel dedik sonra bize maille bir fiyat gönderdiler, mutfak altı bin küsur lira. Bu normal, genelde her yer ortalama böyle fiyat çıkartıyor, işçilik için on bin lira yazmışlar. Olaya bak aldığın mutfaktan daha fazla işçilik parası veriyorsun. Daha sonra başka yapı markete gittik onlarda ölçü aldı, nereye ne istiyoruz diye birkaç kez gittik, onlar da mutfak için dört bin küsür lira fiyat çıkardı. Koridorun yer karosuna karışmayız dediler. Onu da biz buluruz dedik. Bir usta bulduk ama ustanın diğer işleri bir türlü bitmedi. İşini aldığı evin sahibi yeni şeyler isteyince bizim iş ta ocak ayına kadar ertelendi. Usta tamam geliyorum dediğinde son şeyleri ayarlamak için bir kez daha gittik. Usta geldi mutfağı söktü yapı marketten gelenler boş mutfağa monte edecekler. Usta da mutfağı boşaltacak bütün taş döşemelerini yapacak sonra mutfak monte edilecek.

Hasta Mı Oluyorum?

Ustanın geleceğine yakın kendimi iyi hissetmemeye başladım. Dedim üst üste dışarı çıktık hava soğuktu hasta olacağım herhalde. İçimdi kötü bir his var. Eskiden idrar yolları enfeksiyonu başlayınca böyle hissederdim. Hasta olacağım dedim ama insan üşüttükten on gün sonra hasta olmaz ki. Üşütmek belli bir kotaya bağlı değildir yani beş kere üşüttükten on gün sonra hasta olunur diye bir şey yoktur ki. Kendimi kötü hissederken acaba hasta mı olacağım derken bir sabah kalktım çok halsizim hiçbir şey yemek istemiyorum hatta oturarak değil de yattığım yerde yemek yedim. Yemekten sonra biraz uyudum, uyandığımda hafif bir bulantım vardı. Kalktım, oturunca halsizliğim devam ediyordu. Hafif bulantım var. Kendimi kötü hissediyorum, böyle bir haldeyim. Akşam oldu bir üşüme geldi. Hafif hafif titremeye başladım, bulantım arttı yatmaya karar verdim. Ateşim çıkıyor belli. Bulantı giderek artıyor ara sıra kusacak gibi oluyorum. Kusacağım da midem de hiçbir şey yok ki. Akşam bulantım var diye bir şey yemedim. Uzatmayayım ateşim otuz dokuza çıktı, iki saat kustum. Sürekli midem bulandığı için ilaç da alamıyorum. İki saat sonra midem biraz sakinleşince ateş düşürücüyle, bulantı ilacı aldım. Annem kafama, kollarıma, bacaklarıma ıslak bez koydu. Bu işkence gibi. Daha önce de yazmıştım 39 derece ateş cehennemden açılan bir kapıdır, kusmak cehennemde “boğazdan geçmeyecek yiyeceğin” provasıdır. Böyle zamanlarda “keşke bizi yaratmasaydın” diye dualar ediyorum. 39 derece ateşe ve kusmaya dayanamayan insanoğlu ahirette ne ile karşılaşacağının farkında değil. Ahiretin farkında olmadığı için kendini müslüman sayanlar dahil herkes birbirine küfür ediyor, gıybet yapıyor, harama el uzatıyor vb.

Kafamdaki Ses

Ateşim yükseldiğinde bir süre sonra titremelerim duruyor. Yine böyle bir anda kafamda bir ses oluştu daha doğrusu kendi sesim, kendi kendime “zatürre başlangıcı” diye tekrarlıyorum. Bir süre sonra anneme döndüm “zatürre olmuş olmayayım” dedim. Annem olumlu ya da olumsuz pek yorum yapmadı, “dur bakalım yarın öbür gün olsun anlarız” dedi. Bir ara dalar gibi oldum ama sesler var kulağımda duyuyorum çevremde olanları. Bir süre sonra kalkmak istedim saat on bire geliyordu. Kalktığımda kendimi hiç o kadar kötü hissetmemiştim, yok olmak, var olmamak istiyordum. Salona gittim ama ne yapacağımı bilmiyorum. Kendimi o kadar kötü ve halsiz hissediyorum ki hayatım boyunca öyle hissetmemiştim. Bu günlüğe yazdığım hastalıklarımı düşünürsen bu ilginç bir durum oluyor. Ateşimi ölçtük otuz dokuz derece. Ne yapacağımı şaşırdım. Nasıl dursam bilemiyorum, yok olmak istiyorum. Bir ara gözüm televizyona takıldı, yabancı bir film var. Bir gece kulübündeki insanları gösteriyor. Yarı çıplak dans edenler, içki içenler, “ne tuhaf” dedim “ahiretten haberi olmayan bu insanlar ateşe koşuyorlar hem de dans ederek.” Eğlenmenin kötü bir yanı yoktur mesele ne ile eğlendiğindir. Ben yok olmak istiyorken dünyada hiçbir şeyin farkında olmayan bir sürü insan var.

