Onur'un Günlüğü

22 Haziran 2012 - İstanbul

Bir İkindi Vakti

Kazadan kısa bir zaman önce değişmeye başlayan düşüncelerim yeni hayatımda da aynı doğrultuda devam etti. Yaptığım ilk şey daha önce fırsatını bulup okuyamadığım Kur'an'ı okumak oldu. İlk dikkatimi çeken konular sabır, namazı ve zekatı beraber anması ve önemine dikkat çekmesi, infak, örnek müminleri anlatan ayetler, hesap gününü anlatan ayetler, cehenneme ait açıklamalar, boğazdan geçmeyen yiyecek, kaynar su, irin vb. Kazadan kısa bir süre sonra ikinci yapmaya başladığım şey namaz ama sadece sabahı bazen de yatsıyı kılıyordum. Belki bazen vakit namazlarını da kılmışımdır. Üçüncüsü de herhalde çok az da olsa infak olmuştur. Ersin yardımcı oldu bu konuda. Allah ondan razı olsun. O zamanlar bir tek Ersin vardı beni anlayabilecek. Semih’le liseden sonra henüz tekrar görüşmeye başlamamıştık. Ne zaman sadaka vermek, bir yere yardım yapmak istediysem Ersin yardımcı oldu. Hala adıma yardım yapma vekaletim ondadır. Yani yapılacak yardımın kime olacağını benim yerime Ersin seçiyor, seçtiğinden razıyım yani. Allah da ondan razı olur inşallah. Dördüncüsü de faizdi. Bankada adıma bir miktar para vardı. Bazen hazine bonosu, bazen A Tipi, bazen B Tipi fon alarak kendimce hareketler yapıyorum. Kur'an'da faizin haram olduğunu okuyunca ve yaptığım şeyi idrak eder etmez faizi de fonları da bıraktım. Bir de dua ediyorum. Seher vakti ve gece yattığım zaman dua etmek için çok güzel anlar. İnsan gece vakti kendisini Allah'a daha yakın hissediyor. Namazla dua arasında fark var bence. Namazı bir süre sonra görev olup çok düşünmeden kılıyoruz ama dua öyle değil. Duada ayrı bir yaklaşma var. “Geldim, buradayım, kapındayım” diyor insan. Kur'an'daki dua ayetlerini biliyor musun? Allah dua etmeni istiyor. "Dua edin kabul edeyim" diyor.

Bakara

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

186. Kullarım sana beni sorarlarsa, Ben onlara yakınım. Beni yardıma çağıranın çağrısına cevap veririm. Onlar da benim çağrıma cevap versinler ve bana güvensinler ki olgunlaşabilsinler.

Kazadan sonra dört beş sene böyle geçti. Bu zaman zarfı içinde hep düşündüm. Cenneti, cehennemi, insan nasıl cennete girmeye hak kazanır filan diye bir sürü düşünce vardı kafamda. Kendime bakıyorum, cennete girmeyi hak edecek hiçbir şeyim yok. O zaman düşünüyordum “Ben nasıl cennete girmeye hak kazanırım” diye çünkü biliyorum ki o yaptıklarımla insan Allah’ın rızasını kazanamaz.

Bir İkindi Vakti

Kafamda bu düşüncelerle zaman geçerken 2002 ya da 2003 olsa gerek, günlerden bir gün Biga’da, bir ikindi vakti odamda yatıyorum. Evde kimse yok. Uyanığım. Yine dua ettiğim anlardan biriydi, bir şey oldu. Bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum. İçimde bir ses, bir düşünce gibi bir şey “artık beş vakit namaz kılmaya başla” diyor. Benim aklıma gelen ilk şey  “Peki kimseye belli etmeden nasıl kılacağım?”. “alışırlar, alışacaklar” gibi bir his oluştu. O gün ikindiden itibaren beş vakit namaz kılmaya başladım. Hayal, rüya veya halüsinasyon görmedim. Bir başkasına anlatınca nasıl oluyor bilmiyorum ama bunu yaşamak başka bir şey. Farklı bir sorumluluk yüklüyor. O günden beri namaza karşı bir hassasiyet var içimde. Ezanı duyar duymaz hazırlık yapıyorum. Yoldaysam vakit geçmeden yetişebilecek miyim endişe duyuyorum. Hatta bütün arkadaşlarıma, sana, anneme namazın ne denli önemli olduğunu anlatıyorum, kılmaları için dua ediyorum. Sanki içime işlendi.

