Onur'un Günlüğü

14 Ağustos 2012 - Biga

Toparlanma Dönemi ve Arkadaşlara Yazdığım Mektuplar

Bu sayfada şunlar var;

  1. Buraya kadar yazdığım hastalık-hastane süreci sonrası geçirdiği değişim.
  2. Tolga'ya yazdığım mektup.
  3. Anneannemle, İnci Ablamla ve Rahmi'yle konuşma

Bu Acayip Sır Da Senin

İnsanlarla konuşurken bazen başımdan geçenlerden birazcık anlatmaya kalktım ama kimse ilgi göstermedi. İlgi beklediğimden değil, bir şey anlatıyorum ama karşı tarafta hiçbir şey çağrıştırmıyor. Bazen bunu anlamakta zorlanıyorum. Sanki ortada görünmez bir duvar var, söylediklerim o duvardan geçmiyor ve bu Allah'ın bu dünyada kurduğu sistem olsa gerek. Aşık Veysel'in bir şiirinde geçtiği gibi "bu acayip sır da Senin"

Vücudum Kendine Geliyor

Böbreklerim için olduğum büyük ameliyattan sonra yavaş yavaş bütün hayatım değişmeye başladı. Bu öyle birkaç gün ya da haftalık bir durum değil, geçen kıştan bu yana süren bir süreç. Fiziksel açıdan yavaş yavaş, oturarak yemek yemeye başladım. Yıllardır olmayan bir şey. Ortaya çıktı ki, ben yemek yemekten korkmuyormuşum. Tansiyonumun düşük olmasının dolayısı ile yalnız kalmaya cesaret edemeyişimin bir sebebi varmış. Bu sebep ortadan kalkınca hepsi yavaş yavaş geri gelmeye başladı.

Yıllardır çok az yediğim için çok zayıftım, şimdi kilo almaya başladım. Acayip bir yeme isteği var içimde. Herhalde vücudum normal kiloma gelmeye çalışıyor. Göğsümdeki kemikler örtülmeye başladı.

Böbrekler Toparlamış

Bütün kış üre ve kreatinin yüksekti, buraya gelmeden yapılan ölçümde normale çok yaklaşmıştı. Ameliyattan altı ay sonra yapılan görüntülemede, böbreklerimdeki, yazdığım  birkaç milim olması gereken ama bende bir santim genişlediği yerler, daralmaya başlamışlar, hatta normal seviyeye yaklaşmış. Ameliyatlar işe yaramış. Görüntülemeyi yapan doktor şaşkınlığını ve sevincini gizleyemedi. Çok iyi olduğunu söyledi hatta Bülent hocayı bile aramış, konuşmak paylaşmak istedi herhalde.

Annemin Değişimi

Bunlar fiziksel değişimler, bir de ruhani değişimler oldu. İlki annem, namaza başladı. Önce şükür namazı kılmış, ben de daha önceden beri konuşuyordum, kılmaya başlasan iyi olur falan diye, sonrasında o da başladı beş vakit kılmaya.

Daha sonradan annemin namaza gösterdiği hassasiyet zamanla azaldı. Çok konuştum annemle, her şeyi anlıyor ama önceden gösterdiği özeni göstermiyor. Allah Meryem suresinde namazı zayi edenlerden bahsediyor. Alttaki ayetin üst kısmında peygamberleri anlatıyor, daha sonra bu ayetle devam ediyor.

Meryem

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

58. İşte bunlar (yukarıda anlattığımız elçiler),

Allah’ın kendilerine nimet verdiği elçilerden;

Âdem’in soyundan, Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan,

İbrahim ve İsrail’in (Yakub’un) soyundan,

doğru yolu gösterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendirler.

Onlara Rahmân’ın ayetleri okunduğu zaman,

ağlayarak secdeye kapanırlardı.

59. Onlardan sonra arkalarından öyle bir nesil geldi ki,

Salâtı/Namazı zayi ettiler (gereken önemi vermediler)

ve

şehvetlerine uydular.

Azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır.

60. Ancak tövbe eden, iman eden

ve

salih amel/faydalı işleri en iyi şekilde yapanlar hariç,

işte onlar cennete girerler ve hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.

61. Rahmân’ın kullarına gıyaben vadettiği,

Adn cennetlerine girerler.

Şüphesiz O’nun sözü yerine gelecektir.