Namaz Kılmaya Gücüm Kalmadı

Çok fazla oturamayacağımı anladım. On beş dakika sonra gücüm daha da azaldı. Yatacağım ama önce yatsıyla akşam namazını kılmam gerek, cem edeceğim. İkisi toplam on iki dakika kadar sürüyor ama o kadar gücüm yok. Ne yapsam diye düşündüm kılmadan yatmayacağım çünkü namazın belirli vakitlere bağlı farz kılındığını biliyorum [Nisa 103] ama gücüm yok. İki rekat olsa mesela sabah namazı onu kılmaya zorlardım kendimi ama dört yatsı üç akşam kılmayı bırak kafamı dik tutacak gücüm yok. Bu yüzden okuduğum sureleri değil de Kur'an yerine her rekatta Fatiha ve bir sure yerine “Allah’ım sen çok büyüksün, bizi bağışla” dedim peşine rüku ve secde yaptım. Böyle kılarak bile zor tamamladım, namaz bittiğinde benim de gücüm bitti.

Düşmeyen Ateş İltihabi Bir Durumdur

Ertesi gün ateşim daha sakindi. Yine yükseliyordu ama dün akşamki gibi değildi. Bir sonraki gün solunum yolları için antibiyotik almaya başladım. Bir iki gün içtim diye hatırlıyorum ateşime pek etki etmemişti yani çok yükselmiyordu ama etkili olmadığı da belliydi. Normalde antibiyotik kullanacağım zaman beni ameliyat eden Bülent Çetinel'e soruyordum çünkü bazı antibiyotik gruplarını kullanmamamı söylemişti. Bu sefer sormadan aldım diye huylandım aradım sordum, hoca antibiyotiğe bir şey demedi de “bu aralar akciğer enfeksiyonu dolaşıyor bir dahiliyeciye görünsen iyi olur” dedi. Ertesi gün her zaman gittiğimiz doktorumuza gittik. Murat abi dinledi derdimi, muayene etti. Dedi “bir film, bir de kanda CRP ye de bakalım” düşmeyen inatçı ateşten şüphelenmiş. İltihabi bir durum var mı ona bakacak. Çektirdim filmi, verdim kanımı, yarım saat sürmedi döndüm odasına. O da ne, ciğerimde bir leke var. Dedi “zatürre olmuşsun, o yüzden ateşin düşmüyor” “eee ne yapacağız şimdi” dedim. “Bunun kür halinde kullanılan antibiyotik setleri var ondan kullanacaksın” dedi. Bir iğne bir de ağızdan alınan antibiyotik verdi. Bununla beraber aslında beni hastaneye yatırmak istiyor. Önce şaka yapıyor zannettim. Samimi bir diyaloğumuz var çünkü. Tamam halsizim ve hafif ateşim devam ediyor ama çok kötü değilim. İlk günü atlattıktan sonra şu halimle hastaneye yatmak olacak şey değil. Böyle söylemedim tabi “olmazsa olmaz değilse eve gitmeyi tercih ederim” dedim, “o zaman şartlı bırakıyorum seni, bir sorunla karşılaşırsan gel burada hallederiz” dedi. Ben gayet mutluyum yatmamaktan, aslında doktorun neden yatırmak istediğini de anlamış değilim “tamam” dedim “bir sorun olursa geliriz”, ertesi gün zor yetiştik hastaneye, ölüyordum. Çıktık hastaneden, arabada eve dönerken annemle babam mutfağa birkaç parça bir şeyler alınacaktı onu konuşuyorlar, halsiz olmama rağmen neredeyse gidip alalım diyecektim. Ben arabadan inmem babam gider alır gelir diye düşünmüştüm ama sonra vaz geçtim düşün yani çok kötü durumda değilim.