Manevi Sömürü

Bu yazdıklarım tarikatların insanları sömürme aracıdır. İnsanların maneviyatlarını böyle olaylarla sömürürler. "Allah bizim efendiye bazı şeyler gösteriyor" derler insanları o efendiye köle yaparlar. Benim durumun onlardan farklı. Ben bunları insanlara anlatıp kendimi ilah yapmıyorum. Bunları yazmamın tek bir amacı var biliyorsun, kendime değil Allah'a dikkat çekmek için yazıyorum bunları.

"Bunlar Bilimle İzah Edilemez"

Benim bu yaşadığım ateist deist kafaya göre halüsinasyondur. Ama benim o anda ateşim yoktu. Bir akıl hastalığım da yok. Bir ilaç alıyorum da onun yan etkisi böyle şeyler yapıyor da değil. O zaman ateist deist kafaya göre aklım bana oyun oynamış. Neden böyle diyorlar çünkü bu bilimle izah edilebilir bir şey değil. Bilimle izah etsem inanacak mısın? Mesela bugün bilimin yapın veya yapmayın dediği ama insanların görmezden geldiği o kadar çok şey var ki; halüsinasyon diyenlerin çayına kaç şeker attığını, sigara içip içmediğini merak ediyorum. Bilim diyor ki "kanser hücrelerini besleyen tek şey şekerdir. Sigara kansorejendir." Bilimin dediği bu şeyi dinliyor musun yoksa "acı su mu içeceğiz kardeşim, atıyorum işte iki tane şeker, yanına da yakıyorum bir sigara" diyor musun? Ya da bilim diyor ki "cep telefonları, kablosuz yayınlar, ağlar, elektronik cihazlar çocuk doğum oranını, hamile kalma oranını, sperm sayısını düşürüyor." Cep telefonunu bırakıyor musun? Bütün gün elinde veya cebinde, akşam eve geliyorsun kablosuz internet, kablosuz her şey evinde, sen de bunların ortasında mı oturuyorsun? Ne yani teknolojiyi bir kenara mı atacağız? Bir kenara at demedim. Bilim bilim diyenler bilimin söylediği hiçbir şey yapmıyorlar ama böyle durumlarda bilim onların ilahı oluyor, "bu senin dediğin bilimle izah edilemez" diyorlar. Evet doğru bilimle izah edilemez ama Allah herkese ilhamda bulunuyor. İnsanları cehenneme götüren şey görmezden gelmektir. Bunu unutma. Allah'ın ayetlerini görmezden gelen adam cehenneme gider, tanrı edindiğin bilimi görmezden gelirsen kanser olursun. İkisi de oynanacak kumar değildir. Bu konuyla ilgili açıklama göstereyim

Allah Doğrudan Doğruya Biriyle Konuşur Mu?

Bu sayfayı 22 Haziran 2012’de yazmışım, bu satırları dört sene sonra ekliyorum. Abdülaziz hocadan bir video ekledim. Buradaki soru Allah doğrudan doğruya biriyle konuşur mu? Yine yazayım bunları gösteriyorum diye kendimi bir şey zannettiğimi düşünmeyesin sakın, burada mesele ben değilim, Allah, Allah'ın kullarına yakınlığı. Dikkat çekmek istediğim budur. Bu ve benzerlerini hiç yazmayabilirdim. Bunları yazarak bir çıkar elde etmeye çalışmıyorum. Sen bunları okurken ben dünyada değilim, öbür taraftayım. Benim yalan söylemeyen biri olduğumu biliyorsun. Günlüğü bitirdikten çok sonra yaptığımız bir yazışmamızı göstereyim. Ben yine doğru söyledim ama sen yine inanmadın.