Yeni Duam

Allah namaza gereken önemi vermeyenler için güzel şeyler söylemiyor. Annemin namazı bırakması bu yüzden canımı sıkıyor. Hastanelerde neler yaşadığımızı yazdım, çok zorlandık. Biliyorsun, ev işlerinde evi çekip çevirmede de zorlanıyor. Ben anneme bağımlı yaşıyorum. İstiyorum ki annem bütün bu yaşadıklarımıza karşı doğrudan cennete gitsin. Şimdi yeni bir dua ediyorum. 20 Temmuz 2012 - Serum Günleri'ni yazdığım sayfada en altta bir duadan bahsettim, zor durumdaydım, kollarımda serum takacak damar kalmamıştı. O halde bile bu dünyadan hiçbir şey istemedim, "bahçesinde kuşları, kedileri olan bir evde annemle yaşamak istiyorum" demiştim. Seni de istiyorum ama bu senin gayretine bağlı. Annem bir de seni özlüyor, senin için endişeleniyor. Bir süredir Allah'a şöyle dua ediyorum "eğer serum günlerinde ettiğim duayı kabul etmeyeceksen bana ait ne kadar iyilik sevap vb varsa isterse bir tane olsun yarısını anneme yarısını da kardeşime ver, onları cennetine al ve bana son bir lütufta bulun beni toprak yap" diyorum. Eğer son nefeste bir şey denebiliyorsa kelimei şahadet getirip yine bu son yazdığım duayı yapacağım.

Merak etme, üzülme Allah eğer ikinci duamı kabul ederse cennete girdiğinizde benim yokluğumu hissetmezsiniz dolayısıyla üzülmezsiniz çünkü cennete üzülmek yok. Hesap günü yaşanacak pişmanlıkların farkında değilsiniz. İstersen bu linkten hesap gününü anlatan ayetlere bakabilirsin. Hesap Gününü Anlatan Ayetler

Baba Tutma O Notları

Bir akşam bizim evdeyiz, çok kalabalık, sen de varsın, sohbet babamın gençliğinde sinemaya gittiğinde izlediği filmlerin notlarını tutmasına geldi. Bir defteri varmış, filmler hakında yorum yaparmış, puan verirmiş. Soruyorlar şimdi de yapıyor musun diye, babam “Hayır şimdi sinemaya gitmiyoruz” diyor ve ekliyor “Aslında içtiğim şarapların notlarını tutmak istiyorum” diyor. Neden yapamadığını anlatıyor, herkes gülüyor, kahkahalar patlıyor.  Bunu söyler söylemez içim ezildi. Endişe, üzüntü anlatılamayacak bir duygu var içimde. Herkes gülüyor ben bir şey diyemiyorum. Desem o anda kimse söylediklerimi anlayabilecek halde değil. İçimden “Baba tutma o notları, o yolun sonu kötü” diye bağırmak istiyordum.

Bu, o yazın sonunda başlayıp ameliyatlardan sonra değişmeye başlayan gönül dünyamın zirve yaptığı akşamdı. Sonrasında bir adım daha ileri gitti.

Kafamdaki Otomatik Zikir

Bir başka hal, sürekli Allah’ı anar oldum. Nerede olursa olsun, evde, arabada, yatarken, otururken, başka yerde, ağzımda sürekli Allah’ın büyüklüğünü, yüceliğini, tek oluşu, bizim ona olan kulluğumuz gibi tekrarladığım sözler düşünceler tekrarlanır oldu. Öyle ki neredeyse ben istemeden başlıyor veya kendi kendime bir hal ki, bir şey söylemesem de söylesem de aynı his. Hiçbir şey demeden sadece durarak bile Allah’ı anmak diye bir şey varmış. Bunları kendimi bir şey zannederek yazmıyorum sadece bildiğim kelimelerle tanımlamaya çalışıyorum. Ayrıca bu mutluluk veren bir durum zaten Allah da bunu söylüyor.

Rad

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

27 - Kâfirlik edenler /ayetleri görmezlikte direnenler, “Rabbinden (Sahibinden) ona bir mucize indirilseydi ya!” derler. De ki: “Allah, (sapıklığın) gereğini yapanı sapık sayar, kendisine yöneleni de yoluna kabul eder.”

28 - Ona yönelenler, inanıp güvenen ve kalpleri Allah'ın zikri /Kitabı[*] ile tatmin olanlardır. Bilin ki kalpler, sadece Allah'ın zikri ile tatmin olur.

[*] Kalpte (göğüste) olan ruhtur. Ruh sağlığı Kur’an’a uygun yaşam (takva) ile korunur veya Kur’an’a ve fıtrata uygun yaşam şekline ve Allah’a dönüş (tevbe) ile iyileştirilebilir.