Köpürcükler Başlamış

Ertesi gün oldu sen de bizdesin. Kahvaltı ettik. Benim ciğerlerim hırıldıyor. Sandalyemin sırtını yatırdım. Böyle daha kolay öksürüyorum. Öksürdükçe her zamanki üşütünce öksürerek çıkartmaya çalıştığım küçük tükürük gibi köpürcükler çıkartmaya başladım. Küçük küçük öksürüyorum, ciğerlerimden köpüklü sıvı gibi bir şey çıkıyor.  Belki yarım saat sonra o çıkanlardan biri çıkmadı. Boğazımda bir yerde yapıştı kaldı, nefes alamıyorum. İşin tuhafı öksüremiyordum da. Öksürmek için önce ciğerlerini havayla doldurman gerekir ki öksürebilesin. Ben o anda ne nefes alabiliyorum ne de öksürebiliyordum, kaldım. Nefes almaya çalıştıkça boğazımdan “HIIIIIIIII” diye bir ses çıkıyor o kadar. Nefes alamıyorum. Bir şey diyeyim mi bence insanların son nefeslerinde kelimei şehadet getirmeleri pek mümkün değil. Benim aklıma nefes almaya çalışırken kelimei şehadet getirmek gelmedi. İnsanın başka bir hali oluyor. Ben nefes alabilmek için gayret edip durdum. İnsanın aklına “galiba ölüyorum bir la ilahe illallah diyeyim” demek gelmiyor. Zaman zaman rüyalarımda çeşitli öldüğüm anları gördüm ama her seferinde ölmeden uyandım hatta bazılarını da buraya yazdım. Bu sefer gerçekten ölüyorum ama la ilahe illallah demek aklıma gelmedi çünkü bunun aklına geleceği gibi bir an değil o. Neyse bir süre sonra boğazımdaki o yapışkan şey nasıl olduysa açıldı ve nefes almaya başladım. Demek ki ölüm saatim henüz gelmemiş.

Al-i İmran

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

145. Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölemez.

Ölümün gerçekleşmesi için Allah’ın verdiği izin yazılır.

Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz.

Kim de ahiret ödülünü isterse, ona da ondan veririz.

Biz şükredenleri ödüllendireceğiz.

Koş Hastaneye

 Evdeki herkes panik tabi, hemen hastaneye koştuk. Yatış işlemleri derken bizi odamıza götürdüler. Annemle kalacağız. Murat abi ciğerlerimde nefes almama engel olacak durum oluşmasın diye günde iki defa bir soğuk buhar bir de rahatlatıcı bir ilaç katılan buhar tedavisi uygun gördü, bir de antibiyotiklerle beraber içinde vitamin mineral takviyesi olan serum takacaklar. Böbreklerim büyük bir tehlike atlattığı için çok su içmem lazım. Bazen su içmek bile insana işkence oluyor. Klasik hastane günleri, uyumak pek mümkün olmuyor. Hastanelerde gece uyuyamazsam sabah uyumak benim için mümkün değil. Hemşire ilaçları getiriyor, bir süre sonra kahvaltı geliyor bir süre sonra da doktor vizite geliyor, nasıl uyuyacaksın bu trafikte? Sanki bu sefer annem çok yorulmadı, öyle geldi bana. İki gün sonra Murat abi bir film daha istedi, eğer ciğerimdeki lekede büyüme yoksa, o akşamki durumuma göre eve gönderecek. Sabahın yedisinde kalabalık olmadan film çektirmeye gittik. Doktor vizite gelmeden bakmış filme. Lekede büyüme yok, akşama kendimde bir anormallik hissetmezsem eve gönderecek. Neyse ki bir sorun çıkmadı da  eve gitmeye izin verdi.