Yalan söylemediğimi çok defa gördün. Şimdi de yalan yazmıyorum.

Ayetini de göstereyim.

Şura

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

51 - Allah bir insanla, vahiy (ilham)[1*] veya perde arkasından[2*] yahut bir elçi gönderip gerekli gördüklerini izniyle ona vahyetmesi dışında bir yolla konuşmaz[3*]. O, yücedir, doğru karar verir.

[1*] Bu Allah’ın her insana yaptığının iyi veya kötü olduğunu ilham etmesidir. (Bkz. Şems 91/8)

[2*] Musa (a.s.) ‘a Tur dağı civarından ağaç arkasından Allah tealanın seslenmesi gibi (Bkz. Kasas 28/30)

[3*] “Allah gizli bilgilerini sizinle paylaşmaz. Onun için uygun gördüğü bir elçisini seçer. Siz, Allah'a ve elçilerine inanıp güvenin. Eğer inanıp güvenir ve kendinizi korursanız büyük bir ödülü hak edersiniz.” (Al-i İmran 3/179)

Bu ayetin açıklamaları alttaki videoda ama şuraya küçük bir parantez açayım; ben bu videoları yakınlarıma, kuzenlere gösterdiğimde insanların tiplerine, kılık kıyafetlerine, sakalına vs bakıyorlar. Yüzlerinde "bu çirkin adamı da nereden buldun" ifadesi oluyor. İnsanları neye göre değerlendirmeliyiz? Bilgi birikimi, insan, doğa, hayvan sevgisi, hassasiyeti, merhamet, vicdan, namus, şeref, düşünme şekli, olayları ele alış şekli vs vs bunlar değil midir bizi diğerimizden farklı kılan? Ben Abdülaziz hocanın düşünme şekline hayranım. Umarım sen onlar gibi düşünmezsin.

Maide 111'de geçen ilham kelimesi Vahiy mi yoksa içe doğma mı? (8 dakika)

Kur’an’daki Örnekler

Allah Kur’an’da peygamber olmayan insanlara vahyettiğinin yani ilhamda bulunduğunun örneklerini vermiş. Havarilere ilhamda bulunmuş.

Maide

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

Bir gün havarilere “Bana ve resulüme inanıp güvenin!” diye ilham etmiştim[*]. Onlar da “İnanıp güvendik, bizler Allah’a teslim olan /Müslüman kimseleriz; sen buna şahit ol!” demişlerdi. (5:Maide 111)

[*] Buradaki vahiy, Allah’ın her insana, yaptığının iyi veya kötü olduğunu ilham etmesidir (Şems 91/8). Onların içine yapılan vahiy, aslında onu dinleyen herkesin içine yapılmıştır (Al-i İmran 3/52). İnanmayanlar bunun sıkıntısını çekmişlerdir

Allah Musa peygamberin annesine ilhamda bulunmuş. Firavun o dönem erkek çocukları öldürüp kız çocuklarının yaşamasına izin veriyordu. Musa peygamber doğduğunda, öldürülmesin diye Allah Musa peygamberin annesine vahiyde bulunmuş. Açıklamaya dikkat et lütfen koyu belirttiğim ifadeler ne demek daha iyi anlayacaksın.

Kasas

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

(Önce) Musa’nın anasının gönlüne şunu ilham ettik(vahyettik[*]): “Musa’yı emzir, ona karşı bir kötülük olacağından korkunca da nehre (Nil’e) bırak ama korkup üzülme; biz onu tekrar sana getireceğiz ve onu elçi yapacağız.” (Anası onu nehire bırakınca) Firavun’un ailesi bulup aldılar ki, kendileri için düşman ve üzüntü kaynağı olsun. Çünkü Firavun, Haman ve her ikisinin ordusu suçlu durumdaydılar. Firavun’un eşi dedi ki; “Bu benim için de senin için de bir göz bebeği olabilir. Onu öldürmeyin, belki işimize de yarar, belki de onu evlat ediniriz.” Hiçbiri işin farkında değildi. Musa’nın anası, içinde bir umudu kalmamış olarak sabaha çıktı. Güvenini yitirmesin diye kalbini tutmasaydık neredeyse her şeyi açığa vuracaktı. Anası, Musa’nın kız kardeşine “onu takip et” dedi. O da bir kenardan Musa’yı izledi ama onlar bunu da fark edemiyorlardı. Önceden onun, sütanalarını emmesini engellediğimizden kız kardeşi dedi ki: “O çocuğun bakımını üstlenecek bir aileyi size göstereyim mi; onlar ona iyi bakarlar” Böylece onu anasına geri getirdik ki, gözü aydın olsun ve üzülmesin . Bir de bilsin ki Allah’ın verdiği söz yerine getirilir. Ancak onların çoğu bunu bilmezler. (28:Kasas 7-13)