İçimdeki Kur'an Okuma Arzusu

Toparlandıkça daha güzel oturmaya başladım. Oturabildiğime göre  programcılık işlerine ciddi bir şekilde eğilebilirim diye düşünüyordum, çalışmaya da başladım ama bununla beraber bir de Kur'an okuma isteği oldu içimde. Daha önce böyle düzenli şekilde Kur'an okuma isteği olmamıştı. Bununla beraber cehenneme giden insanları gördüm. Kur'an'ı okurken cehennemden bahseden ayetlerde inanılmaz bir his olurdu. Müthiş bir iç ezilmesi ve üzüntü. Daha önce yazmıştım; bu hissi duymamak için neredeyse Kur'an'ı bir daha okumayacaktım. Sonraki okumalarımda bir daha duymadım o hissi. Muhtemelen Allah geri aldı. Bunu bir ara, sadece bir kere Semih’e söylemeye çalıştım, “Ben de böyle bir hal oldu cehenneme giden insanları görüyorum” dedim ama anlatmak pek mümkün olmadı, doğal olarak “Sen kimin nereye gideceğine kar veremezsin” dedi.

Allah’a Yaklaşmak İçin Birine İhtiyaç Yoktur

Semih’le bu konuları çok konuşmuşuzdur, zaten o yüzden ona söylemek istedim. Çünkü çoğu insan tarikatların böyle halleri yaşamak için şart olduğunu düşünüyor. Hatta  Semih Mehmet Okuyan'ı dinlemeye başlamadan önce "bir mürşidi kamil lazım" derdi, "mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır" derdi. Kur'an eğitimi veren insanlar, diğer insanları Allah’a yaklaştıramaz. Kur'an'ı anladığın doğrultuda, içinden yaklaşma isteği, gayreti gelir. Bunu bir başkası getiremez. Tarikata girdin, bir şeyhe bağlandın diye de gelmez. İşin tam karşılığı sen gayret edersen Allah da izin verirse yaklaşmaya başlarsın. Ben kendi kendime Kur'an'ı okudum dua ettim. Ben de böyle bir hal olduysa bu Allah’ın izniyledir. Ben birine bağlı olmadığıma göre hatta bir efendiye bağlanmayı red ettiğime göre, insanın Allah’a yaklaşma, tanıma isteği tek başına da Allah’ın izni ile olabiliyormuş. Bu yüzden Allah’a yaklaşmak için birine ihtiyaç yok diyorum. Aksi takdirde ben özel bir insan olurum. Olmadığıma göre Allah kendisine yaklaşmak isteyeni, birine bağlı olup olmasına bakmadan isterse kendisine yaklaştırabilir. Aslında bence tarikata girmek bir sürü hurafeye girmek olduğu için yolunu uzatmış bile olabilirsin. Bir de şirke girmiş insanlarla olduğunu düşün? İşin doğrusu benim bu güne kadar, sabırlı olmak, yaşadıklarımdan razı olmak, Allah’ın rızasına ermek veya benden hoşnut olma ilgili ettiğim duaların ki bunlar on sene süren bir süreçtir, bu dünyada bir karşılık olacağını hiçbir zaman beklemedim. Aklımın ucundan geçmedi. Ne bir plan yaptım ne de beklentim oldu. Bunlar olsun, ben de bu hale geleyim diye bir düşüncem hiç olmadı. Doğru düzgün yemek yiyemiyordum, oturamıyordum, nerede bunları düşüneceğim. Ettiğim duaların karşılığını ahirette bulacağımı umdum. Hep bu vardı içimde, umut olarak. Ama bu dünyada böyle bir idrak verdi, ayetlerinin, hükümlerinin gerçek olduğunu gösterdi. Daha da fazlası, insanların hallerini gösterdi. Bunları görünce ne yapacağımı şaşırdım. İnsanlara ulaşmak, anlatmak istedim. Neler yaptım peki?

