26 Temmuz 2012 - Biga
Saat sabah on bir civarı, odamdayım. Ayaklarımı sandalyeye uzatmış oturuyorum. Tansiyonum sınırda ve midem deliniyor. Artık sinirlerim bozuldu. Belki de dayanacak gücüm kalmadı. Daha önce Bülent hocaya Endoskopi yaptırmak istediğimizi söylemiştik, ”ameliyatlar bitsin acele etmeyin” demişti. Babama “Endoskopi olayını yaptırsak, belki bir ilaç veya bir tedavi verirler” dedim. Herhalde halimden ertelenecek bir şey olmadığı anlaşılıyordu, 'tamam' dedi. Yaptıracak yer arıyoruz. Bakırköy’deki bir sağlık ocağında yapıyorlarmış, iyide bir yer olduğunu söylediler. Bunun dışında görüntüleme merkezleri filan var. Annem "hastane olsun belki bir aksilik olur, müdahale etmek gerekir, sonuçta sen normal değilsin” dedi ve sonunda her zamanki gibi haklı çıkıtı.
Telefonda konuşacak halim olmadığı için başkası konuşsun istiyordum. Sana söyledim, “Bildiğin hastaneleri bir de yukarıdaki her zaman gittiğimiz özel hastaneyi arayıp sorar mısın, Endoskopi yapıyorlar mı?” dedim. Detayları hatırlamıyorum ama önceden randevuyla yaptırılan bir şey olduğunu biliyorum. Yani aynı güne bulması zor gibi görünüyor. Derken her zaman gittiğimiz hastanede aynı güne ayarladığını söyledin. Akşamüzeri yapılacak, yemek yemem hatta su dahi içmem yasakmış.Doktorlar yasak koymayı çok seviyor. Midemdeki delinmeyi birkaç lokma ekmek yiyerek önlemeye çalışırken, bu yasaklar iyi olmadı. Bir de oturabilmem için bir şeyler yemem lazım ama şimdi yasak. Nasıl oturacağım? Zaten oturamıyorum.
Evden çıkmadan şekerim düşmesin diye birkaç kesme şeker yedim zira bir de böyle bir durum var yemek yemezsem şekerim düşüyor, bayılacak gibi oluyorum. Bindik arabaya" Yatırdık koltuğun sırtını. Ancak böyle oturabiliyorum. Ayaklarım sarkık oturamadığım için hastanede nasıl oturacağımı düşünüyorum. Yol çok kısa sürdüğü için hemen geldik. İndik arabadan. Sandalyemde oturuyorum, tansiyonum düşük, oturdukça kafam uyuşuyor, nefes nefese kalıyorum. İçeride gideceğimiz katı, doktoru sorduk, çıktık dedikleri kata. Haber verdik bekliyoruz. Beklerken bacaklarımı annemin dizlerine koydum, zar zor duruyorum. Derken hemşire geldi acil bir hasta geldiğini ve bana Endoskopi yapacak doktorun ameliyata girdiğini söyledi. Ne zaman çıkacağı belli değil. Servisin önünde sandalyelerde bekliyoruz. Daha fazla oturamayacağım için bir yatak açtılar. Yatınca rahatladım.
Doktor yarım saat kırk beş dakika sonra geldi. Aldılar beni odaya. Odada bir tane operasyon sedyesi masası karışımı bir şey var. Yatırdılar üstüne. Uyutarak mı yoksa uyanık mı yapacaklar onu sordular, 'bayıltarak' olsun dedim. Her gün serum aldığım için kolumda damar yolu var. Hemşireler 'kim taktı bunu' diye sorular sordular. Söyledim nedenini. Sola doğru yan çevirdiler. Damar yolundan bir ilaç yaptılar. Yapar yapmaz uyudum.
Hepsi hepsi altı dakika sürmüş. Derinden sesler duymaya başladım “Onur bey, Onur bey açın gözlerinizi”. Açtım gözlerimi, nefes alamıyorum. Aldığım nefes ciğerlerime gitmiyor. Odama götürdüler. Doktorlara nefes alamadığımı söyledim. Anlayamıyorlar, “Endoskopi yapıldı ve sen nefes alamıyorsun öyle mi?” Anneme babama “astımı filan mı vardı” diye sordular. Anlamamaları normal. Bence ancak benim gibi kaslarını kontrol edemeyen birinin başına gelebilir. Tam olarak ne ve neden olduğuna dair hiçbir fikir yok.
Yattığım yerde nefes almaya çalışıyorum. Ciğerlerim hırıl hırıl. Baktım olacak gibi değil aspre yapmalarını istedim. Aspre lafını duyanın gözleri açılıyor. “Endoskopi yapıldı ve aspre istiyorsun öyle mi' dediler. Dahası 'ne gerek var ya sırtına vuralım öksürerek çıkartabilir' demeye başladılar. Öksüremediğimi duyunca, getirdiler makinayı. Bursa’dan on üç sene sonra aspre oldum. Doktor sağ burun deliğinden aşağıya bir sonda gönderdi. Tıpkı Bursa'da ki gibi boğazımdan geçişini hissediyorum, ciğerlerime ulaşıyor ve çekmeye başlıyor. O oradayken nefes alınmıyor. Bitene kadar nefesim kesiliyor. Bittiğinde değişen bir şey olmadı, aynıyım. Devam edecekseniz air-way kullanın dedim. Air-way’i beklerken doktor bir de sol burun deliğinden denedi. Bu sefer başarılı. Endoskopi sırasında sola doğru çevirdikleri için ciğerimin sol kısmı etkilenmiş, sağ tarafta bir şey yok. Sol taraftaki sıvı çıkınca sanki rahatlayacakmışım gibi oldu ama rahatlatmadı, hala nefes nefeseyim.