[*] Bu ayette, Musa (a.s.)’ın annesine vahyedildiği bildirilmektedir. Buradaki vahiyle kastedilen, Allah’ın insanlarla konuşma yollarından biri olan ilhamdır (Şûrâ 42/51). Muhatabın algı ve yorumuyla ilgisi sebebiyle ilham, muhatapları için kesinlik taşımaz. Başkaları için bağlayıcı da değildir. Mûsâ (a.s.)’ın annesinin yaşadığı tereddütler bunu göstermektedir. Kendisine gelen ilham ile çocuğunu emziren ve suya bırakan anne (Kasas 28/7), daha sonra yaptığının doğru olup olmadığı hususunda şüpheler yaşamıştır. Yaptığını açık etmekten son anda yine kalbine doğan bir ilhamla kurtulmuştur (Kasas 28/10). Çocuğu suya bırakmakla ilgili ilhamın doğruluğunu çocuk kendisine döndükten sonra anlamıştır (Kasas 28/12-13).

Allah Yusuf peygambere çocukken ilhamda bulunmuş. Abileri Yusuf peygamberi çocukken kıskanıyordu. Babalarının onu daha çok sevdiğini düşünüyorlardı. Bu yüzden abileri Yusuf’u öldürmeye karar verdi. İçlerinden biri “öldürmeyelim de bir kuyuya atalım kendi kendine ölsün” dedi, abilerin hoşuna gitti. Abiler Yusuf’u kuyuya atarken Allah Yusuf’a ilhamda bulunmuş. Yusuf henüz peygamber değil ama Allah ilhamda buluyor.

Yusuf

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

Yusuf’u götürüp kuyunun dışarıdan gözükmeyen bir yerine bırakma konusunda anlaştıklarında ona şunu ilham ettik: “Yaptıkları bu işi, hiç beklemedikleri bir anda, onlara kesinlikle bildireceksin.” (12:Yusuf 15)

Allah Yusuf peygambere peygamber olduktan sonra sarayda Firavun’un eşi tarafından tacize uğrayınca yine ilhamda bulunmuş. Açıklama yine önemli.

Yusuf

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

Kadın onu gerçekten arzuluyordu. Eğer Rabbinin burhanını[1*] görmemiş olsaydı Yusuf da onu gerçekten arzulamıştı. Böyle olması, kötülüğü ve fuhşu ondan uzaklaştırmamız içindi. O, samimiyeti onaylanmış kullarımızdandır. (12:Yusuf 24)