Tolga'ya Mektup

Bu günlükte yazdığım değişimi geçirdikten sonra beraber büyüdüğüm kuzenlerime bir şeyler anlamak istedim. Önceleri bunu nasıl yapmak gerektiğini bilemedim. Telefon açıp ya da bize çağırıp “yok sandığın Allah aslında var. Hatta insanları eğitimden geçiriyor, farklı bir bilinç veriyor” gibi konuşmak karşı tarafa hiçbir şey ifade etmiyor. Bunu bir kere denedim. Müslümanlar bile anlamıyor. Daha doğrusu şöyle söylemek lazım; imtihandan geçmemiş Müslümanlar bile anlamıyor. Zaten çalışma şartlarından dolayı çok sık görüştüğümüz de söylenemez. Ara sıra yarım saat görüştüğün kuzeni kenara çekip “şşş bak hele Allah var” demek en olmayacak şey. Bir fırsat çıksa diye bekliyorsun. Beklediğine değiyor. Bir ara kuzenler ayda bir bir birimize gidip gelmeye başladık. Göksulara gittiğimiz akşam, Tolga götürdü beni. Arabada Pınar, Yeşinil, ben. Bir ara durduk. Kızlar hediye almak için bir yere gitti. Tolga’yla ben kaldık arabada. Bir şeyler söylemek istiyorum. İçimde kıpırdayan, durmayan bir şey var. Nasıl laf açsam diye düşünüyorum. Laf döndü dolaştı o dönem ölen bir türkücüye oradan da ölümden sonraki hayata geldi. “Heh” dedim “tam sırası.” Açtım konuyu "ölümden sonra hayat olduğuna inanıyor musun? Kur'an'ı okudun mu? Var mı yok mu? Neye İnanıyorsun” filan diye, zaten bildiğim üzere inancının olmadığını söyledi. Kırk yılda bir fırsat geçmiş elime bir şeyler yapmak, anlatmak, anlamasını sağlamak istiyorum ama olmuyor. Bunun öyle ayak üstü sohbetle olmayacağını anladım. Sonra bütün bunları mektupta yazmaya karar verdim. Neyi nasıl yazsam diye belki on gün düşündüm. Yazmak, sohbet gibi karşılıklı olmadığı için bu da kolay değil. Sohbette laf lafı açar bir yere gider ama yazarken sen götürüyorsun lafı. Sonunda altı sayfalık bir mektup yazdım. Elbette söylemedim, ben görüyorum sen görmüyorsun, cehenneme gideceksin filan diye değil de, küçüklükten beri nasıl büyüdüğümüzü, ailemizin bizi büyütme şeklinden, bize dinden hiç bahsedilmemesinden, babamların yaptığı şeylerin aynısını yaptığımızdan, bu yüzden bir inanca sahip olmadığımızdan, ayetlerden, hadislerden yazdım da yazdım. Belli ki etkilenmiş, bir kaç defa okuduğunu söyledi. Şimdi o mektubu göstereceğim. Böyle bir mektupla Tolga'ya ulaşabilirsem, dikkatini çekebilirsem, olur da Kur'an'a yönelirse, Yeşinil’e, Pınar’a ve Müjde’ye de ulaşabilirim diye düşündüm. Birincisi, bir defa iki kişi oluruz, ikincisi Tolga, Yeşinil, Pınar ve Müjde birbirlerine çok yakınlar, Tolga da gördüklerini paylaşmak isteyecektir diye düşündüm. Böyle bir etkilenme olsaydı Özgür'e, İnci ablama vs daha kolay ulaşabilirdik. Olmadı fakat. Yazdıklarım doğruydu, haklıydım ama Tolga’ya ulaşamadım.

Bu mektubu 2012’de gönderdim. Şimdiki bilgilerimle yazsam çok daha kapsamlı yazardım, çok daha fazla delil gösterirdim ama yine de bence yeterliydi. Şunu da belirteyim, devrik, yarım cümlelerim var. İdare edersin artık. Tolga'ya "oku" dediğim hiçbir şeyi okumadığı için bu sayfada ondan bahsettiğimi mesaj at, belki ilgisini çeker.

Bu mektuptaki resimde Özgür de var ama Özgür’le Tolga biraz farklı. Aynı anda ikisine de yazmayı düşündüm ama aynı anda ikisine de hitap edecek şekilde yazamadım. Bir defa Özgür'ün Allah inancı var dahası oruç tutuyor, bayram namazına gidiyor. Bunları sosyal etkinlik olsun diye yapmıyor herhalde. O yüzden ikisinin durumu farklı. Özgür’e daha sonra bir şeyler yazmayı düşünüyorum.