Özel Hastaneler Hem İyi Hem Kötü

İki gün kaldık hastanede. Yapılan buhar tedavisi iyi geldi, diğer serum, antibiyotik, vitamin biraz daha uzun süreli etki ediyor. Yani doktor yapılacak her şeyi yaptı. Bunlara karşılık hastaneye ne kadar ödediğimizi bilmiyorum sormadım ama gecelik oda ücretini biliyorum, 500 tl idi. Buna refakatçi dahil mi bilemiyorum genelde dahil olmaz. Buhar tedavisi ne kadardır onu da bilmiyorum ama kullandıkları her malzemeyi tek tek yazıyorlar. İnsanın sağlığına kavuşmasının bedeli yoktur 5000 tl de dese hiç düşünmeden verirsin. Bizim fatura herhalde 2000 tl ye yakındır. Lafı getirmek istediğim yer sağlık sistemi. Özel hastahanelerin artması parası olanlara  yarıyor. Doğruya doğru şimdi birçok imkan var. Devlet hastanelerini arayıp buhar tedavisi var mı diye arayamam. Acil bir durumla çıktık evden daha önceden bildiğimiz özel hastaneye gittik. İmkanları geniş ama yine diyorum parası olana. Asgari ücretli bir çalışanın benim gibi omurilik felçli çocuğu olsa zatürre olduğunda 2000 tl yi bırak 500 tl hastane parası verebilir mi? Canım o da devlet hastanesine gitsin özel hastaneye gitmesin diyene de cevap verebilirim; Biga’da düşük diyafram nedeniyle nefes almakta zorlandığım bir akşam devlet hastanesine de gittim, imkanlarını biliyorum. Kötülemek için söylemiyorum ama ciğerlerimi rahatlatacak buhar tedavisi bulamazsın, ancak ciğerleri rahatlatacak bir iğne yaparlar. En azından bana böyle yapmışlardı. Bu eski bir olaydı inşallah şimdi devlet hastanelerinin hali, imkanı daha iyidir. Şunu gördüm ki özel hastanelerde iyi doktorlar var, istediğin hastanenin doktoruna gidip muayene olabilirsin bu açıdan iyi bir şey, en fazla bir kan tahlili bir film isterler 200 tl ye hallolur işin ama eğer özel hastaneye yatıyorsan, yatarak tedavi oluyorsan o zaman çok pahalı oluyor.

Zatürre Başkaymış

Zatürre ile ilgili son bir şey daha yazayım; zatürre çok acayip halsizlik yapıyor. Eve çıktığımızda on gün boyunca özelikle sabah kalktığımda öğlenden sonraya kadar kollarımı kımıldatacak halim olmazdı. Bu kadar halsizlik yaptığına çok şaşırdım. Ben ki normal hastayken bile mümkün olduğunca yatmazdım, ne kadar yorgun olsam hiç umursamazdım, zatürrenin ki başkaymış. Kollarımı bağlayıp kımıldamadan oturdum. On gün sonra antibiyotikler bitince bu halsizlik hali de geçti, doktora kontrole gittik, dedi “sağlam bünyen varmış on günde atlattın” antibiyotikleri kullanırken eski sıkıntılar olacak mı acaba diye endişelenmiştim çünkü o sıkıntılar başlarsa kendimi rüzgarlara klimalara atmam gerekiyor, zatürreyken kendimi rüzgara nasıl atayım?

Anneannemin Başına Gelenler

Benim hastalığımdan bir ay kadar sonra anneannemin beynine pıhtı attı. Bu beyinde bir damarda tıkanıklık demek. Sabah evinde kahvaltı yapıyormuş oturduğu yerde birden yere düşmüş. Çok uğraşmış ama kalkamamış. Nasıl yaptıysa sonra teyzeme haber vermiş. Teyzem tansiyonunu ölçmüş yüksek çıkmış. Ne olduğunu anlamamışlar. Kalp krizi olabilir diye bizim oradaki kalp hastanesine götürmüşler. Doktor muayene etmiş kalpte bir şey yok ama bir beyin tomografisi çektirin demiş. Eve gelmişler, bir saat sonra anneannemin konuşması bozulmaya başlamış, ne dediği anlaşılmaz olmuş. Yaz demişler madem konuşamıyorsun, anneannem yazamamış bile. Daha sonradan anlattı bana “beynimdeki her şey sanki silindi” dedi. Bakırköy ruh ve sinir hastalılarına götürdüler. Orası beyin kanamalarında en iyi merkezmiş. Bir hafta teyzemle kaldılar orada. Başta konuşması epey bozuktu daha sonradan biraz düzeldi. Konuştukça ve zaman geçtikçe daha iyi oluyor. İlk günlerde annem anneanneme gazete okutuyordu. Büyük harflerle yazılı başlıkları heceleye heceleye okumaya çalışıyordu. Ne kadar ilginç bir şey küçücük bir pıhtı gidip beyin damarlarında bir yere yerleşiyor ondan sonra ne okuyabiliyorsun ne yazabiliyorsun ne konuşabiliyorsun. Annemle anneannemi kameraya aldım. Bir insanın bildiği şeyleri bilemez, konuşamaz hale geldiğini görünce aklıma bu ayet geliyor.