[1*] Yüce Allah, tüm insanlarla; vahiy (ilham) yoluyla, perde arkasından ve Allah’ın vahyini iletmekle görevli bir elçi aracılığıyla olmak üzere üç yolla konuşur (Şûrâ 42/51). Bu ayette Yusuf (a.s.)’a gösterildiği bildirilen “burhan” bu konuşma yollarından ilkiyle ilgilidir. Allah, insanların yapıp ettiklerinin iyi ya da kötü olduğunu onların içine ilham eder (Şems 91/8). Bu duygular insanın kalbine doğar. Kötü bir işe niyetlenen yahut bunu yapan kişinin içinde hissettiği sıkıntı ve vicdan azabı, Allah’ın ona olan ilhamıdır. Yûsuf aleyhisselamı kötü işe bulaşmaktan alıkoyan “burhan” (kesin delil), Allah’ın ona, yaptığının kötü olduğunu ilham etmesi, onun da bu düşünceyi içinde hissetmesidir. Yûsuf aleyhisselamın içine doğan ilham onu kendine getirmiş olmalıdır. Bu tür uyarılar herkese yapılır. Sıkıntı ve huzur türünden bu tecrübeyi mümin veya kafir her insan yaşar (Tevbe 9/110, Hicr 15/2). Bu duyguyu içinde hisseden kişi, kötü işi yapmaya devam ederse, bunu bilerek yapmış olur ve bu bilgi Allah’ın huzurunda onun aleyhine delil olur. Yanlış bir işten sonraki iç sıkıntısı da Allah’ın kullara bir ilhamıdır. Bu ilham, kişiyi tevbeye çağırır. Dolayısıyla doğru ya da yanlış yolda olmanın ikisi de bilinçli davranışlardır. Kur’ân’da, Mûsâ aleyhisselamın annesine vahyedildiği (Tâ Hâ 20/38, Kasas 28/7), henüz bir çocuk iken Yûsuf aleyhisselamın kuyuda vahiy aldığı (Yûsuf 12/15) bildirilir. Ancak içe doğan her şey Allah’ın ilhamı değildir; şeytan vesvesesi de olabilir (En’âm 6/121). Çünkü insan ve cin şeytanları, insanlara vesvese verir, zihinleri bulandırır. Hatta bunların vesveselerini ifade etmek için Kur’ân’da “vahiy” kelimesinin kullanıldığı da olur (Nâs 114/4-6; En’âm 6/112, 121). Bunlar, nebî ve rasûlleri de yanlış davranışlara sürüklemeye çalışmıştır (En’âm 6/112-113, Hacc 22/52). Allah’ın ilhamı ile vesveseyi ayırabilmek için içimize doğan düşünceleri Allah’ın kitabıyla denetlemeliyiz.

Üstte yazdığım olayı Semih’e anlatmıştım. Liseden sonra kısa bir dönem görüşmemiştik. Tekrar görüşmeye başlayınca bir gün bilgisayarıma ekran kartı takmaya gelmişti - o kasayı da herhalde 1500 kere açtırmışımdır - bir ara elektrik kesildi, o zaman konuşmuştuk. Sormuştu neler yapıyorsun, nasıl zaman geçiriyorsun diye. Bir ara laf namaza geldi, "kılıyor musun" dedi, "kılıyorum" dedim, yüzü gülmüştü. O zaman anlatmıştım; daha önce ara sıra kılıyordum ama böyle bir ses ile beş vakte başladım diye. Ne düşündü ne cevap verdi pek hatırlamıyorum ama eminim o da senin gibi unutmuştur. Ne yapacağım ben sizinle acaba? İkinize de bir şey anlatıyorum üç gün sonra hatırlamıyorsunuz.

"Sabredenlerden Olmak İstiyorum"

Namaza başladıktan sonra zaman zaman Kur'an okumaya devam ettim. Özellikle sabah beş civarı uyanık olduğum için, o saate televizyon kanallarda yayınlanan Kur'an programlarını takip ettim. Bundan başka yine dua ettim, yıllarca hep aynı duaları yaptım. Önce Kur'an'da geçen “Sabredenler” ifadesinden etkilenerek, "sabredenlerden olabilecek miyim" diye kendi kendime düşünmeye başladım. Tabi bunlar bu satıları yazmamdan yedi sekiz sene önce başlayan hallerim. Allah sabredenleri görecek, bu yüzden bu dünyadayız.

Al-i İmran

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

142.Yoksa siz, Allah içinizden cihad[1*] edenleri /elinden geleni yapanları bilmeden, sabredenleri de bilmeden cennete gireceğinizi mi hesap etmiştiniz[2*]?

[1*] Cihad, olanca gücüyle mücadele demektir. Bu mücadele düşmana, hayatın sıkıntılarına veya şeytanın tuzaklarına karşı olabilir. En zor cihad insanın kendi isteklerine karşı yaptığıdır. Cihadı, Allah’ın emir ve yasaklarını ilk sıraya alarak yürütenler kazanırlar.