Tolga'ya Mektup Babalarımızın Yolu

İnci Ablamla Konuştum

İnci ablama yeniden dirileceğimizi ve hesap vereceğimizi anlatmak istedim tabi nasıl yapacağımı yine bilmiyordum. Bir gün telefonda konu açıldı, "ölümden sonrası da var" dedim, "var mı acaba" dedi. Birini ölüm ötesine nasıl inandırabilirsin? Bu öyle somut bir şey değil ki gösteresin. Bu bizim imanımızın temeli. Bunu Kur'an'dan başka gösterebileceğin yer yoktur. Allah Kur'an'da ölüm ötesi alemi anlatıyor. O yüzden Yasin suresini mail attım. Yasin suresinin başında kavmini uyarmaya çalışan resullerden bahsediyor. İnsanlar bu resullere inanmayınca bu sefer Allah üçüncü bir kişi gönderip “sizden hiçbir ücret istemeyen bu insanlara tabi olun” diyor, inanmayanların başına gelecekleri anlatıyor kısaca. Bunlar ibret almak için Allah'ın bize anlattığı örnekler. Allah bize "aynı tavırları sizden öncekiler de gösterdi, onları uyarıcı birçok resul gönderdim inanan kurtuldu inanmayan kendini helak etti" diyor. Ders alabilmek için Kur'an'a inanmak lazım. Bilmiyorum İnci ablada ne etki yaptı, aklında bir yerde kaldı mı? Çoğu mealde Yasin suresinin yanlış tercüme edilen yerleri var. Hemen başlarda "Allah onların kalplerini mühürledi" diye çeviriyorlar. Bu yanlış. Neden yanlış olduğunu Ateistlerin Görmek İstemedikleri bölümünde Allah İnsanların Kalbini Mühürler Mi? sayfasında görebilirsin. İstersen Yasin suresini alttaki linkten okuyabilirsin. 36. sure

www.suleymaniyevakfimeali.com

Rahmi'ye Mektup

Rahmi ile muhabbetimizi Ateistlerin Görmek İstemedikleri bölümünün altında görebilirsin. Onu buraya almayacağım. Kısaca Rahmi'yle Kur'an'ın ayetlerinin uydurma olmadığını, Allah’tan olduğunu konuşmaya çalıştım. Delillerle bazı ayetlerin yirminci yüzyıl bilgileriyle bire bir örtüştüğünü anlatmaya çalıştım. Kur'an'da Big Bang, Genişleyen Evren, güneşin ayın yörüngeleriyle ilgili ayetler var. Bu ayetlerin 20. yüzyıldaki matematik, fizik bilgi birikimiyle Kur'an'da yazdığı gibi olduğu görüldü. Bunları bir insanın tesadüfen yazması mümkün değil. Böyle ayetleri gönderdim ama olmadı. İlerideki bölümlerde Rahmi'ye yazdığım mektubu da gösteririm.

Anneannemle Konuştum

Anneanneme faizi anlatmaya çalıştım. Kendisi beş vakit namaz kılıyor, oruç tutuyordu yaşlanınca bırakmak durumunda kaldı fakat faiz alıyor. Namazdan başka yaptığı ibadetler de oldu. İnsanların yardımına koşar, hatta infak ettiğini de gördüm ama faiz alıyor. Anneannemin bir şeye dikkatini çekmeye çalıştım. Namaz kılıp oruç tuttuğu için Kur'an'dan yola çıktım. Anneanneme “bu yaptığın ibadetler, Kur'an'da bize yapmamızı bildirilen ibadetler, demek ki Kur'an'a imanın var ki bunları yapıyorsun. Aynı kitap da faiz almayın diye de bir emir var, bunu niye dikkate almıyorsun” dedim, birden sakallarım uzamaya başladı. Göğsüme kadar indi. Bir kucak sakal var şimdi yüzümde. Sol omuzun arkasından beyaz bir bez boynumdan yukarı, kafama doğru çıkmaya başladı. Kafamda dolanıyor. Sarık oldu. Kıyafetlerim değişiyor şimdi. Uzun bol beyaz bir cübbe oluştu üstümde. Anneannem şimdi beni böyle görüyor. Faiz alma dedim diye Onur gitti böyle biri geldi gözünün önüne. Demek istediklerimi söyleyemedim bile. Faiz yüzünden yaptığı her şeyi kaybedecek endişesi ile anlatmak istedim ama gel gör ki anlamayı bırak, yobaz oldum çıktım.

Bu olaydan belki bir sene sonra faiz ile ilgili ayetleri okuduğumda bir şey dikkatimi çekti. Ayet şu;

Bakara

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

275. Faiz yiyenler, şeytanın aklını çeldiği[*] kimsenin tavrından farklı tavır göstermezler. Bu (şeytanca tavır) onların “Alım-satım, tıpkı faizli işlem gibidir.” demeleridir. Allah, alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Kime Sahibinden (Rabbinden) bir öğüt ulaşır da faiz almayı bırakırsa, önceden aldıkları kendine kalır. Onun işi Allah’a aittir. Kim de devam ederse, onlar cehennem ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır.