Nahl

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

70. Ve Allah sizi yarattı. Sonra sizi öldürüyor.

İçinizden kimi de ömrün en kötü çağına ulaştırılır ta ki;

birazcık bilgiden sonra hiçbir şey bilmez olur!

Şüphesiz Allah en iyi bilendir, her şeye gücü yetendir.

Video açılmıyorsa hemen altındaki linke tıkla.


anneannem

“Taze Fasulye Nasıl Yapılır Anlat Bakalım Bize”

Annem o günlerde anneanneme bildiklerin hatırlatmak ve konuşturup dilinin düzelmesi için sorular soruyordu. Yemek yapmayı hatırlayıp hatırlamadığını sordu. “Taze fasulye nasıl yapılır anlat bakalım bize” dedi, anlatamadı anneannem. Annem önce şunlar sonra bunlar diye saydıkça anlıyor ama kendi başına nasıl yapacağını anlatamıyor. Anneannem namaz kılıyordu ama hiçbir duayı, sureyi hatırlamıyordu. Kaç hafta sonra çocukken öğrendiği bir duayı hatırlamıştı “yattım Allah kaldır beni, nur içine daldır beni” Üç ay oldu şimdi konuşması daha iyi, daha çok şey hatırlıyor hatta namaz kılmaya başladı.

Yazılar Yazılar Yazılar

Bu kış bunların dışında sürekli yazı yazdım ya da yazdıklarımla ilgili yeni araştırmalar yaptım. Günlüğümü en baştan bir kere daha okudum, düşük cümleleri, imla hatalarımı düzelttim bir de uygun yerlere yeni dersler ekledim. Bu yaz bu günlüğü bitirmek istiyorum. Herhalde bitirdikten sonra bir kez daha okurum, sonrası Allah kerim.

Kuzenlerle Görüşme

Biga’ya gelmeden iki kez kuzenlerimle bir kez de liseden arkadaşlarımla görüştük. Mayıs ayı gelince hava iyi oluyor diye kuzenlerle dışarıda görüşüyoruz. Bu sene Yeşinil ayarladı. İlk önce Florya’da kahvaltıya gittik. Kalabalık bir yer gürültü çoktu insan konuştuğunu duymuyor. İki hafta sonra piknik gibi bir şeye gittik. Tolga’yla konuşma fırsatı buldum. “İlk yazdığım mektuptan sonra bir mektup daha yazsam okur musun” dedim, “okurum” dedi, “ama bu sefer bazı tefsir dersleri olacak dinler misin” dedim, “dinlerim” dedi. “Nasıl bir şey olacak” dedi, biraz anlatmaya çalıştım, “insanlar Allah’a yönelmediği için göremiyor, gayret gösterir yönelirsen Allah yardım ediyor. Hiçbir şey yapmazsan Allah insanları olduğu yerde kendi kendine bırakıyor” dedim.

Bu ayet doğrultusunda biraz konuştum.

İbrahim

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

4. Biz, her resulü / elçiyi ancak kendi halkının dili ile gönderdik ki (ayetleri) açık açık anlatsın. Bundan sonra Allah, (sapıklığı) tercih edeni sapık sayar, (doğru yolu) tercih edeni de yoluna kabul eder. O, daima üstün ve bütün kararları doğru olandır.