[2*] “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «İman ettik» demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?”(Ankebût 29/2)

İmtihanla ilgili diğer ayetlere buradan bakabilirsin. allahın-dünyayı-yaratma-sebebi

"Allah sabredenleri bilmeden cennete giremezsiniz" dediği ayetleri okuyup düşündükçe, “Sabredenlerden olmak istiyorum” diye dua etmeye başladım. Yıllarca böyle dua ettim.

Allah'ı Peygamberi Görebilecek Miyiz?

Daha sonra Allah’a “Seni görebilecek miyiz?”, “peygamberimizi ve hatta diğer peygamberleri görebilecek miyiz” diye dua ettim. Peygamberimizin hayatını okursan ve Kur'an'a bakarsan çok sıkıntılı ve sabır dolu bir hayat yaşadığını görürsün. Aslında bütün peygamberler sabır dolu hayat yaşamışlar. İnsan merak ediyor acaba görebilir miyiz? Sonra düşünmeye başladım; cennete girmeye hak kazananların hepsi peygamberimizi görmek hatta konuşmak isteyecektir. Bu kadar insanın peygamberimizi dünya saatiyle yakından bir dakika görse konuşsa, peygamberimiz için büyük eziyet olur. Üstelik herkes hemen hemen aynı şeyi söyleyecektir. “ben seni çok seviyorum, görmeden sevdim, seni gösteren Allah’a şükürler olsun”. Sonra "uzaktan da olsa görmeyi nasip et" diye dua etmeye başladım.

"Kapındayım"

Bir başka duam, “Kapındayım” duası. Aklımda bir tasvir var. İki kapı var, açıldıkları yerler belli. Ben cennet kapısının önündeyim. Diz çökmüşüm dua ediyorum. “kapına geldik affına sığındık, senden başka ilahımız yok. Bizi affedersen ancak öyle kurtulabiliriz, affetmezsen gideceğimiz yer belli... “ diye dua diyorum. İleriki zamanlarda bu dua bir parça oldu. Artık sadece “kapındayım” diye dua etmeye başladım. İçeriği içime işledi çünkü, “kapındayım” demek lisanı hal oldu.

"Bende Benden Hoşnut Olacağın Bir Şey Olsun İstiyorum”

Bu zamanları tam olarak tespit etmek zor ama galiba böbreklerimi kurtarmak için olduğum ameliyattan önceki seneydi. Dualarıma yeni bir şey ekledim. “Rızana ermek, bende benden hoşnut olacağın bir şey olsun istiyorum” diye dua etmeye başladım. Kur'an'ı okudukça ne zaman nasıl dua edeceğine dair ayetler var. Mesela;

Zariyat

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

15. Şüphesiz, korunup sakınanlar cennetlerde,

pınarların başlarındadır.

16.Rablerinin kendilerine verdiğini alırlar.

Çünkü onlar bundan önce (dünyada) iyi davrananlar idiler.

17.Geceleyin pek az uyuyorlardı.

18.Seherlerde bağışlanma diliyorlardı.

19.Onların mallarında çaresiz

ve

yoksul için bir hak vardı.

Furkan

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

63.O Rahmân’ın kulları yeryüzünde mütevazı olarak yürürler.

Cahiller kendilerine lâf attıkları zaman;

“Selâm size!” derler.

64.Onlar Rableri için secde ederek ve kıyamda durarak gecelerler.

65.Onlar şöyle derler:

“Rabbimiz, cehennem azabını bizden uzaklaştır.

Şüphesiz onun azabı, yapışkan bir azap olmuştur.

66.Orası kalacak bir yer ve bir makam olarak ne kötüdür!”

Namaza başladıktan sonra seher vakitlerinde ayetteki gibi af istemekle, normal vakitlerde de yukarıda bahsettiğim "kapındayım" "bende benden hoşnut olacağın bir şey olsun istiyorum" diye dua ederek hayatıma devam ettim.