[*] Ayette geçen, tehabbut تخبط, “takılıp aklını çelme ve aklını bozma” anlamlarına da gelir (Lisân, Tâc’l-arûs).

Koyu cümleye bak, Kime Sahibinden (Rabbinden) bir öğüt ulaşır da faiz almayı bırakırsa, diyor ya bu cümleyi çok düşündüm. Kendimi bir şey zannettiğimi düşünme sakın. Belki de benim anneanneme bunu anlatmaya çalışmam onun için Allah’tan gelen bir öğüttü. Düşünüp vaz geçseydi belki de kurtulacaktı. Belki de Allah eş dost akraba arkadaş vasıtasıyla bizleri yanlışlarımız için uyarıyordur.

Bu paragrafı herhalde yukarıda anneanneme faizi bırak dedikten iki sene sonra ekliyorum. Hayatinsirri.net’i yaptığım yaz İnci abla ve Cevdet abiyle Kur'an, din, ölüm ötesi alem vb konular üzerinde sohbetler ettik. Anneannem de bunları duydu. Bir gün yine konuşuyorduk, anneannem benim dikkat çekmeye çalıştığım şeylerin doğru olduğuna inandığını söyledi. Bu dünyanın bir anlamı olması gerektiği, Allah’ın var olduğu ve ölüm ötesinde de bir hayatın olacağı vb gibi, ben doğru konuşuyormuşum. O zaman anneanneme bir kere daha “ben doğru konuşuyorsam faizi bırak” dedim. Yine anlaşamadık, “onu devlet veriyor” diyor. Nasıl bir mantık geliştirmişse artık. Herhalde tefecilik olmadığını söylüyor. Allah bankacılık tefecilik veya başka şekilde ayrım yapmıyor. "Faizi bırakın" diyor. Neyse faizden vaz geçmedi velhasıl.

Yaşadığım bu halin bana ağır geldiğini daha önce söyledim. Abdülaziz hocadan faizle ilgili kısa bir video dinleteceğim. Anneanneme o kadar faizi anlatmaya çalıştım anlamak istemedi. Bu başka bir şeye benzemiyor. Faiz almak vermek, ibadetlerimizde eksiklik olmasına, hayatımızın bir döneminde bunları bırakmış olmaya falan benzemiyor. Ayetteki koyu yere dikkat et. Riba faiz demek.

Bakara

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

278. Ey inanıp güvenenler!

Allah’a karşı gelmekten sakının

ve

eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz,

riba’dan geriye kalanı bırakın.

279.Eğer böyle yapmazsanız,

Allah ve Rasûlüyle savaşa girdiğinizi bilin!

Eğer tövbe edecek olursanız, ana mallarınız sizindir.

Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz,

ne de başkaları size haksızlık etmiş olur.

FAİZDEN VE FAİZLİ KREDİDEN UZAK DUR. Bu videoda hoca ekonomistlere fırça atıyor. Bu tuhafına gidebilir. Normaldir. Ekonomiyi, piyasaları, Kur'an'ı çok iyi bildiği ama kimse kendisini dinlemediği için fırça arar gibi konuşuyor. Bir zamanlar bankaların danışmanıydı. Faize fetva vermediği için danışmanlıktan çıkardılar. Yerine faize fetva veren hocaları getirdiler. İleride "Şimdi Sıra Sende" bölümünün alt sayfası olan 'Faiz ve Faizli Krediden Uzak Dur' sayfasında bunların ayrıntısını görebilirsin. Bu videoda, anneannem gibi faizden vazgeçmeyen yakınlarımız için üzücü cümleler var, hangileri olduğunu söylemeyeceğim, yakalarsan anlayabilirsin.

Faizi ekonomimizden acilen çıkartmamız gerekiyor (8 dakika)

Unutma Bu Yazdığımı

Babamın da faizde parası var. Babam faizden hiçbir zaman vaz geçmeyecektir ama eğer önce ben sonra babam bu dünyadan ayrılırsa, annemle sen kalırsan, bankadaki parayı faizden çek. Annemle bu konuyu konuştum, derhal bankada ne kadar para varsa faizden çek. Vadesinin dolmasını bekleme. Bankacılar "paranızı şimdi bozarsanız çok zararınız olur" demesine kanma. Vadeyi bozmadan dolayı ne kadar zarar etsen de ana paran senindir. Bu da zarar etmediği gösterir. Sana şu an faizle ilgili bir bilgi geldi, gereğini yap. Allah diyor ki "siz yasakladığım büyük günahlardan sakının ben de küçükleri örterim." Kolay değil mi? Büyüklerin ne olduğu açıklamada yazıyor.