Saat dört civarı oldu. Sabahtan beri bir şey yemediğimi söyleyince doktor dekstroz yani şekerli serum takmak istedi. Dedim “şekerim var”, “ölçelim” dedi. Ölçtüler 155 çıktı, Evden çıkmadan yediğim şeker işe yaramış. Akşama kadar şekerim düşmedi. Doktor dekstrozdan vaz geçti, normal serum taktılar.
Beklerken küçük küçük öksürmeye başladım. Öksürme de denmez ya, boğazımı temizler gibi bir hareket. Doktor bu kadar öksürmenin bile yeterli olacağını söyledi nitekim haklı da çıktı. O küçücük öksürükcükler ciğerlerimdeki nefes almama engel olan sıvıyı çıkartmaya başladı. Onlara sonradan köpürcük adını verdim.
Köpürcüklerin çıkması bir saatten fazla sürdü ve bu arada serum da bitti. Gideceğiz ama hiç gücüm kalmadı. hikâye hep aynı. Zaten gelirken oturamıyordum, bütün gün bir şey yemeyince hiç oturacak halim kalmadı. Sandalyeyle değil de sedyeyle indim arabanın yanına. Öyle bindim arabaya. yine koltuğun sırtını yatırdık, tansiyonum sınırda duruyorum. Allah’tan ev on dakika mesafede. Yolda yine sürekli “Hasbunallahu ve ni'mel vekil” “Allah bana yeter, o ne güzel vekildir” dedim. Saat altı gibiydi evin önüne geldiğimizde, bayılmak üzereydim. Son bir hamle ile eve çıktık. Hemen yatağıma yattım. Yatarken bir şeyler yemeyi planlıyorum ama ciğerlerimdeki sıvı tekrar çıkmaya başladı. Beş tane küçük öksürük, bir tane yapışkan köpürcük. Bir yandan da annem midemin hemen üstündeki diyaframa eliyle baskı yapıyordu ki hava ciğerlerime baskı yapsın, o da köpürcüğün çıkmasına yardım etsin. Bu midemi bulandırdı, kusmaya başladım. Midemde bir şey yok ama bulantı kusturmaya zorluyor. Bir yandan öksürük ve çıkan köpürcük diğer yandan kusma. Hayat bazen çok zor oluyor.
Ciğerlerimdeki sıvı bitince nefesim iyice daraldı. Sanki bitince rahatlayacakmışım gibiydi ama tam tersi oldu. Kısa kısa nefes almaya çalışıyorum. Sanki ciğerlerim küçülmüş, hava girmiyor içeri. Kaç saat sürdü bu hal bilmiyorum. Nefesim rahatladığında çok geç olmuştu, ne zaman ne yediğimi de hatırlamıyorum.
Endoskopinin sonucu, gastrit. Baktığında çok basit bir şey. Hafif yanma olur, bir tablet çiğnersin geçer. Budur gastrit. Bendeki etkisinin çok şiddetli olması herhalde yine üre ve kreatininin yüksek olmasından kaynaklanıyordu. Ertesi gün kalktığımda midemdeki yanmanın artık o kadar da şiddetli olmadığını fark ettim. Yanma orada ama eskisi gibi değil. Sanki iyiye gider gibiydim.
Bu Endoskopi Allah’ın hayatımdaki dokunuşlarından biriydi. Midem o kadar şiddetli yanıyordu ki endoskopi yaptırmaya zorladı bizi. Yaptırınca midemdeki delinme azaldı. Nedenini anlamadım. Tedavi yapılmadı, ilaç verilmedi. Tek yapılan kamerayla görüntülendi. Burada midem değil asıl diğer ameliyatın nasıl yapılacağı ortaya çıktı. O da narkozla olmayacağı kesin. İleride diğer ameliyatta narkoz vermeden nasıl kesip biçtiklerini de yazacağım. Bunun neden Allah’ın lütfu olduğunu o zaman göreceksin. Endoskopide ne oldu bilmiyorum, kimse bilmiyor, bilemez de çünkü dediğim gibi bu Allah'ın dokunuşu. Ameliyatlarda narkozdan sonra ciğerlerde oluşan şey bu olaydaki gibi değil. O daha koyu ve yapışkan bir şey. Benim çıkarmam mümkün değil. Her gün, her tıkandığımda belki bir kaç saatte bir aspre olmam demek. Bu da uzun süre hastanede hatta belki uzun süre yoğun bakımda kalmak demek. Bunu bir kere yaşadım ne olduğunu biliyorum ve bir daha inşallah yaşamaya niyetim yok. Tek arzum Allah'ın yardımını fark ettiğimde bunların nefsimin hoşuna gitmemesi.
Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.
Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.
Metin Altıok