Gece Gelen Korku

Bir de şundan bahsedeyim; namaza başladıktan sonraydı. Yazın başladım, belki o kıştı belki sonraki kıştı tam hatırlayamıyorum, İstanbul’daydım, bir gece uyandım. Rüya görerek mi uyandım yoksa normal mi onu da hatırlayamıyorum ama rüya görseydim muhtemelen rüyamı hatırlardım, neyse uyandım ki çok korkuyorum. Hiç o kadar korkmamıştım. Hatta öyle ki neredeyse çenem titriyordu. Müthiş bir Allah’a sığınma çabası vardı içimde. Sürekli “Allah'ım sana sığındım” diyordum. İhlas, Felak ve Nas’ı okumaya çalışıyordum. Nasıl bir şeyse korkumun nedenini düşündükçe korkum artıyordu. Ne oluyor diye düşünmemeye, sadece duaları okumaya çalışıyordum. Ne kadar sürdüğünü bilemiyorum. Belki beş on dakika sürdü. Bu olaydan sonra yapım değişti. Eskiden ara sıra tırssam da korku filmleri izleyebiliyordum hatta gece karanlıkta odamda izlediğim korku filmleri diziler olmuştu. Bir gece yarısından sonra odamda tek başıma, karanlıkta Gothika'yı izlemiş adamım ama bu olaydan sonra artık içinde korku unsuru olan film, dizi hatta bilgisayar oyunları dahil hiç birini izleyip oynayamadım. İnsan bilgisayar oyunundan korkar mı ya? İşte ben korkmaya başladım. Bu olaydan sonra oldu. Bu arada Gothika'yı izle gerçekten güzel film. Korku filmlerini saçma buluyorum. Gülerek izlediğim korku filmlerini biliyorsun. Bu onlardan değil. Güzel. Filimde bir replik var, diyor ki;

- Korkuyor musun?

- Hayır.

- Korkmalısın

hand-over-mouth-smiley

Yahu bakma böyle dediğine :)) güzel film izle.

Yoksa Yalnız Değil Miydim?

Bu korku olayından sonra –ne kadar sonra tam emin değilim- bir rüya gördüm. Rüyamda annem mutfaktaymış, cama bir kuş gelmiş, onu haber vermek için yanıma geliyor. “Onur çok değişik bir kuş geldi” diyor. Daha önce görmediği bir kuşu anlatmaya çalışıyor. Ne bileyim içimde o akşamki durumla bu rüyayı ilişkilendiren bir his var. O gece yanıma bir şey mi geldi acaba? Korkma kız, korkasın diye yazmıyorum bunları. Belki bir gün sen de böyle şeyler yaşarsın. Benim anlayamadığım şeyleri belki sen anlarsın. Aslında bu korkunun ne olduğuna dair bir tahminim var. Allah Bakara yüz elli beşinci ayette sizi biraz korku ve biraz açlıkla yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz diyor. Bende veya herhangi bir insanda sonradan çeşitli şeylerden korku duyma başlamışsa bu ayetteki korku ile imtihan oluyoruz demek olabilir. Korkuyorsan hiç korkma, Allah seni imtihan ediyor demektir.

Göremediğimiz bir başka alemin içinde yaşıyoruz aslında. İnsan gözü çok küçük bir dalga boyu aralığına duyarlı. Çevremizde, yerde ve gökte o kadar çok göremediğimiz dalga, frekans ve varlıklar var ki haberimiz yok.

Bu yaşadıklarımın bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Gerçi bu gibi olaylar yaşayana anlamlı gelir, okuyan ne hissediyor bilemiyorum. Eğer tekrar görüşebilirsek söylersin tamam mı?

denize koşan kaplumbağa


Allah’a ve resulüne /elçisinin getirdiğine gönüllü olarak boyun eğin ki iyilik göresiniz. Rabbiniz tarafından bağışlanmak ve genişliği göklerle yer kadar olan cenneti kazanmak için yarışın. Orası, müttakiler /yanlışlardan sakınanlar için hazırlanmıştır. (Al-i İmran 132-133)