Nisa

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

31. Size konan yasakların büyüklerinden kaçınırsanız kabahatlerinizi örter, sizi şerefli bir yere yerleştiririz[*].

[*] Allah'ın Elçisi (ona dua ve selâm olsun) konu ile ilgili olarak şunları söylemiştir:

“Felâkete sürükleyen yedi şeyden sakınınız.

- Ey Allah'ın Elçisi nelerdir onlar?

- Allah’a ortak koşmak, sihir, haklı sebeple olması bir yana Allah’ın dokunulmaz kıldığı bir canı öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana toplu hücum yapılacağı sırada savaştan kaçmak ve kötü yolla ilgisi olmayan namuslu mümin kadınlara zina iftirasında bulunmaktır.” (Buhârî, vesâyâ, 23; Müslim, İman 145)

Bunlara ilave olarak Kur’an’da içki, kumar, fuhuş çeşitleri ve eşcinsellik, Allah hakkında bilmediği şeyi söylemek, Allah’ın ayetlerini tahrif etmek, malların paranın ve insanların serbest dolaşımına engel olacak her türlü terör ve düzen bozucu faaliyet (zorbalık) büyük günahlar olarak tek tek belirtilmiştir.

Bankalarda Yaptığın Her İşlem Reel Olsun

Hatta bir tavsiyem daha var. Bankada açtığın her hesap reel olsun. Değerli madenlerden yabancı paralara kadar ne hesabı açtıysan reel olsun. Mesela bazı bankalar altın hesabı açıyor ama sana altın vermiyor. Altının günlük değeri üzerinden sanki altının varmış gibi hesap kitap yapıyorlar. Bu da islama göre yanlıştır ve uygun değildir hatta kriz sebebidir. İslam'a göre yanlış olmasının sebebi; alışverişte iki farklı değer değişir, para verir mal hizmet alırsın ya da paranı bir başka ülkeni parasına çevirirsin ya da para verir kıymetli maden alırsın. Bütün bu alışverişlerde iki farklı değer değişir. Bir banka altının günlük değeri üzerinden satış yaptığında gün gelip müşterileri "bana altınımı ver" dediğinde kriz çıkıyor. Bankanın elinde altın yok ki ama varmış gibi işlem yaptı. Bankalar, finans kurumları böyle batıyor. Ne bileyim bir gün böyle hesap açmak istersen gerektiğinde altınını alabileceğin bir bankada aç ve altınını kiraya verme. Altını kiraya vermek de faizdir. Bunu da ileride göstereceğim. Yaptığın her işlem reel olsun. Bu kadar şey yazdım altını faize koymazsın her halde, "bunu da yapma" dememe gerek yok sanırım.

Bu videodaki kişi Servet Bayındır, İslam ekonomisi profesörü. Dünyada gerçek İslam ekonomisini bilen ikinci kişi. Birincisi Abdülaziz hoca.

Altın hesabı hangi şartlarda caizdir? - Servet Bayındır (2 dakika)

Arkadaşlarıma Küçük Küçük Mesajlar Gönderdim

Akrabalarımdan sonra arkadaşlarıma, Semih’e, Ersin’e, Mustafa’ya, İsmail’le, Atilla’ya, akşamları okuduğum Kur'an'dan, hadislerden, dikkat çeken, uyaran, ayetler, hadisler, namazın fazileti, devamlı kılmanın önemi gibi bilgiler gönderdim. Çünkü namaz insanı kötülüklerden alıkoyar.

Ankebut

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

45 - Bu Kitap’tan sana vahyedilen her şeyi anlayarak oku ve namazı tam kıl. Namaz her çeşit fuhuşu ve kötülüğü engeller. Allah’ın zikri (Kitabı) en önemlisidir. Allah, yaptığınız her işi bilir.