Biliyorum Ama Anlatamıyorum

Ayeti söylemedim de insanların Allah’ın varlığını ve bu dinin gerçek olduğunu anlayabilmesi kendi tavırları belirliyor, "bu hayatın sırrı" dedim, gördüğüm kadarıyla hidayet için gayret etme tarafında değil, bana anlattıkları sapıklıkta direnenlerin anlattıkları. Ben ona “göremiyorsun çünkü Allah’a yönelmiş değilsin eğer yönelirsen Allah sana bu yolun doğru olduğunu gösterecek” şeklinde konuştum. O da bana programcı olduğu için bilgisayar sistemi üzerinden cevap verdi. Bilgisayarlar ikilik sistemde çalışıyor ya 1 ve 0 var, 1 doğru 0 yanlış demek daha doğrususu 0 dışındaki tüm sayılar doğru demek. Buradan Allah’ın varlığını ispatlayamıyorum yani 1 diyemiyor ama yokluğunu da ispatlayamıyorum yani 0 diyemiyor. Bu durumda ne diyeceğini bilemiyor. Bilmem hangi programlama dilinde üçüncü bir değer daha varmış o da “maybe” dedi yani “olabilir” demek, bir insan görmek istemiyorsa kimse ona gösteremez. Ne ilginç Tolga’nın ve diğer kuzenlerimin neden göremediğini biliyorum ama bunu onlara anlatamıyorum. Sonuçta kuzenlerime ve diğer dinden uzak arkadaşlarıma içinde neden göremediklerine dair ayet ve derslerin olduğu bir mektup hazırlayacağım hatta yazmaya başladım, adı “Hayatın Sırrı” Bu yaz bir de bunu bitireceğim inşallah.

Yukarıda bahsettiğim mektubu sonradan site yapmaya karar verdim, site fikri böyle çıktı ortaya. Site olursa daha fazla kişiye ulaşabilirim diye düşündüm.

Arkadaşlarla Görüşme

Gelmeden bir de liseden arkadaşlarla görüştük. Ersin, Atilla, Can ve Rahmi. Semih’i de çağırdım ama işi vardı. Bahsetmeyi unuttum, gelmeden bir de badana işine girdik. Bir hafta sürdü, göçebe hayatı yaşadık bir hafta. Boya kokusu havalansın diye her yer açıktı. Annem hafif üşüttü, iki gün yatmak durumunda kaldı. Tam o günlerde Rahmi ile Skype’dan görüşüyorduk “seni görseydim bu aralar” dedi. Aslında derken "bugün sana geleyim" diyormuş. “Evin her yeri dağınık annem hasta” dedim, “dağınıklık bana dokunmaz annen de istirahat etsin biz de annene dokunmayız” dedi, "tamam" dedim. Rahmi yoldayken Atilla aradı daha önceden konuşmuştuk, Biga’ya gitmeden görüşelim demiştim. Aradı “gitmediyseniz görüşelim” dedi, ona da "tamam" dedim. Akşam Ersin, Atilla, Can geldi, Rahmi'yle beraber Çekmece sahiline indik, konuştuk. Kısmetse eylülde bir daha görüşebiliriz. Yazacaklarım bitiyor. Bundan sonra yeni gelişmeler olursa yazarım herhalde. Yazılar bitince kendimi nadasa bırakacağım.

Bunları okurken "keşke burada olsaydın" filan diyor musun? Okuyorsun işte yaşadıklarmı, dünya zor bir yer. Ne yapacaksın beni orada, sen bu tarafa gel. Geleceksin zaten. Başka şansın yok da işte aynı yerde olalım. O zaman sayfanın sonuna uygun olsun, Wish you were here. Fakat bunu ben söylüyorum sen değil

We're just two lost souls

Swimming in a fish bowl

Year after year

Running over the same old ground

What have we found?

The same old fears

Wish you were here

Akvaryumda yüzen iki kayıp ruhuz. Yıllar sonra ne var elimizde? Hiç. O zaman ben "keşke burada olsan" diyeyim sen de "Emret Allah’ım, emret! Senin ortağın yoktur! Emret. Hamd senin. Nimet senin. Mülk senin. Eşin ortağın yoktur" de. Bu yazdığım telbiyedir. Hacılar hacda okur ama emin ol, ne dediklerinden haberleri yoktur. Sen ara sıra bunu oku, üzerine düşenleri yap. Başına bir şey gelirse de sabret. Sonrası Allah'ın bileceği iş.

Hadi hep beraber "So, so you think you can tell ..."


David Gilmour - Wish you were here

David Gilmour - Wish you were here


Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün

Bir uçurum kıyısında vursunlar beni ki dünya

Uğuldayıp duran bir uçurum değil miydi zaten


Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün


Adımı yazıyorum kar üstüne ve ıslığını çığlık

Gibi incelterek yetişiyor ardımdaki tipi bana

Siliyor adımı bir dal kırarak çam ormanından


Geçmişim kar sessizliğiyle özetleniyor artık

Anılarım buz tutmuştur aşklarım kar yangını

Ömrüm parmak uçlarımda eriyen bir kar tanesi

Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün

Ahmet Telli