Tabi bu alıkoyma namazda okuduğun Kur'an dolayısıyla ayetleri öğrenip hayatına geçirirsen olacak bir şey. Bunun için namazı Arapça bilmiyorsan Türkçe kılmalısın. Namazın önemini anlayan insan yolun yarısını alır, diğer yarısı bence Zekat ve infaktır. Ne maksatla gönderdiğimi düşündüler bilmiyorum ama ben endişe ile gönderdim, “Bakın daha önce hızlı hızlı okuyup, üstünde düşünmeden geçtiğimiz bu ayetler çok önemliymiş” demek istedim beklediğim etkiyi yapmadı gibi geldi bana. Ben ayet hadis gönderdikçe, karşı taraftan genelde, dizilerden kısa sahneler, replikler falan geldi. Farklı frekanstaymışız diye düşündüm. Dizi, film izleyerek, oyun oynayarak, kısaca vaktini boş şeylere harcayarak bu iş olmuyor. Diziler filmler boş mu diyeceksin şimdi, evet boş, şu an o kadar boş geliyor ki bana. Müzik klipleri, konserler, sanatsal faaliyetler, tiyatrolar, spor müsabakaları, boş konuşmalar, belgeseller, ibret almak, Allah’ın varlığını, kudretini gösterenler hariç, bir hayvanın peşinde koşup doğumunu ölümünü araştıranlar, gezenler, tozanlar, dünyayı dolaşanlar ve bunun gibi birçok şey o kadar boş ve insana faydası olmayan şeyler ki. Hatta öyle bir durum ki bu, vakitlerini bunlarla harcayıp, Allah yolundan bihaber ölenlerin en büyük pişmanlığı bunlar olacak. Bu durumun adı neyse, Allah bu durumu insana gösterdiği vakit, gerisinde kalan her şey anlamsız, işe yaramaz, boş kalıyor. Baş tarafta gösterdiğim ayetlerin gerçek olduğunu idrak edebilmek için Allah'a yönelmen gerekiyor.

Secde

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

12. O zaman bir görsen suçluları!

Rablerinin huzurunda başlarını öne eğmişler:

“Rabbimiz! Gördük ve duyduk,

öyleyse bizi geri döndür de yararlı bir iş yapalım.

Biz gerçekten, kesin inandık.”

13. Yola gel” diye emretsek herkesi yola getirirdik.

Ancak hak edenler için, Benim şu sözüm geçmiştir:

“Elbette cinler

ve

insanlardan (suç işleyenlerle) cehennemi doldururum.”

14. Öyleyse, tadın!

Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuzdan dolayı...

Şüphesiz, Biz de sizi unuttuk.

Yaptıklarınıza karşılık, tadın sonsuz azabı!

Cehennem kimler içinmiş? Din gününü unutanlar için. Bunlar masal, hikâye, uydurulmuş şeyler değil. Öyle ki Allah hesap günü insanların nasıl cevap vereceklerini bile bildiriyor bize. Cevapları baştan veriyor, soruların çıkacağı kitabı da vermiş. Boş şeylerin peşinden koşanlar Allah’a  “Bizi dünyaya gönder de boş şeylerin peşinde değil de, güzel ve yararlı, bu günümüze faydası olacak işler yapalım” diyecekler. Bunlardan haberimiz yoktu demememiz için neye nasıl cevap vereceğimiz dahi bildiriliyor bize. Okumadan nasıl bilebilir insanlar bu ayetleri, üstünde düşünmeden nasıl amel edebilir, okumak lazım, insan okudukça yol alıyor.

yaşlı endişli adam yüzü

İçimdeki ben


Firavun ailesinden, imanını gizleyen bir mümin kalkıp dedi ki: "Bir adamı, Sahibim Allah'tır, dediği için mi öldürüyorsunuz? Halbuki size, Sahibinizden o açık belgelerle(mucizelerle) gelmiştir. Eğer yalancıysa, yalanının cezasını çeker. Dürüstse, yaptığı tehditlerin bir kısmı başınıza gelebilir. Allah, aşırılık eden yalancı birini yola getirmez.

O mümin kişi sözlerini şöyle sürdürdü: "Ey halkım! O güçlü toplulukların yaşadıkları kötü günlerin sizin başınıza da gelmesinden korkuyorum.

Nuh, Ad ve Semud halkının, bir de onlardan sonrakilerin başına gelenler beni endişelendiriyor. Allah kullarına yanlış yapmaz.

Ey halkım! Karşılıklı bağrışmaların olacağı günden, sizin adınıza endişeleniyorum.

İşlerinizin tersine döneceği gün sizi Allah'a karşı koruyacak kimse olmaz. Allah’ın sapık saydığını, kimse doğru yolda göremez. (Mümin 28-33)